Yolu sevgiden çizgisi kaliteden geçen turizmci: Feza Solaklar

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

 Fotoğraflar: Fatoş Vayni Şahin

“İyi bir eğitim temelim olmasına rağmen hep en alttan, işin operasyonel olarak inceliklerini öğrenerek, tecrübenin kıymetini bilerek ve anlayarak, çok hızlı değil ama hak ettiğime inandıkça yükselmeyi hedefledim…”

 O hep hedef insanıydı. Tesadüfler değil, ayağı yere basan bilinçli adımların izlerini sürdü hep. Hızlı yükselişler ona göre hiç olmadı; çünkü yükselmek ancak hak etiğine inandıkça mümkündü… Türkiye’de kolay bir hayati olmayacağını bile bile daima idealist oldu; özüne, kitabına uygun iş yaptı… İnatla, prensiplerinden ödün vermeden çalıştı ve asla pişmanlık duymadı… Yolu sevgiden çizgisi kaliteden geçti hep…

Turizm sektöründe örnek bir kariyer geçmişine sahip olan İstanbul Skal Kulübü Başkanı Feza Solaklar 2016 yılının bu ilk sayısında sizlerle…

7

Feza Hanım, İstanbul Skal Kulübü Başkanlığı’na uzanan turizm yolculuğunuz ilk nasıl başladı, anlatır mısınız?

Ben kendimi sevdiği ve istediği işi yapan şanslı insanlardan biri olarak görüyorum. Lise yıllarımdan beri hayalimdeki meslek otel satış ve pazarlamasıydı. Çok yakın bir aile dostumuz beş yıldızlı uluslararası bir otelin satış bölümünde üst düzey yöneticilerdendi ve biz de çocuklar olarak o otel ortamında çok fazla bulunduk. Dolayısıyla bundan etkilenmiş olabilirim ama zaten hayalim de buydu.

Lise eğitimimi Robert Koleji’nde aldım. Okulum bittikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde Turizm ve Otel Yöneticiliği okudum. Daha sonra ABD’ye gidip İşletme/Pazarlama üzerine ayrıca dört yıllık lisans eğitimi aldım. Ardından her iki eğitimimi de kullanabileceğim otel satış ve pazarlaması üzerine yoğunlaştım.

Sizinkisi tesadüfi değil, bilinçli bir seçimdi yani…

Aynen öyle. Tüm meslek hayatım boyunca da işimi çok severek yaptım. Yoğun insan ilişkileri, değişik kültürler ile temas halinde olma, sürekli güncel kalabilmek, bol seyahat, dünyayı görme, tanıma, monoton olmaması, her gün yeni bir şeyler deneyimliyor olmak… Bunların hepsi mesleği cazip yapan unsurlardı benim için.

Benim bu hayalim lise yıllarımdayken annemi çok mutlu etmiyordu tabii. 1981 yılında otelci olmak istemek garip karşılanıyordu çünkü. Annemin o yıllarda benimle ilgili en büyük hayali doktor olmamdı. Ama ben o kadar direndim ki, sonunda o da teslim oldu bana ve hayallerime…

Ya babanız, ondan destek görebildiniz mi?

Neyse ki babam her zaman yanımda oldu. Hatta 1987 yılında ben ABD’de işletme/pazarlama okurken, Türkiye’de “2000 yılına mektuplar” kampanyası olmuş; annem ve babam da bana ve iki kardeşime birer mektup yazıp atmışlar. 2000 yılında ben mektubumu alıp okuduğumda gözyaşlarıma engel olamayıp ağladığımı hatırlıyorum. Babam aynen şunu yazmıştı: “Şimdi hangi beş yıldızlı otelin satış ve pazarlama direktörüsün? Hangi otelde isen, o otelin roof’undaki restoranda seni ve kardeşlerini evlenme yıldönümümüz olan 7 Nisan 2000’de aileleriniz ile birlikte yemeğe davet ediyoruz. Eğer biz hayatta değil isek, siz üç kardeş aileleriniz ile birlikte gidin ve orada yemek yiyin, bizim ruhlarımız sizin etrafınızda dolaşıyor olacak…”

Çok şükür, biz 7 Nisan 2000’de benim o dönemde satış ve pazarlama direktörü olarak çalıştığım The Marmara Taksim Oteli’nin roof’undaki Panorama Restaurant’ta o aile yemeğimizi yedik.

2

Çok duygusal ama bir o kadar da mutluluk ve keyif veren bir buluşma olmalı. Peki o yemekten sonra, kariyeriniz daha hangi mektuplara dökülecek hayaller için yol aldı?

Üniversite yıllarında yaz stajları yaparak ilk çalışmalar başladı. Önce Miltur’da yaz stajı yaptım. Daha sonra Sheraton Istanbul’da, ki o zaman İstanbul’daki üç 5-yıldızlı otelden biriydi, housekeeping desk elemanı olarak işe kadrolu girdim. Fakat bunu yeterli görmediğim için kadrodan çıkıp otelde management training yapmak istedim. O zaman herkes bana deliymişim gibi bakıyordu. Çünkü bu tip otellerde kadro bulmak çok zordu. Ben ise kadrodan çıkıp stajyer statüsüne geçmek istiyordum.

Sonunda management trainee oldum ve 7 ay boyunca otelin tüm departmanlarında çalıştım. Sheraton’un o zaman eğitim programları çok kuvvetli idi ve ben orada çok iyi bir temel otelcilik eğitimi aldığıma inanıyorum. Sonra ABD’ye okumaya gittim zaten. ABD dönüşümde hedefimde, İstanbul’da bir beş yıldızlı otelde çalışmak vardı.

ABD’den dönüşte önce Alarko Turizm Yatırımları bölümüne daha sonra Hilton, Divan, The Marmara, Accor gibi yerli ve yabancı otel zincirlerinde hep satış, pazarlama ve iş geliştirme bazlı en alttan başlayıp en üst noktaya gelene kadar yoğun bir çalışma hayatım oldu. İstanbul’un dışına çıkmayı hiç istemedim ve hızlı ilerlemeyi de hiçbir zaman düşünmedim. Tam tersi, çok kuvvetli bir eğitim temelim olmasına rağmen hep en alttan, işin operasyonel olarak inceliklerini öğrenerek, tecrübenin kıymetini bilerek ve anlayarak, çok hızlı değil ama hak ettiğime inandıkça yükselmeyi hedefledim, öyle de oldu.

Şu anda yeni nesil otelcilerdeki hızla yükselme hevesinden bir hayli uzaktınız yani.

Evet, ben en başından beri kariyerimde bir an önce, ne olursa olsun müdür olma hevesini çok yanlış buluyorum. Altı ve içi boş bir unvan çok uzun süreli olamaz; ondan geri düşüş de her zaman daha zor ve serttir. Özellikle otelcilikte, bir yöneticinin her seviyenin yaptığı işin ne olduğunu, inceliklerini, sorunlarını bilmesi gerekir. Ben tüm meslek hayatım boyunca inatla prensiplerimden ödün vermeden çalıştım. Her zaman ilk günkü gibi idealist ve işin özüne, “kitabına uygun” davranmaya özen gösterdim. Etrafımla ilgilenmeden sadece kendi işime konsantre oldum.

Tabii böyle olunca, Türkiye’de kolay bir hayatınız olmuyor… Ben hep çok çalıştım, ekip çalışmasına hep çok önem verdim. Ancak ekip olarak iyi işler başarabileceğine inananlardan oldum hep. Beraber çalıştığım ekiplerime her zaman iyi bir örnek olmaya çalıştım ve onlarla hep iyi bir iletişimim oldu. Birçoğu ile de halen görüşmeye devam ediyorum.

3

Turizmin en çok nesini sevdiniz? İlk eğitim yıllarınızla şu anı kıyasladığınızda keşkeleriniz, pişmanlıklarınız oldu mu?  

Ben özel hayatımda da misafir ağırlamayı çok seven bir insanım. Güzel ortamlar yaratmak, güzel sofralar kurmak, dostlarla güzel sohbetler etmek beni çok mutlu ediyor. Dolayısıyla hizmet sektörü benim için biçilmiş kaftandı adeta…  İşimden dolayı dünyanın birçok ülkesine seyahat ettim, değişik ülke ve kültürleri tanıma fırsatım oldu. Birçok ülkeden hala devam eden arkadaşlıklarım var.  Dünyanın her yanından insanları ülkemizde ve otelimizde ağırlamak, onlarla iletişim kurmak, onlara ülkemizi tanıtırken aynı zamanda da onların kültürlerini öğrenmek, görgü ve kültürümüzü sürekli arttırmak… Devamlı ve hiç monoton olmayan bir kültürler arası etkileşim, sürekli öğrenmek…  Tüm bunlar insanı fazlasıyla geliştiren şeyler…

Siz işinize bir şeyler katarken, işiniz de size bir şeyler katıyor. Bundan daha güzel ne olabilir?  Pişmanlıklarım, keşkelerim, hatalarım, hayal kırıklıklarım tabii ki oldu… Meslek hayatımda 2-3 noktada vermiş olduğum kararları düşündüğümde, daha farklı davranabilirdim diye düşünüyorum. Ama olanı değiştiremiyorsunuz.

“İŞİMİ SADECE BİR İŞ OLARAK GÖRMEDİM ÇÜNKÜ ÇOK SEVDİM”

Ben işimi hiçbir zaman sadece iş olarak görmedim. Çok severek yaptığım için, işimle her zaman duygusal bir bağım oldu. Zamanında duygusal bazı kararlar vermiş olabilirim. Hatalardan dersler çıkarıldığı sürece, hataları kazanımlara dönüştürebildiğimiz sürece sorun yok. Yine de her kararımın sonrasında yaşadıklarımdan çok şeyler öğrendim ve çok da kazanımlarım oldu benim.

Şu an geldiğim noktada, otelcilikte yatırım ve geliştirmeden operasyona, satın almadan satış ve pazarlamaya, 360 derece her konuya hakim durumdayım, bu da beni fazlasıyla mutlu ediyor.

Biraz önce “Benim gibi idealist, kitabına uygun ve prensipli biri için Türkiye’de kolay bir hayatınız olmuyor” dediniz. Peki turizmde bir kadın olarak varlık göstermek zor oldu mu?

Genel olarak, turizm sektörü kadınlara açık bir sektör. Siz kadın olarak ben şu kadar saat çalışamam, şuraya seyahat edemem gibi kısıtlamaları kendi kendinize koymadığınız sürece, herhangi bir kısıtlama da hissetmezsiniz.

Benim beynim, kadın şunu yapabilir, bunu yapamaz diye çalışmıyor. Ortada bir iş var, bu işin gereği neyse, kadın ya da erkek, o gerekleri yerine getirmek zorunda. Ben iş hayatında birlikte çalıştığım kişilere kadın veya erkek gözüyle bakmadım hiç. İşini yapan “insanlar” olarak gördüm. O yüzden, iş hayatında işini doğru, düzgün ve dürüst yapmaya çalışan birisi olarak çok zorluklarla karşılaştığımı söyleyebilirim. Fakat “kadın” olarak şöyle zorluklar yaşamadım diyemem.  Yalnız şunu fark ettiğimi söylemeden edemeyeceğim: Kadınlara en büyük zararı erkeklerden çok gene kadınlar veriyor. Kadınlar birbiri ile uğraşıyor, kendi hayatlarındaki hayal kırıklıklarını, kıskançlıklarını ise taşıyor, başarılı kadınlarla uğraşıyorlar. Türk insanının karakterinde başarıyı desteklemek değil, kösteklemek var zaten.  Maalesef bu böyle…

9

 “HİZMET SEKTÖRÜ KADININ YAPISINA ÇOK UYGUN BİR SEKTÖR”

Diğer tarafta, hizmet sektörü kadına çok uygun bir sektör. Kadın yapısı gereği ağırlamaya ve insan ilişkilerine yatkın, birçok işi aynı andan yapmaya alışık bir varlık. İnsanın beklentilerini daha iyi anlayabiliyor ve daha hızlı tepki verebiliyor. Disiplinli ve planlı çalışmayı da buna eklediğinizde, bir kadının bu sektörde başarılı olmaması için hiçbir sebep yok. Ancak, kadınlarda disiplinli ve planlı çalışma tarafı biraz eksik olduğu için kendi kendilerine engel oluyorlar.

İşteki Feza Solaklar böyle, bu görüş ve prensiplerle işini yapıyor ve sektörüne yansıtıyor. Ya evdeki Feza? O nasıl biri, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Her şeyden önce disiplinli ve planlı biriyim. Bir işe başlamadan önce çok detaylı bir şekilde planlarım. Sonrasında planı uygulamak zaten çok kolay ve hızlı bir iş. Bu yanımla, örneğin işte bir marketing plan ve business plan yaparken, çok detaya inerim; evde de bir davet vereceğim zaman bir hafta öncesinden gün gün ne yapılacağını yazarak planlarım. Tabii bu yapı meselesi biraz, herhangi bir özelliğiniz hayatınızın her alanına yansıyor.

Evde şöyle, işte böyle diye bir şey olamıyor. Duygusal zekam kuvvetlidir, dolayısıyla işte yöneticilik tarzıma çok yansıyan bir şey bu. Evde de kızım ve eşimle olan ilişkime de… Benim için tek fark, işte tatlı-sert bir insan iken, evde daha yumuşak biriyim.

1

YERİNDE HİÇ DURMUYOR

Ben işte de evde de çok hareketli, hiç durmayan, titiz ve mükemmeliyetçi bir insanim. İş hayatımda ise birlikte çalıştığım ekip arkadaşlarım benim enerjimden ve hareketliliğimden bazen tatlı tatlı şikayet ederlerdi. Çünkü onlara “Ben sizden benim yapmadığım veya yapamayacağım bir şey beklemiyorum” derdim. Onlar da “Zaten sorun da bu ya…” derlerdi, şakalaşırdık. Aynı şekilde evde de kızım “Anne, sen hiç durmuyorsun…”  diyor. Eşim “Bir günde beş iş birden yapılmaz…” diyor.

Yoğun çalışmaya alışmışım, durmak istemiyorum herhalde… İş hayatım yoğun diye ev hayatım aksamamalı. O yüzden gerekli yardım ve önlemleri alarak, evimi de en iyi şekilde idare etmeye çalışıyorum. Evimiz her zaman arkadaşlarımıza açık; yenilen içilen, yaşanan bir ev olmuştur, çok şükür, bundan ailecek büyük zevk alırız… Aile bence hayattaki en önemli değer…  Çekirdek ailemin yanı sıra geniş ailemde de her şeye koşmaya, organize etmeye çalışırım. Malum artık anne-babalar yaşlarını aldılar, onların ihtiyaçları vb. her konuya elimden geldiğince yetişmeye çalışıyorum ve bunu seve seve yapıyorum.

Siz bu vasıflarınızla turizm için biçilmiş bir kaftan olabilir misiniz?

Benim karakterimin hizmet sektörüne çok uygun olduğunu düşünüyorum.   Bunu söylerken, sadece insan ilişkilerinde kuvvetli olmamdan, ağırlama işini sevmemden söz etmiyorum.  Turizmde benim seçtiğim otelcilik sektörü disiplinli çalışma gerektiren bir iş. Adeta asker disiplini gerekir. Benim çalışma hayatımda disiplin ve işleri “kitabına göre yapmak” çok önemlidir. Ancak bu şekilde doğru sonuçlar alınır. Bu özelliğimin de otelcilikte bana çok doğru işler yaptırdığına inanıyorum. Evet, karakter itibariyle, turizm için biçilmiş kaftan olduğumu söyleyebilirim. Ancak bundan sonra sadece turizmde kaliteyi ön plana çıkartacak işler yapmak istiyorum.

Bu sebeple de İstanbul Skal Kulübü’nün bir süredir başkanısınız. Turizmde kaliteyi sağlamanın yolu olarak gördüğünüz için mi oradasınız?

Ben ilk 1994’te Skal üyesi oldum. Skal, turizm profesyonellerini dostluk, arkadaşlık içinde bir araya getiren bir networking kulübü. Dünyanin 450 şehrinde 17.000 üyesi ile turizm konusundaki ilk ve tek sivil toplum kuruluşu.  Turizmde networking, işlerin geliştirilmesi açısından çok önemli. Eskiden daha fazlaydı ama bugün teknoloji bu kadar geliştikten sonra bile, iş hayatında insan ilişkileri çok önemli.

Skal, işte bu insan ilişkilerinin geliştirilerek dünyanın dost bir yanında dostlar edinmeye ve bu dostlarla iş yapmaya yönelik katkı sağlayan bir dernek. Otelciler, acenteciler, havayolcular, restorancılar, resmi kurumlar, vb. turizmin her katmanından üst düzey yöneticileri bir araya getirmesi bakımından da çok yaygın tabanlı ve iletişimin ve etkileşimin yüksek olduğu bir platform.

Türkiye’de 17 kulübümüz var ve hem Türkiye’nin hem dünya Skal’unun en büyük kulübü Skal Istanbul Kulübü. İstanbul Kulübü’nün en büyük projesi de 18 yıldır hiç ara vermeden düzenlediğimiz SKALITE – Turizmde Kalite Ödülleri. Bu sene son Skalite Ödül Töreni’nin teması “Barış ve Kardeşlik”ti. Ülkemizin son dönemde içinde bulunduğu karışıklıklara dikkat çekmek, kültürel mozaiğimize ve kardeşliğimize, birlik beraberliğimize sahip çıkmak adına bu sene “Barış” temasını ön plana çıkardık.

4

“BİZİM HEDEFİMİZ KISA DÖNEMLİ DOLDUR-BOŞALT TURİZMİ DEĞİL”

Ben memleket meselelerine duyarlı bir insanım; ülkede huzur ve barış olmadan, ülke turizminin gelişebileceğine de inanmıyorum.  Kısa dönemli doldur-boşalt turizmi değil, bizim hedeflediğimiz. Biz ülkemizi dünya turizminde doğru bir yere konumlandırmak zorundayız. Bu da ancak kaliteli turizm yaparak olur.  Rakamların yanı sıra kaliteli turizm için stratejiler geliştirmek zorundayız, dünya üzerindeki doğru örnekleri inceleyerek bir master plan yapıp, turizmde bir devlet politikası belirleyip, bunu takip etmek zorundayız.

Ancak, şu anda bu noktadan çok uzaktayız maalesef… Biz, Skal olarak, 18 yıldır turizmde kaliteye dikkat çekmeye çalışıyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı sektör çalışmalarını yaparken, daha çok TUROB, TÜRSAB vb. meslek örgütleri ile muhatap oluyor. SKAL bir meslek örgütü olmadığı için olsa gerek çok yakın durmuyorlar. Ancak, sektörün tüm katmanlarından profesyonellerin üye olduğu bir STK olarak, turizmde kalite konusundaki çalışmalarda SKAL’un katkılarının büyük olacağına inanıyorum.

Skal’da ayrıca, turizm öğrencilerine burslar vermek, üniversitelerle ortak sempozyumlar düzenlemek, üniversite öğrencilerine Skal’u tanıtıp, onları Young Skal’lar olarak aramıza katmak, üyelerimiz arasında iletişimi ve bilgi akışını arttırmak gibi çalışmalarımız var. İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ve Şişli Belediyesi ile bazı projelerin içindeyiz.

İstanbul Skal Kulübü dışında sektör içinde farklı gönül bağlarınız da var mı? Bir plan insanı olarak, ilerisi için ne tür planlar içindesiniz?

Ben turizm sektörüne gönülden bağlı birisiyim. Skal Kulübü başkanlığım bittikten sonra da, benim dönemimde Şişli Belediyesi ile başlattığımız turizm projelerinde çalışmaya devam edeceğim. Bunun dışında nerede benim yardımıma ihtiyaç olursa, orada zamanım elverdiğince seve seve olmaya çalışacağım.

Planlamalarıma gelirsem; her insan bildiği işi yapmalı. Ben de uygun bir fırsat çıktığında, bir butik otel sahibi olmak istiyorum. İstanbul veya yurt dışında olabilir, arayışlarım devam ediyor. Ayrıca, Türkiye’nin ve İstanbul’un destinasyon pazarlamasını planlayan ve tanıtım stratejisini çalışan ekip içinde katkı da sunmak isterdim.

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir