Cüneyt Tansu Demir, TÜRSAB Başkanlığına, ‘KOBİ Modeli’yle talip!

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Değişim Hareketi’nin önemli aktörlerinden biriyken, seçim sonrası liste dışı kaldı, kendi ifadesiyle TÜRSAB’ın 2. adamıyken yedek kulübeye düştü. O’ysa değişimin gücüne ve gerekliliğine olan inancıyla yolundan vazgeçmedi. “O zamanın takdiriydi, baştan bilsem yine elimden geleni yapardım” dedi. Nitekim anlattığına göre de öyle oldu. Hiç küskünlük duymadan kendisine verilen görevleri tek tek yerine getirdi. C1 Vizesi, Garibaldi ve Lütfi Kırdar projelerini tavır koymadan sürdürdü. Ta ki, birgün bilgisayarının başına geçip de sistem girişinin kapatıldığını öğreninceye kadar…

C1 Vizesi Projesi esnasında yaşadığı bu olayın TÜRSAB’taki önemli kırılma noktalarından birini teşkil ettiğini ifade eden Lite Tour’un sahibi Cüneyt Tansu Demir, ardından uzun mesailer harcadığı TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyeliğinden istifa ederek, başkanlığa adaylığını sosyal medyadan birkaç cümleyle duyurdu. Şimdilerde ‘Yükselen TÜRSAB Hareketi’ çıkışıyla sektörde merak uyandıran yeni bir hareketin öncülüğünü üstlenen Demir ile Taksim’deki ofisinde, TÜRSAB Değişim Hareketi’nden Yükselen TÜRSAB Hareketi’ne uzanan süreci ve seçime ilişkin vaatlerini, çözüm önerilerini konuştuk.

Tansu Bey, öncelikle ‘Yükselen TÜRSAB Hareketi’ nedir, fikir nasıl doğdu, anlatır mısınız?
‘Yükselen TÜRSAB Hareketi’ dedik çünkü şu an turizm inişte, acentalar inişte. Biz bunlara bir ironi yapalım istedik. İnişin zıttı olarak da ‘yükselen’ ifadesini kullandık. Ne yapalım, her şey kötü gitti, turizm kötü gitti. Gerçi dünyada da global krizler oldu, o çılgın harcama dönemleri sona erdi, neticesi turizme de yansıdı. Şimdilerde daha bütçeli her şey. O eski kazançlar yok artık. Tüm bunların acentalara getirdiği zorluklar da oldu. Eskiden insanlar ‘Ya bir defa gidiyorum, en iyisi olsun’ derlerdi. Şimdi ‘En uygunu olsun. Biz orada bir şey yaparız’ diyorlar.

Acentalar özelinde TÜRSAB’ı nasıl bir vizyon ve stratejiyle yükselteceksiniz? Bu hareketin, mevcut yönetimden nasıl farklı bir dinamiği olacak, biraz daha açar mısınız?
Ben şunu görüyorum, “O kırılmasın, bu gücenmesin, şurası şöyle der, bürokrasi gücenir” yaklaşımı var. Biz bunların hiçbirine bakmayacağız. Gücenen gücensin, darılan darılsın. Tek referansımız, acentalar olacak. Çünkü bu sektör çok önemli. Diyarbakır’daki çocuk Antalya’da çalışmazsa, ona iş olanağı sunmazsak, Türkiye’nin sosyal barışı bile tehlikeye girer.
Bakın ne oldu, Turizm Bakanlığı geçmişte köprüden önceki son çıkış gibiydi. Buradan bakan olanın politik hayatı bitiyordu. Sanki turizm ve kültür dediğiniz; gez, gör, sinemaya git, bitti! Öyle değil ama artık. Şimdi ne deniyor? Dikkat edin, hükümet bakanlığa mesleğin en zirvesinden bir ismi atadı. Bu, ülkemizin geleceği için önemli bir adımdı. Turizmin değeri anlaşıldığına göre artık haklarımızı alma zamanı!
Çünkü acentacılığın ne bir itibarı ne de bir güvenci kaldı. Otelciler de buna dahil, herkes zor duruma düşebilir. En ufak kırılmada dahi bir enkaz oluşuyor. Belki şehir otelleri bu kadar değil. Neyse ki onların iyi kötü bir iç turizm volümleri var. Fakat MICE segmenti çok zor durumda. Sağlık turizmcileri daha yeni oturuyor. Onlar da devletle koordineli, şehir hastaneleriyle desteklenirlerse güzel bir noktaya gidecekler. Gastronomiye bakıyorsunuz, yeni yeni gelişiyor. Her şey yeni gelişiyor veya azalıyor. Bu çok zor bir durum.

Sizin çıkış için yol haritanız ne olacak? Bir açıklamanızda TÜRSAB Başkanları için ‘karşıdaki villanın yöneticileri’ ifadelerini kullanmıştınız. Bu eleştiriniz doğrultusunda, Yükselen TÜRSAB, acentaların karşısına ne tür bir yönetim modeliyle çıkacak?
Öyle, bilmiyorlar ki binayı! Geliyorlar ama binadan, binanın dertlerinden haberleri yok! Bu sadece başkanlar için değil, bürokratlar için de geçerli. O da bir hata çünkü. Şimdi bürokratik oligarşiye teslim edildi diyoruz. O bizim bir kırılma noktamız. Çünkü biz TÜRSAB’ı biz yönetelim anlayışındaydık. Ben içerideki bürokratik oligarşiye sıcak bakmadım. Bence TÜRSAB oligarşik bürokrasiye dönüştü. Oligarşik bürokrasi olmaz! Bu işin profesyoneli biziz, onlar değil! TÜRSAB gibi bir kurum bürokratlara bırakılamaz. Sistem çarklarının işlemesi için bürokratlar elbette ki gerekli ama kalkıp da onları en tepeye koyarsanız “bürokratik oligarşi” olur. Dünyada bürokratlarla kalkınmış hiçbir rejim, hiçbir sistem, hiçbir şirket yoktur. Öte yandan bakıyorsunuz, acentacılar tamamen bürokratlarla muhatap. Hatta en son Sapanca’da bürokratlar konuşuyor, daire başkanları konuşuyor. Bu olacak şey değil! Artık parmak sallama huylarını bırakmaları lazım. Neticede maaşlarını oradaki insanlardan alıyorlar. Yükselen TÜRSAB’ta biz buna izin vermeyeceğiz. Orada konuşacak kişi başkandır, benimdir. Bürokrat, turizmi ne bilir, oradaki herkes turizm emekçisi. Nihai kararları acentacılar, bu sektördekiler vermezlerse kurum “mühür basayım, imza atayım” kurumuna dönüşüyor.

“TÜRSAB’ı küçültüp KOBİ mantığıyla yöneteceğiz”
TÜRSAB’ta ne olacak? TÜRSAB, bir şirket gibi, büyük. Biz bunu küçültüp daha efektif ve verimli hale getireceğiz. Hedefimiz bu. Neden biliyor musunuz? Temelde acentaların sorunlarını çözmeniz lazım. Bu acentalar o kadar önemli ki, ülkeye 30 milyar dolar döviz getiriyorlar. “Kahramanlar” diyorum ben onlara. Bütün krizlerle başa baş mücadele ediyorlar. Bugün çok kötü durumdalar ve çoğu da SGK, kredi ve vergi borcu içindeler. Hiç de öyle sanıldığı gibi güllük gülistanlık değil hayatları. Bırakın 2015, 2017 krizlerini, en ufak bir kırılmada bile en az iki bin acentacı dükkanını kapar. O kadar da net söylüyorum.
Şimdi siz TÜRSAB’a geçtiniz. Bunlara mı yoksa kurumun o dertli işlerine mi hizmet edeceksiniz? Elbette ki kurumu da götürmek lazım. Bir yandan kapıyı açık tutarken kurumunun işlerini halletmek gerek. Bir de tabii acentalarla uğraşmak lazım. Mevcut yönetimle bu şu an çok iyi yapılmıyor.

Peki TÜRSAB’ı KOBİ mantığıyla yönetmek kurumun işleyişine ve acentalara ne gibi faydalar sağlayacak?
Devasa bir borç batağı var, bu çok korkunç. Tabii şu anki yönetimin bunda bir suçu yok. Önceden gelme borçlar bunlar. Hepsi bizim arkadaşlarımız, dostlarımız zaten. Öyle bir yükle geldiler ama biz TÜRSAB’ı oligarşik bürokrasiye dönüştürmek yerine KOBİ mantığıyla daha efektif, acentaların daha fazla işin başında olduğu bir sistemle yöneterek hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyoruz. Bunun için de çok hızlı yol almamız, Ankara’dan çözüm üretmemiz lazım. TÜRSAB’la da çok fazla zaman kaybetmemeliyiz. Çünkü kurumun sorunlarına boğulursak acentalarınkini çözemeyiz.
Türk turizmini bilen bilir. Atıyorum, Duru ve İrem ne oldu? Marmara vardı, Paşa Tur vardı, Tez Tour vardı. Türkiye’nin turizm tarihini şekillendiren hiçbir acenta kalmadı. Neden kalmadı? Düşünsenize Almanya’da 50 yıllık, 100 yıllık şirketler duruyor. İtalya’da, Fransa’da, Amerika’da duruyor. Peki biz niye tutturamıyoruz? Çünkü Türkiye’de sezon kısa ve bu hiç ifade edilmemiş. Ben turizme ilk başladığım zamanlar, daha çocuktum ama telefon indirimi vardı, telefon önceliği vardı. Acentalara tanınan birtakım ayrıcalıklar vardı. Ne yazık ki ısıtılan kurbağalar gibi tüm bu ayrıcalıkları yavaş yavaş kaybettik. İnsanlar şimdi biraz üzgünler. Diyorlar ki, değişim, değişim dedik, bu bizi hayal kırıklığına uğrattı. Tekrar bize teveccüh gösteren insanları da hayal kırıklığına uğratmamak lazım. Yapabileceklerimizi dememiz lazım. Ben o noktada hassasım, daima gerçekleri konuşmalıyım.

Bu yeni oluşum içinde nasıl bir ittifak var, listede kimler olacak?
Yükselen TÜRSAB Hareketi içinde bizim arkadaşlarımız var. Hatta dün de bir toplantı yaptık. Herkes gelemedi ama bayram öncesi kötü bir zamanlamaydı. İçimizde 2-3 tane Ortadoğu acentamız var. Kültür turu yapan arkadaşlarımız var. Incoming yapan çok sayıda arkadaşımız var. Outgoing yapan acentalar ve taşımacılar var. Biz dedik ki, her kesimden olsun ki, bir proje üretirken her kesime dokunabilelim. Çünkü bizim olduğumuz segment genellikle incoming. Aramızda MICE segmentinden de bir arkadaşımız olsun ki, onu bilelim. Etkinlik turizmi, sağlık turizmi… Zaten başından beri çok kolektif, akıllı yürüyoruz.
Hatta arkadaşlarıma şunu söyledim: “İstiyorsanız ben gene arkada kalırım, başka bir arkadaşımız çıksın, seve seve elimden gelen desteği vereyim”. Ama tabii orada şu var, bu iş insanları tanımayı da gerektiriyor. Tamam, insanlar bizim ne söylediğimizi daha bilmiyor ama alanda bir tanınırlığımız var. Arkadaşlar da dediler ki, “Sen yap”. Öyle çıktım yola.

Güçlü bir çoğunluktan mı bahsediyorsunuz?
Evet, ben öyle görüyorum. Güçlü, çok güçlü…

“Maceracı bir ruhla yola çıktık”

TÜRSAB Başkanlığına adaylık için finansal gücünüz, kabiliyetiniz nedir? Malum, zikredilen bütçeler oldukça yüksek!
Bizde yok onlar. O biraz destekliyor, biz biraz… Ben kendim veriyorum. Sağ olsunlar, sponsorluk verenler de oluyor. Biz kendi bütçelerimizle oluşturuyoruz. Aslında biraz maceracı bir ruhla çıktık. Öyle çok güvendiğimiz de bir şey yok. Dünya artık değişti. Bakıyorsunuz mesela, Trump’ı 3 milyon kişi izliyor. Bir genç çocuk çıkıyor, 20 milyon kişi izliyor. Dünya biraz öyle artık.
Biz bu hareketi başlatırken şunu dedik: “Biz ilginç bir şey diyeceğiz, hiç denmemişleri söyleyeceğiz”. Bence bir süre sonra da dikkat çekecek bu. Şimdi kurumlarda yöneticilerin bir prototipi var. Oturmuş bir kalıp var, TÜRSAB’ta da öyleydi. Şu ana kadar yönetenler için söylüyorum, hep bir marka vardı. Biz de dedik ki, “Bir kere de KOBİ KOBİ’yi yönetsin”. Demokrasi orada başlıyor zaten. Bugün düşünün, Cumhurbaşkanımız Kasımpaşa’dan çıktı.
Ortadirek acentalar bu işe öykünmezdi; ya çıkmazlardı ya da bir mesaj iletmek için çıkarlardı. Gerçek anlamda liste yapmazlardı. Ama biz her alanda örgütlü gideceğiz. Öyle çok lüks oteller, çok güzel ikramlar olmayacak. Biz ne diyeceğiz: “Çay, kahve içelim, simit yiyelim”. Bir çalıştay havasında neyi, nasıl yapabiliriz? Bölge sorunları neler, biz böyle yaklaşacağız. Ezber bozacağız. Seçimde belli uygulanan formatlar vardır. Gelenleri kalabalık gösterisin, bir motivasyon oluşturursun. Biz böyle bir algı da yapmayacağız. Dediğim gibi, bizi iki kişi çağırıyorsa, gidip karşılarına oturacağız, anlatacağız. Her yere gideceğiz. Seçim çünkü dokunmadan olmuyor.

Mevcut yönetim gibi belli ki devamındakiler de kurumu finansal zorluklarıyla sırtlanacak. Öngördüğünüz yönetim modeliyle finans sorununu çözebileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
Elbette, o rakamlar bir şey değil, çözülür. Orası bir kamu kurumu. Belediye gibi düşünün, batık bir belediye alıyorsunuz. Sonuçta bunlar devlet kurumları ve sürekliliğini sağlamak lazım. Şu anki yönetimde TÜRSAB’ı ticaretten çekeceğiz anlayışı var. Bu anlayış bizce şöyle olmalı, TÜRSAB’ın verimsiz, kötü yatırımlarını tasfiye edip; verimli, iyi gelirlerini de arttırmak durumundasınız. Bir kurumu ticaret yapmayacağız diye parasız bırakmak bence çok doğru bir karar değil. Her kurumun bir döner sermayesinin olması lazım.
C1 Vizesi’ne niye onay verilmedi, ben bilmiyorum. 100- 150 bin dolar az para değil ki, ne güzel geliri vardı kurumun. Biz bu rakamları arttırmaya, kuruma gelir kaynakları oluşturmaya bakacağız. Tasfiye etmek, ödemek lazım. Zamana yayarak ödeyeceğiz, devletten isteyeceğiz. Biz orada sorumluluk kimin bilmiyoruz, bu kadar açık verilir mi? Hiç mi kontrol edilmedi? Muhakkak ki orada birileri sorumlu. Bahsedilen çünkü büyük rakamlar. Hukuki olarak bilemiyorum. O nedenle bir açıklama yapamam ama bizim aldığımız duyumlar da çok yüksek. Biz bakanlığa bağlı bir kurumuz. Bunda kimlerin ihmali var? Sırf harcayanın ihmali yok, denetleyenin de ihmali var. Neden denetlenmedi, neden rakamlar bu kadar büyüdü, ona da bakmak lazım.

“Büyük sermayeyle sosyal medya gücümüzle mücadele edeceğiz”

Tanıtımda Yükselen TÜRSAB’ı nasıl etkin hale getirmeyi planlıyorsunuz?
Bizim mücadele ettiklerimiz, TÜRSAB’ın yönetimindeki arkadaşlarımız, büyük bir güç. E tabii çok da kolay değil. Çünkü bildiğiniz gibi seçimler için büyük paralar harcanıyor, kampanyalar çok ucuz değil. Seçim sürecinde büyük sermaye ile sosyal medyanın gücünü kullanarak mücadele edeceğiz. Bizimle olan arkadaşlarımıza şunu diyoruz, `Sosyal medyada bizi destekleyin, takibe alın, izleyin. O da zor inanın. Çünkü insanlar okumaya sıkıldıkları gibi izlemeye de sıkılıyorlar. Siz daha iyi biliyorsunuz, gazetecisiniz. İnsanların izleme süreleri 2-2.5 dakika kadar, çok kısa. Bizi ilginç bulurlarsa izlerler. Bu seçimde onları sosyal medyadan yakalayabilmek için çalışacağız. Sonra ne diyoruz, Bize oy verin, oyunuz yoksa kalbi destek verin. Zaman bulursanız gelin, bize katılın, konuşalım, birlikte tartışıp ortak akılla yürüyelim’. Demem o ki, sakin, güler yüzlü, kavgasız dövüşsüz seçim sürecini götüreceğiz. Bizim zaten kimseyle şahsi bir derdimiz olamaz ki, çok ayıp olur o.

Temsil ettiğiniz hareket, Türkiye’nin hangi bölgelerinde daha güçlü, hangilerinde daha zayıf, bir değerlendirmeniz olur mu?
İstanbul’da çok iyi biliniyoruz, burası en önemli yeri zaten. Kapadokya’da güçlüyüz. Doğuda ve Güneydoğu’da biliniriz. Ben zaten oraları bayağı bir gezdim. Ama tabii Antalya’da bilinmiyoruz. Ege ve Akdeniz eksiğimiz, o bölgelerde zor, turizm yoğun. O bölgelere gidip, birer hafta kalayım, acentaları tek tek dolaşayım diyorum. Burada tanıklık etmek çok önemli. Ben şunu istiyorum aslında; dinlesinler, beğenmiyorlarsa da oy vermesinler, bir sıkıntı yok, illa kazanacağız diye de bir derdimiz yok.

Mevcut yönetim, 1618 Sayılı Meslek Yasası’nın Değişimi için bir hayli çalıştı ama yasa meclisten geçmedi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Yasanın verimliliğini arttırmak için tespit ve öngörüleriniz olur mu?
Tabii ki var. 1618 Sayılı Meslek Yasası’nın mutlaka revize edilmesi lazım. Araç teminlerinde iki araca kadar tur ve transfer hizmetlerini ÖTV’siz almamız lazım. Bu çok önemli. İki araca kadar da hiçbir belge gerekmemesi lazım. Biz bunları koyduracağız, Bakanlığın da kabul ettiği konular zaten bunlar. Orada neden anlaşmazlık çıktı bilemiyorum ama bizim zaten 1618’de temel olarak yapmamız gereken tur ve transferler. Biz bunların hepsini geçireceğiz. Bakanlığımızla da iyi çalışacağımızı öngörüyorum, bir sıkıntı yaşamayız.

Bakan Ersoy’un çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakanlığın çalışmalarını gayet başarılı buluyorum. Turizm sektörünü bilen birinin Bakan olması iyi ama şu yapılabilir mesela. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nda biz sıkıntı yaşadık. Çünkü TÜRSAB’tan bir kişi belirlendi, o iki olabilirdi.
Bir de tabii, biz ajansa ödeyelim. Ajans fikrini destekliyorum ama hep bir kaybımız söz konusu. Biz onu destekliyoruz ama bakıyorsunuz, turizm 40 yıldır fuarlardan destek almadı, düşünebiliyor musunuz? Fuar desteği bize yok. Halıcısı, dericisi, mont satanı, taşçısı devletten, KOSGEB’ten destek aldı, bir biz turizmciler alamadık. Ama biz de hiçbir şey dememişiz ki? Ben ne diyeyim, çok korkunç.
Biz bu yardımı yapalım ama devlete de demek lazım ki “Sen 40 yıldır bizim sektöre fuar desteği vermedin. Diğer sektörlere %30, %40 veriyorsan, bize de artık bir beş yıl %80 ver. Ondan sonra yeni orana bakarız”. Vermeden almak Allah’a mahsus. Bir sektör 40 yıl boyunca kaderiyle baş başa bırakılır mı? Ben size bir şey diyeyim mi, turizm olmazsa biz perişan oluruz. Her şeyden önce sosyal barışını koruyamazsın. Yaşanmaz bir ülke olur çıkarsın. Ülkemizi yaşanır kılmak ciddi bir mesele. İşte biz her yerde bunu anlatacağız, anlatıyoruz da zaten. Üstelik bu da sırf TÜRSAB’ın meselesi değil. Birileri çıkıp turizmin önemini anlatacak, hakları alacak. Bakın acentacılar çok iyi insanlar. Neden öyle diyorum biliyor musunuz? Bizimki çok naif bir meslek. Düşünsenize dünyaya açıksın, bir sürü insan tanıyorsun, dil biliyorsun, dünyayı tanıyorsun. Biz turizmcilerin %90’ı yaratıcıdır, cevherdir. Devletin bu vatandaşları özellikle koruması gerek. Turizmcileri sanatçı gibi düşünmek lazım.

“120 kiloluk adamı 20’ye düşürürsen ölür”
İkinci olarak, fuarlardan rahatsız olduk. Bakanlık 120 fuarı 20’ye indirdi. Bu sağlıklı bir karar değil. 120 kiloluk bir adamı 20’ye indirirsen ölür. Tamam, çok gereksiz fuarlardan çekilelim ama fuarlar şimdi bile o kadar önemli ki… Fuar demek, “Ben buradayım, ben ayaktayım” demek… Turizmin olmazsa olmazı. İlişkilerimiz halen ikili ilişkiler üzerinden yürüyor. Her ne kadar çok büyük volümlü şirketler farklılaşıp; daha dijital, daha teknolojik oldularsa da turizmin %80’i böyle çalışıyor.

TÜRSAB, yurt dışı fuarlarda kendini doğru bir şekilde konumlandırabildi mi?
Son katılımı ben başarılı buldum. Almanya başarılıydı. Biz ya bakanlığı ikna edeceğiz ya da TÜRSAB fuarlara öncülük edecek. Bakanlığın olmadığı her fuarda biz olacağız. Mümkünse bakanlık olsun, yazık, TÜRSAB hem maddi hem manevi o külfete girmesin. Bakanlık temsili çok güzel, çok önemli.

Yükselen TÜRSAB Hareketi’nin Türkiye turizmi için sürdürülebilir çözümleri, projeleri var mı?
Türkiye turizminin sürdürülebilirliği için turizm politikamızı bir master plan dahilinde yeniden masaya yatırmalıyız, bu önemli. İstanbul Teknik Üniversitesi bu çalışmayı yaparak, Bakanlığa sundu. Hatta İTÜ’nün hazırladığı Turizm Master Planını sunan arkadaşlar bizim Yükselen TÜRSAB Hareketi’nden. Tabii Bakanlığın maddi olarak gücü yetmedi, onaylamadı hala. Türkiye’nin Master Planı’nı düşünme aşamasındalar. Bu konuda Bakanlığı ikna edeceğiz, bu bir ihtiyaç çünkü. Yükselen TÜRSAB olarak başarabilirsek çok daha iyi olacak.

Bahsettiğiniz Türkiye Master Planı’nı inceleme fırsatınız oldu mu, kabaca anlatabilir misiniz?
Evet inceledim. Türkiye’de bugüne kadar olmayan bir şey, turizmin kadastrosu gibi. Nasıl ülkede kadastro çıkarılıyor, aynen öyle. Diyelim Pamukkale. Travertenlere ne kadar yakınlıkta otel yapılabilir, arabaların park yerinden müze ziyaretine kadar bölge bölge master planı hazırlandı. Tabii bunun bir maliyeti de olacak elbette. Destek alınır diye düşünüyorum. Avrupa Birliği’nden bile alınır ama o daha uzun bir sürece yayılır. O zaman da projelendirmek lazım.
Gene söz geliyor acentalara… Misal, acentalar olarak KOSGEB’leri neden verimli kullanamadık? Bizim şu anki TÜRSAB’ta Proje Daire Başkanlığı yok, Dijital Daire Başkanlığı yok! Biz bu ikisini mutlaka kuracağız. Proje üretmiyorsanız hiçbir iş yapamıyorsunuz ki. Avrupa Birliği proje, KOSGEB proje… Herkes sizden proje istiyor. Proje yazmayı bilen bir ekibiniz yoksa her şeyin dışındasınız demektir. Kimse size “Bana para lazım, ne kadar lazım, buyur al” demiyor. Öyle bir şey yok ki. Dijital Daire Başkanlığımız da yok! Dijital zaten hayatın kendisi oldu. Hele de turizmde…
Hatta biz diyoruz ki, “Kütüphane de lazım”. Bir kütüphane var ama kullanılmıyor. Benim düşündüğüm TÜRSAB’taki gibi uyduruk bir kütüphane değil! Bütün turizm eserlerinin olduğu bir kütüphaneden söz ediyorum. Hatta bir dijital bir kütüphane olsun diyorum. Turizmle ilgilenen herkes, öğrenciler, gençler gelsinler istiyorum. Bunların da hepsini yapacağız, bir hizmet üreteceğiz. Millet gelsin ki, turizme alışsın, üniversite gençleri de bu işi meslek olarak seçsin diyorum.

“Kimseye tabak getirtmeyeceğiz, herkesin tabağını taşıyacağız”
Ben size şunu net söyleyeyim, kimseye tabak getirtmeyeceğiz, herkesin tabağını taşıyacağız. Herkese hizmet edeceğiz. Hollanda Başbakanının resmini gördüm, sırt çantasıyla bisiklete biniyor. Bizim artık bu nezakette, bu letafette olmamız lazım. Bu ülkede insanlar birtakım kurumların başına hayatın zorluklarını biraz daha aşabilmek için geçmek ister. Hani der ki, “Önümde bir trafik polisi olsun, bana yolu açsın”. Ben de diyorum ki, “Biz trafik sorununu çözelim. Kolektif başarı mümkün. Hepimiz rahat gidelim. Ne gerek var?”

“Seçim zamanı çok iyi çıkış yakalayacağız”

Bu seçimden nasıl bir sonuç öngörüyorsunuz?
Biz şu an tanınmıyoruz. Alanı da iyi bilen bir arkadaşım dedi ki: “Siz şu an seçim olsa sonuncusunuz”. Ben de ona “Biliyorum” dedim. Ama biz seçim zamanı çok iyi çıkış yakalayacağız, sonuncu olmayacağız, o kesin, ipi göğüsleyeceğiz. “Biz sıfırız” diyoruz, o biraz da tevazumuzdan kaynaklanıyor. Biz bir yere gittik mi arkamızdan bir kitle gelir.

Son olarak, TÜRSAB Başkanı olursanız ilk icraatınız ne olur?
İlk olarak gider kalemlerimizi azaltacağız. Aksi halde bu işin sürekliliğini sağlayamazsınız. Bizim önceliğimizde turizmin önemine dair bir farkındalık oluşturmak var. Sırf devlet de yetmiyor. Eğer kamuoyunda bir farkındalık yaratmazsanız, devlete bir baskı unsuru oluşturmazsanız, devletle yine işiniz zor. Biz orada fazla nezaket düşünmeyeceğiz. O kırılır, o gücenir demeyeceğiz. Her yerde konuşacağız ve bunu da gülümseyerek yapacağız. Kimselerle şahsi polemiklere girmeyeceğiz. Diyorum ya, seçimi kazanmak da var, kaybetmek de!

“TÜRSAB Başkanı olsaydım Kazdağları için kıyameti koparırdım”
Bakıyorsunuz, Kazdağları kazılıyor, mahvediliyor, kimseler konuşmuyor. Bu yapılacak iş mi, yazık! Bunlar bizim ülkemizin geleceği, can damarlarımız. Onu yok et, bunu yok et! Bunu her kim yapar ise karşısında durmalıyız, sesimizi çıkarmalıyız. Ben TÜRSAB Başkanı olsaydım, kıyameti koparırdım, oradaydım şimdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir