Dilek Gürsel ile turizmde 30 yıl

Maaile kimyager olsa da onun bir türlü kimyayla kimyası tutmadı. Aklında bir tek turizm okumak vardı, nitekim aile meclisi kararlarını da aşarak otelcilik eğitimi almayı kafaya koydu. Önce hocası sonra eşi olacak Savaş Gürsel’in elinden üniversite diplomasını aldığında açıldı turizme tek tek yolları… Bugün bir aile şirketi olarak 1971 yılından bu yana İstanbul turizm-otelciliğine hizmet veren Konak Hotel’in F&B Sorumluluğunu üstlenen Dilek Gürsel’in turizmde 30 yıla uzanan yolculuğu bu röportajımızda….

Dilek Hanım, turizm otelcilik sektörüyle nasıl tanıştınız? İlk sektör deneyiminizden ve hayallerinizden başlayarak anlatır mısınız?

Aslında babam pilot, annem ev hanımı. Ben İtalyan Lisesi mezunuyum. Okulu bitirdiğim sene bir arkadaşım Sheraton Oteli’nde staj yapıyordu. Onun otelde geçirdiği vakitleri keyifle anlatması ve bir o kadar da turizm sektörünün herkesçe methedilmesi beni de cezbetmişti. O yüzden turizm okumak istedim. Hatta dün gibi hatırlarım, aile meclisi toplandı, “eyvah bizim kız garson oluyor.” dediler. Türkiye’de bundan 30 sene önceki zihniyet daha farklıydı tabii. Buna rağmen turizm okumak istedim. Önce Boğaziçi Üniversitesi’nde bir sene Türk Dili okudum, eğitim sistemi buna sebep oldu. Daha sonra tekrar sınava girdim ve bu defa İstanbul Üniversitesi’nde Turizm bölümünü kazandım. Eşim Savaş Gürsel, o dönem okulda Otel Yönetimi dersimize giriyordu. Eşimle Mayıs 1988’de evlendik. Hatta üniversite diplomamı evliyken aldım.

“Turizm diplomamı eşim Savaş Gürsel’in elinden aldım”

tabloBen ilk üniversite stajımı Divan İstanbul Oteli’nde yaptım. Önce rezervasyonda çalıştım. Ardından bar bölümüne aldılar beni, arkasından aperatif bara çektiler. Beş buçuk aylık staj dönemimde ağırlıklı rezervasyonda kaldım ve o aralıkta otelciliği çok sevdim. Rahmetli Orhan Başdoğan müdürümdü. Kendisinden çok şey öğrendim. Bir de insan ilişkilerim iyidir, iletişimi oldum olası sevdim, konuşmayı biraz fazla seviyorum galiba. Bu bakımdan turizm sektörünün bana çok uygun olduğunu düşünerek çalışmaya devam ettim. Zaten eşim dolayısıyla da otelcilik sektörüne yakındım. O sıralar Konak Otel, 23 odalı bir işletmeydi. Divan Otel’den sonraki ikinci stajımı yine eşime ait bir işletme olan Ristorante Rosa’da yaptım. İtalyanca bilmem bu kararımda etkili olmuştu ama çocukluğumdan beri bitmeyen bir yemek merakım da vardı tabii. Annem evden çıkar çıkmaz arkasından mutfağa girer, yemek yapmaya çalışırdım. Sadece bu da değil; yiyecek içecek sektörü beni her zaman çok cezbetti. Mutlaka gittiğim her ülkeden çantamda bir yemek kitabıyla dönerim. Evde yeni tatlar denerim. Ristorante Rosa da bu anlamda hayallerime denk düşen bir iş oldu. Orada hem menünün hazırlanması hem de misafir karşılama konusunda çalışmaları oldu. Ama satış konusunda kendimi çok başarılı bulmuyorum mesela. Stajlarımı bitirdikten sonra da Konak Otel’de profesyonel çalışma hayatım başladı. Resepsiyon, muhasebe, satış birimlerinde çalıştıktan sonra yiyecek departmanı bana daha yakın geldi. Dediğim gibi zaten küçüklüğümden beri süregelen bir mutfak hayranlığım da vardı.

“İlk profesyonel tecrübem, Konak Otel’dir”

2004-2009 aralığında Strada Cafe’yi açtım. İtalyan yemekleri ve salata menüsünü içeren bir konseptti o. 20- 25 kuverlik bir işletmeydi ve çok güzel işler çıkardık orada. İnsanların sırada beklediklerini hatırlıyorum. O işten çok keyif aldım ama otelin kapısının caddeye alınmasıyla kapatmak durumunda kaldık ve Strada Cafe’yi şu an içinde bulunduğumuz restorana taşıdık. 2011 yılına kadar otelin yeme içme hizmetlerinin sorumluluğunu aldım. Sağlık problemlerim nedeniyle işime beş yıl kadar ara vermek zorunda kaldım. Şu an kaldığım yerden işime devam ediyorum. Mutluyum çünkü otelin içinde olmayı, bu havayı solumayı, insanlarla diyalog kurmayı seviyorum. Biz sonuçta burada bir ekibiz, birlikte güzel işler ortaya çıkarabilmek keyifli. Otelimizde ve bulunduğumuz bölgede bir sinerji oluşturmaya çalışıyoruz.

“Turizmde 2016 diye bir yıl yok” Konak Oteli de biraz tanıtabilir misiniz? Otel olarak bu yılı nasıl geçirdiniz? Gelecek yıldan beklentileriniz neler?

Konak Otel aslında 1971 yılından beri hizmet veriyor. İlk açıldığında 23 odalıydı, geçen zaman içinde 112 odalı, 4 yıldızlı bir otel haline dönüştü. 2016 yılına kadar aslına bakarsanız her şey çok keyifliydi. Eşim sektörden gelen biri olduğu için oteline bakmadığı sürece otelinin de ona bakmayacağını bilen bir felsefeye sahiptir. Hem otelin kapasitesiyle alakalı artışı noktasında bir motivasyona sahipti hem de var olan bünye içinde her sene bir renovasyon yaparak kazandığımız paranın bir kısmını yenileme için ayırıyorduk. Başka sektörden gelen insanlar genelde binayı yaparlar, 3-5 sene bir çivi dahi çakmazlar, sonra 6-7 sene geçtikten sonra bir cesetle karşılaşırlar. Bu aynı zamanda işletme için çok yüksek maliyetler demektir. Fakat bu bakış açısı bizde yok. Dolayısıyla otelimiz pırıl pırıl, dimdik ayakta durdu hep. Ta ki 2016 senesine kadar… Biz bu mantaliteye sahip iken 2016’da turizmde yaşanan sıkıntılar sebebi ile yenileme yapamadık tabii. Dolayısıyla geçen yılı takvimde yok sayıyoruz. Turizmde 2016 diye bir yıl yok.

Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

üçlüOlabildiğince dürüst ve insancıl olmaya çalışıyorum. Yalan söylemekten nefret ediyorum. Dışarıdan biraz sert mizaçlı gibi görünebilirim ama hiç öyle biri değilim. Samimiyimdir ve insanlarla iletişimim iyidir. Otelde ustalarla, çalışanlarla güzel ilişkilerimin olduğunu düşünüyorum. İnsan ayırmayı sevmiyorum. Prensip olarak hiyerarşiyi seven biri değilim. Ne ben ne de eşim hiçbir zaman çalışanlarımıza patron mantığıyla yaklaşmadık. Biz burada bir ekip olarak çalışıyoruz ve hepimiz aynı seviyede arkadaşız. En başından beri bu anlayışı oturtmaya çalışıyoruz. Keza Genel Müdürümüz Ceyhun Bey’in de personele karşı yaklaşımı bu şekilde. Dolayısıyla burada hiyerarşik bir yapılanma göremezsiniz, bizim işletme anlayışımızda insan ayrımı yoktur.

Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz?

İstanbul çok yorucu bir şehir. İnsan belli bir yaştan sonra sükûnet arıyor. Resim yapabileceğim, mutfağına girebileceğim, iddiası, maddi kaygısı olmayan bir restoranım olsun istiyorum. Datça, Köyceğiz, Marmaris gibi bir yerleşim yerinde mavi masalı, perdeleri olan küçük ve şirin bir restoran hayalim var. Deniz mahsullerini çok seviyorum. Deniz kenarında olabilecek herhangi bir yer olsun yeter. Çünkü deniz beni çok çekiyor. İki kızım var. Her ikisi de İsviçre’de otelcilik eğitimi aldı. Onların geleceğiyle ilgili hayallerim de var tabii. Büyük olan kızım Aslı, İsviçre Glion Otelcilik okulunu bitirdikten sonra Amerika’da Cornell Üniversitesi’nde otel yönetimi ile ilgili master yaptı. Türkiye’ye döndü ama hep oraya dönmeyi istedi. 2.5 sene kadar otelimizde satışla ilgilendi ama bir türlü adapte olamadı. Aklı hep oradaydı çünkü. Müberra’nın da (Eresin) önerisiyle Ankara Anlaşması’yla Londra’ya gitti. Şu an Star Hotels Gruba bağlı üç otelin satış müdürlüğünü yapıyor. Kendi danışmanlık şirketini kurdu. Ama hala aklı Londra’da değil, Amerika’da… Diğer kızım Selin, aşağı yukarı 4.5 sene İsviçre’de okudu. Lozan Otelcilik okulu mezunu. O master için henüz başvuru yapmadı, bu sene yapacağım diyor. Uzakdoğu’da farklı bir konuda yapmak istiyor. İnanılmaz çalışkan bir kızdır. Her saatte bilgisayarın başındadır. Ceyhun Bey ise otelimizin yalnız genel müdürü değil herşeyi. Gece 2.00’de bile kameralardan oteli kontrol eder. Diyorum ya, çok şanslıyız. Böyle bir kadronun içinde olmak insana hem gurur hem de keyif veriyor açıkçası.

#Dilek, #turizm, #otel, #yemek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir