İyilik elçisi: Hatice Şule Gökırmak

Röportaj: Hatice Ünal Bilen Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

En büyük hayali, büyük kitlelere iyilik projeleri yaptırmaktı. Van kültürüyle yoğrulmuş küçük bir kız  çocuğuyken de yaşamın merkezinde iyilik, değer, paylaşım vardı… İdeallerine koşan bir  profesyonelken de bu dünya görüşünden asla kopmadı. Bir an geldi, yaşadığı hayat tüm zorluklarıyla önüne çıktı. Oysa içindeki güçlü maneviyat duygusu, cesaret, enerji ve iyimserlikle aştı tek tek her bir engelini. Yoruldu ama yılmadı! Değer kattıkça güçlendi! Günü geldi; o bir vakitler hayalini kurduğu büyük kitlelerin iyilik elçisi oluverdi.

Akay Grup Yönetim Danışmanı Hatice Hatice Şule Gökırmak, turizme ve hayata değer katacak öyküsüyle bu ayki iş’te kadın konuğumuz…

Şule Hanım turizmci olmaya nasıl karar verdiniz, anlatır mısınız?

Turizm bir hayal, bir ideal olmadı benim için. İstanbul İnşaat Teknik Yapı Meslek Lisesi’ni bitirdim. AÖF işletme mezunuyum. Arkasından Okan Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları eğitimi aldım. Okul bittikten sonra 10 yılım Botek Boğaziçi’nin proje bölümünde geçti. Aslına bakarsanız, turizmde yolculuğum Mövenpick Hotel ve Le Meriden Istanbul sürecinde başladı. 15 yıl Makyol İnşaat’ta çalıştım. Aynı zamanda Turizmden Sorumlu Yönetim Kurulu Danışmanı’ydım. Her iki otelin Türkiye’ye gelmesi ve tüm projelerinin yönetilmesinde etkin rol aldım. Ama o dönem turizmde çok aktif değildim.

Akabinde kendi girişimimle kurduğum Akaydın İnş. San ve Tic. Ltd. Şti’de Genel Koordinatör olarak rol aldım. Arkasından babamdan Vanlı bir grubun İstanbul’a Rescate markasını getirdiğini öğrendim. Bana Kurtuluş Akay ile çalışmak çalışmayacağımı sordu. Babama, turizmin dışarıdan yönettiğim bir süreç olduğunu söyledim. Ama görüşmeye de gittim. İşin içinde iyi niyet vardı tabii, kabul ettim. Ardından şu an adı Mercure Istanbul, Umraniye olan Rescate Hotel’in bir buçuk yıl genel müdürlüğünü yaptım. Akabinde Van, Ankara, İstanbul olmak üzere üç otelin satış pazarlama ve kurumsal sorumluluğu verildi. Şu an ise Mercure, Rescate ve DoubleTree Otelleri’nin sahibi olan Akay Grup İcra Kurulu Başkanı Umut Akay’ın Yönetim Danışmanı olarak gruptaki görevime devam ediyorum.

Aklınızda olmasa da bir şekilde turizmle yollarınız kesişmiş. Ama benim merak ettiğim; çocukluk, ilk gençlik hayallerinizde ne olmak vardı?

Benim en büyük idealim, büyük kitlelere iyilik projeleri yaptırmaktı. Biraz önce de söylediğim gibi, Vanlıyım. Van’da Sofu Baba’nın torunuyum. Hep derdim ki “Allah’ım bana öyle büyük kitleler ver ki, onları birbirlerine kaynaştırayım, benim de iyilik projelerim olsun”.

Nasıl bir maneviyat duygusudur bu, nasıl bir ailede büyüdünüz, biraz daha açar mısınız?

Biz manevi değerleri yüksek bir aileden geliyoruz. Van’da çok kıymetli bir ailenin ferdiyim. Seyit Ailesi’yiz, şifa veren gruptayız. O dönem tabii bunun çok farkında değildim, ama bir yerlerde hissediyordum…

Şimdi buradasınız, turizmin tam da kalbinde! Hem de bu kuvvetli manevi duygularınızla. Bu süreçte sektörle aranızda nasıl bir bağ oluştu, turizmde olmak size neler hissettiriyor?

Turizm çok başka! Avrupa’nın, dünyanın ve herkesin belki de uzanıp yakalayamadığı bir sektör. Yakalayıp da çok iyi değerlendiremediği bir sektör de diyebiliriz. Ayrıcalıklı, çıtası yüksek bir segment. Hayatın içinde, dünyanın merkezinde… Bir düşünsenize, herkesten önce siz fark ediyorsunuz. Enerjisi yüksek! Sürekli takip edilen ve bir o kadar da edilen!..

Ben aynı zamanda Turizm Otel Yöneticileri Derneği’nin (TUROYD) de Yönetim Kurulu Üyesiyim. Bununla beraber oluşumun içinde STK’lardan Sorumlu Başkanlık görevini de yürütüyorum. Birlikte güzel projeler üretip, hayata geçiriyoruz. Sadece üyesi olduğum için de değil, bana göre TUROYD son dönemde turizm akımında herkesten çok önde gidiyor. Çünkü sağlam bir yapısı var. Başkan Ali Can Aksu’nun vizyonu, gerçekleştirdiği projeler çok başarılı. İnşallah 2019’da da yeni projelerle sektöre ayna olmaya, değer katmaya devam edeceğiz. Bu projeler arasında doğu bölgelerine yönelik hedeflerimiz de var ki, Ali Can (Aksu) da Siirtli zaten. Biz hem hemşehriyiz hem de çok yakın yol arkadaşız. Umuyorum, yeni yılda da beraber güzel işler yapacağız.

Van diyorsunuz, doğu bölgeleri diyorsunuz… Tam da bunun üzerine sormak isterim, turizmde kadın olmak nasıl bir duygu?

Bence son derece keyifli! Turizmde kadın olmak insana güzel kapılar açıyor. İnsanların yaklaşımları daha pozitif. Bunu iyi bir avantaj olarak yorumluyorum. Ben aynı zamanda Değer Otizm Derneği’nin de Başkanı’yım. Çok kolay değil bu. Çünkü insanlar erkek profile daha alışkınlar. Katıldığım tüm konferans ve panellerde “yönetim kurulunuzda muhakkak kadınlar olsun” diyorum. TUROYD’da minimum 5 kadın üyemiz var. Hepsi de canavar gibi, cabbar, sağlam, işinin ehliler. Kadın her yerde olsun çünkü kadın bulunduğu ortama değer katar. Çok büyük nimettir kadın, fırsattır, toplumları kaynaştırıcı bir güçtür.

Hazır konumuz Değer Otizm Derneği’ne gelmişken, o alandaki çalışmalarınızdan da kısaca bahsetmenizi isterim.

Benim 14 yaşında otizmli ikiz kızlarım var. Değer Otizm Derneği’nin hikayesi, Dila ve Serra’nın hikayesi ile başlıyor aslında. Bir an geldi… Yaşadığım hayata tüm zorluklarıyla dışarıdan baktım. Bu şapkanın altında iş kadını olmak vardı, otizmli iki kız evlat ile tek başına ayakta durabilmek vardı… Çok büyük bir açığın farkındalığını hissettiğimde bunu bir oluşum ile biraz da olsa kapatabileceğimi düşündüm ve Değer Otizm Derneği’ni kurdum. Hatta geçen ay dördüncü yılımızı kutladık. Daha çok bebek bir dernek. Ama kısa zamanda çok büyük işler başardığımızı düşünüyorum.

Bu süreç, diğer dernekler için de geçerli. Bildiğiniz üzere, TUROYD da çok yeni bir oluşum. Bünyesinde çok başarılı yöneticiler olsa da birtakım konularda zorlanıyoruz. Bir sivil toplum kuruluşu olmak için çok emek vermeniz gerekiyor. Gönüllülük esasıyla işliyor, doğal olarak süreç çok çabuk ilerlemiyor. Her şeyden önce para almıyoruz, para hizmetimiz yok ama sürdürülebilir olması için para şart!

Gönüllük esasından bahsettiniz. Paraya vurgu yaptınız. Şu an ki dernekleri düşündüğünüzde başta turizm olmak üzere Türkiye’deki STK yapılanmaları hakkındaki samimi görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

Benim otizmle ilgili bildiğim 300 dernek var. Kaçı aktif, nitelikli derseniz, bir elin 10 parmağını geçmez. Açılmışlar ama ne amaca hizmet ettikleri belli değil! Dernekleşmek çok kolay değil kesinlikle.  Sürdürülebilir projeler üretmeli, hayata geçirmelisiniz. Belki en sağlıklısı, tek bir platform altında toplamak olabilir. Kadın girişimcilik, liderlik, STK Başkanlığı, dezavantajlı iki çocuk sahibi olmak ve tek başına ayakta durmakla alakalı projelerde zaman zaman konuşmacı olarak yer alıyorum. “Çok kolay bir durum değil, zor… Bize sabah oluyor ama gece yaşadıklarımız o kadar farklı ki… Çok sıkıntılı! Yine de bir şekilde hayata geçiyorsun” diyorum. Bireysel olarak da yapacak çok iş var. Ama ben inanıyorum ki, birlikten kuvvet doğar!

Bu yüzden TUROYD çatısı altında da projeler yapmak istiyorum. Herkesin bir iyilik projesi olsun  istiyorum, tıpkı çocukluk ideallerim gibi… Kültür ve Turizm Bakanımız da çok yeni. Bizim içimizden gelmesi büyük avantaj. Bizi daha iyi  anladığını ve desteklediğini düşünüyorum.

Proje önerileriniz var mı?

Bakıyoruz, her otelin bir engelli odası, engelli birimi var. Ama bu sayıları daha da arttırabiliriz. Bugün bir engelli turizmi, engelli otel yöneticisi var mı, onu sanmıyorum işte. Bir down sendromlu çocuk otel lobisinde tatlı bir ‘hoş geldin’ pankartıyla misafiri karşılasa keyifli olmaz mıydı? Otizm çok daha zor ama ben istiyorum ki, turizm istihdamında her otelin bir otizmli ve down sendromlu çalışanı olsun! Bu hem ailelerine hem de engelli çocuklara şahane bir iyilik olur. Tam zamanlı değilse de 2-3 saat istihdam imkanı verilebilir diye düşünüyorum.

“Bundan sonraki hedefimde Bakanlık projelerinin içinde yer almak var. İşte o zaman pek çok insanın da hayatına dokunabileceğim!”

Engelli istihdamına yönelik buradan paylaşabileceğiniz somut bir projeniz var mı?

Ali Can (Aksu) Başkan ile yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz. Hedefimizde günde bir veya iki saat otizmli ya da down sendromlu çocuğu otelde istihdam etmek var. Misafir ilişkileri gibi birimler önceliğimizde geliyor. Biraz önce de söylediğim gibi, engelli çocukları istihdama katmak her iki taraf için de önemli bir motivasyon kaynağı olacak. Kim ister ki, 20 yaşındaki çocuğu hiçbir şey üretmeden sabahtan akşama evde otursun? Çok rahatsızlık verici bir durum bu.

Bu paralelde Türkiye’deki şartları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne yazık ki ülkemizde bunu sağlayacak bir zemin yok. En azından sektör olarak bu kanayan yaraya bir merhem olabilirsek, ne mutlu bize! Öyle ya da böyle hepimizin sorumlu ya da sahibi olduğu otelleri, turistik tesisleri var. Bütün elemanlarımız shift’li çalışıyor. 1-2 elemana destek demek ne demek?

Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 10’u engelli. Hiçbirimizin günün birinde engelli olmayacağına garantisi yok! Yarın senin benim çocuğumuz da, torunumuz da engelli olabilir. Kaldı ki otizm, engelli grupları arasında en ağır olanı. İletişime bile açık değiller.

Kadın veya erkek; her iki taraf için de turizm çalışma koşulları ağır bir iş kolu iken, siz bütün bunların üstesinden nasıl geliyorsunuz diye sorsam?

Ben çalışmayı, üretmeyi, paylaşmayı çok seven bir kadınım. Enerjim yüksek… Kendi çocuklarımla ilgili konuyu nasıl aştım derseniz, tevekkül ettim diyelim. Ben her şeyin Allah’tan geldiğine inanan bir kadınım. Bu bakımdan kendimi seçilmiş bir anne olarak görüyorum. Sen dahil dünyada milyarlarca anne var… Ben o annelerin hepsinden farklıyım çünkü Allah beni seçmiş, iki tane melek vermiş. Tevekkül ettiğinde anlıyorsun ki, Allah seni ödüllendirmiş, bu da benim ödülüm. Görüyorum, bütün kapılar Dila ve Serra sayesinde açılıyor… Allah bu kadar enerjiyi onlar sayesinde bana veriyor.

“Her işte bir hayır vardır” derler ya hani, bundan dört yıl evvel kendimi kurtarmak maksatlı kurduğum dernek bana bu alandaki büyük eksikliği apaçık gösterdi. Herkesin çocuğu engelli. Şu anda atölye hazırlıkları içindeyim. Turizm yöneticileri ve sektöre destek veren diğer herkesle proje üretmek için gün sayıyorum. İnanıyorum, önümüzdeki dönemde bu hayallerime ulaşıp, çok güzel işler yapacağız.

Sektörce takdir gören bir iş kadınısınız. Ama ben sizi iş yapma stiliniz, hayata bakışınız ve özel yaşamınızla biraz daha yakından tanıtmak isterim. Hatice Şule Gökırmak, kendini hangi seçilmiş kelimeler ve başlıklarla anlatmak ister?

Hani turizmde önce içeri girer, kendini tanıtır, el sıkışırsın ya! Ben turizme girmeden önce de öyleydim. Bir topluma girer, herkese “günaydın, merhaba” der, öyle kendimi tanıtırdım. Turizmin en önemli kuralıdır bu. İnsan sevmektir, iletişim kurma becerisidir. Güçlü network ağına sahip olmaktır. “Şule bir iletişim canavarı” der bütün arkadaşlarım. Çok hızlı, enerjik, tezcanlı ve çok çabuk karar veririm.

En önemlisi tabii Allah’ın hakikaten kimselere nasip etmeyeceği bir network’e sahibim. Bir de kutupları birleştiren bir yeteneğim var. Yeni tanıdığım birinin yeteneğini çok çabuk keşfedip, doğru kanala yönlendirebildiğim söylenir. İcraatçıyımdır. TUROYD’un yönetim kurulunda olmam da, turizmdeki mevzuatları dönüştürmek için iyi bir fırsat sanıyorum.

Ya hayat felsefeniz?

Hayattaki mottom şu, “eğer cesur değilsen, samimi olamazsın. Eğer cesur değilsen sevemezsin. Eğer cesur değilsen gerçeğin peşine düşemezsin.” Dolayısıyla önce cesaret geliyor. Diğer her şey de onu izliyor. Cesaret için, niyet ve odaklanmak şart! Yakın bir dönemde katıldığım panelde Şule’yi anlattıklarında şunu da diyorlar, “eylemsellik, özgürlük, cesaret, niyete odaklanmak, özgüven, azim ev vizyon”. Bunu bir de en iyi üniversite öğrencilerinin benim hakkımdaki yorumlarıyla anlatabilirim. “Vanlı, hızlı, enerjik, tezcanlı, sosyal, esprili, uslanmaz bir optimist”.

Samimi konuşayım mı, bu koşullarda yaşayınca durum hiç de o kadar vahim görünmüyor. Yeter ki her şeyin Allah’tan geldiğine, kader olduğuna inanın! Emin olun, o zaman engelleri çok daha kolay aşıyorsun.

“Çekin arkalarından dev tesisleri, geriye ne kalır?

Hayat bir hırs mı, turizmci olmak ne demek? Kadını da, erkeği de, şu dev tesisleri arkasına aldığında ‘ben uçuyorum’ diyor. Çekin arkalarından o dev tesisleri, geriye ne kalır? Tek bir Ali Can’a (Aksu) bak, tek bir Hatice Şule’ye bak… Arkadaşlarımız otel yönetimindeyken dev gibiler, otel gidince sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Ama benim arkamdan oteli çekin. Hatice Şule Gökırmak olarak yine çok güçlüyüm.

Turizmcilerin en büyük sorunu da bu zaten, arkasından otelleri çektiğinizde ortada kalıyorlar. Yıllardır bunun savaşını veriyorum, arkadaşlarıma da aynısını söylüyorum. Diyorum ki, “oteller bize değer katmamalı, biz otel olmasa da güçlü turizmciler olmalıyız”.

İşten arta kalan zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

Kızlarımla beraber havuza gidiyoruz, bol bol yüzüyoruz. Kendi başıma kaldığım saatler ise genelde 23.00 ila 2.00 arası. Onu da iyi değerlendiriyorum. Çok okuyorum. Kişisel gelişim dönemini geçirdim galiba. İlgimi çeken kitaplar arasında tasavvuf ağırlıkta. Bana huzur veriyorlar. İnsanları iyilik ve yardımla eşleştirmeyi çok seviyorum. Bu dünyaya görevli olarak geldiğimi düşünüyorum. İnsanları sarsıp, “senin iyilik projen ne, yardım ediyor musun?” diye sormak istiyorum. Herkes kendince birilerine yardım ettiğini söylüyor ama sorduğunuzda ne yaptıklarını pek de bilmiyor. Tenzih ederek konuşuyorum, oysa bilinse ki; doğru yere yapılan yardım hayat kurtarır, birçok insana şifa olur. Bu ne tek benimle ne de seninle olacak bir iş değil!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir