Yılmaz turizmci: Neyran Tan

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

 

“İşe başladığım ilk gün emekli asker amirim, ‘Bayanlarla çalışmak prensibim değildir’ dedi. Üstelik tek bayan da bendim. Ona ‘İsteseniz de istemeseniz de birlikte çalışmak zorundayız, çünkü değiştirme şansım yok.’ dedim. Deyiş o deyiş… 24 yıldır bu sektörün içindeyim.”

 Daha ilk stajında “Bayanlarla çalışmak prensibim değildir” dediler, yılmadı… Onun için en zoru “başlamak”tı, gerisi çorap söküğü gibi gelecekti zaten. Yorgunluktan tuvalette uyuyana, ayakları su toplayana kadar tecrübe ve bilgi sınırlarını zorlayan akıl, kararlılık, cesaret ve dayanıklılıkla çalıştı, çalıştı…

Rektörünün “Diplomalı garson ya da diplomalı santral görevlisi olacaksınız. Fazla da bir şey beklemeyin” Sözleriniyse hiç unutmadı…

Önbüro, housekeeping, animatörlük, bar, mutfak… Önüne ne geldiyse büyük bir iştahla yaptı. Herkes otel açmak üzere genel müdürlük koltuğuna otururken o bir oteli kapatmak üzere kolları sıvadı. Bahreyn’e ilk kadın genel müdür olarak atandı… 55 dereceden eksi 45 dereceye otel açmak üzere gitti.

Kariyerinde ilginç ve renkli bir yükseliş grafiği çizen, İstanbul’un yeni gözde yatırımı Mövenpick Hotel Istanbul Golden Horn’un çiçeği burnunda Genel Müdürü Neyran Tan’ı bu sayımızda konuk ettik. Merakla okuyacağınızı umut ederiz.

Neyran Hanım, turizmde yolculuğunuz ilk nasıl başladı? Otelcilik sektörüyle nasıl tanıştınız?

15 yaşımdayken babamın işi gereği İstanbul’dan Marmaris’e taşındık. O zamanlar babam yat servisi veriyordu. Lise son sınıfı Marmaris’te okudum. Daha sonra Akdeniz Üniversitesi Turizm Otelcilik Bölümünü bitirdim.

Turizme başlamamda Marmaris gibi bir turizm destinasyonunda yaşamamın etkisi büyük olmuştur tabii. Haliyle insana cezbedici geliyor.

Bir de tabii şu var, ben hep dışa dönük bir insan oldum. İnsanlarla iletişimi çok seviyorum. Lisedeyken İngilizcede başarılı bir öğrenciydim. Birgün İngilizce öğretmenim beni yanına çağırıp, “Sen turizmde çok başarılı olursun” dedi. Tabii ki o zamanlar daha çok küçüktüm. Neye karar vermem gerektiğini bilmiyordum. O yaşlarda her şey olmak istiyorsunuz, her şeyden etkileniyorsunuz. Allahtan, öğretmenimi dinlemişim ve turizme girerek doğru bir seçim yapmışım diyorum.

neyran3

 

 Turizm Otelcilik okurken kafanızda nasıl bir iş belirmişti, turizmin hangi kolunda ilerlemek istiyordunuz?

Okula girdiğim andan itibaren otelcilik okumak istiyordum. Rektörümüz ilk günden, “Bu bölümü bitirince ne olmak istiyorsunuz?” diye sordu. Herkes “Müdür olmak istiyorum” dedi. Rektörümüzse bize aynen şunu söyledi: “Diplomalı garson ya da diplomalı santral görevlisi olacaksınız. Fazlasını beklemeyin. Ama sizin farkınız, daha çabuk yükselebilirsiniz. Çünkü bu işin okulunu okuyorsunuz.”

Nitekim dediği gibi de oldu. İlk stajımı Marmaris’te, Lidya Otel’in F&B departmanında yaptım. Restorana komi olarak başladım. Benim için çok zorlu bir dönemdi. 17 yaşlarımdaydım. Annem otel sahibiyle görüşmüş. Otelde alaylılar ve emekli askerler çoğunluktaydı. Bizim departmanımızın başında da emekli bir askerimiz vardı. İşe başladığım ilk gün bana, “Bayanlarla çalışmak prensibim değildir” dedi. Üstelik departmandaki tek bayan çalışan da bendim. Ben de “Çalışmak isteseniz de istemeseniz de birlikte çalışmak zorundayız. Çünkü stajım buraya yazıldı, değiştirme şansım yok.” dedim.

Gerçekten çok zorladı beni.  Sabahları restoranın kahvaltı büfesini hazırlatıp, o bitince 300 kişilik kuver attırıyordu. Öğleden sonra pastanede çalışıyordum. Öğlenleri artık yorgunluktan tuvalette uyuyordum. Ayaklarım su topluyordu. Erkekler sadece bardak siliyorlardı, sohbet muhabbet…

Staj sürem 3 aydı. 2. ayın sonunda “Ben kalan süreyi resepsiyonda geçirmek istiyorum” dedim. Amirim bana aynen şunu söylemişti, “Hayır geçemezsin, senin yerine üç komi daha çalıştırmam gerekiyor.”

Hep böyle mücadeleci ve kararlı biri mi oldunuz? Nasıl bir karakter yapınız var, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Başladığım işi bitirmeyi severim. En zoru zaten başlamaktır, gerisi geliyor zaten. Aynı anda birden çok iş yapmayı, organizasyonu seviyorum. Tek bir iş beni sıkıyor, her gün yeni şeyler öğrenmek istiyorum. Eğer tekrara düşüyorsam, sıkılıyorum.

O yüzden sektörde açılış genel müdürü gibi oldum. Çünkü açılışta bir orkestra şefi gibisiniz. Aynı anda herkesi eşit bir şekilde, eşit hızlarda çalıştırmanız gerekiyor. Bir yarışın içinde gibi oluyorsunuz. Aynı anda birçok işi organize ettiğim için de onun verdiği ayrı bir zevk var.

Bir de insan ilişkilerini seviyorum. Çok fazla insan tanımayı, değişik yerlere gitmeyi seviyorum. Farklı yerlerde gördüğüm ince detayları kendi işime aktarmayı, kendi otel misafirlerimle paylaşmayı, her şeyden önemlisi yenilikçiliği seviyorum.

İkinci stajımı Tom Cruise’un Cocktail filminden sonra Kiriş World Otel’in barında yaptım. Orada çok iyi bir eğitim aldık. Şimdiki barmenler gibi de değil. Şimdikiler hemen barmen- barmaid oluyorlar. O zamanki eğitimler çok daha iyiydi…

İyi bir barmaid’siniz de aynı zamanda. İşin mutfağından gelmek meslek hayatınızda size neler kattı?

Bir otel genel müdürü olarak her departmanın nasıl işlediğini, personelin nerelerde zorlanabileceğini, kaytarabileceğini, nerede hataların, kaçakların olabileceğini bilmeniz gerekiyor. Bunun için de o bölgelerde çalışmanız gerekiyor ki, tecrübeyle sabit oluyor. O doğrultuda kendi önlemlerinizi alıyorsunuz. Ekibinizi nereye kadar zorlayabileceğinizi biliyorsunuz.

Otelciliğe gönül veren her insanın her departmandan geçmesi gerekiyor. Bu önemli bir kural. Onların dışında ben housekeeping, önbüro ve satışta da çalıştım ve hepsini layıkıyla yaptığımı düşünüyorum.

neyran2

 

“SİSTEMİ ÇÖKERTTİM”

Devam edersek, barmaid stajımdan sonra yine Marmaris’te, Grand Azur’un resepsiyonuna geçtim. Orada da çok büyük zorluklar yaşadım.İstanbul’dan gelme bir ekip vardı. Çok zorlanıyordum çünkü ne resepsiyonu ne de sistemi biliyordum. Ekipte öğretmek diye bir şey yoktu. Beni önbüro müdürü işe almıştı. Fakat genel müdür yardımcısı kendi ekibini İstanbul’dan kurmak istediği için kimseye bir şey öğretilmeyecek talimatını vermişti.

Önbüro müdürüm birgün bana, “Kır, gerekirse sistemi çökert, kendi kendine öğren” dedi. Nitekim de öyle oldu. Sistemi bir defasında çökerttim zaten. 1-2 ay sonra kış kadrosu kuruluyordu, otel genel müdür yardımcısı yanıma gelip, “Aferin, seni kış kadrosuna almaya karar verdim. Tüm engellerime rağmen sen kendi başına gayet iyi bu işi öğrendin. İşinde çok başarılısın.” dedi.

“ROBİNSON MARİS BANA ÇOK ŞEY KATTI”

Sonrasında bir Alman zinciri olan Paradise Elegance’a geçtim, önbüroda Shift Leader olarak çalışmaya başladım.  Kimi sebeplerle bir süre sonra Robinson Maris’e transfer edildim. 6 yıl orada çalıştım. Resepsiyonist olarak başladım, önbüro müdür yarımcısı olarak görevimi tamamladım. Çok güzel bir konsept, çok başarılı bir organizasyondu. İş hayatımda bana çok şey katmıştır. Çünkü Robinson Maris’te çalışırken, normal bir personel olmuyorsunuz, her şeyi yapmanız gerekiyor. Resepsiyonda çalışıyorsanız, animasyona çıkıyorsunuz. Sahilde karpuz dağıtıyorsunuz, gece kokteyl veriyorsunuz, show cooking’te yemek pişiriyorsunuz, valiz taşıyorsunuz.

Aldığınız en uç görev neydi, örnek verebilir misiniz? Animasyona çıktınız mı mesela?

Herkes yeteneğine göre çıkıyordu. Ben Evita, Cats, Joseph gibi birçok organizasyona çıktım. Çok keyifliydi, enteresan tecrübelerle de karşılaşıyorsunuz. Birgün bir kadın misafirimizin check-in’ini yaptım. Valizlerini taşıdım. Akşamleyin beni Evita’da dans ederken, ertesi gün yemek pişirirken, mücver yaparken görmüş. “Yeter artık, genel müdürünle konuşacağım, senden başka personel mi yok, her yerde seni çalıştırıyorlar” dedi. Genel müdür nerede peki? Yanda patates kızartıyor. Benim için ekip çalışmasının önemini hissettiğiniz çok önemli bir konseptti. Orada da önemli deneyimler elde ettim.

Yine Bahreyn’de, Arap ülkesinde, otel genel müdürlüğüm sırasında tango yaptırttım. Şehir otelinde tango, salsa geceleri düzenlemek leasure tecrübemden ileri geliyor. Ben şehir otelini biraz leasure oteli gibi yönetiyorum. Siz eğlendiğiniz sürece gelen müşteriler de keyif alacaklar diye düşünmüşümdür hep.

Mövenpick Hotel Istanbul Golden Horn’da da buna benzer enteresan görevlendirmeler, organizasyonlar olacak mı?

Burada da olacak. İstanbul’da bir aylık bir otel olmamıza rağmen geçen hafta otelimizde Michelin Star şefleri ağırladık. İleride bayağı enteresan aktivitelerimiz olacak. İlginç görevlendirmeler de olacak. Ama her şeyin bir zamanı var. Otelde bazı sistemlerin oturması gerekiyor.

İstanbul turizmiyle buluşmanız nasıl oldu? Şehir otelciliğine geçişiniz hangi otel ve kararla oldu?

Altı yılın sonunda Robinson’da ne uzayacağız, ne kısalacağız. Biraz da şehir otelini istiyorum artık. Bu yüzden İstanbul’a geldim. Accor Grubu’nun merkez ofisinde satış departmanına başladım.  O zaman Accor’da yedi oteldik. Onların hem önbürolarının denetimi hem de satışını yapıyordum. Ülke müdürümüzün değişmesiyle beraber operasyon kontrolüne geçtim. Son iki yılında Mercure İstanbul’un kapanış genel müdürlüğünü yaptım. Aynı binada olduğum için bana bir şans vererek, “Al burayı yönet ve kapat” dediler. Açılış gibi kapanış da oldukça zorlu geçti.

Devamında ilk bayan genel müdür olarak Bahreyn’e gidip oteli açtım. Hepsi suite olan beş yıldızlı bir oteldi. İlk açılış tecrübemdi, direkt inşaatın içine giriyorsunuz. 23 memleketten personelim vardı. Artı her ülkenin kendi kuralları, prosedürleri vardı ve 55 derecede çalışıyorsunuz. Beş yıl kadar çalıştıktan sonra kurallar gereği yerel kadroya alınmak istedim. Kabul etmeyince Sibirya’ya, Ekaterinburg’a, eksi 45 dereceye gittim.

İlginç ve keyifli bir yönetim stiliniz var gibi, yanılıyor muyum?

Ben keyif almazsam çalışamam zaten. Çünkü biz evimizden çok daha fazlasını işyerimizde geçiriyoruz. Başarılı olmak için keyif almak önemli.

Dönelim Rusya’ya, orada 3 yıla yakın çalıştım. Standartların çok üzerinde konumlandığı bir Novotel oldu. Gelenler “Sofitel olmuş burası” diyordu. Ben misafirlere vermeyi seviyorum. Ne kadar çok verirseniz, size dönüşü o kadar fazla oluyor. “Veren el alan elden üstündür” derler. Çok doğru bir söz. Hem kendi özel hayatımda hem iş hayatımda hep veren taraf oldum. O dönem otelcilik çok yeni bir sektör, personelin hiçbirinin tecrübesi yok, misafirperverlik kültürü yok, bir de sadece bayanlarla çalışıyorsunuz. Otelin boyacıları dahi bayandı. Zordu tabii… O yüzden otelde kadın ve erkek dengesi eşit olmalı.

İSTANBUL’A DÖNÜŞ

Rusya’da 3 yıla yakın çalıştım. Eşimle tanıştım ve evlenip çocuk sahibi olmak istiyorduk. İstanbul’a döndüm, çocuk yaptım, 16 aylığa geldi ve benim süre bitti. Mercure Altunizade Oteli yeni açılmıştı. Genel Müdür değişikliğine gidiyorlardı, beni çağırdılar. Bir yılın sonunda Mövenpick Grubu’ndan bir teklif geldi. Buranın Bölge Müdürü Frank Reichenbach ile Bahreyn’de rakip oteldik, komşuyduk. Ben kendisinden 6 ay sonra oteli açmıştım. Sonra birkaç defa kendi şirketine çağırdı, kısmet burayaymış. Ben de Mövenpick Golden Horn olursa istiyorum demiştim.

Bunun özel bir nedeni var mıydı?

Haliç’i çok seviyorum. Kendim de Balat’ta yaşıyorum. Yurt dışına gitmeden evvel burada bir ev alıp restore ettik. Tarihi bir evdi. Bu bölgeyi çok sevdiğim ve inandığım için de “Burası olursa çok isterim” dedim. Nitekim de kısmet oldu.

Mövenpick Hotel Istanbul Golden Horn nasıl gidiyor? İstanbul’un en yeni otellerinden birisiniz.

İyi gidiyor. Açılıştan beş ay önce başladım. Beş ay gibi kısa bir sürede biz otelimizi açtık, beş yıldızımızı aldık. Burası butik bir otel, kişiye özel servis verecek. 136 odalı bir oteliz. Mekan çok iyi değerlendirilerek tasarlanmış bir otel. Mimarımız Sinan Kafadar. İçeriye girdiğinizde sıcaklığını hissediyorsunuz. Akdeniz mimarisiyle tasarlanmış bir otel. Yiyecek-içecek önemli bir kalemimiz. Ceyhan Aşçıoğlu mutfak şefimiz. En kaliteli sunumlar ve pişirme teknikleriyle misafirlerimize sunuyoruz. Bu konuda da iddialıyız. İstanbul’un en zengin ve zevkli kahvaltı büfesine sahibiz.

Son olarak özel yaşamınızdan da bahsedelim biraz. İleriye dönük yapmak istediğiniz sıra dışı hayalleriniz var mı?

3 yaşında bir kızım var. Otelden çıkıp eve gittiğim anda dünya değişiyor. Dünyanın en şanslı insanlarından biriyim, her anne aynı şeyi söyler herhalde. Otelden eve döndüğümde kızımla kaliteli zaman geçirmeye çalışıyorum. Kendim için çok fazla vaktim olmuyor ama varsa da eski ürünleri alıp yenileştirmeyi seviyorum, ona yeniden bir hayat katmayı seviyorum. Evimi dekore etmeyi çok seviyorum. Ahşabı, mobilyayı çok seviyorum. Antikacıları geziyorum. İleride bir vintage mağazası açmayı düşünüyorum. Yaşlılığımda en azından bir web sitesinden bu sevdiğim işi yapmayı istiyorum. Ufak bir dükkan da olabilir. Tamamıyla bağlı kalmak istemiyorum, özgürce dolaşmak istiyorum.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir