Unilever’den Sürdürülebilir Yaşama Büyük Katkı

Türkiye ve Rusya da dahil Unilever’in 35 ülkeden sorumlu üst yöneticisi İzzet Karaca” Unilever’in işini iki kat büyütürken, aynı zamanda çevre üzerindeki toplam etkisini azaltmak ve kişilerin sağlık ve esenliklerine daha fazla katkı yapma amacıyla hayata geçirdiği 10 yıllık Sürdürülebilir Yaşam Planı’nın ilk yılını başarıyla tamamladığını açıkladı.

 

Karaca” 10 yıllık hedefler şeklinde açıkladığımız Sürdürülebilir Yaşam Planı’nın ilk yılında hedeflerimizin üzerine çıkmaktan dolayı mutluyuz. Bu bir yıllık performansımızdan aldığımız motivasyonla 2020 için belirlediğimiz hedefleri 2015 yılına kadar gerçekleştirebileceğimize dair umutlarımız ve inancımız arttı.İşimizi ikiye katlama hedefine odaklanırken, çevreye zararı da yarı yarıya azaltmak amacındayız. Bu hedefi tek başımıza değil, tedarikçilerimizle, müşterilerimizle, STK’larla ve her şeyden önemlisi tüketicilerimizle birlikte gerçekleştireceğiz” dedi.

Unilever Türkiye, Rusya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya Başkanı ve Unilever Türkiye CEO’su İzzet Karaca, programın bir yıllık sonuçlarını açıklamak üzere Unilever Global İletişimden Sorumlu Dünya Başkanı Sue Garrard ile birlikte düzenlediği basın toplantısında yaptığı konuşmada,30 fabrika ve 12 bin çalışandan oluşan, 750 milyonluk nüfusa sahip ve Unilever’in altıncı büyük pazarı olan bir bölgeyi Türkiye’den yönetmeye başladıklarını hatırlatarak, “Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı’nın hedeflerine gönülden bağlıyız ve bu planın başarıya ulaşmasında büyük rol oynuyoruz. 2011 yılında yaklaşık 60 hedefte yüzde 71 başarı kaydettik” dedi.

10 TARIMSAL HAMMADDEDE ÖNEMLİ İLERLEME SAĞLADIK”

Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı kapsamında üç hedeften biri olan tarımsal hammaddelerinyüzde 100’ünü sürdürülebilir kaynaklardan sağlama hedefine ilişkin olarak Karaca “Tarımsal ham maddelerimizin yüzde 14’ünü sürdürülebilir kaynaklardan sağlamak, 10 yıldan fazla zamanımızı aldı. Son 1 yılda ise bu oranı yüzde 24’e çıkardık. 2011 yılında, başı çeken 10 tarımsal ham maddemizin tamamında ilerleme kaydettik” dedi. Karaca “Palm yağında bu oran yüzde 64’ü buldu. Kağıt ve kartonda bu oranı yüzde 60’a ulaştırdık. yüzde 28’i, meyve ve sebzenin yüzde 25’ini,kakaonun da yüzde 2’ini sürdürülebilir ve izlenebilir belgeli kaynaklardan temin ediyoruz. Biz bir yıl sonra bu oranları daha yukarılara çıkarmaya kararlıyız. Karaca, 2020 yılına gelindiğinde palm yağının yüzde 100’ü izlenebilir kaynaklardan alınacağını söyleyen Karaca, açıkladığı tüm hedeflerin bağımsız kaynaklarca denetlendiğini hatırlattı. İzzet Karaca, Unilever’in altıncı büyük pazarı olan bir bölgeyi İstanbul’dan yönettiklerini belirterek, “Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı’nın hedeflerine gönülden bağlıyız ve bu planın başarıya ulaşmasında büyük rol oynuyoruz. Unilever dünya çapında 171 bin çalışanıyla çevreye verilen zararların azaltılması için birer çevre gönüllüsü olarak çalışıyor. Bu bizim aynı zamanda varlık nedenimiz. Çünkü üretim süreçlerini sürdürülebilir kaynaklarla yürütemezsek ve kaynaklar her geçen gün daha da azalırsa her şey bugünkünden çok daha zorlaşacaktır” dedi.

“ÇEVRE KORUMADA SORUMLULUĞUN YÜZDE 68’İ TÜKETİCİDE BİTİYOR”

Karaca, kendisine bağlı bölgenin Unilever’in toplam cirosunun yüzde 10’a yakın bölümünü oluşturduğunu belirterek “35 ülkenin yer aldığı bu bölge toplam dünya nüfusunun yüzde 11’ine sahip. Türkiye nüfusunun ise 10 katı bir nüfustan söz ediyoruz. Bölgemiz yüzölçümü olarak Unilever içinde en büyük bölge. Bölgemizdeki en uzak iki nokta arasında tam 12 saatlik zaman farkı var. Bir anlamda güneşin batmadığı bir bölgeye hitap ediyoruz” dedi. Çevreye verilen zararların kaynaklarına ilişkin yapılan araştırmalara değinen Karaca “Dünya ölçeğinde yapılan hesaplamalar çevre zararlarının yüzde 26’sının kullandığımız hammaddelerden, yüzde 3’ünün fabrikalarımızdan, yüzde 2’sinin nakliyeden, yüzde 1’inin de atıklardan kaynaklandığını gösteriyor. En büyük pay ise yüzde 68 ile tüketicinin ürünleri kullanımıyla ilgili. Bu nedenle tüketici eğitimine çok büyük önem veriyoruz. Çünkü biz üretim süreçlerini ne kadar iyileştirirsek iyileştirelim, hammaddeleri ne kadar sürdürülebilir kaynaklardan temin edersek edelim, işin ve çözümün ancak üçte birlik bölümüne katkı yapabiliyoruz. Bu sadece Unilever’in ya da Türkiye’nin değil tüm dünyanın sorunu. Çevreye verilen zararları azaltmak için musluğun önünü kesmeye kararlıyız” açıklamasında bulundu.

“7 BİNİN ÜZERİNDE ÇAY ÜRETİCİSİ EĞİTTİK”

Sürdürülebilir tedarik hedefi doğrultusunda Lipton ve Knorr markalarıyla önemli adımlar attıklarını ifade eden Karaca bu konuda şunları söyledi: “Türkiye’deki çay fabrikalarında üretilen çay ve 3. taraflarca tedarik edilenler dahil olmak üzere bütün çayların sırasıyla 2015 ve 2018’e kadar Yağmur Ormanları Birliği (RA-Rainforest Alliance) onaylı olmasını hedefliyoruz. Bu kapsamda Lipton Türkiye, 2011 yılında Sürdürülebilir Tarım Projesi’ni hayata geçirdi ve 7 bin 426 küçük ölçekli çay üreticisine birebir eğitim verdi. Karadeniz Bölgesi’nin ilk Toprak Analiz Laboratuarı’nı açtık, bir mobil aracı Rize çay bahçelerinde çalışan kadınlara sağlık taraması yapabilmesi içinSağlık Bakanlığı’na bağışladık. Öte yandan Türkiye’de en çok kullanılan 5 bileşenin 2015 yılına kadar sürdürülebilir kaynaklardan temin edilmesi hedefi doğrultusunda çalışan Knorr Türkiye deWWF işbirliğiyle ‘İyi Tarım’ Projesi başlattık. Tüm tedarikçilerimiz ve çiftçilerimiz, 2011 yılında ‘İyi Tarım’ projemizden haberdar edildi.”

“600 BİN CO2 AZALTIMI YAPTIK, AYAK İZİMİZİ DE HIZLA AZALTIYORUZ”

2011 yılında, 2008’e göre kullanılan enerjiden 600 bin ton karbondioksit (CO2) azaltımı yaptıklarını kaydeden Karaca, bu alandaki önemli gelişmeleri şöyle aktardı: “Global olarak kullandığımız toplam enerjinin yüzde 20’si yenilenebilir kaynaklardan geliyor ve 2020 yılı için koyduğumuz yüzde 40’lık hedefimize ulaşma yolunda da başarıyla ilerliyoruz. Fabrikalarımızda daha az su kullanıyoruz ve daha az atık üretiyoruz. 2011 yılında tesislerimizin yaklaşık üçte biri, katı atık alanlarına hiç atık göndermedi. Bu oranı, bu yılın sonuna kadar yarıdan fazlaya çıkarmak istiyoruz. Örneğin Rusya’da 2011’in 2. yarısından itibaren CO2 emisyonunu yılda 2 bin 850 ton azaltmayı başardık. Ayrıca sera gazı azaltımı konusunda 470.000 ilim dostu dondurma dolabı ile 2015 yılı için koyduğumuz 850 binlik hedefi yarılamış bulunuyoruz. Çamaşır ürünlerimizin birçoğu tekrar formüle edildi, bu da bizi 2012 yılında çamaşır yıkamadan kaynaklı sera gazı salımını yüzde 15 azaltma hedefimize yönlendirdi.”

“KONSANTRE DETERJANLA ÖN YIKAMA ORANI YÜZDE 44’DEN YÜZDE 29’A DÜŞTÜ”

Çamaşır yıkama sürecindeki sera gazı etkisinin azaltmak için sıvı deterjanları konsantre, toz deterjanları ise daha kompakt hale getirdiklerini vurgulayan İzzet Karaca, “2008 yılında, OMO’nun tüm toz deterjanlarını konsantre ürünlere dönüştürerek enerji ve ambalaj tasarrufu yapmakla kalmadık; aynı zamanda tüketicilerin normal bir deterjana kıyasla üçte bir daha az ürün kullanmalarını sağladık. İnovasyonlarımızı bir adım daha ileri taşıyarak, 2010 yılında OMO Ultra Konsantre Sıvı Deterjan’ı geliştirdik. Bu, toz ve konsantre toz deterjanlara kıyasla olumsuz çevresel etkileri azaltan bir ürün. 2008-2011 arasında geliştirilen yeni nesil OMO formülleriyle CO2 emisyonuna olan etkimizi yüzde 41, su tüketimi ile bıraktığımız etkiyi ise yüzde 35 oranında azalttık. Ön yıkama oranını yüzde 44’ten yüzde 29’a düşürerek 2 Ömerli Barajı kadar su kurtarılmasına katkıda bulunduk” şeklinde konuştu.

“EL YIKAMA EĞİTİMİNDE DÜNYADA 48 MİLYON KİŞİYE ULAŞTIK”

1 milyar insanın sağlık ve esenliklerini arttırmak için harekete geçmelerine yardımcı olmak hedefi kapsamındaki ilerlemelere de değinen Karaca “2011 yılı sonu itibariyle dünya genelinde 48 milyon kişiye ulaşan el yıkama programlarına paralel olarak Türkiye’de Domestos önderliğinde gerçekleştirdiğimiz ‘Eğlen, Öğren, Hijyen’ Projesi ile Türkiye’nin sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş bölgelerinde yaşayan çocuklara hijyen alışkanlıkları kazandırmayı hedefledik. 2011’in ilk altı ayında 40 bin çocuğa hijyen eğitimi verdik. Bu projeyle 3 yıl içinde 225 bin çocuğu eğitmeyi ve anne babalar da dahil 1 milyondan fazla kişiye dokunmayı hedefliyoruz” dedi. Beslenmekonusunda doymuş yağları ve tuzu azaltma konusunda oldukça yol kat ettiklerini belirten Karaca şunları söyledi: “Örneğin, Sana ve Becel gibi öncü sürülebilir ürünlerimizin yüzde 90’ından fazlası, artık üçte bir oranından daha az doymuş yağ içeriyor. Öte yandan uluslararası beslenme kılavuzları, günlük 5 gram tuz öneriyor ve bizim amacımız tüketicilerin bu önerilen seviyeye ulaşmasına yardımcı olmak. 2011 yılı sonunda gıda portföyümüzün yüzde 61’i günlük 5 gram hedefine ulaştı.”

PAYDAŞLARA İŞBİRLİĞİ ÇAĞRISI

Unilever Bölge Başkanı İzzet Karaca, çevreye verilen zararların en aza indirilmesi konusunda değişimi gerçekleştirmek için paydaşlara da çağrı yaparak şunları söyledi: “Sürdürülebilirliğe yapılan yatırım iyi sonuçları da beraberinde getirir. Unilever olarak, dünya çapında çok daha fazla insanın beslenme ve hijyen avantajlarından yararlanmalarını sağlayacak ürünlerimizi sunarak, onların daha iyi yaşam kalitesine sahip olmalarını sağlamak ve işimizi iki kat büyütmek istiyoruz. Ancak ne pahasına olursa olsun sadece işimizi büyütmek bizim için kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. İş modelimiz aynı zamanda çevreye olan etkimizi de azaltmalıdır. Sürdürülebilir Yaşam Planımızı farklı kılan özellik de değer zinciri boyunca geçerli olmasıdır. Biz, sadece kendi operasyonlarımızın değil; tedarikçilerimizin, müşterilerimizin, iş ortaklarımızın ve en önemlisi tüketicilerimizin ürünlerimizi kullanmasının sorumluluğunu taşıyoruz. Ancak tüm bu hedefleri tek başımıza gerçekleştiremeyiz.” Türkiye’nin yönetim üssü olduğu bölgedeki önemli projeler hakkında da bilgi veren İzzet Karaca, Unilever Rusya-Ukrayna-Belarus’un yanı sıra İsrail veİran’da da önemli çalışmalar yapıldığına dikkat çekti.

“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İŞ MODELİMİZİN TAM KALBİNDE YER ALIYOR”

Unilever, ‘Sürdürülebilir Yaşam Planı’ çerçevesinde ilk yılda kaydettiği gelişmeleri dünya ölçeğinde değerlendiren Unilever Global İletişimden Sorumlu Dünya Başkanı Sue Garrard, Sürdürülebilir Yaşam Planı ile hammadde tedarikinden ürünlerin yemek, temizlik veya çamaşır yıkama alanlarındaki tüketici kullanımına kadar, değer zincirinin tamamındaki etkilerine dair sorumluluk üstlendiklerini ve bunun bir devrim niteliği taşıdığını söyledi. Unilever’in işini iki kat büyütürken çevre üzerindeki toplam etkisini azaltmayı hedeflediğini belirten Garrard, “Sürdürülebilir Yaşam Planı kapsamında; 2020’ye kadar, 1 milyar insanın sağlık ve esenliklerini geliştirmek üzere harekete geçmelerine yardım etme hedefi doğrultusunda, sağlık, beslenme ve hijyeni geliştirmeye, aynı zamanda tüm tarımsal hammaddelerimizi sürdürülebilir kaynaklardan tedarik etmeye kararlıyız” dedi.

Garrard, Sürdürülebilir Yaşam Planı çerçevesinde kaydettikleri performansı aktarırken “Dünyamızda nüfus artarken, iklim değişikliği hızlanıyor. Su kaynaklarımız kıt, bir milyar insan aç ve 1 milyar insan da aşırı kilolu. Diğer taraftan her yıl 1 milyondan fazla çocuk ishal nedeniyle ölüyor. Eğer dünyamızın kaynaklarını tüketmeden ve kamu borçlarını arttırmadan 7 milyar insana iyi yaşam koşulları sağlama hedefimize ulaşmak istiyorsak hem hükümetler hem de sektör, ekonomik ve çevresel açıdan dengede olan yeni büyüme modelleri bulmalıyız. Hedeflerimizin birçoğu, en az onları açıkladığımız zaman olduğu kadar zorlu görünüyor; ancak bir şeyleri gerçekten değiştirmek istiyorsanız, kendinize zorlu hedefler koymalısınız. Sürdürülebilir büyüme gelecekte kabul edilebilir tek büyüme modeli olacak. Bu nedenle Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı’nı, iş stratejimizin tam kalbine koyduk” şeklinde konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir