Başarısında satış var! 10 Karaköy a Morgans Original Genel Müdürü Eylem Atalay ile söyleştik

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

 Hem genç olacaksın hem sahip olduğun o dinamizm, heves ve donanımla tüm güzel enerjini çok sevdiğin bir yola adayacaksın… Hep daha fazlasını isteyecek; kararlı, sabırlı, planlı ve adil olacaksın… Tıpkı 10 Karaköy a Morgans Original’ın çiçeği burnunda Genel Müdürü Eylem Atalay’ın serüveni gibi…

Önce satış pazarlamaya gönül verdi, uzun kariyer yıllarını bir oteli satmak ve pazarlamak üzerine kurguladı. Sonra ansızın gelen bir teklifle kendini operasyonun başında buldu. Şimdilerde 10 Karaköy a Morgans Original’ın genel müdürlüğünü üstlenen Eylem Atalay, sektöre giriş serüvenini, satış pazarlamaya nasıl gönül verdiğini ve ilk genel müdürlük deneyimini samimi bir söyleşi ile paylaştı…

8

Eylem Hanım, otel sektörüne girmeye nasıl karar verdiniz?

Otelcilik benim için ilk, okul dönemiyle başladı. Ben Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü mezunuyum. Hatta bölümün ilk mezunlarındanım. O dönem iki yıllık olan bölüm ilk kez dört yıllık bir programa dönüştürülüyordu. Bu herkesin olduğu gibi benim de çok ilgimi çekti, hemen tercih listeme yazdım ve de kazandım. Aslına bakarsanız turizm – otelcilik o güne kadar aklımda olan bir şey değildi.

Belki bir miktar amcalarımın turizmci olmalarının bunda etkisi olmuş olabilir. Neticede insan bilmediği bir sektöre belli bir mesafede durabilir. Ama aileden birileri o işi yaptığında haliyle etkilenirsiniz. Benim de çocukluğumun önemli bir kısmı amcalarımın çalıştığı otellerde yaz tatilleriyle geçtiği için otelciliğe bir aşinalığım vardı tabii. Her ne kadar bu mesleğe okulum sayesinde adım atmış olsam da sanırım o yaz tatillerimin bende bıraktığı izler de vardır.

O çocuk yaşınızda en çok neyin cazibesine kapılmış olabilirsiniz?

Herhalde hareketliliği, yüksek temposu, son derece canlı, dinamik ve iletişime açık bir iş olması beni etkiledi. Dediğim gibi ne çocuk yaşlarımda ne de ilk gençlik dönemlerimde kafamda otelcilikle ilgili çok büyük hayallerim belki yoktu. Asıl hayallerimin yeşermeye başladığı dönemler, ilk staj yıllarım oldu. Onu da şöyle anlatayım, Turizm İşletmeciliği bölümümüzün en güzel tarafı, iki yıl üst üste zorunlu staj fırsatı sunmasıydı. Bu bir öğrenci için sektörün uygunluğunu gözlemleme olanağı demekti. Benim için de çok iyi bir fırsattı. İlk stajımı Intercontinental Otel’in İnsan Kaynakları bölümünde, ikinci stajımı ise Hyatt Regency Otel’in Satış Pazarlama departmanında yaptım. Kendime iki farklı marka, iki farklı departman hedefi koymuştum.

İkisi de çok cazip alanlardı. Otelciliği sevmem için bana yeşil ışık olmuşlardı. Evet bu işe devam edecektim, orası kesindi. Ama hangisi olur net bir şekilde karar veremiyordum. Özellikle Satış Pazarlama stajımdan sonra düşüncelerim daha bir netleşmeye başladı. Çünkü bu bölüm İnsan Kaynakları’na göre çok daha dinamik ve rutinlikten uzaktı ve o stajdan sonra “ben bu alanda çalışmalıyım” diye kesin kararımı vermiştim.

Kesin kararla yürüdüğünüz o yol size satış pazarlamanın dönemsel aktifleri, stratejik planlamaları, yapısal ve yönetimsel kaideleriyle mesleki kariyerinize neler kattı, geleceğe yönelik neler vaad etti?

O dönem benim en büyük şansım, iyi bir ekiple çalışıyor olmam oldu. 2000 yılında başladığım Hyatt Regency Otel’in muazzam bir satış kadrosu vardı. Hatta birçoğu halen bu sektörde devam ediyor. Onlardan etkilendim herhalde en çok da. O dönemki yöneticilerim; Haluk Özdoğan ve Ömür Yeker ile iş hayatına başlamış olmak kadar otelin marka değeri, satışın dinamikleri, hızla değişen stratejiler, fiyatlandırma ve pazar istatistikleri, kısaca hareketliliği de beni çok heyecanlandırdı. O yüzden de yoluma kesin bir kararla bu alanla devam etmek istedim.

Akabinde stajyer olarak başladığım otele bu defa Pazarlama Koordinatörü olarak girdim. Bir yıl kadar o görevi yaptım ama aklım hep satıştaydı… “Satışçı olmalıyım satışçı olmalıyım” dediğimi hatırlıyorum hep. Ama maalesef satış ekibinde açık bir pozisyon yoktu. Ben de karşı komşumuz Intercontinental Otel’in satış bölümüne geçiş yaptım. Ben kurumsal satış kökenliyim. O dönemde InterConti’ye başladığımda, otelin satış ofisinde üç ayrı bölümde pozisyon açığı vardı. Ben kurumsal satışı seçtim. Çünkü onlar hep sahadadır, müşteriyle sıcak temasta bulunur. Diğerleriyse daha çok ofiste çalışırlar. Ben seçimimi direkt müşteriyle yüz yüze olmaktan yana kullandım. Intercontinental’de beş yıllık bir deneyimim var. İlk satış temsilcisi olarak başlayıp, daha sonra departman müdürlüğüne kadar yükseldim.

2

Belli ki kurumsal satışla güçlü bir gönül bağınız oluşmuş. Peki satış pazarlama kariyerinizde ilk çığırı ne zaman açtınız?

Beş yıl kurumsal satış için yeterli bir süre diye düşünmeye başladım. Kendimi satışın diğer alanlarında da geliştirmem gerektiğini biliyordum. O dönemde Marriott Türkiye’deki ilk otelini, Anadolu Yakası’nda Marriott Asia’yı açıyordu ve ilk otel açılış deneyimimi de Marriott Asia’ya geçerek yaptım. Orada kıdemli satış müdürüydüm, sadece kurumsal satış değil; diğer segmentlerle de ilgilendim. Satış pazarlamada ilerlemek anlamında ilk çığır benim için aslında orada açıldı. Çünkü sadece kurumsal değil bütün diğer segmentlerinde çalışmaya başlamış oldum artık. Üstelik ilk açılış oteli deneyimimdi, çok heyecan vericiydi. Bütün otelciler “bebeğim gibiydi” derler yan hani, onun çok doğru bir söylem olduğunu düşünüyorum. Gerçekten bebeğiniz gibi oluyor.

VE HER ŞEY BİR TANIŞMA KAHVESİYLE BAŞLADI

Marriott Hotel Asia’yı tam açtık, çok da mutluyum, Four Seasons Bosphorus’tan bir telefon geldi. Oradaki hikayem bir tanışma kahvesiyle başladı. Benim için çok zor bir karar oldu. Neticede Marriott Asia, çok mutlu olduğum bir otel, elimde doğmuş bir bebek, yeni açıyoruz. Bir taraftan da Four Seasons markası, üniversitede okurken bütün ödevlerimizin, projelerimizin bazını oluşturan, başarı hikayelerinin sahibi bir marka, bütün o güzel örneklerin verildiği rüya şirket… Düşünsenize, İstanbul’da yıllar sonra ikinci otelini açıyor. Teklif, Kurumsal Satış Müdürlüğü üzerine geldi. Aslında kariyerime bakıldığında belki bir adım geri gitmek gibi değerlendirilebilirdi. Çünkü tekrar kurumsal satışa dönmüş oldum. Ama söz konusu Four Seasons olunca reddedemiyorsunuz. Üstelik 10 yıl gibi bir süre şehirde beklenen bir proejydi Boğazdaki oteli.

Burada çok enteresan bir hikaye de anlatmak isterim size. Ben Boğaziçi Üniversitesi’nin son sınıfındayken Yatırım dersimizin final sınavında, Atik Paşa Yalısı’nın (şimdiki Four Seasons Bosphorus) fizibiletisini yapmıştık. Daha o zamanlar Four Seasons’ın f’si yok.. O zaman o çalışmayı yaparken 10 yıl sonra o otelin açılış ekibinde yer alacağım ve Four Seasons markası ile açılış yapacağım hiç aklıma gelmemişti. Benim için çok hoş bir anıdır. Four Seasons’la birlikte ilk kez lüks segment ile tanıştım. Daha önce hep şehir otellerinde deneyimlerim olmuştu. Çok farklı tabii… Misafir profili çok farklı, tüm misafirleriniz VIP, hepsi kendini çok özel hissetmek istiyor, hayatlarının en özel event’lerini orada gerçekleştiriyor. Çok büyük şirketlerin 50. Yıl kutlamalarına, yeni şirketlerin açılışlarına, çok büyük devlet zirvelerine tanıklık ediyorsunuz. Tabi bu durum zaman zaman yıpratıcı da oluyor. Beklentisi yüksek misafir bazen sizi yorabiliyor ama bu da benim için çok keyifli ve önemli bir deneyimdi. Yedi yılım orada geçti. Satış Direktör Yardımcılığına kadar yükseldim.

SEKTÖRDE YENİ VE FARKLI ARAYIŞLAR…

Ama bir vakit sonra farklı arayışlar içinde buldum kendimi. Nihayetinde uzun soluklu bir satış maratonuydu benimkisi. O dönem Bodrum’daki JW Marriott Oteli’nin açılış fırsatı önüme çıktı. Yine bir açılıştı ama benim için kolaylaşmaya başlayan bir operasyon alanıydı. Yine de teklifi kabul ettim. Nihayetinde ilk kez resort deneyimi elde edecektim. Bunu özellikle yapmak istedim çünkü o güne dek hep şehir otelciliği yapmıştım. Ama bir talihsizlik oldu, yatırımcı firma ve marka işbirliğini açılıştan hemen sonra bitirdi. Her şeye rağmen o yedi aylık süreç resort otelcilikte deneyim elde etmem anlamında benim için kazançlı olmuştur. Çünkü o sayede pek çok yeni şey öğrendim.

9

10 Karaköy a Morgans Original hikayesi nasıl başladı?

İstanbul’a döndüğümde 10 Karaköy Morgans Original’in Turizm Danışmanlığı’nı yapan Kerem Tümay aracılığıyla görüşmeye davet edildim. İlk otel müdürlüğü unvanını da burada almış oldum. Çok keyifli gidiyor tabii. Bunca yıl satış pazarlama yaptıktan sonra operasyonun içinde olmak çok keyifli geliyor bana. Bu sayede otel içindeki farklı dinamikleri de görüyorsunuz. Ayrıca ilk kez butik bir otelde çalışıyorum. Daha öncekilerin hepsi çok daha büyük operasyonlardı. Karaköy’de olmak da benim için önemli. Burası çok özel bir yer. Biz burada bütün enerjimizi Karaköy’ü anlatmaya veriyoruz. Çünkü bölge yurtdışında hala çok az biliniyor.

“Anlatıyoruz” derken, satış pazarlamadan kopamadınız anladığım kadarıyla.

Aynen, otel müdürü oldum ama hala satış pazarlamadan kopabilmiş değilim. Satış pazarlamayı çok seviyorum ve gerçekten otelin kalbi diye düşünüyorum. Çünkü dolduramadığınız bir otelde operasyon söz konusu olamıyor. Oteli doldurduktan sonra operasyonel zenginliğinizi geliştirmeye çalışıyorsunuz.

Son yıllarda şöyle bir trend var, birçok otel satış pazarlama kökenli genel müdürleri tercih etmeye başladı. Bunun da sebebi, oteller çoğaldıkça pastadaki pay azalmaya ve satış çok önemli bir noktaya gelmeye başladı. Önceleri şehirde birkaç marka vardı, otel zaten doluyordu, operasyon çok önemliydi. Ama şu anda o kadar çok marka ve otel var ki önce otelinizi doldurmanız gerekiyor. O yüzden satış pazarlamacıların bu anlamda bir adım önde olduklarını düşünüyorum. Dolayısıyla şahsım adına bu alandaki tecrübemin yükselişimde büyük bir pay sahibi olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonraki hedefiniz ne oldu? Tamamen bir operasyonun başına geçmeyi hayal etmiş miydiniz?

Hep bir sonraki adımı tabii ki istedim. Satış müdürüyken satış direktör yardımcısı olmayı istedim… Satış direktör yardımcısıyken satış pazarlama direktörü olmayı istedim… Kariyerimde hep bir üst noktayı hayal ettim ama satış pazarlama direktörlüğünden sonra gelecek bir genel müdürlük pozisyonunu bu kadar çabuk beklemiyordum. “Çok ileride belki” diyordum. Alternatif olarak belki satış pazarlamada yatay büyüme, birkaç otelden sorumlu satış pazarlama direktörlüğü olabilir diye düşünüyordum. Yine de İstanbul’da butik bir otel operasyonunun başına geçmek konusunda kendime inandım, güvendim. Çok da mutluyum, iyi ki tercihimi bu yönde kullanmışım diyorum.

6

10 Karaköy a Morgans Original’daki ilk genel müdürlük göreviniz nasıl gidiyor? Oteli biraz daha detaylı anlatarak yılsonuna ilişkin hedeflerinden ve varsa yeni projelerinden bahseder misiniz?

Otelimiz Kasım 2014’te hizmete girdi. Aslında çok yeni bir otel. Türkiye’nin son durumlarına baktığınızda sektördeki negatif etkenler yüzünden zorlu bir yedi ay geçirdik. Otelin daha tam olarak randımanını aldığını düşünmüyorum, daha fazla potansiyeli var. Tabii en büyük sıkıntımız yurtdışı pazarında Karaköy’ü anlatmak. Karaköy hala bilinmiyor çünkü. Boğaz hattı, Taksim bölgesi, Sultanahmet ve Nişantaşı biliniyor. Hatta iş için seyehat eden yabancı misafirler Levent bölgesini tanıyor ama Karakoy hala çok yeni. Bunca yıl nasıl fark edilip keşfedilmediğini ben merak ediyorum doğrusu. Çünkü Karakoy Istanbul’da özelikle turistik amaçlı şehre gelen misafirler için en doğru lokasyon.

Sultanahmet’le ilgili insanlar oranın çok fazla turistik bir bölge olmasından rahatsız. Kendinizi orada şehirden uzak hissediyoruz. Şehirdeyken de Tarihi Yarımada’ya uzak kalıyorsunuz. Ama Karaköy öyle mi? Burada insan kendini hem şehirde hissediyor hem de sadece Galata Köprüsünü geçerek Tarihi Yarımada’da buluyor kendini. Her ne kadar bu bölge için çok büyük bir avantaj olsa da bu şekliyle anlatılmadığı için layıkıyla da bilinmiyor yurt dışında.

Demek istediğim, lokasyon itibari ile mükemmel bir konumdayız. Bir artımız da çevremizdeki kültür varlıklarına yakınlığımız. Otelimiz İstanbul Modern’e ve civardaki diğer sanat galeri ve müzelerine, farklı mutfaklardan restoranlara, gece kuluplerine yürüme mesafesinde bulunuyor. Bütün bunları bir araya koyduğumuzda misafirlerimize hem gastronomik bir deneyim sunabiliyoruz hem de tarihi – kültürel faaliyetleri çok yakından takip etme imkanı veriyoruz.

Biraz da sizi tanıtmak isterim. İş ve özel yaşamında Eylem Atalay nasıl biridir? Çalışma stiliniz ve kişilik özelliklerinizle bize kendinizi nasıl anlatırsınız?

Sanırım bunun en iyi değerlendirmesini bugüne kadar çalıştığım ekip arkadaşlarım yapabilir. Ben de ancak onlardan aldığım geri dönüşümleri paylaşabilirim. İnsanın kendini anlatması çok da kolay olmuyor tabii. Her şeyden önce birlikte çalıştığım takım arkadaşlarımın insiyatif alması beni çok mutlu eder. İnsiyatif almasını bilen ve bir fikirle gelen insanlarla çok rahat çalışıyorum. Bugüne kadar da hep böyle oldu. Bu bakımdan kendimi çok şanslı hissediyorum. Bilmem belki de onları bu yönde ben teşvik ediyorum. Çünkü kendim de öyle bir ekolden geliyorum.

Onun dışında ekip arkadaşlarımla dışarıda vakit geçirmeyi seviyorum. Karşılıklı güven ve iletişim sanırım bu sayede çok daha rahat oluşuyor. Bu konuda da kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü bunu suiistimal eden çalışma arkadaşlarım hiç olmadı. Tabii bu noktada dengeyi kurmak da çok önemli. Sıcakkanlı bir görünüşe sahip olsam da gerektiğinde mesafe koymayı iyi bilirim. İnsanlar saygı da duyar. Bunun için özel bir şey yapmıyorum. Bir süre sonra insanlar sizin gibi güven veren ve yaptığı işi iyi yapan birine saygı duymaya başlıyor. Sabırlıyım ayrıca ve kolay kolay pes etmem. Bu da satışçı özelliğimden geliyor herhalde. Düzenli ve planlı çalışmayı severim. Önümde hep kısa ve uzun vadeli planlarım vardır.

Şu anki pozisyonunuz için genç bir kuşaksınız. Ya siz kendinizi gelişen trendler, yenilikler ve otelcilik yaklaşımları bakımından hangi kategoriye koyuyorsunuz?

Eski ve yeni nesil olarak kıyasladığınızda otelcilik çok değişti. Dediğim gibi eskiden çok az otel vardı. Şimdi her misafir profili için ayrı oteller var; iş için gelen misafirlerin tercih ettiği oteller farklı, şehri gezmeye geleninki farklı. Son beş yılda lüks marka sayısı da arttı ve Istanbul lüks segmentinde de iddiali bir hale geldi. Bütün bunlarla birlikte tabii siz de bütün bu yeniliklere, değişen misafir profillerine ve beklentilere cevap vermek için kendinizi sürekli yenilemek zorundasınız. Sosyal medya ve dijital pazarlama kavramları hayatımıza girmeye başladı. Bütün bunları eski nesille yeni nesil aynı karşılamıyor tabii ki. Kimileri hala geleneksel metotlarla görevlerine devam ederken yeniler farklı fikirlerle geliyor. Ben bile artık eski nesil kategorisine giriyorum.

4

Otel sektöründeki jenerasyon farklılıkları operasyonel işleyişe nasıl yansıyor peki?

Misafir tarafından bakınca, profil gençleştikçe belki misafir ağırlama stiliniz de değişiyor. Çünkü 50 yaş üstü Amerikalı bir çifti ağırlarkenki iletişiminizle genç bir çifti karşılamanız aynı olmuyor. Özellikle burası butik bir otel ve Morgans “lifestyle” dediğimiz bir markayı dünyaya sunuyor. Gelen misafirlerimiz çok genç ve onlar kapıdan girdiklerinde çok ağır karşılamalar değil, daha samimi ve rahat bir karşılama, karşılıklı sohbet istiyorlar. Ben de mümkün olduğu kadar onlara eşlik etmeye, ayak uydurmaya çalışıyorum.

Eski bir satış pazarlamacı olarak, kendi biriminizle nasıl çalışıyorsunuz, merak ediyorum.

Tabii satış pazarlama kökenli olunca iş biraz daha farklı yöne kayıyor. Elinizde olmadan çok içine giriyoruz. Ben elimden geldiğince ekibime bırakmaya çalışıyorum. Kararları onlar alsın istiyorum. Bazen de onların avantajına oluyor. Pek çok konuda fikir sahibi olduğum, bazen müşteriyi de çok iyi tanıdığım için olayı kavramam çok hızlı oluyor ve beni ikna etmeleri kolay oluyor. Hiç satış bilmeyen bir genel müdüre hikayenin tümünü anlatıp ikna etmeniz gerekirken benimle çok daha hızlı çözüme ve sonuca kavuşuyor. Bazen çok mu müdahil oluyorum diye kendimi sorgulayıp mümkün mertebe kararları satış ekibine bırakıp ihtiyaçları olduğu noktada dahil olmaya çalışıyorum.

Otel sektöründe kadın olmak sizin için artıları ve eksileriyle neyi ifade ediyor diye sorsam?

Ben bugüne dek hiçbir zorluğunu yaşamadım. Zaten otelcilik maskülen bir sektör değil. Yöneticileri çoğunlukla erkek ama işin doğası kadına çok uygun, feminen bir sektör. Bir evi bir kadın mı en iyi çekip çevirir yoksa bir erkek mi diye düşünelim. Çünkü oteller bizim evlerimiz gibi. Kadın gözüyle bakmanın bence artıları bile çok… Otomotiv sektöründen bahsediyor olsaydık, çok maskülen olduğu için şartları çok daha zor olabilirdi ama otelcilik zaten iletişim odaklı bir hizmet sektörü. Günümüzde kadın genel müdürlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.

İstanbul’da otelci olmak, bu şehrin turizmine hizmet etmek nasıl bir deneyim? İstanbul turizminin sizdeki karşılığı ve anlamı nedir?

Ben İstanbul’da otelci olmanın çok keyifli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu şehrin çok yüksek bir turizm potansiyeli var. Dünyada ulaşacak daha çok insan, anlatacak daha çok yerimiz var. Bu son yaşanan olaylar elimizi kolumuzu bağlamış olabilir ama şehrimiz özellikle son beş yılda gerek zincir markalar anlamında gerekse yeni yatırımlarıyla o denli gözbebeği şehir haline gelmişti ki, İstanbul o dinamiğini yeniden yakalasın istiyorum. Çünkü çok keyifli bir döneminde bütün bunlar başımıza geldi. Gerçekten İstanbul artık bir New York, Paris, Londra potasında yer alıyordu, o şehirlerle yarışır hale gelmiştik. Kaldı ki bizim sadece Boğaz’ımız yok. Turizm için her türlü zenginliğe sahip bir şehiriz. Bu bakımdan İstanbul’un tekrar eski haline dönmesini çok istiyorum. Turizm çünkü benim için şehrin, ülkenin bir marka olması demek…

1

“SEKTÖRÜ BIRAKMAYIN, VAZGEÇMEYİN”

Buna sadece İstanbul tarafından da bakmamak gerek. Çünkü Türkiye’de burası dışında Güneydoğu, Ege ve Karadeniz bölgelerinde çok zengin cevherler var. Trabzon mesela, son zamanlarda inanılmaz bir popülarite kazandı. Ben bütün Türkiye’yi bir turizm cenneti olarak görüyorum. Gerçekten elimizde turizmi yaşatmak anlamında çok fazla malzeme var. Sadece bunu kullanmıyoruz, kullanamıyoruz. Bu işe gerçekten gönül vermiş, eğitimini almış insanlara ihtiyacımız var. Ben hep bunu söylüyorum.

Boğaziçi Üniversitesi’yle hala devam eden bir iletişimim var. Zaman zaman orada derslere giriyorum ve genç arkadaşlarımıza hep “Sektörü bırakmayın, vazgeçmeyin” diyorum. Çok zor bir sektör ama bir o kadar da keyifli bir sektör. O yüzden hep beraber sahip çıkmalıyız.

Bunca konaklama, tatil, turizm konuştuk. Ya sizin tatil, konaklama tercihleriniz neler oluyor?

Ben Ege’yi çok seviyorum. En yakın arkadaşlarım İzmirli olduğu için belki de Çeşme’nin bendeki yeri ayrıdır. Bir otelden ise beklentilerim çok basit olur. Benim için lokasyon önemli. Denize girmek istiyorsam denize yakın bir otel tercihim olabiliyor. Butik seviyorum. Büyük oteller, büyük operasyonlar artık beni boğuyor. En son Çeşme’de büyük bir otelde kaldım, daraldım, çıkmak istedim. Küçük, butik servisler daha çok hoşuma gidiyor.

Özel zamanlarınızda neler yaparsınız, ileriye dönük planlarınız var mı?

Ben edebiyatı, kitap okumayı çok seviyorum. Bu aralar özellikle 60-80 arası Türkiye’sine biraz takılmış durumdayım. O dönemle ilgili kitaplar okumaya çalışıyorum. Tarih de özel ilgi alanım arasında bulunuyor. Çok tatlı bir kedim var, onunla vakit geçiriyorum. Arkadaşlarımla zaman geçirmeyi seviyorum. Uzun zamandır hobilerime çok vakit ayıramıyorum. Eskiden at binerdim, onu özledim, belki tekrar yapabilirim. Bir de yoga yapıyorum. Eskiden çok telaşlı biriydim, yoga beni çok rahatlattı. Bir nevi terapi etkisi yapıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir