Ali Bilir: Turizme en fazla zarar verenler seçim mağlubu muhalefet destekçileri! 

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Türkiye ve dünya turizmi pandemi sebebi ile zorlu bir süreçten geçerken 2020, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkan Yardımcısı Ali Bilir’in şirketi Bilir Turizm için de kayıp bir yıl olarak kayıtlara geçti. 10 yıllık iş potansiyelinin yüzde 80’inini MICE sektörü oluşturan şirket, Bilir’in ifadesiyle 2019’da başarılı bir tablo ortaya koymuş, en iyi yıl olması öngörülen 2020 için yüzde 80’lik bir büyüme hesaplanmıştı. Covid-19 salgınıyla birlikte bu hedefin yüzde 20’sini bile yakalayamayacak duruma geldiklerini belirten Bilir, iyi niyetle yaptığını beyan ettiği açıklamasında “2019 rakamlarını 2023’te yakalarsak çok iyi deriz. Çünkü bundan sonra bazı şeyler eskisi gibi olmayacak, yeni alışkanlıkların eski alışkanlıklara dönmesi çok uzun zaman alacak.” dedi.

TÜRSAB Başkan Yardımcısı Ali Bilir ile seyahat pazarında yaşadıkları zor dönemi, turizm sektörünün çıkış yollarını ve Bilir Turizm’in gelecek planlarını konuştuk.

Bilir Turizm olarak 2020 yılına hangi hedeflerle girmiş, nasıl bir yol haritası çizmiştiniz? 

Bilir Turizmi 2006 yılında kurdum. Öncesinde 10 yıl bankacılık, beş yıl da kamu görevim oldu. Ardından bir şekilde turizm sektörüne geçmek istedim. 2006 yılında acenteyi kurduktan sonra aslında 2010 yılı itibariyle aktif olarak sektörde çalışmaya başladım. O sırada hem TÜRSAB’ı tanımak hem de sektörü daha iyi öğrenmek için yaklaşık 3-4 yılım bir nevi stajyerlik ve öğrencilikle geçtiğini söyleyebilirim. O dönem para kazandığımı söyleyemem. Zaten o sıralar 1-2 kişilik kadroyla çalıştım. 2010 yılı itibariyle işleri biraz daha öğrenince daha çok MICE sektöründe faaliyet göstermeye başladık. Ardından turizm, seyahat, konaklama, hava yolu, uçak biletleme işlerinin yanında işimizin yüzde 70-80’inini MICE bölümü almaya başladı. O dönem çok miktarda ulusal ve uluslararası organizasyonlar, kongreler, toplantılar, konserler, etkinlikler yaptık. 10 yıllık iş potansiyelimizin yüzde 80’inin MICE tarafında geçtiğini söyleyebilirim. 2020 yılı bizim belki firma olarak en iyi yıllarımızdan birisi olacaktı. Çünkü 2019’un sonları geldiğinde böyle bir planlamamız olmuştu. Yine 2020’de yapacağımız birçok etkinlik için 2019’da sözleşmeler yapmıştık, imzalar atmıştık. Fakat pandemi süreci bu sözleşmelerimizin neredeyse tamamının iptal edilmesine sebep oldu.

2019’un sonunda yaptığınız o planlarda ne kadarlık bir büyüme hedeflemiştiniz? Pandemiyle birlikte Bilir Turizmin kaybı ne oldu? 

 Şöyle söyleyeyim, 2019 yılındaki işlem hacmimizi bu yıl yüzde 80 arttırmayı hedeflemiştik. Fakat bugün gelinen noktada geçen 2019’un oranının belki yüzde 20’sini bile  yakalayamayacağımız bir duruma geldik. Şu an ki durum böyle. Yaklaşık 25 tane çalışanımız 8 aydan beri işbaşı yapamadı. Ama biz arkadaşlarımızın haklarını, ödemelerini olabildiğince yapmaya ve destek olmaya çalışıyoruz. Ama daha ne kadar gider, şu anda böyle bir belirsizlik var. MICE’ın acente faaliyetlerinizin yüzde 80’inini oluşturduğunu söylediniz. Nitekim sektör, pandemiden en ağır darbeyi alanların başında geldi. Etkinlik sektöründeki son durum nedir? 

Doğru, MICE sektörü çok ciddi anlamda etkilendi ama sadece bu değil. Turizm sektörünün bütün paydaşları, bütün iş kolları etkilendi. Hava yolları, oteller, turizm taşımacıları, seyahat acentelerimiz etkilendi. Tabii bunların içinde MICE sektörü etkilendi. MICE deyince sektör ikiye de ayrılıyor. Bir, TÜRSAB üyesi olan seyahat acentesi pozisyonunda bizim gibi sektörde hizmet veren acenteler. Diğer taraftan da MICE’ın diğer paydaşları; teknikçiler, taşımacılar vs. Bunlar bağlantılı olan yerler. Şimdi biz tabii MICE sektörü için direkt olarak burada bir şey söylemek mümkün değil ancak bütün sektörler etkilendi. Önce bunu söyleyelim.

Eşit oranda mı etkilendi? 

Tabii ki eşit oranda etkilendi. Buna şöyle bakmak lazım, bugün toplumda kim sesini çok çıkartırsa, o daha çok etkilenmiş gibi bir algı oluşuyor. Ama tam olarak öyle değil.

Turizmde en çok kimlerin sesi çıktı, bunu biraz daha açabilir misiniz? 

Bu aslında bizim bulunduğumuz ortamlarda duyduğunuz seslere bağlı olan bir şey. Mesela züccaciyecilerin yakınında olsaydık, onların sesinin çok çıktığını görecektik, ayakkabıcıların yanında olsaydık onların sesinin çok çıktığını duyacaktık. Biz şimdi otelcilerin, seyahat acentelerimizin MICE’çılarla iç içe olduğumuz için bizim sesimiz çok çıkıyor gibi oluyor. Ama aslında böyle değil. Baktığımız zaman bugün bütün sektörler haykırış içinde. Sadece seyahat acenteleri, turizm sektörü değil aslında. Her yeri takip ediyoruz.

“DAHA MART BİTMEDEN HAYKIRMAYA BAŞLADIK” 

Bu süreçte devlet sektörün ne kadar yanında durabildi, verilen destekleri yeterli buluyor musunuz? 

Bunu şöyle değerlendirmek lazım. Bunu çok net olarak söylüyorum, ben Ali Bilir olarak söylüyorum. 14-15 Mart’ta Türkiye’de pandemi ilan edildi, sıkıyönetim gibi yasaklar ortaya çıktı. İş yerlerimizi, ofislerimizi, her şeyimizi kapatmak zorunda kaldık. Uçuşlar durdu, oteller, rezervasyonlar iptal oldu. Tatiller iptal edilmeye başlandı, toplantılar, kongreler iptal edilmeye başlandı. Oysaki çok ümitliydik. Ve biz daha mart bitmeden, pandeminin birinci haftası, ikinci haftası haykırmaya başladık. “Biz ne olacağız, battık, yandık, bittik” demeye başladık. Sektör erken mi haykırmaya başladı diyorsunuz? 

Ben bunu Ali Bilir olarak söylüyorum. Bugün Türkiye’deki işletmeler hep borçla yürüyor, borçla yönetiliyor. Aslında bunun böyle olmaması lazım. Benim de işletmem böyle belki böyle ama bir yerde baştan hata yapıyoruz. Bizim aslında haykırma zamanlarımız bu zamanlardı. Bizim şunu dememiz lazımdı, “Biz 6 aydan beri çalışmıyoruz, hiç iş yapmıyoruz, hiç iş yapmadık, artık bizim ne çalışanımıza verecek paramız, maaşımız var, ne ödeyecek kiramız var, bizim hiçbir şeyimiz yok, biz bittik.” dememiz gerekirdi ki, devletin kapısına böyle çıkalım. Biz daha pandemi ilan edildi, şunu demeye başladık” Biz mart kiramızı nasıl ödeyeceğiz, nisan kiramızı nasıl ödeyeceğiz, personel kiramızı nasıl ödeyeceğiz?” biz bunları konuşmaya başladık. Bu bizim klasik Türk işletme yapımız. Biraz böyle işletmelerimizin yedek akçeli yürümesi gerekir, biraz dayanma gücü olması gerekir. Yani bırakalım her şeyi, sektörü tamamen bırakalım. Biz kendimiz işletme olarak, işveren olarak başımıza başka vakalar geldiğinde kendi vakamızı ayakta tutacak bir birikimimizin, bir yedek akçemizin olması gerekiyor.

“BORÇLA, KREDİYLE ÇARK DÖNMEZ, BİR YEDEK AKÇEMİZ OLMALI” 

Sektör bunun ne kadar farkında, önümüzdeki dönem için krizi fırsata çevirme ışığını görüyor musunuz?

Öncelikle ne olursa olsun bir defa şunu öğrenmemiz lazım, şu sistem bize bunu tekrar hatırlattı ve biz bunu aslında biliyoruz ama yapmıyorduk. Bugün dünyada ve Türkiye’deki işletmelerin iflas etmelerinin, batmaların da sebebi bu aslında. Bakıldığında en küçük krizlerin sonunda birçok işletme bunu fırsata çevirmiş oluyor ve daha zenginleyerek, daha da büyüyerek ortaya çıkıyor. Bunlar işte yedek akçeli yürüyen işletmeler. Diğer taraftan da borçla, krediyle çarkını çevirmeye çalışanlar en ufak sarsıntılarda iflas edebiliyor, işyerini kapatabiliyor. Aslında bütün bunların yaşanmaması için daha dikkatli ve tedbirli gitmek, temkinli olmak lazım. Birincisi birikimli ve bir tarafta böyle yedek akçeli yürümek lazım. İkincisi en ufak bir şeyde “ben yandım” diye birinin kapısının çalınmaması lazım. Bugün TÜRSAB2ın 12 bine yakın üyesi var. Şimdi bakıldığında meslektaşlarımızın da bizden birçok talebi var. TÜRSAB, aslında devlet ile acentelerimiz arasındaki bir köprü konumundaki bir birlik. Bir seyahat acentaları birliği, yarı sivil STK yarı da devlet kurumu olan bir kurum. Biz bu köprüyü bütün çabalarımızla, bütün emeklerimizle çok iyi sağlıyoruz.

Merak ettiğim şey şu; TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya ve Bakan Ersoy’un zaman zaman ayrıldıkları, uzlaşamadıkları kritik noktalar oldu. Birlik, Bakanlık ile üye acenteler arasındaki köprü fonksiyonunu layıkıyla yapabiliyor mu?

Başkanımızla eğer bakanımız arasında bir ayrışma, bir uzlaşmama, bir araya gelip hemfikir olamadıkları bir durum varsa bu kesinlikle seyahat acentelerinin menfaatiyle alakalı bir durumdur. Yoksa şahsi olarak kimin kimle olabilir? Ne Sayın Bakanımızın TÜRSAB Başkanıyla olur ne TÜRSAB Başkanı’nın Bakanla olur ki, geçmişte 20-30 yıllık arkadaş bunlar. Buradaki uzlaşmama, kavga, sıkıntı tamamen buradaki seyahat acentelerinin menfaatlerine, geleceklerine, işlerine dokunan bir şey var ki burada böyle bir ayrışma oldu. Biz acentelerimizle bakanlık arasında köprü konumundayız. Acentelerimiz tarafındaki köprünün ayağı çok sağlam. Biz burada duruyoruz, karşı tarafı bilemeyiz. Şimdi bakanımız ve bakanlığımız adına da bir söz söyleme durumumuz elbette ki yok. Biz ifadelerimizi çok net bir şekilde sözlü, yazılı olarak hem başkanımız hem yönetim kurulu üyelerimiz hem şahsi olarak iletmekteyiz. Biz yaklaşık 3 yıldan beridir burada görevdeyiz. Bu sürede ve göreve gelmeden önce de sayın bakanımız da bakan değilken hep bunları konuşurduk. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda, evet sayın bakan en yukarıdaki birisi ama bakan yardımcıları var, genel müdürler var, daire başkanları var, bürokratlar var. Biz bunların hepsine taleplerimizi aktarıyoruz.Turizm politikalarının belirlenmesinde karar verme sürecine katılımlarını adil ve eşit buluyorsunuz öyleyse? 

 Tam oradaki yapıyı bilemem ama bizim Türk parlamenter sistemi olarak geldiğimiz nokta biraz böyle daha yukarıdaki kişinin söylemleri ve tutunduğu politikaya göre eylem ve harekette bulunulur. Genelde ülkemizde böyle bir eğilim var. Şöyle düşünün, bugün burada biz Sayın Başkanımız Firuz Bey toplantılarda bir konu üzerinde kanaat bildirip, kendi niyetini ortaya koyduğunda biz yönetim kurulu üyeleri olarak tartışmalarımızı yapıyoruz, birbirimizi ikna ederek ortak bir noktada buluşuyoruz. Bu bakanlıkta böyle midir, bilemiyorum. Bize pandemiyle beraber acentelerimizden çok ciddi bir tazyik geldi. “Ya biz ne yapacağız?” diye. Bu doğrultuda başta Kültür ve Turizm Bakanlığımız olmak üzere ilgili bakanlıklardan taleplerde bulunduk, takip ettik, ediyoruz.

“TÜRKİYE’DE HİÇBİR STK, TÜRSAB’IN YAPTIĞINI YAPAMADI” 

 Bakanlıktan tam olarak ne talep ettiniz?

Birincisi, devlet seyahat acentelerimizden ve turizmin diğer paydaşlarından vergiler almasın, kurumlar vergisi almasın, SGK almasın, faizsiz kredi desteğinde bulunsun, motorlu taşıtlar vergisi indirilsin. Bunların hepsi aslında en başından beridir istediğimiz şeylerdi. Şimdi bunu uygun gördü, geçtiğimiz 2-3 hafta önce uygulamaya soktu. Bunların hepsini istedik. Biz devletin cebinden bir şey istemedik, bunu vergiler anlamında söylüyorum. Biz sadece dedi ki 2020 yılında devletin cebine girecek olanları devlet 2020 yılında bizden almasın. Nasıl ki TÜRSAB, üyelerinden 2020 yılı aidatlarını almama kararı aldı ki bu 40 milyon TL’ye yakın bir rakamdır. Bugün Türkiye’de hiçbir STK, TÜRSAB’ın yaptığını yapamadı. Güçlü ekonomilerini yöneten ticaret odaları bile bunu yapamadı.

TÜRSAB’ın gücü, dayanağı neydi pekala?

Hiçbir gücü yoktu. Hiçbir gücümüz yokken biz bunu yaptık ve dünyaca borcumuz varken bunu yaptık. Çünkü yapabileceğimizin fazlasını sektör ve üyelerimiz için yaptık. Ardından bunları yapmışken, mesela kısa çalışma ödeneği seyahat acentelerinden yılsonuna kadar hiç alınmasın dedik. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız ay ay 2 uzatıyor bunu. Ama en azından ne diyoruz, yılsonuna kadar, 31 Aralık’ta denilsin ki herkes önünü görsün, plan program yapsın. Tabii burada insan en iyi günlerinde en yakınındakileri unuturmuş. İnsan zor anlarında en sevdiklerine sitem edermiş. Biz aslında şu an bunu yaşıyoruz. Bizim acentelerimiz aslında bakanlığın ve devletin neler yapamadığını çok iyi görüyor ve biliyorlar. Ama sıkıştıkları yer, “Ya biz sahipsiz, TÜRSAB ne yapıyor?” vesaire bize sitem ediyorlar, etsin haklılar. Ben de olsam ben de ederim. Ama biz yapabildiklerimizin daha fazlasının gayreti içerisindeyiz.

“BİR SEKTÖRÜN BAKANI BU KADAR YIPRATILMAZ” 

Zaman zaman biz Turizm İstişare Kurulu ile birlikte sayın bakanımızı ziyarete gittik. Başkanımızın rahatsızlığından dolayı son anda katılamadı, ben katıldım. Şu önce sorgulandı, “Başkan gitmedi de niye başkan yardımcısı gitti?” Ya o zaman başkan yardımcısı niye var, yönetim kurulu üyeleri niye var? Elbette ki başkanın gidemeyeceği bir güne denk gelmiştir. Bu 2-3 gün sonra olsaydı başkan giderdi, bu sorgulandı. İkincisi, burada iki taraflı bir sıkıntı oluşturuluyor aslında. Bir, başkanın şahsına, iki benim şahsıma karşı bir sıkıntı oluşturuluyor. Başkan gitmedi, gidemedi, başkan yardımcısı gitti, “Başkan yardımcısı niye gitti zaten bir işe yaramaz bir adamdı” imajı oluşuyor. Üçüncüsü en kötüsü, ya karşıdaki bakan, bir turizm bakanı, bir devletin bakanı, bu sektörün bakanı bu kadar yıpratılmaz! Bugün başkana söylenen her şey bir, bakana iki aslında söylenmiş oluyor. TÜRSAB başkanıyla turizm bakanının arası kötü. Ya bir defa TÜRSAB başkanının turizm bakanı ile arasının kötü olması mümkün değil, böyle bir şey olamaz. Turizm bakanı amir pozisyondaki birisi. Turizm bakanı “Gelin çocuklar, sizinle bir konu var, görüşmemiz gerekiyor.” dese bizim gitmeme gibi bir lüksümüz var mı? Bizim amirimiz, patronumuz. Yani bizim amir hükmümüzdeki kişi. Bir yerde çalışıyorsunuz, patronun sizi çağırıyor, gitmeme şansınız var mı, mümkün mü? Şimdi burada bakan aslında yıpratılıyor. Bir sektörün bakanı, bir devletin bakanı bu kadar yıpratılmaması lazım.

Bakanı yıpratırken ki amaç, kazanç ne sizce? Bakanı kimler yıpratmaya çalışıyor olabilir?

Kazanç burada aslında büyük bir çoğunluk var. Bu çoğunluk zaten sessiz, her şeyi gören, doğruyu görenler aslında. Çok bir azınlık var, işte bizim seçim dönemlerinde muhalefet vesaire taraflarında yer alan bir azınlık var. Aslında bunlar sürekli buradaki yaranın iyi olmamasını sağlamak isteyenler. Turizm İstişare Kurulu olarak bakanı ziyarete gittiğimizde iki saatlik görüşmemiz oldu. Bakan da herkesi sıra ile dinledi. Bütün sektör temsilcilerine bir defa sırayla sordu. Biz her şeyimizi anlattık. Ben KDV’lerin taşımalarda %18’den %8’e inmesi gerektiğini, otellerden %8’den %1’e inmesi gerektiğini söyleyen kişiyim. O masanın etrafında söyleyen kişi benim ve bizim 2020 yılı aidatlarını bu yıl almazsak, bununla ilgili bir karar alsak nasıl bakarsınız diye soran benim. Sayın bakanımız da “Kararınızı alın, bir gönderin, değerlendirelim.” diyen kişi. Bakan ölmedi, orada, buradayız. Ve o masanın etrafında diğer sektör temsilcileri de var. Biz biz bunları konuştuk, iki saat sohbet ettik, ben çıkışta sayın bakana yazdığım kitaplardan hediye ettim, herkes bunu konuşuyor. İşte birileri de gitmiş, TÜRSAB Başkan Yardımcısı, bakana kitap imzalayıp bırakmış, geri gelmiş… Ya bizim iki saat ne konuştuğumuzu biliyor musunuz? Öbür taraftan bir insanın emeğine, bir bakana, bir oradaki şahsiyete yani böyle üslupsuz davranışta bulunulur mu? Maalesef bugün sesi çok çıkanlar, bu sektöre en fazla zarar verenler.

Bu sektöre en fazla kimler zarar veriyor? 

Ses çıkma olayını şöyle yorumlamak istiyorum, bir defa turizm sektörünün birlikleri, STK’ları; TÜRSAB olsun, TUREB olsun, TÜROB olsun, hepsi aklı başında yöneticiler tarafından yönetilen ve ne yaptığını bilen kurumlar. Buradaki devlet ile ilişkilerini hepsi mükemmel yönetiyor. Herkes birebir görüşmelerini, yazışmalarını, devletle diyaloglarını mükemmel yönetiyor. Burada sesi çıkan aslında STK’lar değil. STK’lar zaten sessiz sedasız. Herkes kendi temsil ettiği sektöre karşı görevlerini fazlasıyla yerine getiriyor. Burada sesi çıkanlar aslında dışarıda bu sektörü de çok fazla faydası olmayan kişiler bakıldığı zaman.

“SEKTÖRE EN FAZLA ZARAR VERENLER; SEÇİMİ KAYBEDİP MUHALEFETE DESTEK VERENLER” 

Burada isim vermek mümkün değil. Nedir mesela şöyle söyleyeyim, biraz önce de söylediğim gibi TÜRSAB seçimlerinde seçimi kaybetmiş, muhalefeti destekleyen kişiler. İşte TUREB seçiminde seçimi kaybetmiş, muhalefette kalan kişiler. yani Bugün ülkemizde nasıl bir muhalefet varsa başarılı-başarısız, ülke politikalarını hep kendine çevirmek için, oyu kendine çevirmek için, iyi olana da kötü, kötü olana da kötü, her şey kötü diyen bir muhalefet anlayışı vardır ya… Bu odur aslında.

TÜRSAB Yönetimi olarak bu muhalif kanada karşı nasıl bir pozisyon almaktasınız?

Sayın başkanımızın bir demeci vardır, bize de hep toplantılarda söyler, “Ya arkadaşlar bırakın, biz tamam yapamadık mı, biz yapamadığımızı kabul ediyoruz, buyursun onlar yapsın.” diyor mesela. “Tamam gitsinler bakanla görüşsünler, neticede alıp cebine atacak değiller, bu sektöre faydası dokunacak. Tamam onlar yapsın, biz de çıkalım alkışlayalım.” diyor. Ama olan bir şey de yok.

Biraz önce sivil toplum örgütlerinin pandemi karnesine geçer not verdiniz ama hep mi böyleydi? Çünkü benim de şahsi izlenimim bir kısım STK’ların yaşadığı varlık sorunu, kayıtsızlığı ve suskunluğuydu. Sizin yorumunuz ne olur?

 Biz TÜRSAB olarak üzerimize düşen görevi fazlasıyla yaptık. Yeterli mi, değil tabii.

Bunu söylerken neyi eksik yaptığınızı düşünüyorsunuz?

 Eksik yaptığımız bir şey yok. Daha çok daha neler yapabiliriz diye sürekli arayış içerisindeyiz, haftada 3-4 defa toplantı yapıyoruz; hem fiziki olarak hem elektronik ortam üzerinde sürekli bölgelerimizle temas halindeyiz. Bütün BTK başkanlarımızla sürekli temas halindeyiz, onlara da devamlı söylüyoruz, “Kendi bölgelerindeki il kültür turizm müdürlükleri, belediyeler, valilikler ve diğer turizm paydaşları ile sürekli iletişim halinde kalın. Yeni projeler üretin. Hayatımız bundan sonra artık yeniden dizayn edilecek. Artık yeni alışkanlıklarımıza göre sektörde faaliyet göstereceğiz. “Bu konuda da biz kendilerine destek veriyoruz. Arkadaşlarımız kendi bölgelerinde çalışıyor. Çünkü her bölgenin kendine göre dinamikleri var. Her yer deniz kum güneş değil. Tarihi olan yer var, kültürü olan yer var..

“SAYIN BAKANIMIZA NEYİ NASIL YAPACAĞINI SÖYLEYECEK DURUMDA DEĞİLİZ” 

 “Her yer deniz kum güneş değil” deseniz de, Bakan Ersoy yürüttüğü uluslararası tanıtım çalışmalarında ‘Antalya’nın Bakanı’ olarak eleştiri aldı. Bu konuda da düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

Tabii sayın bakanımız aslında bu sektörü çok iyi bilen biri. Bizim sektör tecrübemizi 3’e, 4’e katlayacak kadar tecrübesi olan birisi. Bu sektörün bütün paydaşları noktasında; taşımasında da, otelinde de, seyahatinde de, tur operatörlüğünde de, hava yolu taşımacılığında da tecrübesi olan birisi. Yatırımı da olan birisi. Biz sayın bakanımıza ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini anlatacak, söyleyecek durumda değiliz. Fakat insanlar bazı yerlerde görevlere gelince, ben de geçmişte bunları tecrübe ettim, siz ne kadar tecrübeli, bilgili olursanız olun, büyük bir kurumda göreve geldiğiniz zaman artık beyniniz bir yerde duruyor, çalışmaz duruma geliyor, unutuyorsunuz aslında, geçmişte yaşadıklarınızı, tecrübelerinizi. Ve artık çevrenizdeki insanlar sizi yönetmeye başlıyor. Çevrenizdeki insanlar eğer sizi yanlış yönetir ve yönlendirirse yani size raporları sunarsa veya tek tek taraflı rapor sunarsa siz çıkıp bunları gösterirsiniz. Yani ben bakanımızın sadece resort noktasında, deniz kum güneş noktasında bu yaklaşımını böyle çok isteyerek ya da çok bilinçli yaptığını düşünmüyorum açıkçası. Çünkü biz daha iki yıl önce ülkemizde turizmi 12 aya yayacağız diye hem TÜRSAB dedi hem bakanlığımız dedi, bu bizim mottomuz aslına bakıldığında. Bugün biz ülkemizin her bölgesini anlatmak, tanıtmak durumundayız, bakanlığımızın da yapması gereken buydu ama herhalde atlandı.

Buna paralel olarak sormak istiyorum, çok yakın bir zamanda yine bakanın bir açıklaması vardı ki, Bakan Ersoy ağustos ayının güzel geçtiğini, otellerin dolduğunu söyledi. Acenteler tarafında da durum bu kadar parlak mıydı?

Bizim seyahat acenteleri noktasında, şu ana kadar hiç iyi geçmedi. Ne temmuz iyi geçti ne ağustos iyi geçti ne de eylül iyi geçiyor. Bu bir. Bizim tarafımızda iyi geçmiş olsaydı eğer oteller de iyi geçti diyebilecektik. Şimdi otellerin iyi geçtiğini sanmıyorum. Bu otellerin açıklaması gereken bir durum ancak ama biz sürekli bütün sektörün temsilcileriyle görüştüğüm için ben en son iki hafta önce Antalya’daki bir otelciyle konuştuğumda kentteki otellerin şu anda sadece %30’unun açık olduğunu %30’unun da %60 doluluk oranında olduğunu öğrendim. Şimdi eğer buysa bakanımızın nezdinde açıkladığı tamam, %60 dolu oteller ama açık olanlar dolu. %70’i hala kapalı, buna böyle bakmak lazım. Eğer tamamı açıksa ve %60’ı doluysa iyi deriz. Uluslararası uçuş yok, yurt dışından gelen yok, giden yok. Yurt içindeki tatilciler gitmiyor sağa sola, neyle doluyuz?“12 BİN ACENTENİN %20’Sİ MESLEĞİ PASİFE ÇEKEBİLİR” 

Pandemi sonrasında sektörü nasıl bir seyahat endüstrisi bekliyor? Turizm seyahat endüstrisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bundan sonra kolay kolay uluslararası seyahatler çok olmaz. Ne zamana kadar olmaz, aşı ve tedavi bulunana kadar olmaz. Bulunursa da yavaş yavaş başlar artık. Daha çok genç nesil seyahatlere başlar; çantasını alıp tatile gidenler, para harcayanlar değil de daha çok genç nesiller buna başlar. Ben şöyle söyleyeyim, eğer ki bu yılın sonunda aşı bulunursa 2021’in ortalarında uluslararası seyahat yavaş yavaş başlar. Aşının bulunması yılsonuna doğru 2021 yılında deniz kum güneş konseptinde bizim Akdeniz, Ege bölgelerine gelen 20-25 milyon sayılarındaki turist 2021’de de gelmez gibi görüyorum. Yurt içindeki alışkanlıklar, şimdilerde yeni başlayan alışkanlıklar devam eder. Şu anda insanlar kendi özel araçlarıyla daha çok tatil yapıyorlar. Bu biraz artarak devam eder. Diğer taraftan sektörde birçoğu zaten bu sektörden soğudu. Bizim bugün seyahat acentelerimiz arasında bunun dışında başka işlerle meşgul olan meslektaşlarımız var. Bunlar muhtemelen bu işlere doğru kayarlar, bir azalma olabilir burada.

Ne kadarlık bir kayıp olur?

Yüzde 15-20’lik bir öngörüm var. Bırakabilir, mesleği pasife çekebilir. Bir yıllık süre içerisinde bir azalma olabilir. Ama bu şöyle, sadece bu işi yapanlardan bahsetmiyorum. Şu anda örnek olarak söyleyeyim size, bizim seyahat acentemiz var. Adam taşımacılıkla uğraşıyor, bu tamamen taşımacılığa kayabilir. Adam gıda işi ile uğraşıyor, marketi var, bu işe dönebilir. Adam hububat, narenciye ticareti, inşaat sektörü ile uğraşıyor, buralara doğru artık bırakabilir. Yani diğer işlerine ağırlık verebilir Bu anlamda söylüyorum.

Son olarak pandemi, Türkiye turizminin 2023 hedeflerine nasıl yansır?

 Çok iyi niyetle söyleyeyim, 2023 yılı bizim 2019’daki hedefimizi belki bulur. Yurt dışı ziyaretçilerimizle birlikte 2019’da 50 milyon turist gelmişti. 35 milyar dolar gelirimiz vardı geçen yıl. 2019 rakamlarını 2023’te yakalarsak çok iyi deriz. Çünkü bundan sonra bazı şeyler eskisi gibi olmayacak, yeni alışkanlıkların eski alışkanlıklara dönmesi çok uzun zaman alacak.

#türkiyeseyahatacenteleribirliği #türsab #türsabbaşkanyardımcısı #alibilirröportaj #bilirturizm #alibilir #mice #miceturizmi #covid19turizm

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir