“Kahveniz Türk mü, Yunan usulü mü olsun?”

Ege sahilleri!…

Tanrının dünyamızda bahşettiği cennet bölgelerden bir tanesi…

Türkler ve Yunanlar bu bölgelere sahip oldukları için çok şanslılar. Bu coğrafyaya sahip olmak için muhakkak ki çok kanlar dökülmüştür tarih boyunca. Fakat bizler bu mirasa ve kültür zenginliğine günümüzde gereken değeri veriyor muyuz acaba?

Her iki halk da Sami ırkından geliyor ve bu genetik benzerlik yaklaşık 1000 yıllık tarih ile perçinleşiyor. Sonuç ise tamamen kayda değer. Batıda Hristiyan Yunalılar ve Doğuda Müslüman Türkler…

Yüzyıllardır kültürlerimiz öyle karışmış ki, bizim en büyük şehirlerimizden biri olan İstanbul’un esas Yunanca “şehre” anlamına geldiğini bile bilmemekteyiz. Aynı zamanda biz, tüm dünyanın “Greek” ve benzeri kelimeler ile adlandırdığı bu ulusa “Yunan” yani, 1000 yıllık atalarının dört büyük kavimlerinden biri olan “İonian” kaviminin adı ile hitap eden tek ülkeyiz.

Her iki ulus da batan güneşe doğru sofra kurmaya bayılıyorlar. Bu bereketli topraklarından çıkan zeytinyağlılar, sebzeler ve meyveler damakları fethediyor.  Denizden ne çıksa yenir bu bölgede. Hepsi birbirinden leziz. Aynı bitki örtüsü ile beslenen tüm et mahsulleri de mangalların değişilmez baştacıdır. Şarap ise bu yörenin güneşinin bereketidir yüzyıllardır. Ama bu coğrafyada sofranın tacı Rakı veya Uzodur. Kim ne derse desin tadı aynıdır ama herkes kendi malını över malum. İsimler ne kadar farklı olsa da, kahvenin adının Türk veya Yunan kahvesi olması kimsenin umurunda değil. Yemek sonrası kahveler yine de yudumlanılıyor.

Madem bu kadar aynıyız neden bu kadar farklıyız aynı zamanda?

Günümüz modern hayat stili yüzyıllardır süren ortak kültürü birbirinden ayırmış durumdadır. Kim neyi doğru ve yanlış yapmıştır? Bu yazımızda Ege Deniz’inin her iki yakasının turizm adına yaptıklarını mercek altına alıyoruz.

Dünyanın hangi ülkesinde olursanız olun hiç bir sahil şeridi özelleştirilmez. Kanun bunu öngörür. Kimse bir koy veya sahili şahsi mülkiyeti yapamaz. Yunanistan’da da bu böyledir. Turistik oteller hep sahile bakan yolun karşı tarafında veya küçük turistik kasabaların bünyesinde yer alır. Gel gelelim ki, Türkiye’de sahil şeritleri ve koylar ne yazık ki halktan alınıp şahsi mülkiyet altına girebilmektedir. Bunun altında uzun dönemde aslında birçok zararı vardır.

Yunanistan’da yerli ve yabancı turist istediği herhangi bir kumsalda hiçbir ücret ödemeden güneşlenebilir veya denize girebilir. Şezlong isterse makul bir ücret olan €2-3 ödeyerek kiralayabilir. Oteller sadece gecelemek için kullanılır. Türkiye’de ise büyük yatırımlarla bu özel kıyılara sahip olan yatırımcılar bir an önce yatırımlarının karşılığını alabilmek için kumsal girişlerine ücret uygularlar. Acılarını personele düşük maaş ve çok iş vererek çıkarmaya çalışırlar.

Yine sahillerde bu sahilleri kiralayan fakat kapatmayan Yunan yatırımcılar “taverna” adı verdikleri küçük aile tipi restoranlarda müşterilerine ücretsiz şezlong da temin etmektedirler. Burada çalışanlar yazın okul harçlığı kazanmak ve tatil yapmak isteyen kızlı-erkekli genç Avrupalılar ve yörenin yerli halkıdır. Türkiye’de ise işler çok daha büyük oynar. Küçük aile şirketleri yerine büyük yatırımlı tek patronun altında çalışan asgari ücretli ve eğitimsiz bir sürü insan ekmek yemektedir. Hizmet personelinin %99’u erkektir.

Yunanistan’da İngilizce bilen personel, Avrupa kültürünün etkisi olarak, sizlere teknik bir hizmet sunar. Standartlara önem verir fakat kişisel yardımları sizden esirger. Vazifesi olmayan konulara girmez. Türkiye’de duygusal hizmet ön plana çıkar. Kişisel çabalar ve yardım etme isteği Türklerin misafirperverliğinin tam bir göstergesidir. Yolda yol sorduğunuzda İngilizce bilmemelerine rağmen el kol hareketleriyle size yardımcı olmak isterler. Nitekim yaptığım motorsiklet seyahatlerinin birinde grubumuzdan motorcular düştüler (biz motorcular için olağan birşeydir). Türkiye’de olan kazada yerel halk hemen müdahale edip motoru kaldırdılar ve yardımcı oldular. Yunanistan’da ise gelip videomuzu çektiler ve sadece ambulans isteyip istemediğimizi sordular.

Her iki ülke de her zaman ekonomik krizler içinde olduklarından dolayı Avrupa’da en ucuz tatil bölgeleri olmakla ün salmışlardır. Kendi yerli halkları dışında birbirileri ile en kaymak Avrupalı turisti kapmak için ezeli ve aynı zamanda da tatlı bir rekabet yaşanmaktadır. Her kesim ve gruptan turist, bu bölgenin huzur ve bereketine gelip tatil yapabilmek için bütün yıl boyunca çalışıp para biriktirirler. Yok erken rezervasyon, yok kampanyalar tüm dünyadaki turizm acentelerinin bu coğrafyaya turist getirebilmek için çabaları tüm yıl boyunca sürer.

Yunanistan her ne kadar 3000 üzeri adası turistlerin ağzını sulandırsa da, Türkiye’deki cennet koylar da aşağı kalmamaktadır.

Türkiye’de bulunan lüks ve devasa tesisler, daha önce hiç lüks hizmet almamış, özellikle orta gelir düzeyi olan Avrupalı ve yine özellikle çocuklu aileler için krallar gibi bir tatil sunmaktadır. Buralarda aldıkları “her şey dahil” hizmetler özellikle kısıtlı bütçeleri olan ve çocukların güvenle otel içerisinde kurtlarını dökerek ebeveynlerin kafa rahat bir şekilde günde 5-6 kere sunulan açık büfeler ve ücrete tabi içkileri ile tüm yıl boyu özlemini duydukları güneş altında kestirirken huzur içinde bir tatil geçirmelerini sağlar. Gelen turistlerin bu tatil köylerinden çıkmalarına bile gerek yoktur. Açık büfelerde her şey boldur ve lezzetlidir. Bir haftalık bir tatilde turistler ortalama 5 kilo almış olarak dönerler. İşin acısı tüm kış bu kiloları vermeye çalışırken bir bakmış yaz gelmiştir yine. O kilolar bundan sonra hayatınızın bir parçası olarak devem edeceklerdir. Zaten otel kalma ve yeme/içme maliyetleri size cazip hale sokulmuştur. Bir nevi toptan/perakende arasındaki fiyat farkı gibi diyebiliriz.

Öte yandan lükse önem vermeyen çılgın partilerde kurtlarını dökmek isteyen Avrupalı gençler Yunan adalarını tercih ettikleri görülmektedir. Buralarda oteller daha önce de belirttiğim gibi aile otelleri olup basit fakat her imkanı güvenle elde edebildiğiniz odalar sunarlar. Genelde sadece mütevazı bir kahvaltı sunulur. Zaten tüm turistler öğle ve akşam yemeklerini muhteşem “teberna (teverna okunur)”larda eşsiz Yunan müzikleri eşliğinde yerler. Yemekler muhteşemdir. Porsiyonlar kocamandır. Mezeler her iki tarafta da birbirinden lezzetlidir. Yemek sonrası meyve ve/veya kahve hatta Metaxa (yerli konyak) ikramları standarttır. İşin komiği yersiniz içersiniz ve fiyatlar çok caziptir. Başlangıç ve mezeler, ana deniz mahsulleri veya balık veya ızgara et, salatalar, içkiler, tatlılar ve ikramlar bir yana batan güneşin verdiği mutluluk dahil adambaşı €15-20 ödersiniz. Açıkçası bu kalite ve bolluk bu paralara yenebilirken, Türkiye’de ancak kebapçıda bir kebap, kutu içecek ve tatlı yer kalkarsınız.

Bir diğer konu ise ulaşım. Yine turizm operatörleri yıl boyunca çok çalışırlar ve her iki ülkede de “charter” dediğimiz tatil ek seferleri uygularlar. Avrupa’da kendi şehrimizdeki yerel havaalanından bu cennet tatil beldelerine aktarma yapmadan direkt olarak uçma imkanı sağlamaktadırlar. Türkiye’de bu tesisler sizleri havaalanı-otel arası ücretsiz veya makul fiyatlar ile taşıma konforu getirirler. Yunanistan’da da yine her adada küçük ama Avrupa charter uçuşlarına elverişli hava alanları yine aynı konforu vermektedir.

Deniz yolu ise ayrıca çok gelişmiştir. Her iki ülke yapılan başarılı anlaşmalar sonrası kendi ülkesine gelen misafirlerini karşılıklı olarak günlük kültür turları ile birbirleri ile paylaşmaktadır. Aralarında kurdukları hızlı deniz taşımacılığı ile hem turistlere seyahat imkanı ile bu coğrafyayı daha iyi tanıma imkanı hem de yerel alışveriş bölgelerinin kalkınması için imkan sağlayarak birlikte başarılı bir politika sürdürmektedirler. Bunun dışında özellikle Yunanistan’ın kendi adaları arasında çok başarılı ve güvenli bir deniz ağı kurduğunu da ayrıca belirtmek gerekir.

Bunlar tatilin her iki ülkede de hep güzel yanlarıdır. Bir de her iki tarafın da ayıpları ve yüz kızartıcı hikayeleri vardır.

Malum Türkiye’de kocaman lüks otellerde çalışkan fakat eğitimsiz personel birçok hatayı adeta mıknatıs gibi çeker. Kendi müesseselerine zarar ve özellikle bol bol bardak kırma, yabancı misafir önünde anlamaz diye küfür dolu muhabbetler ve hatta aralarında bahşiş kavgaları, hijyen eğitiminin olmadığı için tüm hafta sıcakta aynı üniforma ile terlemek ve inanılmaz kötü koku yaymak, üzülerek belirtirim ki hırsızlık, yine anlamaz diye yabancı turist hanımlar hakkında rahatsız edici ifadeler kullanmak, yabancı dil bilgisi eksikliği, otelcilik eğitim eksikliği, acil durum ve ilk yardım bilgisizliği (malum büyük tesislerde her personel bunları muhakkak bilmelidir), düşük maaşların etkisi olarak kendini misafirlere acındırarak bir şeyler koparma çabası, ya da “o yasak bu yasak ama ben hallederim” diye rüşvete teşvik.

Bunun dışında tesis olarak da “bu turist bir daha mı gelecek?” mantığı çerçevesinde ve maliyeti artık dip noktalara getirmek adına kışın avlanan yabani domuzların etlerinin “Bunlar nasıl olsa gavur, domuz yerler!” diyerekten kaçak ve kalitesiz etlerinin yemeklere karıştırma, son kullanma tarihleri yakın ürünleri ucuza mal edip kullanma, fabrikaların ikinci ve üçüncü kalite mallarını kullanmak da ayrıca sık sık duyduğumuz üzücü hadiseler.

Bunun dışında tesis dışında turistleri rahatsız eden noktalar: Turistik belde, tarihi eser çevrelerindeki turiste “Hello My friend!”, “Excuse me!”, “One minute please (en popüleri bu)!” diyerek sözlü ve hatta fiziki tacizde bulunarak ısrarcı bir şekilde bir şeyleri zorla satmaya çalışmak, eşsiz güzelliklerin çöp yüzünden mahvoluşu, düzensiz yollar, kornalar, etrafta sadece erkek nüfusun olması, barlara bayansız girilememesi, güzelim sahillerin reklam içerikli ve kalitesiz şemsiye ve şenzloglar ile kötü görüntüye sebep olması, turistlere yapılan kazıklamalar, hile ve dolandırıcılıklar, hırsızlık, bayan turistlere elle sarkıntılık, taksilerin sadece yaz aylarında çalıştıklarından dolayı yakınarak fiyatlarının normal tarifenin iki katı olması, bozuk yollar…

Yunanistan da bundan aşağı değil aslında: Otellerde malum tuvalet kağıtlarının kötü kanalizasyon alt yapısından dolayı tıkanmaması için sadece çöp kutusuna atılması ve oluşan kötü koku, giriş ve çıkışlarda sanki biraz da kasıtlı gibi gözüken inanılmaz yavaş pasaport kontrolleri, taksilerin sizi kazıklama çabaları, sahillerde sakin sakin yatarken dakika başı seyyar satıcılar ve ücretli masaj yapmak isteyen masörlerce rahatsız edilmek, genelde hoşgörülü olmalarına rağmen memnuniyetsizliğinizi belirtmeniz durumunda sizi alttan alması gerekirken sizinle münakaşa eden işletme sahipleri veya çalışanlar, adalarda polis güçlerinin olmayışı, dükkanların siesta saatlerinde kapalı olması, beklentinin altında hizmet de yine aynı şekilde üzücü.

Sizlere bu yazdıklarım aslında her iki ülkede de yaptığım yaklaşık 15 yıllık tatil tecrübelerimden ibaret. Bunların arasında, motorsiklet ve yelken gezilerim de var. Özellikle eski bir otelci olmam ve otelcilik ile yazdığım kitap ve makaleler, seminerler vs. sonrası tatil olayına tamamen farklı bir gözlük ile baktığımın da altını çizersek aslında her iki ülkede de tatil yapmak olağanüstü güzel.

Beni şahsen üzen en önemli nokta, ülkemizin makul seviyede olması gereken sosyalist bir çizgiden ayrılması ve yatırımlarımızı insan ve emeğe değil tesis adı altındaki betona yapmış olmamız. Ben tüm dünyada pek çok ülkede otelcilik yaptım ve bir o kadar da misafir oldum. İnanın dünyadaki otellerin “yılın personeli” listelerine baktığınızda hep Türk isimleri görürsünüz. Bizler çok çalışkan ve başarılı bir millet olmamıza rağmen maalesef yanlış politikalar üzere personele yatırım kayıp veya gereksiz olarak görülmektedir. Eğer bunu değiştirebilirsek inanın sektörün lideri olmamız an meselesidir.

Tüm bu bilgiler ışığında, Ege sahilleri birer cennet olma özelliklerinden dolayı özellikle Avrupalı turistin gözbebeğidir. Hem Türkiye hem de Yunanistan’da tatil yapmak coğrafyanın ve yerel kültürün etkisi altında eşsizdir. Maalesef her iki ülkenin de mali sıkıntıları sonrası bu güzelliklere gölge düşmektedir ama sorunların adı konulduğu sürece çözümü yapmak kolaylaşır.

Herkese iyi tatiller!..

Albert Yalman

 

Genel içinde yayınlandı

“Kahveniz Türk mü, Yunan usulü mü olsun?”” için bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir