Gastronomiye nefer, iletişime cevher: Zeynep Kakınç

Röportaj: Hatice Ünal Bilen Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

 Aslen gazeteci. Haklıdan yana zayıfları koruma içgüdüsüyle bir dönem idealini kurduğu hukuk fakültesinden sonraki önceliği… Haber ile haber kaynağı arasındaki bir köprü eksikliğini derinden hissettiğinde yetkin bir halkla ilişkiler’ci, üç dönemdir başkanlığını yürüttüğü Mutfak Dostları Derneği ile Türkiye’nin gastronomi değerlerini yaşatmak için var gücüyle savaşan neferi…

Logos İletişim ajansı ile de ülkemiz gastronomisini dünyada hak ettiği noktaya taşımak için yoğun çalışmalarını sürdüren Zeynep Kakınç, bu ayın iş’te kadın konuğu…

Zeynep Hanım, sizin hikayeniz nasıl başladı? İlk çocukluk, gençlik hayallerinizden başlayarak anlatır mısınız?

Doğrusunu isterseniz, neredeyse hiç kimsenin -küçük bir istisnai azınlık dışında- kendi kararına, tercihine yüzde 100 uygun bir bölümde okuyabildiğini düşünmüyorum. Hele ki benim öğrencilik yıllarımda! Alman dili okumak gibi bir düşüncem hiç yoktu aslında. Amacım hukuk fakültesine girmekti. Özellikle de İstanbul Hukuk! Ağabeyim, dayılarım hukukçuydu ama benim bu branşta okumak isteme nedenim idealistliğimden kaynaklanıyordu. Hangi ülkede hangi hukuk sisteminde uygulanıyor bilmiyorum ama haklıdan yana olacak; zayıfları, mağdurları koruyacaktım. Puanım İzmir’e yetti. Ailem o dönemde benim de bir hayli siyaset meraklısı olmam ve anarşi korkusuyla İzmir’e göndermedi. İstanbul’da kalarak Almanca bölümüne kaydımı yaptırdım. 

Sonraki süreç nasıl gelişti?

Gazeteciliği seçtim ve de isteyerek oldu. Daha öğrencilik yıllarımda yazmaya başlamıştım. Toplumsal olaylarla fazlasıyla ilgiliydim. İlk gazetecilik deneyimimi Tercüman Gazetesi’nde yaşadım. Tercüman’ın Tercüman olduğu yıllar. Bambaşka bir gazetecilik anlayışı vardı. İran-Irak savaşına da gittim, politika muhabirliği de yaptım. Heyecanlı yıllarımdı. Kısa bir dönem de gündüzleri gazeteye gidip, akşamları da Türk Edebiyatı Dergisi’nde çalışmıştım. Çok iyi habercilerin yanında yetiştim. Kendimi çok şanslı hissettiğim yıllardı. 1 yıllık gazeteciydim, rahmetli Kemal Ilıcak beni Frankfurt Tercüman’a gönderdi. Hem Frankfurt Üniversitesi’nde bir eğitim çalışmasına katıldım hem çalıştım. Unutulmaz bir deneyim oldu benim için.

Kariyer öykünüzde bir “Mi Medya İlişkiler” de var.  Gazetecilikten halkla ilişkilere geçiş yapmaya nasıl karar verdiniz? Bu süreçten sonra halkla ilişkiler kariyerinizi ne şekilde devam ettirdiniz?

Haber ile haber kaynağı arasında bir köprü eksikti bana göre. Halka ilişkilerdi bu köprü.  Masa ile masanın öbür tarafı, haber objesi ile haberi yazan arasındaki ilişki. Gerçi artık bu kavramların hepsi değişti… O da ayrı bir konu. Bana Mi Medya teklifini o dönemin ünlü gazetecisi, dergi dünyasının duayenlerinden Emin Tanrıyar getirmişti. Ortak olduk ve Mi Medya’yı hayata geçirdik. Kendisini geçtiğimiz yıllarda kaybettik maalesef. Çok üretken olduğumuz bir süreçti. Halen gururla hatırladığım projeler var tabii.

Örneğin; GİYAD’ın ilk dergisi, İMKB’ye Borsa belgeseli gibi. Yine bir başka çalışmamız uluslararası taşımacılık firması TNT’ye yaptığımız bir projeyle Uluslararası Halkla İlişkiler firması Shanwick’in Avrupa Lansman Ödülü’nü kazanmamız oldu.

 O süreçte halkla ilişkiler iletişim danışmanlığının en çok nesini sevdiniz?

Haber olmak isteyen haber kaynaklarının bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi gerekiyordu. Zor bir işti. İletişim danışmanlığının ne olduğu fazla bilinmiyordu ve önce bunun anlatılması önemliydi. “Haydi beni haber yap” mantığının ötesine geçmek yıllar aldı ve halen de devam eden sancılı bir süreç var. Bu sektörde her zaman kendinizi yenileme şansına sahipsiniz. Hayatın içinde oluyorsunuz ve kendinizi geliştirebiliyorsunuz… İşte ben bu kısmını seviyorum. 

Mi Medya İletişim şirketinizden sonra Logos ile yolunuza devam ediyorsunuz. Oradaki sektörel faaliyetlerinize kısaca değinir misiniz? Özellikle mutfak, gastronomi tarafında çok aktif çalışıyorsunuz. Başarının sırları, yol haritanız neler oluyor?

Yol haritamızın temel prensibi, sadece ve sadece doğru bildiğimiz yollardan hareket etmemiz. Yeterli olmadığımız alanlara girmiyor. Eksiğimiz olan alanlarda da bilenlere kulak veriyoruz öncelikle. Logos İletişim, Türkiye’nin belki de ilk uzmanlık geliştiren ajansı. Özel durumların dışında sadece gastronomiyle ilgileniyoruz. Tüm ekip bu konuda deneyimli. Bugüne kadar hem içerik/konsept geliştirme hem de PR çalışmaları bağlamında imzamızı taşıyan önemli gastronomi projeleri yürüttük ve yürütmekteyiz.

İmzamızı taşıyan tüm projelerde ilk önceliğimizi “projeye inanmak ve tutkuyla yola koyulmak” olarak ifade ediyoruz. Gastronomi kökenli kişilerden oluşan firmamızın uzmanlık alanını gastronomi alanında etkinlik içerikleri geliştirmek ve destekleyici PR çalışmalarını yürütmek oluşturuyor. Bu kapsamda çoğunlukla Anadolu’da gastronomi destinasyonu kimliği ile öne çıkmak isteyen şehirlerle ve bu bölgelerdeki Valilik, Belediye, Kalkınma Ajansları gibi kamu kuruluşlarıyla paydaş olarak projeler üretmekteyiz. Özellikle gastronomi ve turizm alanındaki çeşitli AB projelerinde de rol alıyor; projelere PR ve içerik geliştirme alanında uzmanlık hizmeti veriyoruz. Adana Lezzet Festivali, Hatay Uluslararası Akdeniz Ülkeleri Mutfak Günleri, Gaziantep UNESCO Lansmanı, Bulgur Festivali, Adana Lezzet Festivali, Ateşbaz-ı Veli Mutfak Ödülleri, Gastronomist Şanlıurfa’da Tarih Yeniden Canlanıyor AB Projesi – Şanlıurfa Uluslararası Mutfak Atölyesi, GAP Bölgesi Nitelikli Gıda Ürünleri Kümesi AB Projesi – Tanıtım Toplantıları, Maraş Biberi Kümelenmesi AB Projesi Tanıtım Faaliyetleri, Kuşadası Zeytin Festivali bu çerçevede başarıyla gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımızdan öne çıkan birkaç örnek.

 Üç dönemdir Mutfak Dostları Derneği’nin Başkanlığını yapıyorsunuz. Dernekle tanışma hikâyenizi de bizimle paylaşır mısınız?

Dernekle tanışma hikayem 15-16 yıl öncesine dayanıyor. Eski başkan yardımcılarımızdan ve derneğe çok emeği geçen Serdar Arnas vesile oldu. Four Seasons Sultanahmet’te yapılan Macar yemekleri konseptli gala yemeğinde üyelik kabul törenim yapıldı. Halen o ilk günkü heyecanımı unutamıyorum. Çok etkilenmiştim.

Yönetim kuruluna girişim ise Ahmet Örs’ün başkanlığa seçilmesiyle oldu. Ahmet Bey’in yönetim kurulunda son 3 dönem genel sekreter olarak 4 dönem görev yaptım. Ondan çok şey öğrendim. Birlikte pek çok projeyi başlattık. Sonrasında da kendimizi aştık. Ulusal ile küresel olanı birleştirdik deyim yerinde ise… Yerli olanı, biz olanı iyiden iyiye etüt ettik. Bu arada dünya mutfağındaki gelişmeleri de yakından izledik. İkisinin armonisini bütünleştirdik ve yansıtmaya çalıştık. 3 dönemdir başkanlık görevimi sürdürüyorum. Daha 1 yılım var ve yapacak da çok şey… Artık bir dördüncü dönem projelerden söz etmeyeyim, izninizle. Yol belli. Benden sonra da, elimden gelen katkıyı göstereceğim hiç şüphesiz.

“Mutfak Dostları’nda projeler bitmez”

Mutfak Dostları Derneği (MDD) olarak daima gastronomi değerlerimizin başında gelen geleneksel ürünlerimizin yaşatılması ve tanıtılması için çalışmalar yapmakta ve bu değerleri yaşatan Anadolu kahramanlarını gönülden desteklemekteyiz. 6 yıl önce Slow Food’un Türkiye ortağı olarak yola çıktığımız, AB destekli Essedra projesi kapsamında, birçok medya kanalı ve etkinlik iletişimleriyle farkındalık çalışmalarımızı sürdürürken; bir yandan da Slow Food’un dünya genelinde yok olmaya yüz tutmuş nadir gıdaların envanterini çıkardığı Nuh’un Ambarı ve Presidia projeleri üzerine yürüttüğümüz çalışmaları tamamladık.

Amacımız küçük ölçekli üreticilerin desteklenmesi ile birlikte yerel biyoçeşitliliğin sürdürülebilir şeklinde devam etmesi ve toplumda farkındalık oluşturmak. Metro Toptancı Market’in destekleriyle Nuh’un Ambarı projesinin bir uzantısı olarak hayata geçirdiğimiz Anadolu Lezzet Envanteri’nde ülkemizin bereketli topraklarının yok olmaya yüz tutmuş gıda ürünlerini listeleyerek, katalog haline getiriyoruz.

Şu anda Anadolu Lezzet Envanteri’ne kayıtlı ürün sayısı 59. ALE’yle ilgili çalışmalarımız devam edecek. Geçtiğimiz yıldan bugünlere yansıyan en önemli konulardan biri de gastroturizm. Bu konuda beğendiğimiz çalışmalar yapılıyor. Biz de ülkemizin gastronomi sektöründe en eski STK’sı olarak üstümüze düşen görevi yapmak istiyoruz. Bu bakış açısıyla tüm Türkiye’yi kapsayan bir proje hazırlığındayız. Ayrıca Türk mutfağının Yapıtaşları konseptiyle başlattığımız etkinliklerimize devam edeceğiz. Aşağı yukarı ayda bir kere yaptığımız özel konseptli Dost ve Gala Yemeklerimizle de dostlarla buluşmalarımızı sürdürüyoruz. Hayata geçireceğimiz ve hayalini kurduğumuz daha çok proje var; kısacası işimiz çok!..

Son dönemde yeme içme gastronomi festivallerinin sayısı bir hayli arttı. Projeleri hem bir iletişimci hem de bir dernek başkanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tür girişimler nicelik olarak giderek artıyor gerçekten de… Nitelik olarak hepsinin arzulanan düzeyde olduğunu söyleyemem ne yazık ki… Bilen ile bilmeyen bir olmaz… Daha geniş çapta bir iş birliği ve iş bölümü konusunda daha yerinde kararlarla yola çıkmalarını tavsiye ediyorum kurumlara.

Festivaller; ülkemizin kimliğini yansıtan, sahip olduğu sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerin tanıtımını sağlayan çok önemli etkinlikler. Mutfağımıza ait değerlerin dünyada hak ettiği yeri alması ve gastronominin ülkemizin ekonomik açıdan getiri sağlayan en önemli sektörlerden biri haline dönüşebilmesi için de festivaller büyük önem taşıyor. Elbette içerik anlamında nitelikli olanların hiç ziyaret bilmediğiniz bir coğrafya hakkında bilgi sahibi olmak,  konusunda uzman kişilerin sunumlarını dinleyebilmek ve yeni şeyler öğrenebilmek gibi ufuk açıcı birçok yönü var.

“İçi bomboş festivaller yapılıyor”

Eğlendirici ve keyif veren bir yanı da var festivallerin. İnsanları mutfak kültürleri ile buluşturmak ve kültürü paylaşmak, tanıtmak adına çok önemli etkinlikler. Ancak bizde hakkıyla yapılmaya çalışılan birkaç festival dışında festivallerin içeriğine baktığımızda, maalesef niteliğin değil, niceliğin önde olduğunu söylemek mümkün. Gastronominin popüler olmasını bir fırsat bilip, bu işten ticari gelir elde etmeyi amaçlayan, içi bomboş birçok festival yapılıyor. Birkaç ünlü ismi programa dahil ederek yapılan, içerik anlamında bir kurgusu ve alt metni olmadan hayata geçirilen festivallerin gastronomiye yarardan çok, zarar verdiğini düşünüyorum. Ne yazık ki bu işin başında olan ve sektöre yön veren çoğu organizasyon bu konuda çok seçici davranmıyor.

Dünyadaki İtalya, ABD, İspanya, Fransa gibi gastronomi sektörünün ciddi boyutlara ulaştığı örneklere baktığımızda bu konseptteki bir çalışmanın özel olarak kurulan enstitü, vakıf ya da dernek aracılığıyla yürütüldüğünü görüyoruz, biz de bu metodu örnek almalıyız.

Ayrıca bu çalışmalar kültürü, doğal zenginlikleri ve gastronomiyi bir arada buluşturan festivaller ve etkinliklerle desteklenmeli, kimlikli kentler oluşturulmalı. Bu festivallerin içerikleri de, ülke mutfağımızla ortaya konmak istenen gastronomi markası için uygulanan uzun vadeli stratejiler ile paralel olarak ince ince, detaylı ve titiz bir yaklaşımla tasarlanmalı. Böylelikle deniz, kum, güneş gibi sığ bir konseptle 3 ayla sınırlı kalmadan, gastronomi turizmi sayesinde ülkemizin sahip olduğu değerleri tüm yıla yayılan bir turizm talebi ile dünyaya açabiliriz diye düşünüyorum.

“Gastronominin popüler olmasını bir fırsat bilip, bu işten ticari gelir elde etmeyi amaçlayan, içi bomboş birçok festival yapılıyor. Birkaç ünlü ismi programa dahil ederek yapılan, içerik anlamında bir kurgusu ve alt metni olmadan hayata geçirilen festivallerin gastronomiye yarardan çok, zarar verdiğini düşünüyorum.”

İş dünyasında kadın olmak üzerine neler söyleyebilirsiniz? Bir kadın olarak sektörde var olmanın artıları, eksileri neler olabilir?

Bütün dünyada var olan bu konudaki zorlukları ben de yaşadım elbette… Fakat bunların azaldığını ve hatta giderek avantaja dönüştüğünü düşünüyorum. 

Biraz da sizi tanımak ve yakından tanıtmak isterim. İşteki ve evdeki Zeynep Kakınç’ı bize nasıl anlatırsınız?

Oğullarım büyüdükten sonra ev ve iş ortamlarının pek bir farkı kalmadı. Ben işiyle yaşayan bir insanım. Evin kapısından girdiğim an iş geride kalmıyor, o hep yanı başımda. Bu iyi bir şey diye söylemiyorum ama kendimi kabullendim artık, benimle birlikte ev halkı da kabullendi. Yapacak bir şey yok. Özellikle gastronomi projeleri oluştururken yaşadığım heyecanı düşünürsek bu sektör için biçilmiş kaftanım.

 İş yaşamınızdan kalan zamanları nasıl geçirirsiniz? Özel zevkleriniz, hobileriniz var mı?

Mümkün olabildiğince okumak, TV izlemek, sinemaya gitmek… Ara sıra da konuklarım için iyi bir sofra hazırlamak, internette dolaşmak ve fırsat bulabilirsem yüzmek…

 Son olarak ileriye dönük bizimle paylaşmak istediğiniz idealleriniz, hayâlleriniz var mı?

Hem Mutfak Dostları Derneği hem de Logos İletişim tarafında imzamı attığım tüm proje ve çalışmalarla ülkemiz gastronomisini dünyada hak ettiği noktaya taşımaya katkıda bulunmak hayalim diyebilirim.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir