‘Doydum’ Diyene Kadar Kebap Yediren Şehir

Tarihi hamamlar, mimarisine hayran olacağınız medreseler, çeşmeler, o çeşmeden akan şifalı sular… Geçmişte pek çok medeniyete evsahipliği yapan Erzurum’da onların izleri hala duruyor. Sadece tarihi eser yok; keşfedilecek mekanlar, yenilecek yemekler de var.

Buram buram tarih kokan, her köşe başında farklı medeniyetlerin izlerini saklayan bir şehir Erzurum. Tarihinin yanı sıra kendine has kültürüyle de zengin bir kent. Kışın musluklar hiç kapatılmıyor, aksi takdirde donuyor. Ayran, nehir suyuyla hazırlanıyor. Hemen herkes spora meraklı. Kayak ve rafting yapılıyor, cirit oynanıyor. Yılın yarısını kar altında geçiren Erzurum’da bahar ve yaz ayları bir başka güzel. Dağların zirvesinde hala kar görülürken her yer yeşil ve çiçek dolu. Kısacası yazın başka, kışın ise daha başka…

Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kenti olan Erzurum, son yıllarda özellikle Palandöken’deki kış sporlarının etkisiyle turizmin önemli merkezlerinden biri oldu. Şehre gidenler kayak merkezinden fazlasını görüyor. Çünkü Erzurum, Doğu Asya ve Batı arasındaki geçiş güzergahlarından biri olduğu için medresesi ve hanlarıyla ünlü bir ilimiz. M.Ö. 4 bin 900 yıllarında kurulduğu tahmin edilen bu kadim şehir, tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Parftlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Bizanslılar, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler’e de evsahipliği yapmış.

833 YIL ÖNCE YAPILAN CAMİ

Erzurum, yüzyıllar boyunca evsahipliği yaptığı medeniyetlerin izlerini taşıyor. Camileri, medreseleri, kalesi, hanları, hamamları… Şehirde ilk göze çarpan eser Ulu Camii. Saltukoğulları’ndan Ebü’l-Feth Muhammed tarafından tam 833 yıl önce yaptırılmış. Gördüğü tamiratlar yüzünden ilk şeklini kaybetmiş olsa da cami ihtişamını koruyor. Görülmesi gereken bir başka cami ise Lala Paşa Camii. 1562’de Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Beyaz taştan yapılan minare, kırmızı taş bileziklerle süslü. Cami iç süslemesi, renk, yapı ve ünlü çinileriyle klasik Osmanlı mimarisinin önemli eserlerinden.

Erzurum’un medreseleri de görülmesi gereken tarihi eserler arasında. Erzurum’un bir nevi sembolü olan Çifte Minareli Medrese, en eski yapı. Selçuklu Sultanı Birinci Alaeddin Keykubat’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1253 senesinde yaptırılmış. Anadolu’nun en büyük sanat şaheserlerinden biri olan Çifte Minerali Medrese’nin, 26 metre yüksekliğindeki minareleri renk renk çinilerle kaplı. 37 odası ve camisi olan bu muhteşem eser, müze konumunda.

Bir başka medrese ise taş kapısıyla görenleri kendine hayran bırakan Yakutiye. İlhanlı Sultanı Olcayto zamanında 1310 yılında yaptırılan medreseye gittiğinizde taş kapısının işlemelerine mutlaka dikkat edin çünkü kıymetinin bir kısmı burada saklı. Ahmediye Medresesi ise son derece sade bir yapı. İlhanlılar zamanında 1314’de yapılan medrese şu sıralar harabe halinde ama yine de görülmeye değer.

Şehir merkezinin herhangi bir yerinde kafanızı biraz kaldırdığınızda kentin simgesi Erzurum Kalesi’ni rahatça görebilirsiniz. Romalılar tarafından yaptırılan kale, Osmanlı zamanında ve o devre kadar bölgeye hakim olan devletler tarafından birçok kez tamir edilmiş. Kaynaklarda üç kat surla çevrili olduğu belirtilen kaleden bugün geriye 110 burç ve kule kalmış.

NENE HATUN’UN MEZARI BURADA

Anadolu’da mezar anıtlarının en güzel örneklerini Üç Kümbetler’de görebilirsiniz. Üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve yedinci yüzyılın sonlarında veya 10’ncu yüzyılın başlarında yapıldığı sanılıyor. Kesme taştan yapılan olan bu kümbetler sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri bir külahla örtülü. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetlerin üzerinde ise Orta Asya takvimlerinde görülen burç figürlerini andıran boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunuyor.

Tabyalar ise 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’u savunmak amacıyla yapılmış. Sultan Abdülaziz’in emriyle yaptırılan Aziziye Tabyası’nda büyük bir anıt var. Bu anıtın önemi ise kahraman Erzurum kadınlarını temsil eden Nene Hatun’un kabrinin burada olması.

Bu taş çok özel

Yöreye has oltu taşından yapılan takılar, objeler çok şık. Oltu taşı artık büyük kayalar halinde çıkmadığı için zanaatkarların büyük objeler yapması mümkün olmuyor. Büyük objeler için Rusya’dan getirilen oltu taşı kullanılıyor. Oltu taşının varlığı Erzurum’da tespih ustalarının yetişmesine de katkıda bulunmuş. Oltu taşından yapılan tesbihler çok kıymetli. Çünkü oltu taşını işlemek, onu şekle sokmak hiç kolay değil!

KAPLICASI ŞİFALI ÇEŞMELERİ TARİHİ

Erzurum’un şifalı suları da çok meşhur. En çok talep gören ise Pasinler Kaplıcası. Termal otellerin de bulunduğu kaplıcanın madensuyu niteliğindeki suyu şişeleniyor. Bir başka kaplıca ise Ilıca. Mide, bağırsak, karaciğer, safrakesesi ve şeker hastalıklarına iyi geldiği iddia edilen kaplıcanın yanında konaklama tesisleri de var.

Kaplıca sevmeyenlerdenseniz Erzurum’un meşhur hamamlarından birine gidebilirsiniz. Üstelik hamamların hepsi tarihi. Boyahane Camii’nin yanında yer alan Boyahane Hamamı, 1567’den beri ayakta. Şeyhler Hamamı ise 13’ncü yüzyıldan beri sapasağlam duruyor.

Erzurum, çeşmeleriyle de ünlü. Sadece il merkezinde 50’den fazla çeşme bulunuyor. En meşhurları ise şunlar: Cennet Çeşmesi, Şafiler Çeşmesi, Kale Çeşmesi, İsmail Ağa Çeşmesi, Akpınar Çeşmesi, Yazıcıoğlu Çeşmesi, Dörtgüllü Çeşme. Bir yudum su içmek içinizi ferahlatacaktır çünkü çeşmeden akan şebeke suyu değil direkt dağdan gelen su.

Erzurum’un suları bunlarla sınırlı değil. Türkiye’nin en yüksek çağlayanı Tortum da Erzurum’da. Çağlayanın suları 50 metre yükseklikten aşağı düşüyor. Manzarası muhteşem! Kafelerde oturup bir bardak çay içerek keyifle izleyebilirsiniz.

Alternatif sporların durağı

Palandöken kayak tesisleriyle kışın kayak turizminin favori yerlerinden biri haline geldi. Pek çok kişinin kayak tatili için tercih ettiği Palandöken, yazın da çok güzel. Özellikle sıcaktan bunalanlara serin suları ve temiz havası çok iyi gelecektir.

Erzurum, rafting de yapabileceğiniz bir şehir. Dünyanın rafting için en uygun 10 nehri arasında gösterilen Tortum Çayı’nda azgın sularla boğuşurken, hem adrenali bol bu sporu yapabilir hem de keyifli dakikalar geçirebilirsiniz. Bir not: Alabalığın tadına bakmadan dönmeyin.

Savaşı spor haline getiren, içinde saygı bulunduran cirit bugün Erzurum’un en önemli sporlarından. Orta Asya’dan Anadolu’ya geçip, Erzurum’a yerleşen ve dönem dönem Tuna kıyılarına dayanan ata sporu cirit, ilk olarak Erzurum’da benimsenmiş. Erzurum’da önemli yere sahip olan bu spor için pek çok özel saha bulunuyor. Köylerde çocuklar yaz-kış cirit oynuyor.

AYRAN NEHİR SUYUYLA YAPILIYOR

Erzurum’a gidinde çağ kebabı yenmeden dönülmez. Cağ kebabı, en basit tabiriyle yatay şekilde şişe takılan döner. “Doydum” diyene kadar servis edilmeye devam ediliyor. Yanında Aras Nehri’nin suyundan yapılan ayranı mutlaka tadın. Çünkü nehrin suyu o kadar sert ki yediğiniz kebabı hazmetmenize yardımcı oluyor. Tatlı olarak meşhur kadayıf dolmasını tavsiye ediyoruz. Sarmadan biraz daha büyük olan dolmanın içinde ceviz veya fındık var. Kızartılıp üzerine şerbet dökülüyor.

(Star)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir