Başarısında ‘özgürlük’ var: Vildan Erdin

Röportaj: Hatice Ünal Bilen Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

Bentour Reisen Türkiye Genel Koordinatörü. Kendi ağzından ‘okulunun yaramaz Willy’si’. İş dünyasında haklı yükselişinin temelinde hedef odaklı, paylaşımcı, disiplinli ve saygın iş yapma tarzı var. Sınır tanımayan özgür ruhuyla bir yaşam tarzı haline dönüştürdüğü seyahat etme tutkusu ise bu başarıyı besleyen ömürlük bir tutku. O ki, programı şaşmayan yoğun iş temposunda sırt çantasını takıp Vietnam’ın kuzeyinde günlerce motor sürüyor, 1 gün önceden satın aldığı biletiyle Avustralya’lara uçuyor. Çünkü yaşam motivasyonu seyahat ve özgürlük, üstelik de ona babadan, abiden kalma kıymetli bir miras…

Ekim 2019’dan bu yana Bentour Reisen Türkiye Genel Koordinatörlüğü görevini başarıyla sürdüren deneyimli turizmci Vildan Erdin ile övgüye değer kariyer hikayesini konuştuk.

Vildan Hanım, Bentour Reisen Türkiye Genel Koordinatörlüğü’ne uzanan yolculuğunuz ilk nasıl, hangi ideallerle başladı?

Çocukluğumda pilot olmak ve dünyayı gezmek istedim. Uçmak, bağımsızlık ve özgürlük demekti çünkü. Dokuz yaşındaydım, Almanya’daki okulumda Afrika’da misyonerlik yapmış biri olan Albert Schweitzer’in insanlara yardım etme şeklini gördüm. 12 yaşında da ‘Gandhi’ filmini seyrettim. Sonrasında ben de “50 yaşıma geldiğimde onlar gibi inandıklarım doğrultusunda mücadele edeceğime ve insanlara yardımcı olacağıma” karar verdim. Bütün bunların sonucunda yaşam amacım, seyahat etmek, yeni kültürler ve gelenekler tanımak, yaşam tarzları ve tarihlerini öğrenerek insanlara yardımcı olmak üzerine kurgulanıp, şekillendi.

Dokuz yaşında bir misyonerin öğretisine kapılmak, 12’sinde Gandhi’yi izlemek… Derin bir çocukluk muydu sizinkisi? Nasıl bir ailede büyüdünüz? 

İlk ve ortaokulu Almanya’da okudum. Babam çok disiplinliydi. Yedi yaşında Almanya’ya giderken, babam da dört arkadaşı ile ortak kurduğu ‘Birlik’ adındaki bilet satış firmasının işlerini yürütüyordu. Kendisi uzun seneler Almanya’da Türk Hava Yolları’nın temsilciliğini yaptı. Pek çok şeyi ondan öğrenmişimdir. Rahmetli abimle beni dükkanında çalıştırır, temizlik yaptırırdı. Bu işler, esasında egomuzu törpülemek için imiş, yaşadıkça daha iyi anladık. Babam bir süre de Avrupa Reisen’in temsilciliğini yaptı. 1985 yılında da Türkiye’ye temelli döndük.

Özgür ruhunuz babanızdan miras öyleyse?

Hem babadan hem abiden… Abim çok seyahat ederdi, ona çok imrenirdim. Bazen bizi de yanında götürürdü. Seyahat etmek, bu yüzden hayatımın bir parçası oldu hep. Özgürlük ve insanlarla iletişim kendimi bildim bileli yaşamımın bir parçası…

“Abimin yanında getir götür işlerine baktım”

 Ya eğitim? İlk ve ortaokulu Almanya’da okumuşsunuz. Sonrasında neler yaptınız?

Türkiye’ye babamla döndüğümde Türkçem çok kötü olduğu için üniversiteye devam etmek istemedim. Hiçbir alt yapım yoktu çünkü. Aslında babam eğitimime devam etmemi çok arzu etmişti. Öyle olunca, abim beni kod yazılım kursuna verdi, bir yıl gittim ama ne yazık ki devamını getiremedim. Abim hayatı boyunca hep vizyoner biri oldu. Öte taraftan benim de, 17 yaşında Almanya’dan dönmüş biri olarak aklımda farklı düşünceler vardı. Sonuç itibari ile yoluma turizmle devam etme kararı aldım. İlk başta abimin çalıştığı turizm şirketine yardımcı eleman olarak girdim. Orada getir götür işlerine baktım. Ve işimi çok sevdim. Her gün yeni bir şey öğrenmekteydim. Beni en fazla zorlayan ise, Türkiye’deki mantalite farkı oldu. Ne de olsa Alman disiplininden geliyordum. Bir yerde tam zamanında olmak, verilen sözleri zamanında yerine getirmek, olaylara çözüm odaklı bakmak gibi hususlarda çok zorlandım. Ancak bir şekilde, Türk hoşgörüsü, kıvrak zekası ve Alman disiplinlerini harmanlayarak bugünlere geldim.

Turizmde getir götür işlerinden sonra ilk profesyonel iş deneyiminiz ne oldu?

1985-1987 tarihleri arasında abimin yönlendirmesi ile birlikte H.W. Feustel şirketinde ilk profesyonel turizm hayatına adım attım. Tüm yöneticilerin ve şirket sahiplerinin çok değerli olduğu ve benim için okul olarak gördüğüm Metro Turizm’de İngiliz ve Alman tur operatörleri ile iş hayatıma devam ettim. O dönem Metro, Delta Reisen Almanya’nın temsilciliğini yapıyordu. Erdoğan Özoğul genel müdürüm, Serpil Köklü müdirem idi. Ondan çok şey öğrendim. Ben de devamlı merak ettim, sorular sordum, sorguladım. Sağ olsun müdirem sorularımı bir kez olsun yanıtsız bırakmadı. Kendisi son derece hanımefendi ve bilgiliydi. Günün sonunda biz bir bayanlar ekibiydik, o da bize sahip çıkıyordu. Serpil Köklü müdiremi ömrüm boyunca kendime örnek aldım.

“Ben sisteme inanan biriyim. Kişiye odaklı çalışmayı sevmez, şiddetle de reddederim. Hedef odaklı çalışmak önceliğimdir. Ekip arkadaşlarımın hedefledikleri yerlere gelmeleri için elimden gelen çabayı gösteririm. ‘Mümkün değil’i asla kabul etmem. Her daim bir çözüm olduğuna inanırım ve yorulsam da denerim. Hiçbir zaman ‘Bu koltuk benim, vazgeçmem. Ben olmadan bu şirket yürümez’ demem. Şirketler her daim var olurlar, sizin onlara kattığınız değerler önemlidir. Ben bir şirkette çalıştığım zaman, o şirket kimliğinden bağımsız ‘Vildan’ olarak da bir saygınlığım olmalıdır. Bilgiyi ve deneyimi her daim paylaşmayı severim.”

“Okulun yaramaz ‘Willy’siydim”

Müdireniz sizin arkanızda durabilmiş. Peki siz bir idareci olarak nasıl bir yönetim anlayışına sahipsiniz? Bize Vildan Erdin’i iş yapma stiliyle daha yakından tanıtabilir misiniz?

İş dünyasında her olayın arkasında durabilecek bir gücünüzün olması gerekiyor. Savunduğunuz doğru da olsa, yanlış da, neticede sizin kararınız… İşin ilginç tarafı, ben arkamda kimseyi hissetmediğim için hayat ile hep kendim baş etmeliyim fikriyle yola çıktım. Bunun da sebebi, anne ve babamın ayrı olmasından dolayı tam bir aile ortamı yaşayamam. Kendi ayaklarım üzerinde durabilirsem var oluşumu da gerçekleştirebilirim diye düşündüm. Sonuç olarak, ben doğru olduğunu bildiğim ya da varsaydığım her ne varsa sonuna kadar savunan biri oldum hep. Bunu da belli bir saygı çerçevesinde yapmaya gayret gösteririm. Arkasından ısrarcılığım başlar. Israrcıyımdır. Sonuca ulaşmak için bütün yolları denerim mutlaka. Fakat dürüstlük yolundan çıkmadan yaparım bunu. Birlikte hareket ederek çözüme ulaşmayı tercih ederim. Bakış açılarını öğrenmeye çalışırım. Elbette ki, 20’li yaşlarda bu pek de mümkün değildi. O zamanki aklımla, elimden geldiği kadarıyla başarmaya çalışmışımdır. Bir fikri, bir olayı savunurken gerekçelerini sunmak da önemlidir benim için, pes etmemek de!

İpin ucunu ne zaman bırakırsınız? Vildan Erdin hangi koşullarda pes etmeyi göze alır?

Pes etmek değil esasında, oluruna bırakmak! Bir sonuca varamayacağınızı gördüğünüzde zamana bırakmak gerektiğini de kavrarsınız. Geçmiş deneyimlerimden de, sonuna kadar ısrar etmenin doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Elbette ki gençken bunun ayrımını yapmak güç. İnsan, yaş ilerledikçe bırakmayı da bir şekilde öğreniyor.

“Turizme ara vermek üzere istifa ettim”

Kariyer yolculuğunuza tekrar geri dönmek isterim. En son Metro Turizm’de kalmıştık. Sonrası nasıl devam etti?

Rezervasyon sorumlusu görevine Alanya’ya geçişim ile birlikte otel rehberliği, günlük tur organizasyonu ve havalimanı operasyon deneyimlerini de ekleyerek devam ettim. O zamanki hedefim incoming acentasının tüm departmanlarında çalışıp, üst düzey yöneticiliğe ulaşabilmekti. Meditour’dan gelen Alanya & Side Bölge Müdürlüğü teklifi ile daha fazla sorumluluk alıp, liderlik vasıflarımı geliştirme imkanı elde ettim. Kızım Lale’nin doğumundan yaklaşık 1,5 sene sonra gelen Setur/Winholidays şirketinde tekrardan otel rehberliği görevini üstlendim. Devamında Alanya & Side Bölge Müdürlüğü’ne terfi ettim. Turizm acentalarının Antalya merkezli oluşundan dolayı Halley & Fırat Turizm acentalarında kontrat müdürlüğüne müracaat ettim ve kabul edildim. Son olarak HST Turizm acentasının çatısı altında yaklaşık 16 sene çalıştıktan ve en son üstlendiğim genel müdürlük görevimden sonra turizm yaşantıma ara vermek üzere istifa ettim. Bu süre içerisinde Paximum yatak bankasının Global Accounts Director görevini üstlenip online seyahat ve yatak bankaları ile bilgi ve deneyim edindim. Ayrıca iki sezon eşim ve ortağımız ile birlikte işlettiğimiz çağrı merkezimizde bizzat kendim çağrı merkezi elemanı olarak çalışıp, iç pazar misafirlerini anlamak ve o pazarın dinamiklerini öğrenme fırsatım oldu. Bu vesile ile sosyal medya reklamları ve iletişim üzerine bilgi ve deneyimler de elde ettim.

Turizmi bu kadar severken neden ara vermek istediniz?

Çok yoruldum. Ben 7-24 çalışan tiplerdenim.  İşimi çok seviyorum çünkü. Nerede çalışırsam çalışayım, şirketi bir yerlere taşımayı hedeflemişimdir. Özel hayatımdan ve kızımdan ödün verecek bir tempoyla üstelik. Kızım Lale ve eşim Oktay en büyük destekçilerim olmuşlardır. Zira onlar ortak zamanlarımızdan çok ödün vermek zorunda kaldılar. Ama şu an kızımla çok güzel bir ilişkim var. Anne-kız muazzam bir dayanışma içindeyiz. Onunla 13 yaşından beri uzak destinasyonlara seyahat ediyoruz. İki senede bir yapıyoruz bunu. Çok kısa vadeli kararlar alıyoruz. Rotayı o çiziyor. Hayatım çok planlı olduğu için seyahatlerimde hiç planlama yok. Misal, 24 saat evvelinden Avustralya’ya aldığım bir uçak bileti bile var. Hatta kızım Lale ile birlikte Frankfurt Havalimanın’da giden uçuşlar panosuna bakıp o an karar verdiğimiz Güney Afrika seyahatimiz bile olmuştur.

Ekim 2019’dan bu yana Bentour Reisen’in Türkiye Genel Koordinatörü olarak görev yapıyorsunuz. Bentour tarafından teklif nasıl geldi, yollarınız nasıl kesişti?

Bentour ile tanışmamızın çok evveliyatı var aslında. Şöyle ki, farklı bir firmada çalışırken 2002’de Bentour ile bir çalışmamız oldu, sonrasında yollarımız ayrıldı. Ardından Bentour’un Türkiye’deki hizmetlerini veren acenta faaliyetlerimizle yeniden buluştuk. Hedefimizde Bentour’u İsviçre pazarı olarak bir yerlere taşımak vardı. İsviçre pazarı çok küçük olduğundan oradan misafir taşımak çok zordu. Bu süreç yaklaşık 2-3 senemizi aldı. Her geçen gün sayılarımız arttı. Bentour Reisen, bu aralıkta Almanya’ya açıldı. Güzel iş birlikleriyle belli bir noktaya geldik. Aralık 2012’de ayrıldım. Bentour, Türkiye’de yeni bir yapılanmaya girmişti ve pazar hedeflerini de büyütmek istiyordu. Ardından gelen bir teklifle Türkiye Genel Koordinatörü olarak yeniden aralarına katıldım. Bentour Reisen Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Kadir Uğur Bey ve CEO’su Deniz Uğur Bey’e kadın yöneticileri desteklediklerinden ve onlara inançlarından ötürü teşekkür etmek isterim.

Karşımda iş dünyasında her adımı önceden planlı, hedef odaklı bir deneyim olunca sormak isterim, operasyondaki ilk adımınız ne oldu?

Hedefimiz, Türkiye’deki sayılarımızı yerel acentamız ve otellerin destekleriyle yükseltmek. Bentour Reisen’in geçtiğimiz seneki toplam sayısı 150 bin. Bu rakamı 2020’de 230 bine taşımak istiyoruz. Hedefimiz’de özellikle zincir otellerde daha büyük kapasiteler yakalamak var. Bugüne kadar ağırlığımız Belek, Lara bölgesindeydi. Yeni dönemde Side, Alanya ve Kemer’de de rüştümüzü ispatlamak istiyoruz. Yine aynı şekilde bu yıl Ege Bölgesi’ndeki sayılarımızı katlayarak büyütmek istiyoruz. Kuşadası, Didim ve Bodrum öncelik verdiğimiz destinasyonlar arasında geliyor. Ayrıca diğer ülkelerde’ de büyümeye devam ediyoruz.

İstanbul için bir hedef koydunuz mu?

Elbette, İstanbul’daki sayılarımızı da yükseltmek istiyoruz. Kenti daha da zenginleştirerek ön plana çıkartmak istiyoruz. Rakamlar şu an memnun edici seviyelerde değil. Geçmiş yıllarda yaşanan olumsuz gelişmelerden dolayı İstanbul’da ciddi anlamda bir gerileme var. Pazarlar çok değişkenlik gösteriyor. Her ne kadar Ortadoğu, otelciler için memnun edici bir pazar da olsa, bir boşluğu da tamamlasa, diğer taraftan Avrupa pazarındaki gerilemeleri de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu aşamada ciddi bir tanıtım çalışmasına ihtiyacı olduğunu düşünmekteyim.

“Türkiye’de emek gerektiren işlerle uğraşılmak istenmiyor”

Dediğiniz gibi, Türk turizmi için tanıtım önemli bir eksiklik. Sizin Türkiye için öngördüğünüz bir tanıtım modeli var mı?

Türkiye’nin her daim geleneksel değerleriyle modernizmi bir arada yaşatabilmesi gerekiyor. Ben bunun değerini en çok da kızımla yaptığım üç haftalık Japonya seyahatim esnasında anladım. Bir Japon geleneği var ve ülkede kimonolarla gezebiliyorsunuz. İnsanlar birbirlerine inanılmaz saygılılar ama aynı zamanda ülkede teknoloji de büyük söz sahibi. Türkiye de aynı şekilde modern bir ülke imajı çizilirken, bayram gelenekleri de bu işin içine dahil edebilir. Ancak bunu çok da başarabilmiş değiliz. Türkiye sadece sahil turizminden ibaret değil. Bunun içinde inanılmaz bir kültürel ve doğal zenginlikler potansiyeli var. Ülkenin gastronomik değerleri tartışılmaz. Dünyanın en önemli surf merkezlerinden bir tanesi.  Ama bakıyorsunuz, kalıp standartların içinde hareket ediyoruz. Çünkü bunun haricindeki her şey emek istiyor. Türkiye’de en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi, emek gerektiren işlerle uğraşmak istenilmiyor. Sanırım işin biraz daha kolay kısmına kaçıyoruz. Kimi zaman bürokraside çok boğuluyoruz. İşe emek vermiş, vakit ayırmış, çok yönlü düşünen insanları işe dahil etmiyoruz. Ortak fikir ve birlik oluşturmakta zamana zaman zorlanıyoruz. Herkes kendi istediği yapılsın istiyor. Oysaki ortak akıl ve hareketle resim çok yönlü çıkıyor. Herkes de bundan faydalanabiliyor. Ne yazık ki tek tip bakış açısıyla zenginleşmiyor, daralıyorsunuz.

Bundan sonra hayatınızda neler olsun istiyorsunuz?

Beraber çalıştığım ekip arkadaşlarımın bir hedef koyarak, bir yerlere gelmeleri benim için çok önemli. Ben olmasam da şirketin o ekipçe en iyi şekilde devam ettirilmesinden büyük mutluluk duyarım. Onun dışında kişisel olarak seyahat, aile yaşantımızın hep bir parçası olacak. Bizim ileriye dönük hedeflerimizde de zaten Asya’nın farklı farklı ülkelerinde yaşamak var. Bu bir veya iki yıl olabilir. Bu arada eşim ve kızımla sırt çantasıyla gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok seviyoruz. En büyük hayalimizde, yaşantımızı maksimumda karavanla devam ettirmek var.

Son olarak Türkiye için hayaliniz nedir?

Türkiye, inanılmaz güzel bir ülke. O kadar çok güzelliği var ki, hakikaten bu paha biçilemez bir güç. Buna inanın, bütün yüreğinizi açtığınız birlik ve dayanışma içinde hareket ettiğiniz zaman o kadar güzel şeyler yapılabilir ki… Üstelik de bu, başka ülkelerde olmayan bir güç. Türk’ün inanılmaz kıvrak bir zekası var. Bunu çok seviyorum. Çok hızlı bir şekilde yön değiştirebiliyoruz. Düşüncelerimizi olumlu yöne kanalize edebilirsek, herkes için yaşatılabilecek harika bir ülke var. Ben umudumu yitirmiyorum çünkü daima umutlarıyla yaşayan biri oldum. Umut olmadan, hayal etmeden hiçbir şey olmuyor. Olumsuzlukları kendinize örnek alarak değil, hep daha iyiyi ve ileriyi hedef alarak, dünyaya çok yönlü bakarak Türkiye’nin gelecekte çok daha güzel yerlere taşınacağına inanıyorum.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir