Vizyonunda ‘icraat’ var! DİLEK ÇAPANOĞLU

Röportaj: Hatice Ünal Bilen Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

İstanbul Akvaryum Müdürü ve İcra Kurulu Üyesi. Genç, donanımlı, hedefe odaklı ve disiplinli! Sporu bir yaşam tarzının ötesinde iş yapma stiline taşıyacak kadar vizyoner, inisiyatif hakkını tekeline zimmetlemeyecek kadar adaletli ve uzlaşımcı. Kolektif, üretken, icraatçı ve yaşam felsefesiyle ‘akışına uygun aksiyon alan!’ Ünlü bir ressam olmayı hayal ederken, hayatın akışında hedefini ‘başarılı bir iş insanı’ olmaya adayan ve şimdilerde İstanbul Akvaryum Müdürlüğü ile beraber projenin İcra Kurulu Üyeliği görevini de başarıyla yürüten Dilek Çapanoğlu ile kariyer yolculuğunu konuştuk.

Dilek Hanım, İstanbul Akvaryum projesine uzanan yolculuk ilk nasıl başladı? Genç yaşta dev bir kompleks yönetiminin bir parçası olmak var mıydı aklınızda?

Çocukluğuma döndüğümde ‘büyüyünce ne olacaksın?’ ’sorusunun cevabı ressam olmaktı. Aslında şimdi anlıyorum ki benim hayallerimin temelinde soyut veya somut; bir konuyu bir fikri bir düşünceyi bir projeyi ya da bir sistemi tasarlama ve yürütme arzusu yatıyormuş. Aynı zamanda spora karşıda çok meraklıydım. İlkokuldan üniversiteye kadar okul voleybol ve masa tenisi takımlarında oynadım. Üniversite sınavlarına hazırlanan her genç gibi benim hedeflerim de farklılaşmaya başladı. Bunu etkileyen birçok çevresel ve duygusal faktör oldu tabi ki, bir yandan ressam veya sanatın bir noktasında olabilmek hep beynimin arka planında beni çağıran bir tutkuyken bir yandan da iş hayatında var olmayı, ileride önemli bir projede veya bir organizasyonda yönetici pozisyonunda olduğumu hayal ederken buluyordum kendimi.

Hedefler farklılaşırken eğitim ne şekilde devam etti?

Bizim zamanımızda eğitim sistemi bugünkünden daha farklıydı. Ailelerimizin çocuklarımız iyi devlet üniversitelerinde, iyi bölümlerde, iyi okullarda okusun derdi vardı. Ben de İstanbul Üniversitesi mezunuyum. Eğitim sürecinde birçok sertifika programı ve atölye çalışmalarına katıldım. İş hayatına girdikten sonra da İngilizce İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı yaptım. Eğitimler en çok önemsediğimiz konularından başında geliyor, iş hayatımda da birçok eğitime katılmakla birlikte eğitimler de düzenliyorum. Liderlik sanırım doğamda var, oldum olası dahil olduğum konuların her noktasında sürükleyici rollerde olmayı sevmişimdir. Dolayısıyla bu içten gelen güdülerle de aktif olarak iş hayatında yer alabileceğim bir sektörde çalışmak istedim. Hedefime tamamen bir iş insanı olmayı koydum.

İstanbul Akvaryum, ilk iş deneyiminiz mi?

Staj dönemimi saymazsak evet. İstanbul Akvaryum’dan önce üretimde öncü bir fabrikada üretim kısmında stajyer olarak çalıştım. Güzel bir deneyimdi benim için. Çok büyük bir fabrikada bir ürünün nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği evreleri birebir deneyimleme fırsatım oldu. İstanbul Akvaryum kompleksi şantiyesinde işe başladığım zaman ülkemizde henüz bu alana ait özel bir tecrübe veya bilgi birikimi olmadığı için işi bilen hiç kimse yoktu demek yanlış olmaz. Zaten projenin tasarım sürecinden akvaryumun işletmeye alınmasına kadar geçen sürede yatırımcılarımızın vizyonu sayesinde alanında uzman yabancı danışmanlardan oluşan çok uluslu bir ekip kurulmuştu. Kurulan teknik ekibin bir parçası olarak ben de işe başlayanlar arasındaydım. Yurt dışında yıllardır var olan bilgiyi ve tecrübeyi şantiye dönemi süresince akvaryum sektörü özelinde transfer ederek dönüştürdük diyebilirim.

İşin şantiye, tasarım kısmından yönetim tarafına nasıl geçtiniz? Yatırımcı şirketten ve yapılanmadan bahsederek anlatabilir misiniz?

Süreç içinde gelişen bir konumlandırma oldu diyebilirim. Yatırımcılarımız en uygun işletme modeli üzerine birçok görüşmeler gerçekleştirdiler, işletme süreci şantiye dönemi bitmeden başladığı için otomatik olarak biz de işletme sürecine tanıklık ediyor ve aktarımlarımızı yapıyorduk. Teknik açıdan değerlendirdiğimde bugün her noktasında farklı imalat zorlukları olan, tasarım ve uygulama açılarından binlerce canlının evi olduğu gibi aynı zamanda milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan; ülkemizin sembol tesislerinden biri olan bu özellikli yapıda şantiye ekibi olarak çok zorlu zamanlarımız oldu ama müthiş bir koordinasyon ve organizasyon gücü ile tesisin açılacağı güne geldiğimizde akvaryum işletmesinin gerektirdiği spesifik yönetim biçimi ve işletmecilik mantığının varlığı teknik ekibin büyük bir kısmının işletme yapısına geçmesini de gerektirdi. O dönemde şantiye döneminden işletme dönemine geçen bir kadro oldu ve ben de o kadronun içerisindeydim. Böylece şantiye dönemi boyunca transfer ettiğimiz bilgiyi artık işletme kadrosunda da dönüştürerek geliştireceğimiz bir süreç başlamıştı hepimiz için. Gösterdiğimiz performans neticesinde ve o dönem işletmeyi yapabilecek yatırımcılarımızın kriterlerini karşılayan alternatif bir Türk operatörü olmadığı için bizler işletmeye geçmek zorunda kaldık. Bir nevi iş başa düştü de diyebiliriz. Yapılanmamız da kısaca şöyle, burada Türkiye’nin en iyi inşaat firmalarının içerisinde yer aldığı bir konsorsiyum var. İstanbul Akvaryum kompleksi akvaryum alışveriş merkezi ve otel tesislerimizle model olarak bir yap-işlet-devret projesi olduğu için projenin yapımını üstlenen firmalarımız aynı zamanda ana projenin işletme operatörüdür de. Her birinin yurt içinde ve dışında alışveriş merkezi, peyzaj, park, residence, hastane ve toplu konut gibi inşaat veya taahhüt projeleri bulunuyor.

Bu yapılanma içinde İcra Kurulu’nun görevlerini de bize kısaca aktarabilir misiniz?

Kompleksimizin İcra Kurulu olarak üç kişilik bir ekibiz. Yönetim Kurulu Başkanı altında tüm tesisin yönetimi İcra Kurulu ile gerçekleştirilmekte. Aslında bu tam anlamıyla kolektif bir yönetim biçiminin modernize olmuş örneğidir diyebiliriz. Dolayısıyla otel, alışveriş merkezi ve akvaryumdaki tüm süreçler icra kurulu kararlarıyla yürütülüyor. Burada gördüğünüz revizyonlar, capexler, iş geliştirme süreçleri ya da personel alım süreçlerinin her biri bizim dâhil olduğumuz süreçler. Bu sebeple de işletmenin her anını yaşayan bir icra kurulu olarak bizi düşünebilirsiniz.

Kompleksin diğer yatırımları hakkında bilgi verir misiniz?

İstanbul Akvaryum, “akvaryum”, “otel” ve “avm” olmak üzere üç ayrı kategoride bir kompleks olarak projelendirildi ama başlangıç akvaryum tesisi ile gerçekleşti. Akvaryum Haziran 2011 yılında açıldı; akabinde 2012 yılında Aqua Florya AVM ve 2016 yılında Crowne Plaza Florya otelimizin açılışlarını da gerçekleştirerek kompleksimizi tamamladık. Otelimizin açıldığı sene ülkemizin gerilimli olduğu bir dönemdi, özellikle turizm açısından değerlendirdiğimizde yeni açılan bir otelin açılabileceği en zorlu dönemlerden birinde açılarak yine bir örneği yaşadık belki de ama şükür ki Türk halkı olarak kendimizi olaylara ve gelişmelere karşı adapte etme yeteneğimiz çok yüksek.

İstanbul Akvaryum’u ağırlıklı kimler ziyaret ediyor? Yabancı ziyaretçilerin ilgisi nasıl?

Biz Türkiye’nin en büyük akvaryumu ve dünyanın en büyük tematik akvaryumuyuz. Açıldığımız günden bu yana ülkemizi yurt dışında pek çok konferans ve kongreye katılarak temsil ederek tanıtım faaliyetlerimizi de aynı zamanda sürdürüyoruz. Burada ne iş yaptığımızı anlatmak için yurt dışından davetler alıyoruz. Özellikle kültür ve turizm tarafında İstanbul’da en fazla turist çeken cazibe merkezlerinden biriyiz. Sadece Akvaryum özelinde bizim sadece akvaryum tarafında yıllık toplamda bir buçuk milyona yakın ziyaretçi sayımız var. Şu an Topkapı Sarayı ve Ayasofya’ya bakın, son dönemlerde bakarsak, onların da rakamlarında düşüşler oldu. Ama İstanbul Akvaryum olarak özellikle Ortadoğu, Körfez Ülkeleri ve Türki Cumhuriyetler’den şu an çok ciddi ziyaretçi ağırlıyoruz. Yıllık toplam bir buçuk milyon ziyaretçinin de yüzde 60-70’i yabancı turistlerden oluşuyor. Bu oran özellikle yaz döneminde, yüksek sezonda yüzde 80-85’leri buluyor. Dolayısıyla İstanbul Akvaryum kompleksi olarak turizmde yaşanan hareketler, artışlar, gelişmeler bizim için çok önemli çünkü biz direkt olarak turizmde yaşanan dalgalanmalar bizi ciddi derecede etkiliyor.

İstanbul Akvaryum kompleksi’nde 11 yılı geride bırakan Dilek Çapanoğlu, yönetim koltuğuna işin mutfağından gelenlerden. Mevcut örgütlenme yapısı içinde her bir kademeyi tecrübe ederek İcra Kurulu Üyeliğine kadar yükselen Çapanoğlu’nun kişisel planlarında seyahatlere devam etmek var. “Kendinize yeni şeyler katmak için gezmeniz şart. Çünkü dünya öyle bir noktaya geldi ki, yeni teknolojileri yakından takip ederek her şeye interaktif katılmayı gerekiyor” diyen Çapanoğlu’nun gelecek planları arasında yeni şehirler, yeni ülkelerle beraber ağırlıklı teknoloji fuarları ve bilim müzelerini gezmek var. Çapanoğlu’nun işle ilgili ideali ise, İstanbul’un sembol komplekslerinden biri olarak tanımladığı İstanbul Akvaryum başarısını ileriye dönük olarak sürdürülebilir kılmak var.

Hazır turizme gelmişken, bu yıl nasıl başladı? Yıl sonu için öngörüleriniz neler?

İstanbul Akvaryum için 2019 iyi başladı, gayet de güzel gidiyor. Geçen yılın ilk çeyreğiyle kıyasladığımızda turist sayısında yüzde 10-11.5’lik bir artış görüyoruz. Kompleksimizde bu artış anında pozitif olarak otel doluluklarına ve AVM gelirlerine birebir yansıyor. Bu seneki verilerimizin geçen yıla kıyasla çok daha yukarıda olduğunu görmekteyiz. Yaz sezonunda turizmden beklentimiz bir hayli yüksek. Crowne Plaza Istanbul Florya tarafında uyguladığımız Sadakat Programı sayesinde zaten müşteri eğilimlerini, kalış sürelerini ve tercih nedenlerini net bir şekilde görebiliyoruz. Otel tarafında doluluklar güzel gidiyor. Sezon çok önemli tabii. Ramazan döneminde olmamıza rağmen doluluklarımızın Ramazan özelinde beklentimizi karşıladığını görüyoruz. Yaz sezonu olduğu için rezervasyonlarımız inanılmaz yoğun. Sezonu yüzde 85- 95 bandında doluluklarla geçmeyi öngörüyoruz. Ortadoğu pazarı çok hareketli biliyorsunuz. Özellikle de saç ektirmek veya sağlık turizmiyle ilgili gelen Ortadoğu ve Körfez ülkelerinden misafirlerimiz var. Bununla beraber yine Almanya, Brezilya ve Rusya gibi ülkelerden de gelen misafirlerimiz var ama ağırlık Ortadoğu’da.

Atatürk Havalimanı’nın kapatılmasından etkilendiniz mi?

Bunu söylemek için aslında şu an çok erken ama çok yakından takip ettiğimiz bir süreç. Çünkü çok uzun yıllardır havalimanı kompleksimize 5 dakikalık bir mesafedeydi. Ulaşım çok kolaydı. Yerli veya yabancı turist havalimanına gitmeden önce otelden check out yapıp, AVM, akvaryum veya otelimize gelip uçuşa kadar vakit geçiriyordu. Tam Atatürk Havalimanı kapandı, Marmaray – Florya Akvaryum durağımız açıldı. Dolayısıyla ikisi arasında 3-4 gün var. Biri gitti, biri geldi. Durak isminin Marmaray -Florya Akvaryum durağı olması da İstanbul’un turistik açıdan sembol tesisleri arasında olan bir tesis için elbette çok olumlu oldu. Şöyle hayal edelim Anadolu yakasından yerli veya yabancı turistimiz İstanbul şehrinde gezilmesi gereken tesislerden birine giderken hiç zaman kaybetmeyecek, yollarda kaybolmayacak, kafası karışmadan banliyö hattı durak haritasından nereye gittiğini bilerek güvenle yolculuk yapmış olacak. Bu gerçekten turizm açısından çok değerli ve önemli bir hizmet aynı zamanda yaratılan bir katkıdır. Son veriler bir olumsuzluk göstermediği gibi aksine gerçekleşen bir artış var ama bunu da izlemeye devam edeceğiz. Havalimanının kapanmasından sonra herhangi bir kayıp, olumsuz bir durum söz konusu değil.

Ajandanızda yeni projeler, yatırımlar var mı?

Akvaryum tarafında “yatırımı bir kez yaptık, bu bizi 30 yıl boyunca götürecek” mantığıyla hareket edemiyorsunuz. Bu aynı şekilde alışveriş merkezimiz ve otelimiz için de geçerli elbette. Ne kadar özellikli, fonksiyonel bir yapı olsa da içerisinde 17 bin canlı yaşıyor. Akvaryum’da 17 farklı tematik alanımız mevcut. “Dünyanın en büyük tematik akvaryumu” dememizin sebebi de bu zaten. Dolayısıyla sözünü ettiğim bu temalara farklı dokunuşlar yapmak zorundasınız. Çünkü ziyaretçilerinize her seferinde aynı şeyleri gösteremezsiniz. Ziyaretçileriniz zaman içerisinde bir yenilik, bir farklılık bekler sizden. Ama bu da demek değil ki, her sene yeni bir alan açayım, bir revizyon yapayım. Biz son olarak yaklaşık 3 milyon Euro gibi bir yatırım bedeliyle soğuk iklim penguen doğal yaşam alanımızı açtık. Orada Kutup coğrafyasını birebir simule ediyoruz. Ayrıca nesli tehlike altında olan canlıların dünya genelinde yürütülen koruma ve sürdürülebilirlik projesi kapsamında bu yaşam alanını hayata geçirdiğimiz bizim için anlamı çok büyük.

Sırada yeni bir akvaryum projesi var mı?

Bu konuyla ilgili 2-3 gün önce bir görüşmemiz oldu. Tabii koşullar uygun olursa yapabiliriz. Türkiye’de’de, yurt dışında da görüşmelerimiz oldu. Sonuç istediğimiz gibi olursa, bu know how’u başka yerlere de götürmeyi isteriz.

Turizm tarafında yeni yatırım planları mevcut mu? Sektöre ilişkin hedefleriniz neler?

Kendi bünyemizde ve tesis içerisinde capexlerimiz, yatırımlarımız devam edecek. Bu noktada kompleks genelinde müşterilerimize daha iyi hizmet sağlamak adına 2-3 yılda bir yenilikler yapacağız. Örneğin Crowne Plaza Istanbul Florya’nın en önemli özelliği şu, biz aslında sadece bir şehir oteli değil, İstanbul’un göbeğinde bir resort oteliz de. Bu doğrultuda, bu sene havuz kotundaki odalarımızın teraslarını açarak direkt olarak havuza erişim sağladık. Çok da keyifli oldu. Yaz boyunca kısa tatillere vakti olan veya şehir dışına çok gidemeyecek, iş yoğunluğu sebebiyle İstanbul’da olmak zorunda olan kişiler için de otelimiz gerçekten inanılmaz bir alternatifler sunuyor.

Biraz da sizi tanıyabilir miyiz? İş ve özel yaşamıyla Dilek Çapanoğlu kimdir?

Ben kolektif çalışmayı seven biriyim. İş hayatımda liderliği çok sevmemle birlikte çalıştığım arkadaşlarımın belirli seviyelerde inisiyatife sahip olmalarını çok önemsiyorum. Bu, karar verme yetisinin gelişmesi açısından bence önemli bir unsur. Sorunlar sadece tepeden çözülmemeli bence. Çünkü sistemler kişilere bağlı değildir. Bugün biz varız, yarın yerimize bir başkası gelecektir. Hiçbir sistem boşluk kaldırmaz. O yüzden profesyonel hayatımda sistemi doğru kurmaya çok önem veriyorum. Bu da takım arkadaşlarımızla başarabileceğimiz bir durum. Misal, 10 günlük iş seyahatimde ekibim tarafından aranmıyorsam bu bence bir başarıdır, doğru yolda olduğumuzun bir göstergesidir. Ben sporu da çok seven biri olduğum için tıpkı oradaki gibi, iş hayatında da takım çalışmasının yerinin ne kadar önemli olduğunu da deneyimleyerek yaşıyorum. Doğru yerde, doğru pası, doğru kişiye vermeniz gerekir ki hedeflerinize ulaşacağınız sonuçları elde edebilesiniz. Öğrencilik yıllarımda sporla çok haşır neşir olmamdan dolayı bir takım içerisindeki haberleşme, birbirine pas atma, arkasından bunu sayıya çevirme veya karşıdan gelen bir hücuma karşı defans ve kurgu yapabilmeyi iş hayatına çok benzetiyorum. Doğru oyuncular, iyi bir haberleşme, gerçekçi bir kurgu, net bir hedef ve dinamik bir organizasyonla ile harika sonuçlara ulaşabiliyoruz. Başarıya giden en önemli taşlardan biri, kolektif çalışma diye düşünüyorum. “İdealist bir yapım var diyebiliriz” Onun dışında gerçekten disipline önem veren bir insanım. Kişisel hayatımda da kendime ait belirli disiplinlerim var ama iş hayatımda hedefe odaklı çalışıyorum. “Hedefe kilitlenmek” diye bir şey vardır ya, o benim karakterimde var olan bir özellik. İletişime çok önem veren bir insanım, herkesin ne düşündüğünü bilmek isterim. Burada gündelik hayat ile ilgili herkesin düşüncelerinden bahsetmiyorum, örneğin bir işin yapılış şekli ile ilgili farklı görüşlere açığımdır demek istiyorum. Bir konuyu tartışma beceresi gelişebilmiş bir grup aynı şekilde o konuyu güncelleme ve geliştirme becerisi de geliştirebilecektir. Ben de aynı şekilde düşüncelerimi aktarırken net ve şeffaf olmayı severim. Yapım gereği hareketli bir insanım. Olayları anı anına yaşamayı severim. Mutlaka işin içinde olmalı, öğrenmeli ve bildiklerimi de aktarmalıyım. Ekibimle sıcak ilişkiler üzerine kurulu ve her daim dirsek temasında bir yönetim şeklim var. Personel mutluluğunu ve ihtiyaçlarını fazlasıyla önemsiyorum. Nihayetinde insanlar evinde, eşiyle, ailesiyle geçirdiği vakitten çok daha fazlasını iş ortamında geçiyor. Dolayısıyla kişi iş hayatında mutlu olmalı ki, hem kendine hem de sisteme faydalı olabilsin, katkı yaratsın, verim sağlayabilsin. Mutsuz bir çalışanın ne kendine ne de sorumlu olduğu işletmeye bir yararı dokunabilir. Üretemez, vizyon sahibi olamaz, ileriyi planlayamaz, adaptasyon problemi yaşar, aynı zamanda mutsuzluk bulaşıcıdır hem sizi hem çevrenizi etkiler, bu ve buna benzer pek çok şeyi daha sayabiliriz. Benim açımdan verimliliğin en önemli yapı taşlarından biri motivasyondur. Bununla birlikte idealist de bir yapım var. Zamanlama en hassas olduğum konulardan biri. Bu konuda taviz vermem kolay olmuyor. Kişisel hayattaki Dilek’le iş hayatındaki Dilek arasında muhtelif farklar söz konusu elbette. İş hayatında yaşananların pek çok insan tarafından kişiselleştirildiğine tanık oldum fazla duygusallığın insana hata yaptıracağını, objektif karar verme yetisini kaybettireceğini düşünüyorum. Bizim ülkemizde kültürümüzde var genelde bu; duygular hep çok yoğun yaşanır. Genetik kodumuzda yüzyıllardır var olan bu yoğun tutkulu duygulu ruh hallerimizin yarın değişmesini bekleyemeyiz ama en azından bu duyguları kapı dışında bırakmayı öğrenmeliyiz. Üzerine bir de kadınsanız!

Peki, iş dünyasında kadın olmak üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Biz gerçekten erkek egemen sektörde çalışan bir avuç kadınız. Erkek egemen iş dünyasında bir kadın olmak elbette zor. Özellikle de ilk başlarda kendinizi kabul ettirme konusunda kimi zorluklar yaşıyorsunuz. Ben 30’lu yaşlarımın başında üst düzey yöneticilik yapmaya başladım. Ama sahip olduğunuz bilgi birikiminiz, iş tecrübeniz ve stratejik yaklaşımlarınız ile bu engeli aşmamak için bir neden yok. Arkasından bir güven oluşuyor zaten. Ayaklarınız üzerinde ne kadar dik durabildiğinizle ilgili bir konu bu. Kendinizden emin ve donanımlı olduğunuzda karşı tarafta da kabulleniş de başlıyor zaten. Ama asıl nokta şu bizler hangi işi yaparsak yapalım ne olursak olalım iş dünyasında kendimizi kabul ettirmek gibi bir zorunluluğumuz olmadığını çok iyi biliyor ve bunun karşılığını bekliyoruz. Yani bu kıyaslamaların olmadığı, kadınların kendilerini iş dünyasında kabul ettirmeye çalışmadan erkeklerle eşit koşullarda çalıştığı bir dünyanın çoktan var olması gerektiğini…

Özel yaşamınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?

Küçüklüğümden beri ayrıca masa tenisi oynuyorum. Şu an Akvaryum’da bir pinpon masamız var ve ekip olarak düzenli bir şekilde masatenisi oynuyoruz, turnuvalar da düzenliyoruz. Spor hayatımızın olmazsa olmazları arasında muhakkak olmalı. Özellikle masa tenisi, refleksleri güçlendiren bir spor. Reflekslerin güçlenmesi ise karar alma sürecini olumlu yönde etkiliyor. Dolayısıyla spor yapmak kadar onu iş hayatımın içine de örtüşen noktalarında entegre etmek hoşuma gidiyor. Bir de seyahat etmeyi çok seviyorum. İşim gereği de zaten sıklıkla yurt içi ve yurt dışı seyahatlere çıkıyorum. Bir gün önce Trabzon’daydım. Ondan önce de Cenevre’deydim. İstanbul Akvaryum kompleksi olarak dünyanın en kaliteli tesislerine verilen uluslararası bir ödüle layık görüldük, onu almak için gittik. O da çok gurur vericiydi.

Yaşam felsefenizi birkaç cümleyle aktarır mısınız?

“Akışa göre yaşa” benim mottom. Kişisel hayatımda akışı yaşama, akışa göre hareket alma ve esneyebilme kabiliyeti ile yaşamayı kendime amaç ediniyorum yani durumları yönetebilmek için adaptasyon yeteneğimi geliştirici bir bakış açısına sahibim. Çünkü çok sert köşeleriniz veya önyargılarınız varsa yaşadığınız kişisel veya iş hayatınızda karşılaştığınız durumlarda , köşeleri belirli katı formlarda sıkışmış bir davranış biçimi ile ilerlemek veya sorun çözmek daha da zorlaşacaktır. Şu anda esnemeyi başarabilmek çok önemli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir