“20 yılda ancak doğru dürüst bina yapabiliyorum”

“Turizm mimarı dediğin biraz rahat olur, gergin durmaz, itiraz etmez, çünkü evrensel bir iştir turizm. Kültürlü olur, her şeyi bilir, bilmese de iki lisan bilir. Bunların hiçbirini bilmeyenlere bina yaptırıyorlar.”

Bülent Ergin Güngör, mimarlığa “ömür adamış” usta bir isim. Tavrında tasarım harikası mekanlarının üzerine çıkmayan hoş bir rahatlığı, gösterişsiz ve mütevazı bir duruşu var. Açık, dobra ve bir o kadar da sıra dışı ve keyifli. “20 yılda ancak doğru dürüst bina yapabiliyorum” diyecek kadar alçakgönüllü, “Büyük Millet Meclisi Başkanlığı konuk evi binasında koridor dar oldu, ayıp ettim” diyecek kadar özeleştirici. Sanırız onu turizm mimarlığında zirveye taşıyan da tüm bu değerleri…

Mimarlığın usta isimlerinden Bülent Ergin Güngör ile gelişen turizm projeleri, sektör algıları ve yeni dönem projelerini konuştuk.

B Design, turizme ne kadar süredir proje üretiyor, anlatır mısınız?

Ofisimizin kuruluşu çok eski, 1986 yılına dayanıyor. Üç ortaklı yapılanma bugün tek başına; otel, iş merkezi, ofis binası, alışveriş merkezi, gazino ve tatil merkezi gibi projelerle devam ediyor. Ve ne enteresandır ki ilk projemiz turizm. Çubuklu 29 bizim ilk profesyonel projemizdir. Sonraki süreç Antalya 29 ile devam etti. Ardından otel yapmaya başladık. Club Alantur’un ilk otelleri bize aittir. İlk turizm heyecanlarımızı yaşattığımız yıllardır, o günler. .

Turizm ve mimarlığa dair o dönemlerden hatırınızda neler kaldı?

O zamanlar bir “ara kuşak turizmi” yoktu. Ya çok vasat turist gelirdi ya da çok yüksek müşteri profilleri… Çünkü ara kuşağa hizmet verebilecek kalitede otellerimiz yoktu. Ya zengin iş adamları geliyordu ya itfaiyeci ya da benzeri statüde insanlar. Kapasite yoksunluğundan orta sınıfa hizmet edemiyorduk. Rahmetli Turgut Özal, Güney Antalya projesini üretince, bilirsiniz kendisi çok girişimci bir insandı, Belek, Kemer ve bütün Antalya sahillerini işadamlarına açtı. Bunu büyük bir öngörüyle ve Dünya Bankası’ndan kredi alarak, küçük ihalelerle yaptı. O dönemler bu tip ihalelere ancak 3-4 firma girebiliyordu. Şu anda eminim Antalya bölgesinde 100’lerce otel vardır, o zamanlar sayı 4’leri zor buluyordu. Bizden büyük mimarlar vardı, biz küçüktük o zamanlar. Hatta beni turizmle tanıştıran Mimar Mehmet Konuralp’tir.

Sektörden ne umdunuz ne buldunuz peki?

Turizmden çok şeyi bulduğumu söyleyebilirim. Çünkü şu anda kendi adıma işletmem var. O kadar dolmuşum ki sonunda kendime de bir otel açmayı becermişim. Rooms Galata’yı 3 yıl önce yaptık. 16 odalı butik otelin her odasını farklı bir tasarımla yaptık. 1800’lerin sonuna ait binada o dönemin ve Pera’nın havasını yakalamaya çalıştık. Oldukça modern malzemeler kullandık. Sonuçta bugünün insanları kullanacak, çok da ürkütücü olsun istemedik. Kullanıcı grubu çoğunlukla Avrupalı işadamı seviyesi; google, yandex kullanıyor. Daha çok iş amaçlı. Diğer otellerden farkı, bizim sistemde uzun dönemli konaklamalar da var, gecelik değil. İşin servis eden tarafındayız bir yönüyle de. Bugüne kadar çok sayıda bar ve restoran yaptığımız için o sektörü de çok iyi biliyoruz. Son yaptığımız Pera da bylo bistro bar var. Hatta o projemiz Europen Proper Awards aldı. Haftaya ödülümüzü almaya gidiyoruz. Bunlar da kazandıklarımız.

Otel yatırımlarına artan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz, nedir bu talep fazlalığının nedeni, sizin de yatırımcı bir mimar olduğunuzu düşünürsek…

Şöyle anlatayım, yatırımcı oteli bitirip işletiyor. Gayrimenkulde satar gidersin, başkası alır. Ama otelcilik işinde öyle değil, her sabah uyanır bir kez daha satarsın. Sistem öyle çünkü. Benim yaptığım seviyenin Türkiye’de yayılması bence daha önemli. Ancak biz otelcilik yaparken konaklama hizmetini dört dörtlük yapıp diğer hizmetleri vermiyoruz. Bar, restoran yiyecek içecek hizmetimiz asla yok. Bunu yapmadığımız zaman da çevremizdeki lokantalar iş yapıyorlar. Karşımızdaki kahvaltıcı kahvaltı verebiliyor. Yukarıdaki restoran her gün dolup taşıyor. Dolayısıyla iş biraz daha yayılıyor. Şimdi her şey dahil diye bir sistem çıktı, adam otele giriyor, 7 gün sonra çıkıyor. Arada çok ciddi farklar var. Çok büyük yatırımlar olmadığı için bu sayede çevreyi de geliştiriyor. Özellikle eski kent merkezlerinde Beyoğlu gibi yapıların köhneliği bitip sokaklar güzelleşmeye başlıyor. Çünkü o zaman herkes bir yatırım yapabiliyor. Üstelik normal konut kirasından çok daha iyi bir geliri var. İşte bu sebeple önüne gelen herkes bu işe soyunuyor. Dünyanın eski kent merkezleri de böyledir.

Bir tarafta çevreyi güzelleştiren yapılar, bir tarafta siluete ters düşen yapılar. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ülkenin muhakkak mass turizme de ihtiyacı var. Fakat onların lokasyonlarını iyi seçmek lazım. Geçenlerde bir binayı Başbakan bile vermedi, oysa Double Tree by Hilton Istanbul Old Town kendi verdi iznini, “bunun üzerini keselim” diyor şimdi, Zeytinburnu’ndaki üç kuleden bahsediyorum. “Çirkin olmuş, çok yüksek olmuş bunlar” diyor. İstanbul çok büyük bir şehir ve gittikçe de ticaret merkezi haline dönüşüyor. Trafik ise hala en büyük sorunumuz. Bu yüzden havalimanı yatırımları da çok başarılı olacak diyorum. Yeni havalimanına büyük bir para yatırılacak ama ülke açısından çok başarılı bir adım olacak. Bizim aslında bu aralar anormal bir endüstriyel faaliyetimiz yok. Ülke olarak tamamen ticaretten kazanıyoruz. Bunun içinde turizm endüstrisinin önemi büyük.

Biraz da projelerinizden bahsedelim. Hangi konsept ve akımların etkisinde proje üretiyorsunuz?

İşlerimiz arasında resortler de var şehir otelleri de. Her türlü otel yapıyoruz. Çok fazla iş seçme şansınız yok zaten, o kadar çok mimarlık ofisi var ki… Müşteri gelince de kaçırmak istemiyorsun. “Peki yaparım” diyorsun, gayet normal. Ben arkadaşımın kapısını da yaparım, hiç üşenmem mutfağını da yaparım. Bununla beraber beş yıldızlı otel de yaparım. Bu işten fazlasıyla zevk alıyorum çünkü.

Turizmde her şeyi yapmakla yapmamak arasındaki ince çizginin dengesi ne olmalıdır sizce?

Her şeyi yapabilirsiniz tabii ama turizm mimarı başka bir şeydir. Turizm mimarı ayrıştırılabilir. Zaten mimara bakınca anlamanız lazım, turizmle ilgisi var mı yok mu diye. Bir şekilde belli keder kendini. Oturuşundan, kalkışından, konuşmasından anlarsınız. İnsanın yapısından belli olur.

Merak ettim, bir turizm mimarı nasıl olur?

Turizm mimarı dediğin biraz rahat olur, gergin durmaz, itiraz etmez, çünkü evrensel bir iştir turizm. Kültürlü olur, her şeyi bilir, bilmese de iki lisan bilir. Bunların hiçbirini bilmeyenlere bina yaptırıyorlar. Sonuçta ortaya berbat bir iş çıkıyor. Sonra başka bir firma gelip bir daha yapıyor.

BG Design’ın turizme bakış açısı, tasarım algısı nasıldır?

Nasıl bir kimlikten çıkışı ifade eder? Biz agresif yapılar yapmıyoruz. Çünkü sert ve gergin dururlar. Keskin hatları olan camlar, çelikler, sert geometriler… Biz tercih etmiyoruz onları. Mümkün olduğunca yumuşak, huzur veren, insanı rahatlatan, dinlenme eğlenme yapılarıdır bizimkiler. Çünkü karşımızdaki insanı düşünerek yaparız. Ben odada ne kadar rahat etmek istiyorsam, müşteriyi de o denli rahat hissettirecek konforu sağlamak isterim.

İşlerinizde hangisini daha çok düşünürsünüz; insanı mı, yatırımcının beklentilerini mi?

Tabii ki insanı düşünüyorum. Çünkü yatırımcı benle beraber zaten, bunu biliyorum. En azından son 10 yıldır böyle. Ben 20 senede ancak kendime gelebildim, doğru dürüst bina yapabilmeye başladım. Başkalarını bilemem. Kötü bina örneğim yoktur ama.

Hiç mi?

Açık konuşmak gerekirse, bir iki tane oldu. Yıldız’daki Büyük Millet Meclisi Başkanlığı konuk evi binasında koridor dar oldu, ayıp ettim orada. Fakat çok kısıtlı bir alandı. Biraz da imar problemi vardı.

Ya oteller arasında?

İçime sinmeyen sadece Bodrum Cesars Hotel’dir. O da daha çok yatırımcı kaynaklıdır. Devlet arazisine diskotek yaptık, sonra yıktılar.

Turizm mimarisi en çok ne ister? Otel mimari ve tasarımlarında öncelikli konular neler olmalıdır sizce?

Daha bugün en büyük açığımız enerjiye ödediğimiz para diye Bakan konuşuyordu. Enerji verimliliğini sağladığımız zaman acayip bir ülke olacağız. Bunun yolu da aslında mimari ve yapılardan başlıyor. Bunun için karbon salınımını azaltmak lazım. Bunu yapabilen çok yakın arkadaşlarım var, neredeyse sertifika verecek duruma geldiler. Aslında bu artık konuşulmaması, ilk sırada yapılması gereken bir konu.

Bunca yıllık sektör tecrübenize dayanarak sormak istiyorum, günümüz otellerindeki en büyük sorun nedir?

Türkiye’deki esas problem, aydınlatma. Mimarlar aydınlatmacı değiller. Ne yazık ki Türkiye aydınlatma tasarımcısı yetiştirmiyor. Lambacı var, Bankalar Caddesi’nde yüzlercesine rastlarsınız. Armatürcüsü var… Ama aydınlatma tasarımcısı yok! Binaların bir gündüz bir de gece hayatı var ve gece hayatında mekanları anlatan ışıktır. Ancak ışığı doğru kullanan tasarımcıların yapıları güzel olur. Diğer türlü rahatsız olursunuz, hatta rahatsız olduğunuzdan bile haberiniz olmaz. Bir şey batar gözünüze ve o aslında tepedeki lambadır. Türkiye’de bu eksikliği doldurmak lazım. Biz B Design olarak bu alanda bir iki tane danışman firmayla çalışıyoruz.

Projeleri anahtar teslim mi yapıyorsunuz?

İçlerinde sadece içmimari yaptıklarımız da var, mimari olanlar da ve bazen de hepsi. Bu ara hepsini yapıyor gibiyiz, öyle anlıyorum.

Doğru olan hangisi?

Hepsini yapabilecek bir kadronuz varsa neden olmasın? Ofisin gelişmesi ile ilgili bir durum bu. Her ofis hepsini birden yapamıyor zaten. Öyle bir kadrosu oluşamıyor. Biz burada 18 kişilik bir ekiple çalışıyoruz. Ancak bu kadroyla biz her şeyi yapabilir durumdayız. 3 kişi yapamayız, çok zor.

Mimari ve şehir planlamaları açsından İstanbul’daki otelleri nasıl buluyorsunuz?

1990’lı yılların başında çok sıradan ve sıkıcı gittiler. Bu, ilk zincirlerin bize bir dayatmasıdır. Türkiye’ye geldiler, “benim tasarımım bu ve bunu yapacaksın” dediler. Çünkü ihtiyaç var, adamı istiyorsun, tamam diyorsun. Fakat öyle şeyler oldu ki artık iş keyifsiz ve sıkıcı bir hal aldı.

Mimarlık ve tasarım, zincirlerini nasıl kırdı?

Büyük değişim 2000’li yıllarda başladı. Zincir gruplar markalarını geliştirmek zorunda kalarak alt başlıklar kurmaya başladılar. Hal böyle olunca bu defa da müşteriyi sıkamaz hale geldiler ve tasarımlarını serbest bıraktılar. Baktığınızda hiçbiri birbirine benzemez ama malzeme standartları sabittir. Onun dışına çıkamazlar ama istediğin her rengi kullanabilirsin. Bu sayede çok iyi tasarımcılar çıkıyor. En basitinden ben kendi kendime tuhaf bir otel yapabiliyorum, bir zincir oluyor sonra. Nihayetinde bunu başardık. Şu an Türkiye’de başarılı ve yetenekli olarak nitelendirebileceğim çok sayıda mimar var.

Şu anda hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?

Şu anda üzerinde çalıştığımız DDF Oteli var. Vatan Caddesi üzerinde 105 odalı ve butik bir otel olması planlanıyor. Şu an kaba inşaatı sürüyor. Öyle tahmin ediyorum ki 2014 yılında açılacak. Onun dışında Talimhane ve Karaköy’de yine benzer konseptlerde devam eden projelerimiz var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir