Özgül Özkan Yavuz ile 19 yıllık turizm yolculuğu

“İstanbul benim yaşam enerjim. Yurt dışında okurken de, yurt dışında çalışırken de hep İstanbul’u özledim… Benim kendime değil ama İstanbul’a dair hayallerim var…”

Önce şehri planladı… Sonra ilmek ilmek turizmi, turizmde 19 yıllık başarılı kariyer öyküsünü. Bir şehir plancısı iken işi gereği aşındırdığı bakanlık kapılarında turizme gönlünü kaptırıp, soluğu Yatırımlar Genel Müdürlüğü’nde alan Özgül Özkan Yavuz ile ICVB’ye uzanan 19 yıllık turizm serüvenini, “enerji kaynağım” dediği İstanbul’u ve ona dair hayallerini konuştuk.

Özgül Hanım, bize kendinizi tanıtarak, turizmle tanışma hikayenizi anlatır mısınız?

Ben şehir plancısıyım. 1995 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir Bölge Planlaması bölümünden mezun oldum. Daha sonra Yerel Yönetimlerle ilgili yüksek lisans yaptım, ODTÜ’de Araştırma Görevlisi olarak çalıştım. Arkasından Turizm Bakanlığı’na geçmeye karar verdim.

Bir şehir plancısı olarak turizme geçmeyi neden istediniz, biraz daha detaylandırır mısınız?

Şehir plancıları aslında her sektörü biraz bilirler. Biz üniversitede okurken bütün bakanlıklara girip çıkardık. Bana göre onlar arasında en dinamik olanı Turizm Bakanlığı olduğu için daha çok hoşuma gitti. Biraz da kişilik meselesi sanırım, hareketli bir sektör olması sebebiyle gönlüm turizme kaydı… Turizmin özel sektörle olan organik bağı kadar ülkenin en önemli ekonomik sektörlerinden biri olması cazipti. 1990’lı yılların ortasında turizm, gelişime en fazla açık sektörlerden biriydi. Dolayısıyla 1997 yılında sektöre tamamen kendi isteğimle ve bilinçli bir şekilde adım attım. Bir de şu var tabii, ben Turizm Bakanlığı’ndaki görevime yine kendi mesleğim olan Planlama bölümüyle başladım. İlk olarak Ankara’da Yatırımlar Genel Müdürlüğü Planlama Dairesi’nde göreve başladım. O yıllarda Alanya, Hatay ve Didim gibi çeşitli turizm alan merkezlerinin planlama ve turizm geliştirme faaliyetlerini yürütüyorduk. Bunların dışında Palandöken gibi kış spor merkezlerinin planlamalarını da yaptık.

Peki turizmin planlama işinden kopup, tanıtım pazarlama kısmına geçişiniz nasıl oldu?

Ankara’dan sonra turizm master’ı yapmak üzere İngiltere’ye gittim. Avrupa Birliği’nin Jean Monnet bursunu bakanlığımız adına kazanmıştım. İngiltere’de Turizm Politikaları ve Yönetimi adında ikinci master’ımı da yaptım. Artık ayrılamayacak kadar turizmin içine girmiştim. Tabii bu arada turizmi de çok iyi öğrendim. Çünkü biz o yıllarda turizmi sadece otelcilik ve acentacılık faaliyetleri olarak düşünüyorduk. Ben turizmin aslında onun çok daha ötesinde olduğunu, hem devlet hem yerel yönetimler hem de özel sektör tarafında bir politikası ve stratejisi olması gerektiğini İngiltere’de öğrendim. Turizm, aslında dünyada önemli bir ekonomik faaliyet alanı, ekonominin önemli bileşenlerinden birisiydi… Sadece kendi içinde değil, çevre ve kültür gibi başka alanlarla da son derece iç içe bir sektördü. Tüm bunları yurt dışı deneyimlerim sayesinde öğrendim ve bir daha da bu sektörden kopamadım.

Dünyadaki turizm algısını kavrayışınız, neticesinde Türkiye’deki turizm yaklaşımlarınıza ve ideallerinize ne şekilde yansıdı? Türkiye’ye dönüşünüzde neler yaptınız?

İngiltere’den döndükten bir süre sonra evlenerek yaparak İstanbul’a yerleştim. Yaklaşık üç yıl boyunca İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde görev yaptım. O dönemde ağırlıklı olarak seyahat acentalarından ve Beyoğlu turizm geliştirme projesinden sorumluydum. 2004 yılı başında Hollanda Kültür ve Tanıtım Ataşesi olarak yurt dışı göreve atandım. 3 yıl yurt dışında çalıştım. Orada Türkiye’nin ilk Hollandaca web sitesini yaptım. Amsterdam’a, Türkiye’nin 4 büyük müzesinden 270 adet eseri götürerek, o dönemin Turizm Bakanı Atilla Koç ile birlikte çok büyük bir sergi açtık. Açılışı Hollanda Kraliçesi ve dönemin Turizm Bakanı yaptı. Ziyaretçi rekoru kıran o sergi sayesinde ülkenin kültürel tanıtım faaliyetlerinde de aktif rol almış olduk. Şunu da ilave etmeliyim, o dönem Türkiye’de Kültür ve Turizm bakanlıklarının yeni birleştiği bir dönemdi. Biz o zamana kadar ağırlıklı turizm tanıtımları yapıyorken, bahsettiğim birleşmeyle kültürel tanıtım projelerine de ağırlık vermeye başladık. UTRECHT Fuarı bunlardan biriydi mesela. Çok yoğun ama bir o kadar da keyifli, bir dolu iz bıraktığımız bir yurt dışı görevi oldu.

Sonraki süreç nasıl devam etti?

2007 yılında Türkiye’ye döndüm. İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmişti. Zaten ben de o projede yer almayı çok istiyordum. Sonuçta bu bir kere olacaktı… 4 yıla yakın bir süre de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin yurt dışı tanıtım direktörlüğünü yaptım.

Şu andan baktığınızda İstanbul AKB sizi tatmin eden bir proje midir?

Bizce çok başarılıydı. Çünkü İstanbul o güne kadar sadece kültürel mirasıyla tanınan bir şehir iken proje sayesinde sanatı, kültürel aktiviteleri, modası ve tasarımıyla da öne çıkan bir şehir haline gelmiştir. Bizim için çok yorucu bir süreçti ama ben sonuçlarından memnunum. Yurt dışından aldığımız tepkiler de oldukça başarılıydı. Velhasıl, 2011 yılının başında projesi bittiği için İstanbul AKB ajansını kapattık. Ben bunun üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndaki görevime geri döndüm. 3 yıl boyunca İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcılığı yaptım. 2014’ün Temmuz ayına kadar bu görevim sürdü.

ICVB Genel Müdürlüğü görevi nasıl geldi? Yeni görevinizden ve 2015 yılına dair plan ve projelerinizden bahseder misiniz biraz?

ICVB Yönetim Kurulundan “Düşünür müsünüz” dediler, “Onur duyarım.” dedim. Büyük de bir sorumluluk tabii, neticede İstanbul’u temsil ediyorsunuz. İstanbul kongre turizminde şu an dünya sekizincisi. Kuşkusuz İstanbul’un bu konuma gelmesinde ICVB’nin etkisi çok büyük olmuştur. Benden önceki arkadaşlarımın ve de ofiste çalışan herkesin bunda büyük bir emeği var. İnşallah bundan sonraki süreçte ben de bu bayrağı alıp, daha iyi noktalara taşıyacağım.

ICVB’ye hizmet en çok da İstanbul’a hizmet etmek, öyle değil mi? Bu şehir sizin için en çok neyi ifade ediyor?

İstanbul benim için enerji kaynağı, yaşam enerjim. Ben yurt dışında okudum, yurt dışında çalıştım ama hep İstanbul’u özledim… Bu şehrin kozmopolit hayatını, çok kültürlülüğünü, kargaşasını, günlük telaşlarını ve her şeyini… İstanbul bana iklimi, doğal güzellikleri, kültürel ve tarihi mirası ile ayrı bir enerji veriyor. Sokakta yürürken Roma’dan, Osmanlı’dan izler görebilmek bence çok etkileyici. Keza Boğaz’ı ayrı bir güzellik. Şu pencereden Boğaz’a baktığınızda bu şehir için çalışılmaz mı diyor insan. Hatta arkadaşlarla “Bu şehir için çalışılmaz mı, hadi çalışmaya devam edelim” diyoruz.

Şu sıralar “yaşam enerjim” dediğiniz İstanbul için ICVB ne tür projeler yürütüyor? Buradan paylaşmak istediğiniz özel çalışmalarınız var mı?

ICVB olarak şu anda 2022 yılına kadar olan dünyadaki bütün büyük kongre ve etkinlikleri takip ediyoruz. Burası proaktif olması gereken bir büro. Birileri soru sorduğunda ya da başvuru yaptığında cevap veren bir kurum değil asla. Gidiyor, araştırıyor, müşteri oluşturmaya çalışıyor. Kafasında İstanbul olmayan kurum ve kişilerin aklına İstanbul’u sokmaya çalışıyor ki, onların büyük kongre ve etkinliklerini kentimize getirebilelim. Bu yıl ki çalışmalarımız arasında yine kongre fuarları var. Bu fuarlara Türkiye’den diğer destinasyonların ve firmaların katılımlarını da biz sağlıyoruz. Avrupa ve Ortadoğu’da B2B workshoplarına katılacağız. 2015, haliyle yoğun bir yıl olacak. Bu sektörde durmak yok, biliyorsunuz. Bizim tempomuz da, rutinimiz de bu. Evet, uzun ve keyifli bir süreç. Bazen bir kongreyi İstanbul’a almamız 3-4 yılı bulabiliyor. Meşakkatli olduğu kadar heyecanlı da tabii ki. Dünya şehirleriyle yarışmak da, şehrinizi temsil etmek de gurur ve heyecan verici.

Söz İstanbul’un şehirlerle yarışına gelince, İstanbul çok kısa bir süre önce 45 dünya şehri arasında birinci geldi. Hatta o özel günde siz de vardınız. O ödülden ve arka planından da bahseder misiniz?

Slovenya merkezli Kongres Magazine adında bir dergi var. Slovenya kökenli ama bütün Güneydoğu Avrupa’ya hitap eden bir yayın. Bölge son yıllarda oldukça aktif. Bölgesel etkinlikler yapıyorlar, bölgesel yayınlarını çıkarıyorlar. Hatta bölgesel kongrelerini bile başlattılar. Dolayısıyla Türkiye için önemli bir yer ve o bölgeden ödül almak bizi çok mutlu etti. Bir de tabii ödülün metodolojisi de önemliydi. İstanbul’a 12 tane gizli müşteri göndermişler. Haberimiz olmadan yapılan kontroller ile gelen bir ödül olduğu için mutluluğumuz ikiye katlandı.

İstanbul’un başarıları, uluslararası kongre turizminde de mutlu ediyor, ne söylemek istersiniz?

Kesinlikle öyle. 2013 yılında 146 kongreyle dünya sekizincisi olduk. Bu yıl daha açıklanmadı ama ilk 10 içerisinde olmayı bekliyoruz. Bu yıl fena geçmedi ama diğer şehirlerin durumları da önemli tabii. Hem kendimizle yarışıyoruz hem rakiplerimizle yarışıyoruz. İstanbul için ilk beşe girebilmek, ilk üçe girebilmek ve en nihayetinde dünyanın en fazla kongre alan şehri unvanını almayı istiyoruz artık. Bunun kolay bir yolculuk olmayacağı da ortada…

İstanbul’u konuşmak her yönüyle keyifli. Ama ben biraz da size dönmek istiyorum. Sizi ilk defa bir sektör toplantısında etkili söylemleriniz ve güçlü ifade yeteneğiniz ile tanıdım. Açık konuşayım, o esnada “Kim bu konuşan” diye de merak etmedim değil. Siz bize kendinizi nasıl tanıtırsınız, Özgül Özkan Yavuz nasıl bir yöneticidir?

Turizm, dışsal etkenlerin çok fazla olduğu bir sanayi. Sektör olarak bizi her şey etkiler, özellikle kontrolümüz altında olmayan durumlardan çok fazla etkileniriz. Bunun için de birlikte davranmak kaçınılmazdır. Ben sektörde birlikte hareket etmenin önemine inananlardan biriyim. Grup çalışmasına çok yatkınım. Dolayısıyla turizmdeki birlikte çalışma zorunluluğu da bana fazlasıyla uyan bir kalıp. Birimizin batıp, diğerimizin çıkması gibi bir durum asla yok. Doğal olarak, turizmdeki bu birliktelik ruhu benim çok hoşuma gidiyor ve bunu hissedemediğim zamanlarda da sesimi yükseltebiliyorum. O gün gördüğünüz tam da böyle bir hissiyat ve tepkiydi. Bir de ben çok girişken, yerinde duramayan, proaktif bir kişiliğim. Olaylara manevracı değil, stratejik yaklaşmayı severim. Bu sebeple de turizm bana hep cazip gelmiştir. Turizmde proaktif olmanız gerekir. Bu sektörde gelişmelerin arkasından koşmak gibi bir lüksünüz olamaz, başarı için devamlı ön almalısınız. Her zaman bir stratejiniz olmalı. Turizmin tüm bu özellikleri kişiliğimle birebir uyuşmuş olmalı ki, neredeyse 19 yıldır bu sektörün içindeyim. Buna şöyle de bir ekleme yapabilirim, masanın farklı taraflarında olmak da benim için iyi bir deneyim oldu. Devlette 18 yıl çalıştım. Fakat asla aynı işte kalmadım. Sürekli görev değiştirdim… Şehir değiştirdim… Ülke değiştirdim. Bu yüzden karşı taraftan ne istemem gerektiğini şimdi çok iyi biliyorum.

İleriye dönük yapmak istedikleriniz, idealleriniz, hayalleriniz var mı?

Ben kendim için hiçbir zaman hayal kurmadım. Hayalci olmadım, daha doğrusu. Galiba biraz fazla gerçekçiyim. Adalet duygum çok yüksek. Eşitlikçilik aynı şekilde… Eşitliğe çok inanmıyorum ama eşitlikçilik, denge arayışım olmuştur hep. O yorucu da oluyor tabii. “Kendim adıma hiç hayal kurmadım” dedim ama İstanbul için hayallerim çok… İstanbul önü çok açık bir şehir. 19 yılda buna ufacık da olsa bir katkı sağlayabildiysem ne mutlu bana. Destinasyon tanıtımı işini seviyorum. Yurt dışı görevimdeyken de Türkiye için yapmıştım. Bu şehri temsil etmek ve onun için bir şeyler yapmak çok büyük bir gurur. Dedim ya, benim kendimden çok bulunduğum görev adına, İstanbul adına yapmak istediklerim, hayallerim var…

Nedir onlar, İstanbul için neyi düşlüyorsunuz mesela?

Avrupa’nın en çok ziyarete edilen kenti, İstanbul. Bence 2023 hedefleri doğrultusunda çok iyi bir yerde olur. Ben rakam vermeyi sevmiyorum. Çünkü tuttuğu zamanlar da oldu, önüne geçtiğimiz zamanlar da… Aslına bakarsanız, rakamlar tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor. Bence içerik daha önemli. İstanbul’umuz hem kongre hem de kültür turizmi anlamında şu andan çok daha iyi bir noktada olacak diyorum. Avrupa’da da iddialı duruşunu sürdürecek. 2023’de yine Avrupa’nın en çok ziyaret edilen şehirlerden bir tanesi oluruz. Hatta sıralamada Paris’i bile geçebilir. Bundan yıllar önce “Roma’yı geçeceğiz” dediğimizde bize kimse inanmamıştı. Ama bakın, Roma’yı geçtik. Öyleyse neden Paris’i de geçmeyelim? Bence o kadar da ulaşılmayacak rakamlar değil.

Son olarak, İstanbul’da en çok neleri yapmaktan hoşlandığınızı da anlatır mısınız?

Özel zamanlarımda İstanbul’da neler yapmayı seviyorum, en çok eşimle dışarıda yeme içmeyi, yeni yerlere gitmeyi seviyoruz. Başta İstanbul Film Festivali ve caz festivalleri olmak üzere şehirdeki kültür ve sanat etkinliklerini takip etmeye çalışıyoruz. Yazın açık havada konserlere gidiyoruz. Beraber kitapçıları dolaşıyoruz, okuyoruz. Bir diğer zevkimiz de müze ve sergi gezmek. Tarihi yerleri gezmeyi çok seviyoruz. Sanata ve kültürel mirasa ilgiliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir