Tura Turizm Perakende İcra Kurulu Üyesi Ayşin Arca: “Her şeyi devletten beklemiyor, çalışıp üretiyoruz”

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Tura Turizm’in Perakende İcra Kurulu Üyesi. “Kriz eşittir fırsat, fırsat eşittir kriz, vazgeçme, yılma, mücadele et” felsefesine kökten bağlı bir turizm emekçisi o. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü’nde hesap işleriyle uğraşırken bir tesadüf eseri kendini Hilton Oteli’nin desk’inde bulan Ayşin Arca, otelciliği çok sevemediğini fark ettiğinden bu yana acentecilik faaliyetlerinin içinde. Tura Turizm’in hayallerini kendi hayalleri sayacak kadar işine bağlı, krizde dimdik ayakta durmayı seçecek kadar mücadeleci, deneyimli ve de üretken!

“Turizmin ayakta kalabilmesi için yenilikçi yaklaşımlara açık olması lazım. Tura Turizm olarak, her şeyi devletten beklemiyor, çalışıp üretiyoruz.” diyen Ayşin Arca, Koronavirüs’ün tüm dünyayı etkisi altına aldığı bu zorlu dönemde, turizmde kariyer hikayesini samimiyetle anlatırken, Tura Turizm kimliğiyle de sektörel analiz ve öngörülerini paylaştı.

Ayşin Hanım, Tura Turizm’de Perakende İcra Kurulu Üyeliğine uzanan turizm yolculuğunuz ilk nasıl başladı, anlatır mısınız?
Boğaziçi Üniversitesi’nde Elektrik-Elektronik Bölümü’nü kazanmıştım. Fakat orada okurken zaman içerisinde biz üniversite öğrencilerinin dikkatini çekmek için o dönemin büyük turizm acenteleri kongrelerde, büyük toplantılarda çalışmak üzere geçici saha personeli ararlardı. Üniversite öğrencileri için de iyi ödeme alınırdı ama buna rağmen ben ilgilenmezdim.
Bir nisan ayında üniversiteden çok yakın arkadaşım daha önceden kabul ettiği bir işe gidemeyeceğini, gitmek istemediğini söyledi. Çünkü nisan ayında bahar tatili vardı ve bahar tatilinde de Ege’ye gideceğini, benim ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. Ben de günlük verilen yevmiyeyi duyduğumda gözlerim parıldadı ve ilgilenirim dedim.
O dönemde ben bölümde hesap makinası nasıl yapılır, onu öğreniyordum. Turizmle uzaktan yakından ilgim yoktu. Hakikaten de hayatımda hesap makinası yapmışlığım vardır. Nisan ayında 1 hafta süren deneyimle Hilton Oteli’nde o özel grubun desk görevlisiydim. Herhalde hayatımı değiştiren nokta buydu. Çok kaliteli, çok düzgün, İsveçli bir şirketin üst düzey çalışanları ağırlanıyordu, bir incentive programıydı. Benim kanıma turizm bu olayla girmiş oldu. Önce o gün aslında işi sevdiğimi değil, kazancı sevdiğimi sanıyordum. Akabinde bir ay sonra onlar da benden çok memnun kaldılar. Grubun son veda gecesinde beni sahneye çağırıp, küçük bir hediye vererek teşekkür ettiler ve acenteye de bunu yazılı olarak bildirdiler. Turizm acenteleri için biliyorsunuz gurur kaynağı olan bir şey, en sonda aldıkları teşekkür mektuplarıdır. Buna vesile olmak da beni ayrıca gururlandırmıştı. Son derece gençtim ve çok hevesliydim.

“Turizme aşık olmuştum”
Akabinde yine aynı büyük acentenin Sheraton Otel’de olimpiyat kongresi vardı. Ben hem Fransızca hem İngilizce biliyordum. Onun için beni olimpiyat kongresinde Prens Albert’in mihmandarı olarak verdiler. O da o dönemde olimpiyat organizasyonunun genel sekreteriydi. Tabii bu da ayrıca heyecan verici ve onurluydu. Bütün dünyadan çok tanınmış kişiler ve devlet başkanlarının katıldığı düzeyde bir kongreydi. Ama şu ayrıntıyı da geçemeyeceğim. O zamanlar dünya daha naifti, daha basitti. İnsanlar sanki daha iyi niyetliydi. Şimdi düşünüyorum, bu kadar büyük güvenlik önlemleri yoktu. Vardı tabii ki ama bugünkü gibi insan insandan çok fazla korkmuyordu. Herkes daha erişilebilir daha ulaşılabilirdi. Bu esnada Prens Albert’in mihmandarıydım ama Prens Albert ile benim herhangi bir ilişki kurabilmem söz konusu değildi. İlk geldiği gün aramızda en az 10 kişi vardı. Hürriyet gazetesinin Kelebek eki Fransızca da bildiğim için bana röportaj yapmamı teklif etti. O bana çok daha ilginç geldi. “Tabii ki yapabilirim” dedim. Böylece ne kadar büyük bir şeye söz verdiğimi, ne kadar ulaşılmaz bir şeye söz verdiğimi o an fark etmedim tabii ki. Bana çok kolay geldi ve Prens Albert’ten randevu talep ettim. Hem mihmandarı olarak hem de Hürriyet Kelebek olarak ondan söz aldım. Ama dediği saatte, dediği gibi röportaja gelmedi. Lobide bekledim, yaşım da 20’ydi. Bekledim bekledim, otel dışındaydı, o zaman turistlere yönelik çok ünlü şov yapan Kervansaray Night Club’ları vardı.
Gençlik cesareti ve verdiğim söze karşı utanma hissiyatı, mahcup olmama isteği ile beklemeye devam ettim. Geldiği zaman da kendisine açıkçası çıkıştım. Çok cesurmuşum şimdi dönüp geçmişe baktığımda… Bunun benim işim olduğunu, bana söz verdiğini, bu işten ekmek parası kazanacağımı, şu anda onu engellemiş olduğunu yüzüne söyledim. Sanırım samimiyetle bu cesur davranışım onun dikkatini çekti ve oturdu benimle 3,5 saat dostluk kurdu. Röportajımızı yaptık ve yayınlandı. Ertesi gün artık beni seçebiliyordu ve benden bir ricada bulundu. Sanırım Türkiye’ye ilk ya da ikinci ziyaretiydi, o da çok gençti. Normal programının dışında kalan zamanlarda turistik yerler dışında halkın gittiği yerleri görmek istediğini söyledi ve bizim dostluğumuz, arkadaşlığımız bu şekilde başladı.
Bu çalışmalar böyle devam etti bu süreç içerisinde de ben çok radikal bir karar alarak bölümümü değiştirdim. Hatta zamanın rektörü benim Turizm ve Otelcilik Bölümü’ne yatay geçiş yapma kararımı emin misin diye iki kere sormuştu ama ben turizme aşık olmuştum. Turizmcinin kanına bu meslek bir kere girdi mi bir daha çıkmıyor. Turizm Otelcilik’e geçtim. Gerçekten Boğaziçi Üniversitesi’nde o dönem de bu dönemde olduğu gibi çok kıymetli hocalar vardı. İşin hem pratiği hem de teorisini, acente işletmesinden muhasebesine kadar iyi bir eğitim aldık.“Otelciliği çok sevemedim”

Okulu bitirdikten sonra neler yaptınız? Profesyonel hayata ilk girişiniz, kararlarınız ne yönde oldu?
Bitirme stajı olarak Monaco’ya gittim. Prens Albert ile kurduğum bu güzel dostluk bana bu kapıyı açtı. Orada biliyorsunuzdur belki, Monaco’yu gerçekten Prens yönetir ve birçok kurumun sahibidir. İngiltere’deki gibi sembolik değildir. Birçok otel, birçok eğlence merkezi ve gazinolar prensliğe aittir. Orada Monaco’nun neredeyse tek acentesinde, Monaco Kongre Acentesi’nde işe başladım. Acenteden önce aslında otelde başladım ama otelciliği çok sevemedim. Çok daha disiplinleri olan, özgür hareket edemediğim bir alan olduğuna karar verdim. Onun için acenteye geçtim. İlk işim acenteydi. İlk defa bu kadar yoğun kongre, incentive, event, bugün MICE dediğimiz alanla Türkiye’de bu kadar yaygın değilken orada şahitlik ettim, bunun bir parçası oldum.
Bunlardan biri de Cannes Film Festivali’ydi. Monaco’da kaldığım süre içerisinde, 4 senede, her sene Cannes Film Festivali’nde İngiltere’nin Pavilion’unda İngilizce’yi de çok iyi konuştuğum için ben çalışıyordum. Hatta Monaco’da yaşayan çok az insan İngilizce’yi bu kadar rahat konuşabiliyordu. Dolayısıyla hem Fransızca hem İngilizce bilmem bana orada çok büyük avantaj getirdi. 4 sene boyunca birçok kongrede, hem işin planlanmasında hem de acentede çalıştım. Bahsettiğim yıllar 80’li yılların sonu, 90’ların başıydı. O zamanlar bu kadar dünyaya açık değildik. Bu kadar dünyayı tanımıyorduk. Özellikle ailelerimiz tanımıyordu. Daha sonra ailevi nedenlerden dolayı, annemin çok ısrarı, korkuları, baskıları neticesiyle geri dönmek zorunda kaldım. Monaco çok pahalı bir yerdi. Her ne kadar çalışıyor olsam da orada kalabilmek için hala ailemin desteğine ihtiyacım vardı. Annemin baskıları neticesiyle geçici olarak Türkiye’ye geldim. Hatta evimi kapattım, eşyalarımı bir depoya koyduk. Annemin “Geçici olarak Türkiye’de dene tekrar, seni çok özlüyoruz” sözleriyle hem duygusal hem de maddi yaptırımlar uygulayarak kısa bir süreliğine dönüyormuşum gibi bir döneme girdim. Ama dönüş o dönüş oldu.

“Türkiye’ye incentive organizasyonlarıyla döndüm”

Monaco’dan bavulumda döndüğüm alan ise, en fazla deneyim kazandığım alan olan incentive organizasyonlarıydı. Türkiye’ye geldiğimde incentive organizasyonlarında çalışmalarda bulundum. Michael Jackson konseri olsun, vaftiz törenleri olsun bunlar çok büyük organizasyonlardı. Daha sonra kariyerime direkt incoming alanında devam ettim. Yurt dışından Türkiye’ye seri gruplara, mas turizm dediğimiz alanda ve Asya bölgesine yöneldim. Asya bölgesi derken de Uzakdoğu, Güneydoğu Pasifik Bölgesi’ni kastediyorum. O dönem Çin kapalıydı. Hong Kong, Singapur, Tayvan, Tayland, Malezya olmak üzere bu bölgelere yöneldim. Oralardaki insanlar da Türkler gibi son dakika alıcıları. Onlarla yoğruldum diyebilirim.
Yine o dönemde Hilton, Sheraton, The Marmara’dan başka çok az 5 yıldızlı otel vardı. Özellikle uluslararası zincir olarak Hilton ve Sheraton vardı. Hatta daha Ankara’da ne Hilton ne de Sheraton açılmamıştı bile. Acenteden çıktığım halde Türkiye’de önce bir acentede çalışmayı düşünmedim. Uluslararası bir kurumda olmak istedim ve işe Hilton’da başladım. 1 sene kadar Hilton’da çalıştım. Daha önce de dediğim gibi otelciliğe uyum sağlayamıyordum. Otellerin kendi içindeki disiplini ve müşteri ile o disiplin içerisinde insiyatif kullanamadan iletişim kurmasına adapte olamıyordum. O zamanlar çok kıymetliydi bu oteller, çünkü çok azdı. 2 tane otel vardı ve çok fazla insan orada çalışmak istiyordu. Herkes de işten atılma korkusu yaşıyordu. Çünkü çok rahat işten çıkartıp yerine yeni birisini alabilirlerdi. Akın akın eğitimli, dil bilen insanlar Boğaziçi’nden ve diğer üniversitelerden mezun oluyordu. Alaylı çalışanlar da korkuyordu. Onlar da çok tecrübeliydi ama bu işin eğitimini almış insanların kendi yerlerini alacaklarından korkuyorlardı. 1 sene sonra Hilton tarihinde iz bırakarak istifa ettim. Çok da iyi imkanlar olmasına rağmen yapamayacaktım. O zaman da İngiliz bir insan kaynakları müdürümüz vardı. O, babamı aramıştı beni kalmak için ikna etmek istedi. Bu da hoşuma gitmişti ama orada kendimi hapishanede hissediyordum. Daha sonra tekrar acente kısmına gözümü çevirmeye başladım.

“İnci Pirinççioğlu turizmde beni ben yapanlardan biridir”

Sözünü ettiğiniz o Hilton tarihinde iz bırakan istifanızdan sonra yolunuza ne şekilde devam ettiniz?
Hilton’dan istifa ettikten sonra Duru Turizm’e ait bir firmada 8 ay gibi kısa bir sürede çalıştıktan sonra Vip Turizm’e geçtim. Vip Turizm’e girerken ne düşündünüz derseniz, Vip Turizm’e girdikten sonra ben buraya girerken nasıl bunları düşünmediğimi düşündüm. Çünkü Vip Turizm gerçekten bir okuldu. Ben turizmi Vip Turizm’de üniversitede öğrendiklerimi bir kenara bırakıp tekrardan öğrendim. Özellikle turizmin duayeni İnci Pirinççioğlu’nun kanatları altında turizmi pazarlamayı, satış tekniklerini, çok çalışmayı öğrendim. O dönemde Vip Turizm’in en büyük destinasyonlarından birisi Amerika’ydı. Amerikalıları ağırlıyordu. Kendi programlarını oluşturup, Amerika’daki tur operatörlerine satıyorduk. Broşürleri hazırlamayı öğrendim. Çok büyük bir disiplinle, çok büyük bir hiyerarşinin bulunduğu kurumsal bir firmaydı. O dönemde dahi kurumsaldı, Körfez Krizi’nin akabinde girmiştim. Gerek içindeki event’ler, incentive’lar gerekse yurt dışından getirdiği turistler ve çalışma prensipleri ve disiplinler bana çok şey kattı.
Eğer ben bugün bir Ayşin Arca isem, beni ben yapan en önemli kişilerden birisi İnci Pirinççioğlu’dur. Ondan öğrendiklerim her zaman uygulandı. Uzun bir süre Vip Turizm’de, arada kesintiler de olsa meslek hayatımı çok başarıyla sürdürdüm. Çok zor dönemler geçirdik birlikte. Türkiye, maalesef her 5 senede bir krizlerle boğuşur. Özellikle ilk başta turizm sektörünü etkiler bu durum. Diğer tarafta Vip Turizm’de çalışmak ve eleman olarak girip, zaman içerisinde yükselerek genel müdür yardımcılığına ulaşma ayrıcalığını yaşadım. Yaşadığım için de gurur duyuyorum. Her zaman söyledim Pirinççioğlu Ailesi, gerek benim hayatımda gerekse bu sektörde binlerce kişinin hayatında katma değer sağlamıştır. Bu yadsınamaz bir gerçektir. Bugün gördüğünüz birçok acente sahibinin yolu Vip Turizm’den geçmiştir.Yurtdışı Turlar Direktörlüğünden sonra Perakende İcra Kurulu Üyesi olarak Tura Turizm’deki görevinizi sürdürüyorsunuz. Tura’yla yollarınız ne şekilde kesişti? İçinde bulunduğumuz Koronavirüs salgını sebebiyle de ciddi bir iletim kampanya sürecindesiniz. Çalışmalarınızdan da bahseder misiniz biraz?
Türkiye’ye geri dönüp Vip Turizm’de 15 sene kadar görev aldıktan sonra 2011 ve 2013 yılları arası Tura Turizm’de Yurtdışı Turlar Direktörü olarak çalışma hayatıma devam ettim. Halen Tura Turizm’de Perakende İcra Kurulu Üyeliğini sürdürmekteyim. 54 yıllık yarım aşırı devirmiş bir kurumda görev almaktan onur duyuyorum. Sektörde ilkleri başlatan, yeniliklere açık, en fazla kadın istihdamı sağlayan firmalar arasında ilk sıralarda yerini alan bir şirkette bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
2020’ye nasıl girdiğimiz konusuna gelecek olursak, birkaç aydır süregelen küresel sorunların etkisiyle zor süreçler geçiriyoruz. Depremler, terör olayları, bölgesel sorunlar, ekonomik krizler son olarak da Koronavirüs salgını sebebiyle hem dünya hem Türkiye oldukça zor günler geçiriyor. Tura Turizm olarak bu durumdan herkes gibi etkilenmemek mümkün değil. Bu süreçte ayakta kalmak için çalışıp üretmeyi sürdürüyoruz. Kampanyalar hayata geçiriyoruz. Bir süre sonra bu zor günleri elbette atlatacağız. İnsanlar yeniden tatil planları yapmaya, dinlenip, arınmaya ihtiyaç duyacak. Bu zaman diliminde turların hepsi için neredeyse iptal talebi oluştu. Biz tüketicilere turları iptal etmek yerine ertelemelerini öneriyoruz. Bu zor günleri beraber atlatacağız.

“Türkiye’de Kupon Sistemi’ni ilk biz başlattık”

Salgının olası etkilerini Türkiye ve turizm sektörü perspektifinde nasıl değerlendirirsiniz? Kısa, orta ve uzun vadede sektöre yansımaları neler olur? Bu yeni dünya düzeninde turizm ve paralelinde acenteler kendini ne şekilde konumlandırmalı dersiniz?
Dünya, küresel çapta bir salgın ile mücadele ederken tüm seyahatlerin neredeyse durma noktasına gelmesi en çok da turizm sektörünü etkiledi. Gerek yurt içi gerekse yurt dışı turizmi için hizmet veren tüm acenteler iptal, iade ve tur değişiklikleri dışında bir aksiyon alamıyor. Yeni tur satışları neredeyse hiç yapılamıyor. Sektör ağır bir darbe aldı.
Tura Turizm olarak, hükümetimizin “evde kal” dediği bu dönemde biz çalışıp üretmeye devam ettik. Fransa, Belçika, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerde de gündemde olan kupon sistemini Türkiye’de ilk kez biz başlattık. Sektöre can suyu olacak bu sistemle birçok firmanın rahat edeceğini öngörüyoruz. Tüketicilerin ise, hayallerindeki tatili iptal etmeyerek önümüzdeki dönemde daha uygun fiyata sahip olacağını belirtiyoruz.
Tura Turizm olarak, her şeyin devletten beklenilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Biz de bu kriz döneminde tüketicilere 31 Aralık 2023 tarihine kadar tüm turlarda geçerli olacak indirim kuponları sunuyoruz. Yüzde 30, yüzde 40 ve yüzde 50 indirim kuponları satarak müşterilerimize ileriki dönemde yapacakları tatillerde indirim sağlıyoruz. Tüm paket turlarda geçerli olacak 300, 500, 900 TL’lik kuponlar Haziran 2020 sonrası ve 2021 yılı içinde geçerli olacak. Bu ilk başta sektördeki acenteler ve tur operatörleri tarafından çok net anlaşılamadı. Biz Tura Turizm olarak, 54 yıldır Türkiye’nin en güvenilir tur operatörü olmanın yanında yarım asırdır her türlü kriz ortamında yenilikçi yaklaşımlarla sektöre canlılık kazandırdık. Türk Lirası ile tur satışını ilk biz başlattık. Bizi ilk başta eleştirenler bizden sonra kampanyalarımızın aynısını uygulamaya başladı. Turizm sektörünün dimdik ayakta durabilmesi için firmaların bu tarz yenilikçi yaklaşımlara açık olması gerekiyor. Tura Turizm olarak her şeyi devletten beklemiyor, çalışıp üretiyoruz.

“Özel bankalardan destek göremedik”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 100 milyar TL’lik ekonomik paket ile ilgili düşünceleriniz neler? Acenteler tarafı ne olmalıydı? Çözüm önerileriniz olur mu?
Pandemi krizinden en fazla turizm sektörü etkilendi. Devletimiz tüm sektörlere olduğu gibi turizm sektörüne de kamu bankaları aracılığı ile bazı teşvikler sundu. Amerika’da yer alan şirketimiz sebebiyle tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, orada ticari hayata reflekste çok geç kalındı. Türkiye’de ise çok çabuk önlemler alınarak destek programları açıklandı.
Biz Tura Turizm olarak, müşterilerimiz ile yaptığımız sözleşmemizde Ticaret Bakanlığı’na bağlıyız. Ancak tedarikçiler ile yaptığımız anlaşmalarda onların dayattığı koşullara bağlıyız. Bu sebeple misafirlerimizi mutsuz ediyoruz, çünkü tedarikçilerden paramızı alamıyoruz. Bu çok uzun süredir devam eden bir sorun tabii ki.
Kamu bankalarının yaptığı teşvikler, şirketlerin gelir kaybını önlüyor. Sadece kamudan değil, özel bankalardan da aynı adımları bekliyoruz. Krizin olmadığı dönemlerdeki en büyük kazanç ortağımız olan özel bankalardan sektörümüz bu zor zamanlarda beklenen desteği ne yazık ki göremedi. Ayrıca özel bankalar ile iletişim kurmakta da zorluklar yaşıyoruz. Kamu tarafında yaşadığımız sıkıntıları çözebilmek adına hem Turizm Bakanımız hem de Ticaret Bakanımız bize bir telefon kadar yakınken, özel bankaların genel müdürlerine hiçbir şekilde ulaşamıyoruz. Topluma faydalı olabilmemiz adına hepimizin elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum.Biraz da sizi konuşalım mı? Bize işteki ve evdeki Ayşin Arca’yı nasıl tanıtırsınız? Buna ek olarak turizmde kadın olmak üzerine görüşlerinizi de paylaşarak tabii…
Bugün beni ben yapan, bugünkü Ayşin Arca’nın hamurunu yoğuran çok büyük İsrail operasyonları içerisinde Vip Turizm aracılığıyla bulunmamdır. Güney Kore, İran ve İsrail olmak üzere bu 4 kavim sadece bu meslekte değil, ticari hayatta insanın tüm sınırlarını zorluyor. Kriz eşittir fırsat, fırsat eşittir kriz, vazgeçmeme, yılmama, mücadele etme, bunları İsraillilerden, Güney Korelilerden, Çinlilerden ve İranlılardan öğrendim. “Dürüst ol, mücadeleci ol, yılma”. Bunlar büyük tur operatörlerinin bana getirdiği öğretilerdir.
Tura Turizm, sektörde en fazla kadın istihdamı olan firmalar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Nitelikli bir kalkınma için kadınlarımızın ekonomiye katma değer sağlaması gerekiyor. Kadınların iş ortamında bulunduğu yeri güzelleştirdiğine inanıyoruz. Güzel enerjiler veriyoruz. Mutlu, dinamik, eğlenceli bir ekibiz. Kadının gücüne inanıyor, çalışıp üretmeyi sürdürüyoruz.

Son olarak hayatınızda bundan sonra neler olsun istiyorsunuz? Buradan paylaşmak istediğiniz idealleriniz, hayalleriniz var mı?
Tura Turizm olarak hedef kitleyi çok iyi analiz ediyoruz. Turları buna göre yeniden düzenliyoruz. Biz gittiğimiz yerlerin fotoğraflarını çekmeye gitmiyoruz. Biz oradaki yaşamlara dokunmaya gidiyoruz. İnteraktif turlar yapıyoruz, hayatın içine giriyoruz. Hindistan Nepal’de bir ailenin evinde yemek yiyoruz. Amalfi’de zeytin toplattırıyoruz. Vietnam Kamboçya’da, pirinç toplayan kadınlarla beraber çalışıyoruz. Deneyim yaşattırıyoruz. Bu deneyimler tanışma ağırlıklı olduğu için biz sadece onları tanımıyoruz. Onların da bizi tanımasını sağlıyoruz. Bir anlamda kültür alışverişi yapıyoruz. En büyük farkımız da budur diyebilirim.
En büyük hayallerimizden biri de, Türk misafirperverliğini ülke dışında herkese göstermek. Türklerin dünyayı keşfedebilmesi için tur satışlarımızı Türk lirası ile yapıyoruz. Tura Turizm olarak ülkemizdeki tüm bireylerin yurt dışına çıkabilmesi için fiyatlarımız mümkün olduğunca aşağıda. Türk Lirası ile bilet fiyatına Amerika turlarımız, Avrupa turlarımız yer alıyor. Üstelik bu turlarımızı her şey dahil konsepti ile sunuyoruz. Amacımız, yurt dışında da tatil yapmak isteyen vatandaşlarımızı yeni ülkeler, yeni tatlar yeni kültürler ile buluşturmak…

#turaturizm #perakendeicrakuruluüyesi #ayşinarca #röportaj #turizm #acente #seyahat #koronavirüs #turizmsektörü #iştekadınröportaj #turizmdekadın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir