Mimar Ayşe Çetin: Mimaride uzmanlaşmaya çok inanıyorum

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

89 Mimarlık ve TXO Design’ın kurucu ortağı. Mimarlığın en çok, bitirdiği projenin içinde oturup izleme safhasını sevdi. Tıpkı kendi çocuğunu büyük bir haz ve gururla izlermişçesine üstelik de. Eğitime ilk başladığı yıllara göre, şimdi hayal edemeyeceği bir noktada olduğundan söz eden Mimar Ayşe Çetin, o kadar ki çok defalar şirketi kapatma noktasına geldiğini, ancak zor zamanlardan büyük bir azim ve kararla çıkmayı da bildiğini söylüyor. Meslek hayatında bir an olsun keşkeler ve pişmanlıklara yer vermediğini içtenlikle dile getiren Çetin, eğrisi-doğrusuyla seçimlerinin arkasında duracak kadar güçlü, hoşnutsuzlukları sabır ve mücadeleyle aşacak kadar çetin bir isim, tıpkı soyadı gibi. Nitekim durup şikayet etmek, kabul edilmez bir vakit kaybı onun iş ve gündelik hayatında.   

Bundan 24 yıl önce sınıf arkadaşı Tuğba Uygur Ünal ile birlikte 89 Mimarlık’ı kuran, gastronomi mekan tasarımlarındaki yetkinliğini TXO Mimarlık ile bir üst seviyeye taşıyan  Mimar Ayşe Çetin ile mesleki yolculuğunu, tasarım dünyasında kadın olmayı ve önümüzdeki döneme dair planlarını konuştuk.  

Mimar olmaya nasıl karar verdiniz? Bu serüven nasıl başladı? 

Aslında hep mimar olmak istemiştim diyemem. Geriye dönüp baktığımda bu mesleği seçmemde en etkili olan kişi babamdı. Lise yıllarımda babam Ahmet Derviş Çetin’in kurucu ortaklarından olduğu soğuk reyon fabrikası Tekso A.Ş.’de çalışmaya başladım. Çok gençtim ve çalışma hayatı ile ilk tanışmamda bu fabrikadan çok etkilenmiştim. Sanırım o sebeple de makine mühendisliği ve endüstri mühendisliği gibi meslekler yapmayı düşünüyordum. 

Mimarlığı bana yakıştıran ve yönlendiren ise babam oldu. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni kazandığımda birçok arkadaşım gibi çok sevinemedim. Hatta kısa bir süre epey üzüldüğümü hatırlıyorum. Sevmezsem bırakırım şartıyla ilk dönem kayıt yaptırdım. Okul ortamı ve mimari beni öyle mutlu etti ki, yoluma keyifle devam ettim. Her ne kadar yolun başı benim için biraz kaygılı ve soru işaretleri ile başlasa da kısa sürede kendim için en doğru tercihi yaptığımı anladım.

“Mimarlık öyle bir meslek ki öğrenme süreci sadece okulla sınırlı değil. Bizim sürekli bir gelişim içinde olmamız, görgümüzü, bilgimizi, vizyonumuzu durmadan genişletmemiz gerek. Baktığını görmek, çok çalışmak, koordinasyon kabiliyeti olmazsa olmaz. Karakteristik özelliklerimin mimarlığa uygun olduğunu düşünüyorum. Ama bundan da önemlisi, ben mesleğimi çok sevdim. Sevmeden de yapılabilecek bir meslek değil.”

24 yıl önce 89 Mimarlık’ı hangi hedeflerle kurdunuz? 

Dört yılın sonunda tek başıma değil ama üç kişi ile birlikte bölüm birincisi olarak mezun oldum. Diploma projem ile 10 bin TL para ödülü kazandım. Henüz üniversite devam ederken çalışmaya başlamıştım. Kuzenim ile birlikte ilk projelerimi gerçekleştirdim. Ben proje çiziyordum, o ise satıyordu. Okul hayatını ve şantiyedeki işleri birlikte yürüttüğüm çok yoğun yıllardı. İlk işim Pendik’te Varollar Unlu Mamuller isimli dükkân oldu. İlk projeler özeldir ve kolay unutulmaz, benim için de öyle oldu. Üniversite öğrenimimi tamamladıktan sonra, yüksek lisansımı yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde süpermarket tasarımı üzerine yaptım. 89 Mimarlık’ı sınıf arkadaşım olan Tuğba Uygur Ünal ile birlikte kurduk. Üniversitede dönemimiz 89’lar olarak adlandırılıyordu, mimarlık şirketimizin ismi de oradan geliyor. 

“Uzmanlık alanı olarak gastronomiyi seçtik”

Gastronomiyi uzmanlık alanı olarak seçtik. Bu yolculukta ortağım Tuğba ile 24 yılı devirdik. Tecrübemiz ve bütünsel tasarım anlayışımızla yeme içme alanlarında yenilikçi, fonksiyonel, rekabetçi ve etkileşimi yüksek tasarım çözümleri sunuyoruz.

Mimaride uzmanlaşmaya çok inanıyorum. Çokça ofis yapmış mimarın restoran yapması ile, çokça restoran yapmış mimarın ev yapması aynı hata. İlk başta aynı eğitimi görüyoruz ama bir alanda derinleşmek gerekli diye düşünüyorum. Aynı tıpta olduğu gibi. Mimarlar estetik kaygıları en ön sıraya koyduğunda fonksiyon geri planda kalabiliyor. İşte bizim çıkış noktamız ve yapmadığımızı iddia ettiğimiz şey bu!

Yeme -içme sektörü ve otel gibi hizmet sunulan mekanlarda estetik ve fonksiyonellik çok doğru şekilde dengelenmeli. Restoran, kasap, manav, market gibi insanların gıdayla temas ettiği mekanlarda ihtiyaçların ne olduğunu çok iyi bilmeliyiz. Sadece müşterilerin değil, çalışanların da ihtiyaçlarını anlamalıyız. Mutfak ekibinin, ürün getiren, depoya ürün dizen, çöpü çıkaran kişinin de bir ihtiyacı var. Tamamını sadece görsel olarak yapmak bize göre doğru değil. 

Tüm bunları göz önünde bulunduran bütünsel bir yaklaşımın eksik olduğu düşüncesinden hareketle çıkılan bir yoldu aslında. Bugün doğrudan yatırımcıların ticari hedeflerine hizmet eden, sonuç odaklı, fonksiyonel ve yenilikçi çözümlerimiz ile sektörümüzde fark oluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Önce 89 Mimarlık’ı, yakın bir zaman önce de TXO Mimarlık’ı kurdunuz. Yeni bir ofis açarken ana motivasyonunuz neydi?  

89 Mimarlık ile 24 yıldır yeme içme sektöründe etkileşimi yüksek mekânlar tasarlıyoruz. TXO Design, 89 Mimarlık’ın bu yoğun tecrübesinden doğan bir tasarım çözümleri ve organizasyon firmasıdır. TXO Design çatısı altında; mimarlık, grafik tasarım, soğuk ve nötr sergileme hatlarının üretimi, soğutma sistemleri, inşai işler, endüstriyel mutfak ekipman ve projelendirme hizmetlerini birlikte veya ayrı ayrı sunuyoruz.

Lokasyon fark etmeksizin müşterilerin ihtiyaçlarını gidermek için en doğru yetenekleri aynı çatı altında toplayan firmamız, bu yıl 1’inci yaşını kutladı. Tasarımın her alanına dokunarak, HoReCa noktaları başta olmak üzere birçok mimari alanda müşterilerin ihtiyaç duyduğu yenilikçi, fonksiyonel ve rekabetçi tasarım ve üretim çözümlerine imza atıyoruz.

TXO Design aslında müşterilerimiz için tüm ihtiyaçları tek bir noktadan temin edebilmeyi mümkün kılıyor. Ayrı firmalardan yapacakları alışveriştense tek merkezden sonuca ulaşmayı sağlıyor. Bizim buradaki hedefimiz, farklı uzmanlıkları bir araya toplamak, bu uzmanlıkları harmanlayıp en doğru ve verimli sonuca ulaşmak. TXO Design tek muhatap olarak yatırımcının elini hem maliyet hem de operasyonel anlamda rahatlatan bir çözüm ortağı aslına bakarsanız. 

Bu süreçte yaşanan pandemi krizi HoReCa mekanlarına bakış açınızı ne yönde  etkiledi? 

Elbette yaşanan küresel pandemi HoReCa mekanlarını oldukça olumsuz etkiledi. Tüm sektörü sekteye uğratan bir süreç geçirdik. Ama bütün bu zorluklara rağmen gıda sektörü hızla büyüyor. Rekabet gitgide artıyor. Değişen koşullar ve ihtiyaçlar doğrultusunda kafe ve restoranlar da kaçınılmaz olarak kendilerini değiştirmeye, dönüştürmeye başladı. Bu süreçte fark oluşturan yenilikçi yaklaşımlar artık vazgeçilmez unsurlar olarak ön plana çıkıyor. 

Buradan baktığımızda aslında alanda uzmanlaşmış mimari hizmetin önemi daha da çok ortaya çıkıyor. En yenilikçi, en verimli ve ekonomik çözüm alanda derinleşmiş, alanın ihtiyaçları konusunda geniş bir bilgi birikimine sahip uzmanların elinden çıkacaktır. Yatırımcıların elindekini en doğru şekilde değerlendirmesi, boşa kurşun atmaması ve deneme yanılma yönteminden uzak durması her zamankinden önemli olacak diye düşünüyorum. Biz durduğumuz yerden son derece mutlu ve eminiz. Aslında bu dönem bunun bir sağlaması da oldu diyebiliriz.

Değişen alışveriş trendleri, farklılaşan müşteri talepleri, sektöre giren yerli ve yabancı yeni girişimciler şüphesiz ki sektördeki tedarikçileri de hareketlendirecek fırsatlar ortaya koyuyor. Her ne kadar pandemi ortamı ve ülke ekonomisinin stabil olmaması yatırımcıları olumsuz etkilese de, özellikle gıda sektörü her şart ve her dönemde ciddi talep ve rekabeti barındırıyor. Kısa ve orta vadede bu durumun geçerli olmaya devam edeceğini düşünüyorum.

Pandemi sürecinden bağımsız olarak tasarımların bir süredir gittikçe sadeleştiğine dikkat çeken Mimar Ayşe Çetin, maliyetlerin her zaman çok belirleyici olduğunu, ama yine de klasik tasarımların hiçbir zaman modasının geçmediğinin altını çizerek, “Dünya trendi nereye giderse gitsin klasik hiçbir zaman ölmeyecek.” diyor. Pandemi sürecinde ve sonrasında hem mekan hem de müşteri ihtiyaçlarında birtakım değişikliklerin meydana geldiğinden bahseden Çetin, özellikle paket servis ve al-götür uygulamalarının yaygınlaştığını ve normal şartlarda bu hizmeti sunmayan restoranların da değişen koşullara ayak uydurmak durumunda kaldığını vurgulayarak, “Bu trendin devam edeceğini öngörüyoruz ve buna bağlı olarak mimari çözüm ihtiyaçları gündemde olacaktır. Bununla birlikte hijyen en önemli öncelik olarak ortaya çıkıyor. Malzeme seçimleri ve mimari trendler bu gibi önceliklerden etkilenmeye devam edecek.” diye konuşuyor. Bir diğer konu olarak, ekonomik zorlukların müşteri taleplerine olan etkisinden söz eden Çetin, “İnsanlar para harcadıklarında bunun gerçekten aldıkları hizmete ve yaşadıkları deneyime değmesini talep ediyor. Bu noktada, mimarinin müşteri deneyimini mükemmelleştirmede katkısının çok büyük olduğunu söylemeliyim.” diye de ekliyor. 

Türkiye’deki yeme içme mekan tasarımlarını değerlendirdiğinizde, başarı yüzdesi sizce ne?  

Mekanları mimari açıdan genel olarak değerlendirdiğimizde, öncelikle göze çarpan eksiklik, estetik kaygılar ile fonksiyonelliğin iyi şekilde dengelenmemesi. Fonksiyonu ön plana almak, mimari kaprisleri geri plana almak şart. Çok estetik gözüken ama işleyişi sorunlu mekanlar sıklıkla göze çarpıyor. Müşteri deneyimi sadece alınan veya mekanda yenilen lezzetlerin kalitesi ile sınırlı değil. Deneyim bir bütün ve fonksiyonellik ön plana alınmadığında müşteri memnuniyetini tam olarak sağlamak mümkün olamıyor.

Bir diğer konu ise, mimari bakış açısının bir işletme fikir aşamasındayken projeye dahil olmasının ortaya koyacağı farkın zaman zaman gözden kaçması. Mekan seçme aşamasında mimarın öngörüleri ve tespitleri oldukça kıymetli. Bu yatırımcının her zaman talep ettiği bir şey değil ancak çok önemli bir unsur. 

Mekanın alt yapısı çok önemli. Söz konusu olan sadece pasta börek satmaksa, herhangi bir pişirme ekipmanına ihtiyaç yoksa başka bir mekan, pişirme yapılacaksa başka mekan gerekiyor. Izgara, depolama ihtiyaçları, ürünlerin başka yerden mekana girmesi, çöpün başka yerden çıkması, soğuk hava depolarının yapılması ve bunlar için gerekli cihaz ve ekipmanların rahat taşınabilir olması gibi kritik noktalar var. Tüm bunlara cevap veren mekanlar seçmek gerekiyor. Bizim hikayelerimizde, hayalini mekan uygun olmadığı için gerçekleştiremeyen, başka mekan arayan pek çok yatırımcı var. Yatırımcının mekanı seçmeden mimar ile bir araya gelmesi en doğru başlangıç.

Tasarım çizginiz ve yaklaşımınız nedir? Sizi en iyi özetleyen, ifade eden projeniz hangisi mesela?

Tüm yenilikleri takip etmekle beraber yaklaşımımızı geleneksel olarak tarif etmek doğru olur. Klasikleşmiş, modası geçmeyen zararsız çizgilerin işletmelerin amacına en uygun şekilde hizmet ettiği tecrübelerimizle sabit.  Klasik çizgimizi, malzemelerdeki çağdaş ve yenilikçi seçimler ile tamamlıyoruz. Hiçbir zaman ödül odaklı fikirlerle hareket etmiyoruz. Biz tam manasıyla müşterinin şapkasını giymeyi başaran, ihtiyaç gideren bir firmayız. Ben hangi ürünü, nasıl tasarlarsam daha fazla satar konusunda eminim. Bu tecrübemizi en verimli şekilde müşterimizin hizmetine sunuyoruz. Mekanlar bu anlayışla tasarlanınca, işletmeler de her üç senede bir dekorasyon değiştirmek zorunda kalmıyor. 

Tasarım yaparken yola çıktığımız nokta, satılacak ürün. Müşterinin hayali ve hitap etmek istediği müşteriye göre şekilleniyor proje. Sıklıkla taş, ahşap, çimen gibi doğal malzemeleri kullandığımızı söyleyebilirim. Söz konusunu gıda ürünü olduğunda sergileme çok kritik. Yığma ve dökme stillerini satın almaya olan etkisi sebebiyle tercih ediyoruz.

Hayalinizde tasarlamak istediğiniz bir mekan var mı? Varsa nasıl bir proje olurdu?

Çalıştığımız bütün mekanlarda hayallerimizi gerçeğe döküyoruz. İş bittiğinde, hepsinden bir parça bizde kalıyor. Bizim hayallerimizi işverenlerimiz belirliyor aslında. Bizim işimiz ürün satmak değil, biz hayal satıyoruz. Ama satılacak ürünün bize çok iyi anlatılması ve üzerine serbest bırakılmamız gerekiyor. Biz sonra hayal kurmaya başlıyoruz. “Birisi çıksa da şu ürünü satsa, biz de ona mekan tasarlasak” diye düşünemeyiz. Biz, gıda üreticisi ya da restoran işletmecisi olmadığımız için böyle bir hayal kuramayız. 

Kadın mimarların diploma almadaki başarısının ne yazık ki pratik hayata yansıtılamadığına tanık oluyoruz zaman zaman. Siz ve hemcinsleriniz bu alanda ne tür bir sınav veriyor? Kadın mimar olmak üzerine de görüşlerinizi paylaşır mısınız?

Bir kadın olarak bu alanda var olmanın birçok avantajı var. Kadın gözünün farkına ve estetik algısının gücüne inanıyorum. Ama bu meslekteki kadınların birçok yapısal zorlukla mücadele ettiğini de söylememiz gerek. Bu aslında mimarlık mesleğinin erkek mesleği olarak kabul görüyor olmasından kaynaklı oldukça eski bir sorun… Ücret adaletsizlikleri, inşaat endüstrisinin kadın otoritesine karşı direnci gibi sebepler kadınları meslekten uzaklaştırabiliyor. 

Bizi şantiyede ustalar çok sınava tabii tuttu. Acaba biliyor muyuz yoksa kapris mi yapıyoruz diye. Ülkemizde mimarlık ve iç mimarlık fakültelerinde kız öğrenciler çoğunluktadır. Ancak piyasada yöneticilik, şantiye şefliği gibi görevlerdeki kadınların oranının sadece yüzde 13 olduğunu görüyoruz. Elbette bu durumun karşısında durmalıyız. Bunun için de yapılacak en iyi şey kadın istihdamını inatla desteklemek olacaktır. Ortağım Tuğba ve ben ilk günden bu yana bu bakış açısı ile hareket ediyoruz.

Biraz da sizi tanıyabilir miyiz? Mimar Ayşe Çetin, özel zevkleriyle gündelik yaşamında nasıl biri?

Ben çocukluğumdan beri çok hareketli, eskilerin tabiriyle “içinde kurt var” dedikleri bir çocukluk yaşadım. Okul dönemleri İstanbul’da, yaz ve kış tatillerinde Bursa’da anneannemin yanında geçirirdim. Anneannem beni o kadar çok kırda, bağda bahçede yetiştirdi ki, sanırım bunlardan sebep şantiyeciliği çok sevdim. Uzun zaman önce bıraktım tabii artık o kadar sahaya çıkmıyorum. 

Ama yaptığımız tasarımın, sahadaki olgunlaşma sürecini izlemek bizim için hep çok büyük keyif kaynağı oldu. Her gördüğümüz aksaklık, bir sonraki tasarımı yaparken dikkat etmemiz gereken unsurları öğretti bize. 

Benim için hayat ne kadar dinamik ise o kadar keyifli. Hep kutlayacak bir şeyler bulma peşindeyim sanki. Bizim işimizde de her proje yeni bir başlangıç ve her proje bitiminde kutlayacak bir sonuç var. Sonu belirsiz görünse de bu dinamiği seviyorum. Sanırım bu benim hayat enerjimi de yüksek tutuyor. Bunların haricinde aksiyon içeren her türlü aktiviteyi seviyorum. Dans, off-road, her iki dizimi paralamış olsam da kayak, tekne ve bol bol gezmek özel ilgi alanlarım arasında yer alıyor. 

Bundan sonra iş ve kişisel olarak ulaşmak istediğiniz nokta ne? 

Yeni kurduğumuz şirketimizin istediğimiz konuma gelmesi öncelikli arzum. Ortaklarım da benim gibi hareketi seven kişiler. Bu sayede çok uzun sürmeyecek bir zamanda yurt dışı operasyonumuzu güçlendireceğiz. Türkiye’de bu kadar kapsamlı hizmet vermeye niyetlenen ilk firma olduğumuzu biliyoruz. Bu bizim heyecanımızı artırıyor. Yurt dışında da projeler yapıyoruz ama tam manasıyla yurt dışı operasyonumuz 2023 Euro Shop Düsseldorf Fuarı ile başlayacak. Bütün gayretimizle bu platformda kendimizi iyi temsil etmek için hazırlanıyoruz.

Özel hayatımda da çok farklı hedeflerim yok. Benim için özel hayat ve iş hayatı çok iç içe. Bu durumdan da hiç şikayetçi değilim. 

#mimarayşeçetin #röportaj #89mimarlık #txomimarlık #mimarröportaj #gastronomimekantasarım #yemeiçmemekantasarım #horecatasarım #2022mimaritrendler #horeca #tasarım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir