Turizm mimarlığını işletmecilerden öğrendik

“Biz turizm mimarlığını, turizm işletmecilerinden öğrendik. Mimarlık bizim alanımızdı ama turizm mimarlığı konusundaki uzmanlığımızı da büyük ölçüde onlara borçluyuz.”

Turizme adanmış 30 yıl ve geride bırakılan 50’yi aşkın otel projesi… İçmimari dünyası onu özgün ve sıra dışı mimari üslubu kadar hikayeleştirilmiş mekan tasarımları ile de tanıyor. Ona göre her mekan aslında bir tiyatro sahnesi ve her bir detay muazzam bir uyum ile gerçeğe dönüştürülmesi gereken bir oyunun parçası… Atölye A Mimarlık kurucu ortaklarından İçmimar Ayhan Geveli ile Atölye T Mimarlık ile başlayan ve günümüze kadar ulaşan otel projelerini ve turizm mimarlığının gelişimini konuştuk.

Atölye A Mimarlık’ı tanıtarak, turizm sektörüne yönelik proje ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Atölye A Mimarlık, üç aşamada kurulan bir şirket. Şöyle anlatayım, ben mesleğe Tuncay Çavdar’ın yanında, turizme ilk proje üreten mimarlık bürolarından Atölye T Mimarlık ile başladım. Yaklaşık 8 yıl kadar sürdü. Turizmin yeni yeni filizlenmeye başladığı dönemlerdi. Robinson Club, Lykia World, Club Med ve Çam Yuva Tatil Köyü gibi pek çok turizm klasiğini birlikte hayata geçirdik. Ve biz turizm mimarlığını, turizm işletmecilerinden öğrendik. Evet, mimarlık bizim alanımızdı ama turizm mimarlığı konusundaki uzmanlığımızı büyük ölçüde onlara borçluyuz.

Bu konuya tekrar dönmek üzere, turizm mimarlığının o ilk dönemlerini biraz daha açabilir misiniz? Turizm sektörü profesyonel mimarlık faaliyetleri ile nasıl buluştu?
O dönemler turizm yatırımları çok azdı. Türkiye’de bizim gibi proje çizen başka bir mimarlık ofisi daha yoktu. O yıllarda içmimari de gelişmemişti. Ben buna Türkiye turizminin erken dönemi diyorum. Ta ki 1990 yılına kadar bu şekilde devam etti. O yıldan sonra merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile birlikte Belek bölgesinde Antalya Turizm Bölgesi açıldı. Belek’i Belek yapan en çok da onun çabaları ve girişimleridir, bunu herkes bilir. Onun sayesinde bölgedeki Türk otelleri ve tatil köylerinin sayısı hızla artmıştır. Bu da turizmin ikinci dönemidir. Biz o dönemde de turizme proje üretmeye devam ettik. Ve 1992 yılında Tuncay Çavdar’ın oğlu Aloş Çavdar ile birlikte Atölye 2AMimarlık’ı kurduk. Son 10 yıldır da Atölye A Mimarlık olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bugünlere üç isim değişikliği ile geldik ama benim için bu noktaya erişmem tam 30 yıllık bir sürece denktir.

Projelerinizden örnekler verebilir misiniz? Sektör sizi hangi çalışmalarınızla tanıyor?
Bugüne kadar 50’ye yakın otel ve tatil köyü projesi gerçekleştirdik. Bunlar arasında Cornelia Otelleri de var, Club Mega Saray, Limak Otelleri, Robinson Clubler, Dalaman Hilton Sarıgerme ve şu an Rixos Grup’a ait olan Sungate Otel de var.

Devam eden projeleriniz hangileri?
Yaklaşık 6-7 yıldır şehir otellerine yöneldik. Resort oteller yatırım hızını biraz kestiler. Çünkü otel yapacak arsa kalmadı. Bir dönem resort otellerin zirve yapmasının en önemli sebebi, tahsisli (bedava) araziler idi. Devlet, bu arazileri yap-işlet-devret modeli ile yatırımcılara sundu. Hatta 1990 yılında Turgut Özal’ın Belek’te açtığı arazilere turizm yatırımcıları çok isteksiz girdiler. Ama çok sonradan fark edildi ki, turizm para kazandırıyor. Bunun üzerine devlet son dönem tahsisleri sattı ama şimdi de arsa kalmadı. Tabii turizmin bir de süreci ve iklimi var. Onu tatmin edecek seviyede değil. Trendler şu an şehir otellerine doğru kayıyor.

Atölye A Mimarlık olarak biz neler yapıyoruz? Dediğim gibi son 6-7 yıldır ağırlıklı olarak yurtdışına dönük şehir otelleri yapıyoruz. Kuzey Afrika’da Radisson Oteli var. Kuşadası Hilton bizim projemiz. İzmir’de yaklaşık 3 ay sonra açılacak Marriot Grubu’na ait olan Ramada Oteli var. Yine Starwood Grubu’na ait olan Bursa Sheraton ve Aloft Bursa’yı biz yaptık. Grubun bir otelini de Irak’ta Sheraton markası ile hayata geçiriyoruz.

Neden İstanbul’da yurtdışı kadar etkin değilsiniz?
Bu biraz pazarla alakalı. Belki de İstanbul pazarına ulaşamamış olabiliriz. Açıkçası, Türkiye dışındaki projeler bizi daha çok heyecanlandırıyor. Sıradan projeler ilgimi çok fazla çekmiyor. Örneğin bir Aloft ya da Hampton yapmak bana çok heyecan vermiyor. İddiasız bir projenin benim için heyecanlı tarafı da yok. Bir de tabii yurt dışı otellerinde karlılık oranları çok daha yüksek.

Yurt dışında en çok hangi bölgelere odaklanıyorsunuz?
Azarbeycan, Kazakistan, Gürcistan ve Irak gibi Türki Cumhuriyetler ile Ortadoğu’da yoğunluklu işler yapıyoruz. Özellikle son dönemde turizm yatırımları bu bölgelerde çok etkin. Onlar da dünyaya açılmak istiyorlar ve partnerlerini Türkiye’den tercih ediyorlar. Son dönemde yatırımcıların çoğu Türkiye’yi örnek alıyor. Doğal olarak mimarlarını da ülkemizden seçiyorlar. Bunun sebebi, Türkiye’deki tasarım ve dizaynın ileri seviyede olması. Açık konuşayım, dünyada Türkiye kadar turizme para yatıran bir başka ülke yok. Çin, Pekin Olimpiyatları’nda çok büyük yatırım yaptı, onu saymıyorum. O volüme bizim ulaşmamız zaten mümkün değil ama Türkiye’de yatırımlara artık hatırı sayılır rakamlar yatırılıyor.

Bunu neye bağlıyorsunuz?
Turist geliyor çünkü. Bu, daha çok arz taleple alakalı bir konu. Şu anda yıl bazında İstanbul’daki otellerin dolulukları %80’in üzerinde. Bu korkunç bir rakam ve çoğu zaman yer bulmakta güçlük çekiyorsunuz.

Bu noktada fikrinizi almak isterim, turizm ile mimarlık arasında ne tür bir etkileşim söz konusu?
Turizm çok ayrı bir kol. Bizim büro olarak işlerimizin yüzde 95’ini turizm projeleri oluşturuyor. Tabii ki bu ihtisası geliştirirken en az bir genel müdür, bir mutfak şefi, bir housekeeper kadar yetkin ve işin uzmanıolduk. Hatta onların bilgi ve deneyimlerine kendi uzmanlık alanımız olan mimarlığı da katarak bunu yaptık. Bir işi ne kadar çok tekrarlarsanız, kendinizi de o kadar geliştiriyorsunuz. İyi oteller yapılıyor diye daha çok turist gelmiyor. Çok turist geldiği için daha çok otel ihtiyacı doğuyor. Ve siz mesleki olarak sürekli otel yaptığınız için kendinizi geliştiriyorsunuz.

Peki günümüzde turizmin mimarlık üzerinden etkin olmaya çalışması gibi bir durum söz konusu mu?
Ne yazık ki öyle değil, keşke olsa. Bunu yapan ülkeler var. Örneğin İspanya’da Bilbao çok eski bir liman şehri ve pek çoğunun da bilmediği bir şehir. Bilbao’da  Guggenheim Müzesi açıldıktan sonra şehre 100’ün üzerinde beş yıldızlı otel yapıldı. Hepsi de dünyanın en ünlü tasarımcılarına yaptırdılar. Ama bu bir devlet politikası. Şu anda sadece müzeyi ve otelleri görmek isteyen ciddi bir turist potansiyeli var. Türkiye henüz bu mertebeye ulaşamadı. Bunu yapabilmesi için ilk önce yatırımcının bilinç seviyesinin artması lazım. Ve bu kültürle, yaşanmışlıkla, görgüyle olabilecek bir şey. Bizim yatırımcılarımız gerçekten çok cengaver, gözü kara. Ceplerinde beş paraları yokken bile inanılmaz işler yapabiliyorlar. Ancak bilinç düzeyleri yüksek değil. Türkiye’deki yatırımlar bir müddet sonra kalite standartları ve fiyat rekabetleri ile gündeme gelmeye başlıyorlar. Oysaki otelleri biraz ayrıştırmak lazım. Her tasarımın bir senaryosunun olması gerek. Hikayesi olmayan bir otel bana çok yavan geliyor. Otelin kendi içinde kimliğinin olması şart.

Örnek verir misiniz, Bursa Sheraton Hotel’de nasıl bir senaryo oluşturdunuz?
Bu tasarımcının hayali. Senaryo oluştururken tesisin yeri, hitap edeceği kitle ve işlevi üzerinden kurgulama yapıyorsunuz. Bütün bu alt yapılar tasarımı nasıl yönlendireceğiniz konusunda size ipuçları veriyor. Bütün bunları kafanızda miks edip hikaye oluşturmaya başlıyorsunuz. Ben bunu nasıl yapıyorum, mevcut bilgileri edindikten sonra kafamda küçük masalcıkları oluşturuyorum, tıpkı roman yazan bir senarist gibi hikayeler yazıyorum. Bütün oteli hayalimde yaşatıyorum. Mesela Bursa Sheraton’daki hikayemizi onun tarihi geçmişi üzerinde şekillendirdim. Bütün tasarımlarımı Bursa’nın tarihi kimliği üzerine kurdum. Fakat otele girdiğiniz zaman bu kimliği sadece hissediyorsunuz. Örneğin otelde İznik çinilerinin altıgen formundan yola çıkarak kırmızı rengi kullandık. Bunları aydınlatma armatürleri yaptık, ebru sanatını kullandık. Oradaki ürünleri kurgulayarak yeni, modern insanın anlayacağı şekilde yeniden pişirip masaya getirdik. Eminim, Bursa’yı gezen bir turist otelde konaklarken ne kadar bölgeye özgü bir yapı içinde olduğunu fark ediyordur. Bir otelin hangi şehirde olduğunu hissettirmesi şart. Benim tasarım anlayışım bu ve tasarımlarımızda bu ruhu vermeye çalışıyoruz.

Grubun buna yaklaşımı ne oldu? Sonuçta management işletmelerde standartların dışına çıkmak çok da kolay olmasa gerek…
Starwood’la bunun için çok mücadele ettik, çok direndiler. Onlara standart fonksiyonları çok fazla zorlamadan bölgeye özgü motiflerle yapıyı tasarlamak istediğimizi söylediğimizde bizden örnek bir tasarım istediler. Neticede çok memnun kalındı. Hatta “iyi ki yapmışız” bile dendi. Ama Bursa Aloft için müsaade alamadık. Burada yatırımcının rolü de çok önemliydi. Yatırımcı da bizi çok fazla destekledi.

30 yıldır turizme proje üreten bir mimar olarak fikrinizi almak istiyorum, uzman bir mimarın yatırıma katkısı en çok hangi alanlarda olur?
Öncelikle yatırımcı ile samimi bir platformda buluşmak gerek. Maalesef Türkiye’de yatırımcı ne parasını söyler ne de yatıracak paranın bütçesinin gerçek rakamını bilmek ister. Çünkü bilirse o yatırımı yapmaz ve soğur. Türkiye’de işlere bir Batılı mantığıyla yaklaşılmıyor hala. Batılı, kepçe araziye girdiği anda bütçenin miktarını bilmek ister. Türkiye’de bütçeyi bilmek isteyen bir yatırımcı dahi yok. Dolayısıyla mimar ile yatırımcı arasındaki samimiyet ortamı çok önemli. Çünkü bu samimiyet işverene çok önemli artılar sağlıyor. Biz mimarlar işletmeleri bütçeyi doğru ve tasarruflu kullanmaları konusunda yönlendiriyoruz da aynı zamanda. Doğrusunu söylemek gerekirse, yabancı işletmelerle çalıştığımızda çok rahat ediyoruz. Çünkü knowhow’ları var. Çünkü doğru yerde doğru harcamaların yapılmasını istiyorlar.

Biz projelerimizde bilgilerin hepsini yaşadığımız tecrübeleri de projeye aktarıyoruz. Az önce de söylediğim gibi, turizm mimarlığı tecrübe ile sabit bir iş kolu. Bir önceki işteki bütün artılar ve eksileri bir sonraki işte geliştiriyorsunuz. Ben 50’ye yakın beş yıldızlı otel yaptım. Üstelik hiçbir müşterim benden daha tecrübeli değildi. İyi taraflarını da görüyoruz kötü taraflarını da… Hepsini tek tek inceleyerek gidiyoruz. Farklı sektörlerin farklı işletmecilerin bakış açılarını da görerek yolumuzda ilerliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir