Özlem Bozkurt Gevrek: Sektörün yardımına ihtiyacım var, el birliğiyle çalışmalıyız!

Röportaj: Hatice Ünal Bilen – Fotoğraflar: Seher Doğan

Türkiye’nin ilk kadın kaymakamı Özlem Bozkurt Gevrek, 29 yıl Anadolu’yu karış karış gezdikten sonra İstanbul Turizminden Sorumlu Vali Yardımcısı olarak atandı. “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir” sorumluluğuyla zorlu pandemi koşullarında kente hizmet için kolları sıvayan Bozkurt Gevrek, turizmcilere seslenerek: “Sektörün yardımına ihtiyacım var, mümkün olduğu kadar tüm temsilcilerle ilişki ve iletişim içinde olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu kapı herkese açık,  birlikte çalışmalıyız” çağrısını yaptı.

İstanbul’a hizmet etmenin kendisi için çok büyük bir gurur ve onur olduğunu samimi cümleleriyle paylaşan Özlem Bozkurt Gevrek ile taşradan İstanbul’a uzanan siyasi kariyerini ve şehre dair hayallerini konuştuk.

Özlem Hanım, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? İstanbul Valiliği Turizmden Sorumlu Vali Yardımcılığı görevine gelmeden önce neler yaptınız?

Ben taşrada büyüdüm. Babam emniyet mensubuydu. Taşrada, küçük ilçelerde görmüş olduğunuz en büyük rol model kaymakamdır. 29 Ekimlerde, törenlere kaymakam başkanlık ederdi. Babamda emniyet mensubu olduğu için hep sorardım, “Kim bu 29 Ekim’de bizi selamlayan?” diye. O zamanlardan gelen mesleğe saygı ve hayranlık Beni bugün buralara getirdi. Biz taşrada çok güçlü çocuklar olarak yetiştirildik. Annem ve babam da güçlü rol modellerdir. Bizim ailede kız-erkek çocuk ayrımı yoktur, kız çocuklarına belli roller yüklenmez. Toplumsal cinsiyet eşitliği hakimdir. Böyle bir ailede, yetiştiğim için belki de şanslıydım, dolayısıyla bugün buralara kadar gelebildim. Şanslıydım diyorum, neticede ülkemde benim kadar şanslı olmayan hemcinslerim; kız çocuklarımız, kadınlarımız vardı. Köylerinin dışını görmemiş insanlar vardı. Kadınlarımız için yapılabilecek en güzel şey, onlara eğitim ve ekonomik imkanlar sağlamaktı. Kaymakamlığım boyunca her zaman onlara yardım edebilmenin büyük onurunu yaşadım. Derken İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ni kazandım. O dönemde kadınlara henüz kaymakamlık hakkı tanınmamıştı. İş inada bindi. Ve dedim ki, “Bu okulu bitirdikten sonra kaymakam olacağım”. Biz mezun olduktan sonra Türkiye’de ilk defa kadınlara kaymakamlık hakkı tanındı. Ben de Türkiye’nin ilk kadın kaymakamı olarak 1992 yılında göreve başladım. Kaymakamlıkta 29 yıl, genel müdürlük ve işte bugün İstanbul’dayız.Türkiye’nin ilk kadın kaymakamlığı ve ardından İstanbul Valiliği Turizmden Sorumlu Vali Yardımcılığı görevleri… Bir kadın bürokrat olarak ilklere öncülük etmek nasıl bir duygu ve sorumluluktur?

Meslekte ilk olmak her zaman zordur, bunu kabul etmek lazım. Çünkü hemcinslerinizin hep 3-5 katı daha fazla çalışmanız gerekir. Bilgi ise her zaman güçtür. Bilgi sahibi olduğunuz zaman insanlar size saygı duyar. Ben her zaman şunu söyledim, “İnsanların bu kapıdan içeri girerken değil, çıkarken ne düşündükleri önemlidir.” Dolayısıyla sizin olaya hakimiyetiniz, kendinizi sadece bir kadın olarak değil, bir kaymakam olarak görmeniz çok önemli. Siz kendinizi nasıl görürseniz ve kabul ederseniz, onlar da öyle hisseder. İnsanlar belki içeri girdiklerinde size “Kaymakam Bey” diye hitap eder ama dışarı çıkarken artık kadın ya da erkek olmanızın onlar için önemi kalmamıştır,  Önemli olan sorunlarını çözmenizdir.

“Devletin güçlü ve güzel bir yüzü vardır, halkımızın güvendiği yüzü vardır. Bizim halkımız devletini sever, devletine bağlıdır. Ben mümkün olduğu kadar gülümseyen bir yüz, vatandaşımın sırtını sıvazlayan bir el olmaya çalıştım. Kaymakam olarak çalışırken de böyleydi; bugün dış ilişkilerden, turizmden, kültürden sorumlu bir vali yardımcısı olarak çalışırken de böyle.”

Makamınıza gelen insanlar o kapıdan nasıl çıktılar dersiniz?

Devletin güçlü ve güzel bir yüzü vardır, Halkımızın güvendiği yüzü vardır…  Bizim halkımız devletini sever, devletine bağlıdır. Ben mümkün olduğu kadar gülümseyen bir yüz, vatandaşımın sırtını sıvazlayan bir el olmaya çalıştım. Her sektörde bu böyledir. Bir kaymakam olarak çalışırken de böyleydi, bugün dış ilişkilerden, turizmden, kültürden sorumlu bir vali yardımcısı olarak çalışırken de böyle. Ben devlet dairesinde anama-babama nasıl davranılmasını istiyorsam, vatandaşlara da öyle davranmanın önemine inanırım.

“İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir”

İstanbul turizmine Vali Yardımcısı olarak atanmak aklınıza gelir miydi hiç? Kararnamede isminizi ilk gördüğünüzde ne düşündünüz?

Çok mutlu oldum. Dediğim gibi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunuyum. Arkadaşlarımla Cağaloğlu yokuşundan, Bab-ı Ali’den yürürken valiliğe bakar iç geçirirdik. Şimdi buradayım, camdan bakıyorum yürüyen öğrencilere. Elbette bu çok büyük bir gurur ve onur benim için. Bugüne kadar hep taşradan baktım, artık İstanbul’dan bakıyorum. Tabii İstanbul çok büyük ve kozmopolit bir şehir. Avrupa’nın 14 ülkesinden çok daha büyük. Güzel bir görev verildi bana. Turizmden, dış ilişkilerinden sorumluyum. Düşünebiliyor musunuz, New York’tan sonra en fazla dış temsilciliğe ev sahipliği yapan, 16 milyon nüfusa sahip bir şehir. Hani derler ya; “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir.” Görevimin öneminin ve sorumluluğunun bilincindeyim ve layık olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

“Hani derler ya; “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir.” Görevimin öneminin ve sorumluluğunun bilincindeyim ve layık olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.”

Turizm, salgından en fazla etkilenen sektörlerin başında geldi malum. Sizin pencerenizden sektör nasıl bir sınav verdi?

Tüm dünyada olduğu gibi İstanbul’umuzun da bu krizden ister istemez olumsuz etkilenmemesi,  Sağlığın, ekonominin, eğitimin olumsuz etkilendiği bir dönemde turizmimizin de etkilenmesi mümkün değil diye düşünüyorum. Dolayısıyla önemli olan bu hasarı en az zararla atlatabilmek. Eskilerin söylediği gibi, önemli olan “can sağlığı”  Her şeyin yerine yenisi konulabilir. Eğitimi tekrarlayabiliriz, ekonomideki hasarlarımızı yavaş yavaş atlatabiliriz, turizmimizi tekrar ayağa kaldırabiliriz, ama önemli olan can kaybının en az olması. Çok şükür aşılama başladı. Bundan sonra yavaş yavaş turizmde ne yapacağımıza bakacağız, sektör temsilcilerimizle, sizlerle bir araya geleceğiz, kısa, orta ve uzun vadede neler yapacağımıza hep birlikte karar vereceğiz. Ama bundan sonra eminim birlikte çok daha güzel günler için çalışacağız. Devlet olarak, sektör olarak, sivil toplum kuruluşları ve basın olarak inşallah yeniden güzel günlere ulaşacağız.Tabii siz çok talihsiz bir dönemde göreve geldiniz.

Maalesef, şuana kadar İstanbul’un nimetlerini görmedim. İnşallah özlediğimiz o güzellikleri de yakında görmek nasip olur. Bu zorlu dönem elbette bitecek. Hiçbir virüs insandan daha güçlü değildir, biz bu dönemi geçireceğiz. Öyle ya da böyle… ama geleceğe yönelik olarak; 31 Mart’tan, 31 Haziran’dan sonrası için alt yapımızı şimdiden oluşturmamız lazım. Türkiye, her bakımdan potansiyeli olan bir ülke. İstanbul dersek, hakikaten yüksek seviye bir turizm potansiyeline sahip. Dolayısıyla kaynaklarımız nelerdir; güçlü yönlerimiz, zayıf yönlerimiz nelerdir, zayıf yönlerimizi güçlendirmek için alt yapılarımız nelerdir? Ama belki de biraz elimizi başımıza koyup çalışmamız, bu çalışma sırasında oluşturacağımız raporlara göre ortaya koyacağımız efor önemli. Belki de şu anda alt yapı oluşturmanın tam zamanı. Ondan sonra da hep beraber koşturmaya başlamalıyız.

“Sektörün yardımına ihtiyacım var”

Bu zaman içinde içeriden ve dışarıdan bir öngörünüz oluşmuştur. Şehrin pandemi öncesine ait temel sorunları nelerdi? Bundan sonrası için sorunların çözümüne yönelik nasıl bir yol haritası izlemek lazım? Bu anlamda Bakanlık, Valilik çalışmaları ne durumdadır? Sektörle nasıl bir iş birliği yürütmek gereklidir?

İşte onu hep beraber çalışmamız lazım. Şu anda da o çalışmayı devam ettiriyoruz. Ama benim o konuyla ilgili olarak da sektörün yardımına ihtiyacım var. Sektörün tüm temsilcileriyle mümkün olduğu kadar ilişki içinde olmamız lazım. Maalesef şu anda yaşamış olduğumuz pandemi bunun biraz belini büktü. Ben tüm paydaşlarımızdan iletişim istiyorum. Bu kapı herkese açık, lütfen herkesi davet ediyorum. İletişim konusunda bir problemimiz yok; maskemiz var, mesafemiz var, iyonik temizleyicilerimiz var: beni her zaman ziyaret edebilirler, ben buradayım.

Diğer sorunuza gelecek olursam, bu dönemde yapılabilecek en iyi şey, salgına uygun tedbirlerin alınmasıydı, Güvenli Turizm Sertifikasının alınmasıydı. Biz son iki aydan beri; Sayın Valimizin talimatlarıyla, İstanbuldaki bütün otellerimizle sertifikalandırma çalışmalarını yürütüyoruz. Bakın bizim otellerimizin hiçbirinde önemli bir problem çıkmadı. Önemli bir vakamız oluşmadı. Allah’a çok şükür otellerimizden hastalıkla ilgili ciddi bir vaka yaşanmadı.  Bugün İstanbul’da bütün otellerimiz Güvenli Turizm Sertifikasına sahip olma konusunda yoğun çaba içerisinde olduğumuzu göğsümüzü gere gere söyleyebiliyoruz. Çünkü bütün denetimler düzenli olarak yapılmaktadır. İki aydır biz bütün otellerin Güvenli Turizm Sertifikasının alınması ile ilgili olarak teşviklerimizi ve gerekli denetimlerimizi yaptık. Gerekli tüm tedbirler alınmakta ve gerek Sayın Turizm Bakanımız gerekse Sayın Valimiz konu üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Ama en önemlisi sektör bu konu üzerinde hassasiyetle durmakta ve bu biz gurur duyuyoruz.

Pandemi sonrası için İstanbul turizminde bir patlama bekliyor musunuz?

Açıkçası ben şöyle düşünüyorum. Aslında bunu sadece ben değil, bütün turizm otoriteleri düşünüyor. Türkiye’de ilk vaka Mart 2020’de görüldü. Asya’da daha önce başladı. İtalya ve Fransa’da şubatta ortaya çıktı. İnsanlar artık evde oturmaktan sıkıldı, bir şekilde sosyalleşmek, gezmek, turizmin bir objesi olmak istiyor. İnşallah pandemi süreci atlatıldığında, insanlar kendilerini dışarı atacak. Az önce bahsettiğim gibi sürece hazırlıklı olmaktan kastım budur. İşte tam da bugünlere hazırlıklı olmamız, İstanbul turizminin alt yapısını oluşturmamız, sektörü çeşitlendirmemiz lazım. İstanbul turizmi ve Türkiye turizmi olarak. Bizde potansiyel çok fazla. Tarihi Yarımada da var, Boğaz da, Adalar da, Hisar da. Burada tarih de var, alışveriş de, Kapalıçarşı da var. Avrupa’nın en gelişmiş alışveriş merkezleri de var, düğün turizmi de, toplantı turizmi de. Saray Mutfağı da var, Binbir Gece mutfaklarımız da, gastronomi uzmanlarımız da, balık da, kebap da. Dediğim gibi insanlar artık sıkıldı; nefes almak, dokunmak, sarılmak istiyor. Dolayısıyla turizm, insanlar için evin dışına çıkıp nefes almanın bir parçası. Bizim İstanbul olarak hazır olmamız lazım.Özlem Hanım, sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz? Evdeki ve çalışma hayatındaki Özlem Bozkurt Gevrek nasıl biridir?

Mükemmeliyetçiyimdir. Belki en zor yanım bu. Evimde de böyleyim, iş hayatımda da. Ekip çalışmasına inanıyorum. Birlikte çalıştığım arkadaşlarıma bir iş verirken mutlaka süreli veririm. Bunu da gülen yüzümle yaparım. Bir saat içinde yapılacak, bir gün içinde yapılacak, bir ay içinde yapılacak… Zamanı belirlenmiş bir iş mutlaka o saat içinde yapılmalı. Onun kontrolünü de yine gülen yüzümle yaparım. Titiz ve disiplinliyimdir. Çocuğumu da böyle yetiştirmeye çalışıyorum. Düzgün çalışmayı severim, çevremdekilerden de düzgün çalışmalarını beklerim. Her şey çok düzenli olmalı. Çünkü yaşamımızın kaynağı bu. Ev ve iş yaşamımızda bu düzen dengesi önemli. Başarının kaynağının bu olduğunu düşünüyorum. Başka türlü başarılı olamayız ki. Siz kendinizden bir paye biçin, çocuğunuzu yetiştirirken bir takım belli değerleri ona veremezsiniz, belli bir çerçeveyi çizmezseniz o çocuğun başarılı olması mümkün değil. Aynı şey toplum, insanlar, aile yaşamı ve şirketler ve her kurum için  geçerli değil midir?

“Türkiye’de kadını destekleyen mekanizmalar yok”

İstanbul Valiliği bünyesinde 15 erkek Vali Yardımcısı ile dirsek temasında çalışıyorsunuz. Türkiye’de iş dünyasında ve turizmde kadın istihdamının konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bundan önceki görevim dolayısıyla da kadınların toplumun her kademesinde mutlaka yer alması gerektiğine inananlardanım. Kadınlar artık yavaş yavaş tıpkı bizim mesleğimizde olduğu gibi her alanda görev alıyor. Arzu edildiği ölçüde mi, hayır! Baktığımızda kadın turizmde de yer almaya başladı. Ancak sektörel olarak baktığınızda;  kadının hizmet sektöründeki sayısı daha fazla. Ne yazık ki yönetim kademesinde ise yeteri kadar yok. Genel olarak yönetimde kadın aile işletmelerinde yer alabiliyor. Sektörel olarak yönetici pozisyonunda kadının çok fazla olmadığını görüyoruz. Bu sadece turizmde değil, tüm sektörlerde böyle. Bunun sebebi kadının yetersizliği ve yeteneksizliği değil!

Türkiye’de bizim kadınları destekleyici mekanizmalarımız yok. Bunlar neler? Birincisi yeteri kadar kreşlerimiz yok. Kadın belli bir yere kadar geliyor, evleniyor, bir çocuk, iki çocuk, ondan sonra kadını destekleyen bir kocası ya da annesi, babası, kayınvalidesi yoksa iş dünyasında yalnız kaldığını hissediyor. Çocuk bakımı mekanizmaları da yeteri kadar yoksa sektörden ayrılmak durumunda kalıyor. Çünkü sektör acımasız… Hangi sektör olursa olsun acımasız ve bu sektörde kadın, erkeklerle mücadele ederken 5-0 geride kalıyor. Bu sadece turizm için değil, her sektör için geçerli. Basında da var, ekonomiyle ilgili sektörlerde de var. Bu sebeple kadını destekleyici mekanizmaları geliştirmemiz lazım. Mesela sizin de tek çocuğunuz var, benim de. Benim çocuğuma annem baktı, o olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. İngiltere’ye master için gittiğimde annemde benimle birlikte geldi. Arkasından kocam ücretsiz izin alıp yanıma geldi. Bu yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Her kadın elbette ki benim kadar şanslı değil…

Artı diğer bir konu da var, eğer bir ailede bakıma muhtaç yaşlı varsa onun bakımı da kadına düşüyor. İşte bu tür mekanizmalar olmadığı için kadının iş yaşamına katılımı Türkiye’de çok zor. Hala baktığımızda yüzde 25 ile 30 arasında. Dolayısıyla turizmin üst pozisyonlarında kadını görmek de zor. Rakamlara baktığımızda;  turizm istihdamında ağırlıklı olarak kadın ya kat görevlisi, garson ya da benzeri yan hizmet sektörlerinde çalıştırılırken, bu piramit yönetim kademelerine doğru gidildikçe daralıyor. Bir çok  sektörde olduğu gibi. Kamu, özel sektör ve kadın sivil toplum kuruluşları bu konuyla ilgili olarak  çalışıyor. İnşallah en azından bizim çocuklarımız bunların bir gün arzu edilen seviyeye geldiğini görecektir diye umuyoruz.

Kadın dayanışmasının anlamını sorsam?

Sektörde kadın dayanışmasının gücüne inanıyorum. “Kadın kadının kurdudur” derler ya hani, ben ona inanmıyorum.  Nitekim şimdiye kadar hiçbir kadından,  hiçbir olumsuz dönüşüm almadım. Kadın meslektaşlarım, çalışma arkadaşlarım bana her zaman sevgiyle bakmıştır. Hiçbirisi bana çelme takmaya kalkmadı. Hani belki siz beni ütopik bulabilirsiniz. Ama inanın şu ana kadar öyle bir kıskançlıkla karşılaşmadım. Üstelikte Türkiye’nin ilk kadın kaymakamıyım. Kadın kadının kurdu değil. Belki özel yaşamlarında farklı durumlar olabilir. Ancak meslek hayatımda dediğim gibi bir olumsuzlukla karşılaşmadım. Beni destekleyen birçok kadınla karşılaştım. Dolayısıyla kadın dayanışmasına sonuna kadar inanıyorum. Önceki yıllarda kadın sivil toplum örgütleri ile de çok güzel çalıştım. Daha önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda çalıştım. Kadın sivil toplum örgütleri benim en büyük yardımcımdı. Birçok mevzuata birlikte imza attık, yasa çalışması yaptık, sözleşme çalışması yaptık. Her ne zaman olursa olsun, gece gündüz bir telefon uzağımdaydılar. Onlarla her konuda aynı görüşte olduğumu söyleyemem. Onlar da büyük ihtimalle benimle aynı görüşte değillerdi. Fakat belli bir nezaket içerisinde, birbirimizle görüşlerimizi paylaşmayı başardık. Bugün Türkiye’de kadın örgütlemesinin, kadın dayanışmasının hakikaten belli bir yere geldiğine inanıyorum. Her sektörde belli bir güç olduğuna da inanıyorum.“İstanbul’a gelen bir turist günde yaklaşık 120 dolar harcama yaparken, Dubai’de 540 dolar harcıyor. Dubai’de bu adam ne yapıyor da bu kadar çok para harcıyor? İstanbul turizmi olarak biz ne yapmalıyız, üzerinde düşünmemiz, bu alt yapıyı oluşturmamız gerekiyor.”

Peki bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz? İstanbul turizmini nerede görmek istiyorsunuz?

Okuduğum bir makalede; İstanbul’a gelen bir turistin günde yaklaşık 120 dolar harcama yaparken, Dubai’de 540 dolar harcadığını okumuştum. Sektör ve kamu olarak bizim bu nasıl  yakalayabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Dubai’de bu adam ne yapıyor da bu kadar çok para harcıyor? Biz ne yapmalıyız? İstanbul’un gastronomisi var, Boğaz’ı var, saydığım zaman bütün parmaklarımı bitirebilirim. Ben bunlara Boğaz turu yaptırabilirim, Tarihi Yarımada turu yaptırabilirim. Türkiye’nin bütün lezzetlerini tattırabilirim. Dünyanın bütün lezzetlerini burada tattırabilirim. Ya da Hollywood/Bollywood düğünlerinin hepsini burada yaptırabiliriz. Dolayısıyla bizim bu alt yapıyı oluşturmamız lazım. Yine kongreler, turizm geliri açısından iyi bir fırsattır. Ülkemizde o kadar girişimci insanımız var ki, onlarla sektörler arası ayrım yapmaksızın bir araya gelip konuşmamız lazım. Bizde her şey var. Hep beraber bir araya gelelim, bu işi hep beraber yapalım. Havadan da yapalım, karadan da yapalım, denizden de yapalım. Nitelikli turistin İstanbul’da daha çok vakit geçirmesini sağlamak için, gün sayısını artırmak için ne gerekiyorsa yapalım.

#istanbulvaliliğiturizmdensorumluvaliyardımcısı #özlembozkurtgevrekröportaj #turizmdekadın #iştekadın #istanbulturizm #istanbul #turizm

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir