Kongre turizmi için bir kongre yapalım mı?

Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Timur Bayındır, geleneksel TÜROB öğlen yemeği buluşmasında yaptığı konuşmada çok doğru bir tespit yaparak Türkiye’nin ihtiyacı olan hamlelerden biri olarak kongre turizminde atağa kalkmamız gerektiğini belirtti. Çok haklı… Şimdi hem turizm sektöründen biri hem de geçmiş yaşantımda kongre ve fuar turizmini ziyadesiyle yemiş yutmuş ve denemiş bir profesyonel olarak sizinle bu durumu irdelemek istiyorum. Öncelikle kongre ve fuar (bence fuar turizmi de kongre ile anılmalıdır) turizmi neden çok önemlidir, deneyimlemiş bir profesyonel olarak yaşadıklarımdan da örnekler vererek ifade etmeye çalışayım.

Birincisi kongre ve fuar katılımcısı bir profesyoneldir. Yani kültürlü, eğitimli, yüksek ihtimalle ve genelde sorumluluk sahibi, para kazanan, katma değeri olan insandır. Bu iş insanı evliyse ve eşi de çalışmıyorsa zaten yüksek oranda eşiyle bu seyahate katılır. “Hayatım ben oturumlara katılırken sen de şehrin çarşısını pazarını gez der.” Alışveriş yapacak hem şahsi kazancı vardır hem de eğer çalışansa şirketinin üstlendiği, kendi işiyse de vergiden düştüğü bir masrafı icra etmekle meşguldür. Dolayısıyla ne kadar lüks olursa olsun fark etmezdir. Hatta bayiler toplantısı falan gibi bir etkinlik ise o-ho zaten üretici veya merkez firma ana kalem masrafları ödemiştir. Yani onun yapması gereken tek şey, kongreye katılmak ve sair zamanda nereye para harcayabileceğini keşfetmektir. Hele şirketinin gönderdiği bir profesyonelse diğer şirket çalışanlarının yanında hem mahcup olmaması hem de zaten kanunen bir usül olarak harcırahı da vardır ki işte bu turistler tadından yenmez. Çünkü bu ekstra harcırahın (çok cimri değilse!) o seyahat esnasında mutlaka gezilerek, eşe dosta hediyeler alınarak, en kötü ihtimalle diğer katılımcılara hava atılmak suretiyle bir takım şovlar yapılarak yenilmesi ve sonuna dek tüketilmesi neredeyse adettendir.

Kongre ve fuar turisti tadından yenmez

Yani kongre ve fuar katılımcısı turistimiz cebindeki son kuruşu büyük bir keyifle orada yer! Bir emekli turist gibi değildir. Eşinin zoruyla sınırlı 15 günlük tatilini Türkiye’nin güney kıyılarında geçirmek ve bunu nasıl finanse edeceğini düşünmek zorunda olan Avrupalı bir işçi ailesi değildir. Cebinde akrep olmaz, en her şey dahil oteli arayıp bulmak zorunda hissetmez. Geldiği zaman otelin havuzundan ayrılmadan bütün gün sizin her şey dahil içki stoklarınızı sırf nasılsa hakkım diye tüketmeye çalışmaz. Kongre ve fuar turisti bir kere klastır. Şehrin en iyi restoranını sorar. Otelde yeme şansı olsa da o gece üç beş arkadaşını nereye götürüp ne kadar yüksek fiyatlı yemek ısmarlar da hava atarsa diye dertlenir. Her zaman o kongreye fazladan iki üç gün eklenir ki madem geldik İstanbul’dayız, eh Ayasofya’yı gezmeden mi dönelim der. En az iki üç tavsiye edilmiş restoran, Topkapı Müzesi, Ayasofya, Sultan Ahmed, hatta bir kaç tane de lüks ve modern yer görülmeden dönülmez. Hatta eğer kongre y ada fuara ilave edilemiyorsa bu günler ekipte dönüşümlü olarak kaçılarak veya bazı oturumlar kırılarak mutlaka alışverişe ve bu ziyaretlere gidilir. Eh gelinmiş bir kere gidilmezse ayıp… Hatta kendimden örnek vereyim. Bir kere Frankfurt’ta bir etkinliğe gitmiştik. Arkadaşımla araba kiralayıp 300 km yol yapıp Münih’e yakın meşhur Neueschwanstein Kalesi’ni görmeye gittik ve döndük. Çünkü orası aynı Ayasofya gibi eğer İstanbul’a geldiysen mutlaka gitmelisin. Hatta fazladan bir iki günün varsa hop Kapadokya, duruma göre Antalya, Bergama, Efes ve hatta Mardin, Van ne olacak iki saatlik uçuş…

Kongre ve fuar turisti gençtir, dinamiktir; 50 yaşında da olsa 60 yaşında da, hala genç ve dinamiktir. O kadar genç ve dinamiktir ki etrafındaki insanlara hem biz sizin yaşınızdayken diye başlayan konuşmalar yapar hem de bu konuşmaları anında ispatlamaya kalkar. Dolayısıyla yaşlı da olsa en çok o gezer, en çok o yer ve o içer… İşin fıtratında var bu…

Gördüğünüz gibi sevgili okurlar, kongre ve fuar turisti tadından yenmez. Ama bunun için alt yapınız olmalı. Otelleriniz ve hatta tüm şehir buna hazır olmalı. Kongre turizmi yaparken otelinizde bir kere buna uygun salonlarınız ve bu salonların en iyi şekilde donatılmış ses, ışık ve görüntü otomasyonları olmalı. Uzun zamandır bu konuda tecrübeli olmam ve halen de bu konuda bir danışmanlık bölümümüz olması sebebiyle en çok sıkıntının burada çekildiğini yazabilirim. Görüntü dağıtımlarınız, ses sistemleriniz, simultane çeviri kabinleriniz, mikrofonlarınız ve elbette oda ve ikram konforunuz mükemmel olmalı. Hayır diyemediği için gelen kongre fırsatını kabul edip “iki km ilerideki Mehmet abinin oteline bir gidiver fazla varsa 3 telsiz mikrofon versin bize ödünç” olmamalı…

Kongre turizmi organizatörleri bu konuları da getirdikleri lüks harcamaya alışık turistler gibi lüks ve mükemmel olarak isterler. Sunumda projeksiyonun ömrü o an dolmamalı, sesimi arkadan duyabiliyor musunuz? Başka bir mikrofon var mı? Bilgisayarı taktım ama sanırım sinyal gitmiyor? Havalandırmanın nesi var? Çok mu basık burası? Aaa yaka mikrofonu sizde yok mu? Lazer pointer kalmamış, ışıkları DİM’leyemiyoruz kapatsak olmaz mı? OLMAMALI…

Kongre ve fuar turizmi ülkesi olduğumuzu kabul ettirmek zorundayız

Bir otel yatırımı yapılırken sezonun 5 ay olması değil, o otelin 12 ay nasıl açık kalacağı planlanmalı… Uludağ’da Temmuz ve Ağustos doluluk oranı %85, Antalya’da Aralık ve Ocak otellerde yer kalmadı olmalı… İşte bunu sağlayacak şey kongre ve event turizmidir. Başka bir yönü de bu sayede turizm fokusunuzu bir anda mevsimden, çevreden, denizden veya kardan soyutlayabilir olmak. Hatta İstanbul elbette merkez ama sessiz sakin bir yerde mesela Uludağ’da yazın herkesin bol oksijen alarak ve dikkatini sadece yapılan sunumlara vererek üç gün geçirmesinin şirkete vereceği katkı mercimeğin vücuda yararlarından fazla… Elbette buna hazırlanmak, bunun reklamını ve tanıtımlarını yapmak, bu konuda devlet büyüklerimiz dahil herkesin bilinçlenmesini ve bunun için çaba sarfetmesini sağlamak yani bir eylem planı yapmak gerekiyor. Bence 4 ve 5 yıldızlı otellere kongre salonu belli alt yapılarıyla birlikte şart koşulmalı. Bu güne dek teknolojiye para harcamaya çok hevesli bir otel yatırımcısı neredeyse hiç görmedim. Asgari standartlarda elzem ve kabul edilebilir en kötü malzeme ile ki bunun adına ihale deniyor. En optimum çözümü bulmaya çalışarak bir salon yapılır. Sonra bu salonu kullanma konusunda da elektrik teknisyeninden bir anda “ton meister” olması veya ses – görüntü uzmanı olması gerekirmiş gibi performans beklenir. İşte bu da bizim “iğneyi kendimize” kısmı…

Biz hizmet ve alt yapı olarak gölgesel bir kongre turizmi ve fuar turizmi ülkesi olduğumuzu kabul ettirmek zorundayız. Hem jeopolitik durumumuz, coğrafi pozisyonumuz hem de sosyo-kültürel dengelerimiz buna uygun. Kavşak noktası olduğumuzu her bağlamda ifade ediyor olsak da trafiği başkasının kontrol etmesine müsaade ediyoruz ne yazık ki… Ortadoğu, Yakındoğu, Türki Cumhuriyetler, Balkanlar ve üç kıtanın ortasında bir ülke olarak herkesin buluştuğu bir araya geldiği ayrıca kültür, sanat ve ticaret faaliyetlerinin atardamarı olan bir ülke olmalıyız.

Bu da bizi en eski, en klasik ve en otantik oluşuma geri döndürüyor. Hayatın ve ticaretin anayolu olan İPEK YOLU’na…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir