Okyanus ötesi şef: Deniz Kurt Görsev

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Hani her şefin bir mutfağa aşık olma hikayesi vardır ya, onunkisi diğerlerinden biraz farklı! Hatta bir miktar da sıra dışı! Çocukluk çağlarından zihnine kazınmış ne bir anne-kız cupcake hatırası var ne saatler boyu süren mutfak maceraları… Varsa yoksa iş gezileri… Gezerken de keyifle yemeler, içmeler… Atlantico Yachting’in kurucusu ve megayat şefi Deniz Kurt Görsev bahsettiğine göre, o günlerde yapmaya değil, yemeye meyilli en çok da. O kadar ki, 25 yaşına dek yemek yapmakla ilgilenmediğini söylüyor, yemek listesinde bir ton balıklı salata, bir de yumurta var. “İlginç değil mi?” diyor ve ekliyor: “Bunu anlatmamı garipsiyorlar ancak devamında bir başarı olduğu için anlatmaktan çekinmiyorum.” sözleriyle net duruşunu samimiyetle ortaya koyuyor. Çünkü ona göre “Yemek yapmayı herkes başarabilir, asıl önemli olan ise sonrası!..”

Deniz Kurt Görsev, yumurta kırmak seviyesinden megayat şefliğine uzanan övgüye değer yolculuğunun ilk adımlarını anlatırken beni şaşırtmaya devam ediyor. “Ailemde profesyonel olarak yemek yapan olmadığı gibi, annem çok süper bir aşçı da değildir. Bir yaptığı ile öbürü birbirini tutmaz. Yemek yapmayı çok sevmez. O da yemeyi sever.” derken hikayenin içinde o duymaya alışık olduğum mükemmel anne mutfağından da, profesyonel geçmişinden feyz aldığı aile büyüklerinden de bir iz yok! Bir tek anımsadığı büyük babası ki, Eminönü iskelesinde lezzeti efsane bir köfte ve kuru fasulye aşçısı olduğunu “Eti kendi alır, köfteyi kendi yapar, her şeyi kendi üretirmiş. Lezzeti efsaneymiş. Hatta mutfaktan salona çıkan yemek asansörünü ilk o ürettirmiş lokantasında. Sonrasında çocuklar yani babam ve amcamlar başka işler yapınca yıllara yenik düşmüş o lokanta.” sözlerinden anlıyorum. Peki yemek yapmaya bu kadar mesafeliyken onu profesyonel yat şefliği ile beraber Atlantico Yachting’in kuruculuğuna taşıyan süreç nasıl gelişiyor, Deniz Kurt Görsev’in merak uyandıran hikayesine kaldığımız yerden devam ediyoruz…“Deniz zevkimi okyanuslara taşıyacağımı bilmiyordum”

Görsev, tabir-i caizse, oldu olası dünyayı gezip görmeyi hayallerinde yaşatanlardan… Belgeselci olmak da var bu hayallerde, doğayı inceleyen bir bilim kadını, bir savaş muhabiri olmak da… O ise ömürlük bir tutkuyla suya bağlı bir babanın küçük Deniz kızı… Tıpkı ablası Derya, yeğeni Yağmur gibi denize duyulan tutkuyla yerini bulmuş bir ismi ve çok geçmeden mavi düşlere yelken açacak bir istikbali var, o ise şöyle sözcüklere döküyor: “Çocukken de denizlerden kopuk değildim. İsmimin Deniz konulmasının sebebi zaten babamın deniz tutkusu. Ablamın ismi de Derya, yeğenimin ismi Yağmur. Suyla ilişkimiz kuvvetli. Babam hayatı boyunca araba almadı ve hep küçük tekneleri oldu. Florya’da doğup büyümüş babam kendi 13-14 yaşlarından itibaren oralarda balık tutmakla başlamış denizle ilişkisine. Sonra küçük bir kayığı olmuş. Halen de bu balık tutma, denize açılma zevkini sürdürüyor. Marmara çocuğuyduk biz. Egeli değiliz. Ancak Marmara da berrak bir denizdi ben küçükken. Annem hep bizi denize götürür, babam da gündüz çapariye gece lüfere çıkartırdı ablamla beni. 5-6 yaşında gece teknede uyumak bir çocuk için büyük macera şimdilerde anlıyorum. Gece oltaya gelen kocaman lüferlere şahit olmak, gündüz çapariden tuttuğumuz istavritleri küçük bir bıçakla kesmeme izin verirlerdi, yem yapmada babama yardım ederdim. Bunlar hep güzel anı ve deneyimler. Sonra bu zevki okyanuslara taşıyacağımı bilmiyordum ama hayat, bilinçaltında neyi seviyor neyi diliyorsan onu bir şekilde önüne getiriyor, “yaşa” diye. Böyle olmasına çok şanslıyım!”.

Ya okul çağları, ilk deneyimleri?

Sonradan şef

Kendini ‘sonradan şef’ diye tanımlayan Görsev’in mutfak okulu geçmişi öyle uzun değil. Mutfak Sanatları Akademisi’nin ilk mezunlarından. 10 yıl öncesine dayanan bir Alma La Scuola Di Cucina Italiana tecrübesi olmuş. İleri İtalyan mutfağı eğitimi alması sebebi ile ülkenin bölge mutfaklarına da son derece hakim olduğunu söyleyen Görsev, bu eğitimini baştan uca İtalya gezileri ve zevkine çalıştığı lokal restoran deneyimleriyle pekiştirdiğini anlatıyor. Söz arasında ülkenin mutfak ve şarap tarihine de hakimiyetini söylemeden geçmek istemiyor.

Geliyoruz ilk iş deneyimine… Okuldan mezun olur olmaz İtalya’nın efsane şefi Gualtiero Marchesi’nin restoranında çalışma şansı buluyor. Hem de bu öyle bir şans ki, bahsettiği profesyonel, İtalyan mutfağını 70’lerde modernize ederek dünyaya taşıyan… İtalya’nın ilk Michelin hatta ilk 2 ve 3 Michelin yıldızlarını kazanan… Sonraki yıllarda ‘artık puanlanmaya ihtiyacım yok’ diyerek de Michelin tarihinde yıldızlarını ilk geri veren şefi. “2015 yılında vefat etti ancak ben 2011-2012 yılında kendisinin son restoranı  La Scala Operası’nın altındaki il Marchesino Teatro Alla Scala’da çalıştım. Sonra Armani NOBU Milano ve yine iki Michelin yıldızlı Antica Corona Royale’de çalıştım.” sözleriyle profesyonellik yolundaki ilk adımlarını aktarmaya devam eden Görsev, tam da o süreçte yat sektörünü araştırmaya başladığını ve uluslararası ajanslara kayıt olduğundan bahsediyor. Görsev’in ilk işi ise İtalya’nın Fiat’tan sonra ikinci önemli ailesi olan Perfetti’nin süperyat şefliği oluyor.Kendini önce kendine, sonra uluslararası yat sektörüne ispatlıyor

Deniz Kurt Görsev’i, süper yat şefliğine taşıyan eğitimi ve becerisi kadar geleceğe dönük isabetli öngörüleri de kanımca. Uluslararası süperyat şefliğinin çok büyük ve profesyonel bir sektör olduğunu, sektöre girerken Michelin tecrübeniz varsa daha özel işlere kabul edildiğinizi, her işte olduğu gibi sebat edilince başarının geldiği öngörüsüyle yola çıkmış nitekim. Ardından büyük bir azim ve emekle araştırarak, çabalayarak, sektörde varolma savaşı vererek kendini önce kendine sonra da uluslararası yat sektörüne ispatlama cesareti ve kararlılığını göstererek devam etmiş yoluna. Görsev’in şeflik yaptığı ilk teknesi 24 metrelik bir Wally yelkenli… Son yatı ise 82 metre boyunda bir motoryat, nereden nereye… Yat şefliğinde pek çok parametrenin olduğunu anlatarak sohbetimize devam eden Görsev, “Bu büyüklükte bir yatın sahibi, esprili bir örnek olarak, yatın tepesine konuşlanmış helikoptere atlayıp en yakın Michelin yıldızlı restorana iniş yapabilecek rahatlıktayken, sizin ortaya makarna yapmanız kesmiyor elbette. Sizden de aynı standartta fine bir mutfak bekleniyor. Zannedildiğinden daha profesyonel bir iştir. 30 metrelerde bu kadarı beklenmez ancak 50 metre üzerine çıkıldığında, özellikle charter’a verilen yatta, yatı kiralamak için haftalığına 500 bin ila 2 milyon Euro arasında değişen bir rakamı veren yat müşterisinin mutfak beklentisi elbette bu standartta oluyor! Bir yandan Michelin kalitesinde bir akşam yemeği çıkarırken, bir yandan da omlet yapıyorsunuz. Her gün havyar, her gün ıstakoz da nereye kadar? Elbette milyarder bir yat sahibi bile olsa, tost yemeyi isteyecektir. Yat şefliği, her ülkenin mutfağından biraz bilmek, her tekniği de son derece iyi uygulayarak pişirmek demektir.” diye de ekliyor.Ekip için yemekler, teknede büyük motivasyon kaynağıdır. Yemek saatleri iple çekilir, sağlam ve güzel yemekler çıkması şarttır. Sert havada yemek yapmak da bir beceri işidir. Basit değildir. Ve tabii tedarik. Bence en önemli kısmı bu. Herkes yemek yapabilir, ama karada yıllarca çalışmış çok profesyonel olan bir şefi alıp bir süperyata koyun, hangi ülkede hangi kıyıda hangi ürünleri bulabileceğine ve onlarla neler yapabileceğine dair tecrübeye sahip olması zaman alacaktır. İspanya’dan ya da Venezuella’dan aldığınız unla aynı İtalyan ekmeğini yapmanız gerekir. Sizin doğup büyüdüğünüz sulardan çıkmadığı için hayatınızda ilk kez gördüğünüz bir balık türü ile ne yemeği yapılır bilmelisiniz. Anlık gelişen şeyler bunlar ve hazırlıklı olmalısınız. Bir iki yıl içinde elinizin altındaki dünya küçülüyor ve Avrupa’dan Atlantik’e, Hint Okyanusu ve Pasifik’e kadar her yerde şef olarak çalışma tecrübesine sahip oluyorsunuz zaten.”“Türkiye’de yat şefliği kaptanın teyze kızı, amca oğlu amatörlüğüyle yürümüş”

Pandemiyle birlikte değişen turizm trendleri arasında tekne turizmi bir hayli revaçta. Yat ekonomisi büyürken, yat aşçılığı da gözde mesleklerden biri haline geldi. Pazarda potansiyel büyük ama bu alanda eğitim alınabilecek kurum sayısı ne yazık ki sınırlı. Buradan bir müjdeli haber: Türkiye’nin ilk süperyat şefliği eğitimi Atlantico Yachting iş birliğiyle Mutfak Sanatları Akademisi ile yakın bir zamanda başladı.

Atlantico Yachting fikrinin doğuşundan başlıyoruz, iş birliğinin temellerine uzanan süreci mercek altına almaya devam ediyoruz…

Şirketin kurucusu Görsev, “Atlantico, uluslararası hizmet veren bir yat mürettebatı yerleştirme, eğitim ve danışmanlık ajansıdır. Yat sektöründe bir şef olarak çalışırken Türkiye’den ve yurtdışından hep e-mailler, instagram mesajları alırdım. Biz de senin gibi olabilir miyiz? Yat sektörüne nasıl gireriz vs. yani bir ihtiyaç vardı, talep vardı, karşılamak gerekiyordu. Böylece Atlantico doğdu. Uluslararası yat sektörü bile yeni diyebiliriz. Elbette crew olarak bizden bir ortalama 20 yıl ileride ancak yine de megayatların çoğalması ekiplerde de kuralların getirilmesine, bazı standartların oluşturulmasına neden olmuş. Şirketi kurarak ben de aynı standartları Türkiye’ye taşıyorum. Ancak Atlantico bir Türk crew ajansı değildir. Uluslararası çalışıyoruz, merkezimiz Milano. Bu da, Türk yat sektörüne crew bazında uluslararası standartları getirmemizi, Türk şef ve hostesleri uluslararası standartta eğitmemizi sağlıyor. İnandığım, hem Türk yat sektörünü değiştiriyoruz hem de Türk gençlerini uluslararası yat sektörüne yerleştiriyoruz. Kazan-Kazan felsefesi.” sözleriyle firmanın sektöre yönelik hizmetlerini kısaca tanıtıyor.  “Yemek yapmayı bilen şefi yat sektörüne alıyoruz”

Devamında Atlantico –MSA iş birliğine değinen Görsev, şunları söylüyor: “Eğitimler Atlantico on-board eğitimleri ve MSA Profesyonel Süperyat Şefliği olarak ikiye ayrılıyor. MSA Profesyonel Süperyat Şefliği eğitimi, Atlantico’nun uluslararası standartları baz alarak oluşturduğu, aynı zamanda şef olarak dünya sularındaki 10 yıllık deneyimimi içine katıp zenginleştirdiğimiz bir eğitim programı. Süperyat Nedir’den başlayıp dünyanın en ücra köşesinde nasıl tedarik yapacağına dek her şeyi şeflere öğretiyor. Bu eğitime gelen şef, sadece yemek yapmakla ilgili bir bilgi almıyor, sektörü tanıyor, yat sektörü dediğimiz kocaman bir denizde kaybolma riskinden kurtuluyor, iş bulmada, sektörde yerini edinmede kendine güveni artıyor. İddia ettiğim nokta, dünyada da hiçbir eğitim bunu vermez. Dünyada zaten yat şefliği eğitimleri çok az. Uluslararası sertifika veriyoruz diye insanları kısmen kandıran sistemler var. Ne gibi? Hazır akreditasyon satan kurumlar oluşmuş. Yüksek maaş vadeden bir sektör olduğu için eğitim kurumunun öğrencinin ağzına bir parmak bal çalması çok kolay. Ne yazık ki bunu suistimal etmesi de. MCA yani uluslararası yat sektörünün İngiltere tarafından kuralarının konulduğu kurum Maritime Coastguard Agency, standart getirmek için bazı kurumlara yat şefliği eğitimi için akreditasyon yetkisi vermiş ama sonradan bu kurumlar akreditasyonu hiçbir standardı uygulamadan satar hale geldiği için MCA bu yetkiyi verip vereceğine pişman olmuş. O nedenle ‘kısmen kandıran’ dedim. Yani görünürde MCA onaylı uluslararası sertifika ama gerçek sektörde çalışanlar bilir ki hiçbir yat, bir şefi işe alırken ‘MCA onaylı yat şefliği eğitimin nerede bakayım’ diye sormaz. O yüzden uluslararası geçerli yat şefliği sertifikası veriyoruz diyen kurum, kendi de ne yaptığını pek bilmiyor ne yazık ki. Eğitimin içeriği boş, eğitmen kendisi yatta hiç çalışmamış, temel birkaç şey anlatıp sonra yemek yapmayı anlatmaya geçiyorlar. Halbuki biz MSA ile birlikte zaten yemek yapmayı bilen şefi yat sektörüne alıyoruz. Doğrusu odur. Zaten öğrenciler vaat edilen ‘uluslararası geçerli yat şefliği sertifikasını’ araştırdıklarında, tüm dünyada sadece yat sektörünün kalbine yani Avrupa’ya uzak ülkelerin edindiği bir sertifikasyon olduğunu görürler. Geneli böyle. İşte bu kandırmaca bana pek etik gelmiyor. O yüzden hep ‘yat şefliği eğitimi bir tecrübe aktarımıdır’ diyorum. Yatlarda çalışabilmek için bir CoC standardı var yine MCA’in koyduğu, sözüm o meclisten dışarı. O doğru bir sertifika ve mürettebatı 10 kişiden fazla olan ve ticari yat için mecburi zaten.”“Okuldan çıkar çıkmaz yat şefi olamazsın!”

Deniz Kurt Görsev için, okuldan çıkar çıkmaz yat şefi olmak mümkün değil! “MSA ile birlikte açtığımız eğitimde minimum level2 mutfak okulu mezuniyetini ve minimum 1 yıl restoran tecrübesini şart koştuk ki insanlara hayal satmayalım diye. Yani okuldan çıkar çıkmaz yat şefi olamazsın. Pişmen gerekir. Okullu değilsen de ne yazık ki bazı standartları bilmiyorsun demektir. Bilmediğini de bilmiyor olabilirsin. Gerek pişirme teknikleri, gerek ürün tanıma, gerek ürünleri işleme, saklama, hijyen konularında yıllardır bilip uyguladıkların aslında yanlış olabilir. O yüzden eğitimler var. Eğer alaylı bir şef bize yat şefi olmak için başvuruyorsa, önce MSA’nın ProChef eğitimine yönlendiriyoruz ki bu temel eğitimi tamamlasın. Sonra bize gelebiliyor.” diyen Görsev, yat şefliğinin beklentileri yüksek bir sektör olduğunu belirterek, “Ama vaatleri de dünyayı avucunuza almanızı sağlar. Bu da eğitimi tamamlayıp korkmadan yürümeyi gerektirir.” tavsiyelerinde bulunuyor.“Türkiye’de yat şefliği yerel zihniyetle gelmiş, ilerleyememiş”

Pandeminin enteresan bir şekilde yat sektörünü hem olumlu hem olumsuz bir şekilde etkilediğinden söz ederek söyleşimize devam eden Görsev, sosyal izolasyon süresinde insanların ağırlıklı 30-40 metre olmak üzere yat satın alımlarının daha da çoğaldığını söylüyor. Görsev’e göre, yat aşçılığında uzmanlaşan Türk şeflerin dünyanın dört bir yanında iş bulabilmesi cümlesini kurmak için ise henüz erken. “Ne yazık ki ben Türkiye’den gelip uluslararası sularda başarı kazanan tek Türk şef olarak kaldım uzun süre. Fazla isim gelemedi. Birkaç şef daha vardı benden önce de ancak ya devam ettirmediler ya da repütasyonlarını sağlam tutamadılar ne yazık ki. Halen bir elin parmaklarını geçmez.” diyen Görsev, Türkiye’de standardın pek iyi durumda olmadığına dikkat çekerek, daha iyi şeflerin yat sektörüne geçmesi gerektiğine vurgu yapıyor. “Şimdiye dek kaptanın teyzekızı, amcaoğlu amatörlüğüyle yürüyen, ‘gel sen bizde gemici ol, sen de bıçağı tut yemek yap’ diye Marmaris- Bodrum kıyılarından doğma yerel bir zihniyetle gelmiş yat şefliği ve ilerleyememiş. Bunun biraz daha üstü, yanardöner meyveler yapmak olmuş. Atlantico olarak bu dönemi sonlandırıyor olduğumuza inanıyorum. Türk yat sahipleri bu amatörlüklerden ya da vizyonsuzluklardan sıkılmış. Artık herkes hem geleneksel yemeklerini lezzetli yemek hem de modern mutfakları yatında görmek istiyor.” sözleriyle yat sektörüne ilişkin benim de son derece yapıcı bulduğum eleştirilerini sıralamaya devam ediyor.  Atlantico sadece yetenekli ve eğitimli şefleri uluslararası yat sektörü için hazırlamıyor, Türk yat sektörü için de küresel standartlarda donatılmış şefler yetiştirdiği için ‘hem Türk olsun hem de uluslararası standartlarda hizmet versin’ beklentisi karşılanmış oluyor. Dünyada da bu işin eğitimi yok. Daha önce bahsettiğim gibi, standardı belirleyen CoC sertifikasyonu var İngiltere ve yat sektörünün kalbi Güney Fransa’da. Tabii Amerika’da da. Ama yat şefliği eğitimi olarak mutfak okullarında pek bir bölüm yok. Crew academy’lerde var birkaç eğitim onlar da 2 ila 5 günlük, yol gösterici basit eğitimler. Yeterli değil. Sanırım Atlantico olarak yazdığımız eğitim ile uluslararası standardı getiren ilk biz olacağız.”İtalyan, Fransız, Yunan, İspanyol, Amerikan, Asya, (Japon, Thai, Çin, Vietnam) Karayip, Kreol ve Meksika mutfakları, kendisinin epey aşina olduğu mutfaklar. Üstelik de sadece hazırlama seviyesinde değil, araştırmaları sayesinde derin tarihlerine de son derece hakim! “Türk mutfağı ne yazık ki beceriksiz olduğum bir mutfak. Elbette çok seviyorum ancak bir şeyde iyi olman için çok sık tekrarlaman gerekir. Türk mutfağında da çok sık tekrarlamadığım için uzmanı değilim. Ancak yaparım.” sözleriyle samimi bir itirafta bulunmaktan çekinmeyen Görsev şöyle devam ediyor: “Yurt dışında merak duyup da istendiğinde Hünkar Beğendi yapmışlığım var mesela ama parmesan peyniri ile. Daha bile zengin bir lezzet oluyor söyleyeyim. Zeytinyağlıları yabancılara sevdirmeyi denedim ama pek başarılı olamadım. Sebebi bence, biz Türkler ve Yunanlılar hariç sebzeleri bu yumuşaklıkta yiyen millet pek yok. Genelde daha diri seviyorlar. Bu nedenle bizim bayıldığımız zeytinyağlılar bir yabancı için yağ içinde yüzen ve çok pişmiş (over-cooked) bir sebze olarak tanımlanıyor. Birebir yaşadığım örnekler bunlar.”Katar Kraliyet Ailesi’ni şaşırtacak kadar…

Yat şefleri için her nabza en güzel şerbeti hazırlayan oldukları söylenir. Buna katılıyor mu Görsev? Her işe göre şekil aldığını söylüyor önce. Genelde Akdeniz, İtalyan ve Asya mutfağını iyi uyguladığını anlatıyor ve devamında hafızasına kazınan şu örnek hikayelerle keyifli söyleşimizi sürdürüyor: “Bu mutfaklar her milletten kişinin tercihidir. Asla yanılmazsınız. Ama yat sahibinin uyruğu,  alışkanlıkları sadece yeme-içme değil; yaşam alışkanlıkları yani aile ortamı mı, genç bir ortam mı, uyku saatleri, beklentileri, arkadaşları, çocukları, her şey yaptığım mutfağı etkiler. Onları mutlu etmenin ve tüm alışkanlıklarını takip etmenin dışında sınırları aşıp şaşırttığım da olur. Yunan asıllı ama hiç hayatında Yunanistan’da bulunmamış ve hayatında ahtapot yememiş bir Amerikan bankası CEO’su Amerikalıya ahtapotu sevdirdim, 70 yaşındaydı ve ‘Bu yaşa dek ahtapot yemediğime çok üzüldüm.’ dedi. Eminim kalan ömründe her yediğinde beni anıyordur. Güzel anılar bunlar. Kazak bir iş adamına at eti de kestim, İtalyan bir aileye baklava sevdirdim ki, çok şekerli şeyler yemezler, ya da bir başka örnekte Cannes Film Festivali’nde film yapımcıları ve Holywood yıldızlarına da plant based mutfak da uyguladım, Milano Belediye Başkanına ve diplomatlara arborio pirinciyle sütlaç da yaptım, bunlar gibi aklıma gelmeyen yüzlerce örnek var. Katar Kraliyet Ailesi’ne ‘hayatımda yediğim en iyi sushi’ dedirttim. Bizim işimiz milliyetlerle olduğu kadar dinlerle de çok ilintili. Sıkı Koşer kuralları, helal yemek, hindu vejeteryanları, bunun yanında vegan, gluten free, dairy free, plant based, yeni çıkan diyetler ketojenik, ayurveda, her şeyi takip etmek zorundayız.”Hırslı değil, gerçekçi!

Deniz Kurt Görsev, kendi ağzından hırslı değil, gerçekçi!  Hayır cevabına çok inanmıyor, adeta oldurmak için uğraşıyor. Çünkü ona göre “yapamam” derseniz zaten yapamazsınız! Şimdiye dek hayatta ne istediyse olduğunu anlatan Görsev dünyalı olmaya inandığı kadar mesafelere inanmıyor. “Hayat kısadır ve aynı zamanda bir çok şeyi yapmak için yeterince uzundur. Güzel yaşamaya inanırım. Güzel yaşarım. Parayı zevklerimi yaşayacak ve mesafeleri kısaltacak kadar yani beni özgür bırakacak kadar kazanmayı seviyorum. Günümüzde ancak pandemi sonrası anlaşıldı ofissiz çalışmalar. Biz teknolojinin erişebildiğimiz her imkanını kullanarak mekansız çalışıyoruz. İşimiz uluslararası. Mekanlar, tabelalar, binalar, ofisler, modüler masa ve sandalyeler, basılı kartvizitler, el ilanları geçmiş yüzyılda kaldı. Her çalıştığımız ülkede bir bireysel çalışanımız var. Her şeyimiz çevrimiçi. Ve her işin profesyoneli var. Bilgiye ve tecrübeye inanıyorum. Hani satın alınamayacak kadar değerli olan bilgi ve tecrübeye. İnandığım tek çalışma sistemi ise ‘iyi niyet’. Bu doğru insanları bulduktan sonra iş yürüyor.” sözleriyle ne de güzel anlatıyor hayata bakış açısını ve duruşunu…

Bir Türk Kadın Şefin Seyahatnamesi geliyor!

Atlantico Yachting’in kurucusu ve Megayat Şefi Deniz Kurt Görsev için en özel anlar, eşi Kerem Görsev ile birlikteyken çıkılan mavi yolculuklar…“14 metre bir teknemiz var, eşimle beraber genelde denizdeyiz.” diyen Görsev’in hayatında çevresinde herkesce iyi tanınan kedisi Mojo Cat’in vazgeçilmez bir yeri var. Deniz başka ama karada geçirilen vakitler de bir o kadar keyifli ve yaşanmaya değer onun için. Bodrum’un bir köyündeki taş evlerinde sakin bir hayat sürdüklerini anlatan Görsev, Milano’da da farklı bir yaşam sürmüyor. Şarap, güzel yemek, şampanya ve ne hoştur ki, ona da bir isim verdiği bisikleti Lui’si ile vakit geçirmekten büyük zevk alıyor. Seyahat, artık söylemeye bile gerek yok, öyle bir dolaşıp gelecek kadar vazgeçilmez rutini olmuş…

Bu hayatta söyleyecek yeni şeylerinizin de olması gerek tabii. Görsev, bugünlerde tüm  deneyimlerini aktardığı bir yemek ve seyahat kitabının hazırlığı içinde. “İsmini eşim Kerem Görsev koydu: Islak Menü. Sloganını da Ertuğrul Özkök bir sohbet sırasında oluşturdu: Bir Türk Kadın Şefin Seyahatnamesi… Çok hoşuma gitti isimler.” diyen Görsev, kitap içeriğinden duyduğu mutluluğu söylemeden geçmek istemiyor. Onun ağzından: “Yunan kıyılarından başlayıp tüm Akdeniz, oradan Kuzey denizi, oradan Atlantik geçişi, Karayipler, Panama Kanalı geçişi ve Galapagos’ta son bulan bir rota…” Sizin anlayacağınız bir yarım dünya turu… Hem ülkelerin kültürü hem yemek tarihi hem kendi maceralarını içeren, uğradığı her kıyı, her adadan bir yemek tarifinin olacağı özel mi özel bir kitap…Her şeyi deneyim için yaşıyor…

Görsev, hala yat şefliği yapıyor ama söylediğine göre bir tek zevk için! Bu öyle bir zevk ki, yeri geliyor; bir ayı Norveç fiyordlarında geçiyor, yeri geliyor Kolombiya, Panama Kanalı, Galapagos’u tek kalemde geçiyor… Şimdilerde yine bu eşsiz hazzı yaşamak için bir balina research istasyonu ile bağlantıda olduğunu anlatan Görsev, “Bazı bilimsel araştırma çalışmalarına şef olarak arada bir katılmak istiyorum. Okyanus geçişi ve uzun deniz mili tecrübelerim nedeniyle explorer yatlar için uygun bir adayım.” diyor ve ekliyor: “Hayata bir kere geliyoruz. Her şeyi deneyim için yaşıyorum!..”

#şefingözünden #şefingözündenröportaj #denizkurtgörsevröportaj #megayatşefiröportaj #yatşefi #şefröportaj

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir