Çırağan Sarayı’nda önce tarihe sonra lezzete yolculuk

Haber: Hatice Ünal Bilen

İstanbul’da 32 yıllık bir hikaye Çırağan Palace Kempinski. Nam-ı diğer, Çırağan Sarayı. Bir saray oteli olarak 15 Ocak 1991’de şehir turizmine kazandırılan tarihi yapının 17. yüzyıla uzanan köklü bir mazisi var. Saray-otel bugünlerdeyse tatlı bir telaş içinde! Nitekim bir süredir bloklar halinde yenileme faaliyetlerini sürdüren İstanbul’un simge oteli, misafirlerini çok yakın bir zamanda yenilenen siluetiyle ağırlayacak…


İşte tam da bu heyecanlı bekleyişinde geçtiğimiz günlerde sarayın ev sahipliğinde özel bir davetle ağırlandık. Zeynep Kakınç, Faruk Şüyün, Erol Mütercimler ve Ayfer Yavi gibi gastronomi sektörünün değerli yazar ve akademisyenleri de vardı o ağırlamada. Her zamanki nazik ev sahiplikleriyle Çırağan Palace Kempinski’nin Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Neslihan Şen ve Pazarlama ve Kurumsal İletişim Müdürü Cansu Baş da bizleri keyifli sohbetleriyle yalnız bırakmadı.

Lezzetli anlatımıyla, Çağrı Başkurt

Çırağan Sarayı’nın Tarih ve Kültür Danışmanı & Küratörü Çağrı Başkurt’un mihmandarlığında önce sarayı gezdik, ardından Tuğra Restoran’ın Baş Aşçısı Emre İnanır’ın unutulmaz iftar sofrasına oturduk…

Tarih Sergisi’nde geçmişe yolculuk  

Saray ile oteli birbirine bağlayan “Galeri” kısmında Çırağan Sarayı’nın yüzyıllara yayılan tarih sergisinde geçmişe yolculuk yapmak nazarımda hem şaşırtıcı hem de ilgi uyandırıcıydı. Küratör Çağrı Başkurt tarafından 2019-2020 senelerinde hazırlanan sergi alanında, sarayın dünden bugüne uzanan geçmişine upuzun koridor boyunca hem yazılı hem de görsel malzemelerle tanıklık ettik. Unutmadan, bu tarihi galeride bestekâr sultanların müziklerini dinleyebilir, bu vesileyle tarih ve sanatın büyüsünde Çırağan ruhuyla bütünleşebilirsiniz.

Yangından bugüne tek yadigar, Çırağan Hamamı

Uzun yıllardır mesleğim gereği defalarca girip çıktığım Çırağan Sarayı, tek kelimeyle sırlarla dolu, onu anladım. Sarayda henüz halka arz etmemiş onlarca gizli kapı mevcut. Onlardan biri de kuşkusuz, Çırağan Hamamı olarak bilinen Hünkâr Hamamı. 1910’daki Çırağan yangınından bugüne erişen tek mekan olarak adını tarihin tozlu yapraklarına yazdıran hamam ziyarete kapalı. Ancak saray idaresinin özel izniyle açılabilen hamam, sarayın arka cephesine denk düşüyor. Hamamdan Boğaziçi’nin Kuleli’ye kadar olan kuzey sahasını rahatlıkla seyre dalabiliyorsunuz. İnce bir işçilikle şekillendirilmiş mermer işlerine sahip olan hamam üç kısımdan oluşuyor. Soyunmak, giyinmek ve dinlenmek için kullanılan soğukluk, ardından hazırlık için yapılan yıkanmalarda ve yüksek ısıya hazırlanmak için kullanılan ılıklık, halvetlerin de bulunduğu ana yıkanma yeri olan sıcaklık…

Sabunu bile özel kesim, Sultan Süiti

Bir sonraki keşif noktamız, Sultan Süiti… Sayısız prestijli ödüle sahip olan, açıldığı günden bu yana birçok kraliyet ailesi üyesini ve VIP misafiri ağırlayan bu süit, muhteşem saray binasının ikinci katında yer alıyor. Yaklaşık 400 metrekarelik büyük bir oda görünümündeki süit, tahmin edebileceğiniz üzere nefis bir Boğaz manzarasına sahip. Avrupa’daki en büyük süitlerden biri olan ve en son teknoloji ürünü cihazlara sahip süit, cezbedici Boğaz manzarasının keyfini en iyi şekilde çıkarabileceğiniz ve zamanında Osmanlı padişahlarının yaşadığı yer olan bu tarihi sarayın ruhunu en yakından hissedebileceğiniz odalardan biri.

Biraz daha detay vermek gerekir ise, süite geniş bir holden giriliyor ve hemen sonrasında karşınıza 12 kişilik yemek alanına sahip şaşalı bir oturma odası çıkıyor. Özel yapım sabunlarla karşılanıyorsunuz ve de! Hangi renk ve aromayı tercih ediyorsanız onunla giriyorsunuz banyoya. Hatta Çırağan Sarayı, hoş kokulu anılar için bavulunuza küçük bir hediye bırakma inceliğinden bu kez de vazgeçmiyor.

Süiti gezmeye devam ediyoruz…

Bunun iki yanında da iki adet büyük yatak odası bulunuyor. Ana yatak odasında rahat bir yatak, özel buhar odasına sahip ve el yapımı mermerden yapılmış Türk hamamı, altın kaplama duş başlığı ve kristal küvet muslukları bulunuyor ki, beni en çok etkileyen bölümlerden biri de burasıydı. Bir anı bırakmadan çıkmak da istemedim, gördüğünüz üzere. Misafire en az ev sahibi kadar değer veren bu süitte misafir odasının da kendine ait özel bir banyosu bulunuyor. Bu banyoda, Boğaz ve Tarihi Yarımada manzaralı büyük bir pencere de bulunuyor ki, bu keyfe seyirlik hazlar da eklenebilsin diye yorumlamaktayım.

Çırağan Sarayı’nın Tarih ve Kültür Danışmanı & Küratörü Çağrı Başkurt’un anlatımıyla muazzam ölçüde büyük ve gösterişli kapıları, iki adet dekoratif şöminesi, göz alıcı avizeleri, süslü sütunları,  odanın yüksekliği 5,7 metre olmasına rağmen yerden tavana kadar uzanan pencereleri ve olağanüstü Boğaz manzarası ile bu muhteşem süit; iki odada da en modern teknoloji öğelerini klasik Osmanlı mimarisi ile buluşturuyor ve sarayın ihtişamını canlandırıyor. İmparatorluk zamanının tarzında yapılmış 19. yüzyıla ait Osmanlı motifleri ve aksesuarları içeren tüm mobilyalar tamamen yerli üretim!

Şef İnanır’ın sofrası inanılır gibi değildi

Çırağan Sarayı’nın Tarih ve Kültür Danışmanı & Küratörü Çağrı Başkurt’un lezzetli anlatımını şimdi damaklarımızda hissetme zamanı! Dillere destan Çırağan Sarayı gezimizi taçlandırabileceğimiz bir lezzet yolculuğuna çıkıyoruz ve ardından… Bu defa Tuğra Restoran’dayız… Geleceğe miras olan reçetelerden aldığı ilhamla Osmanlı-Türk mutfağına çağdaş yorumlar katan, zengin mutfak kültürünü daha da zenginleştirmek için tam kadro çalışan o simge restorandayız. İftar saatine yakın karşılanıyoruz tecrübeli Baş Aşçı Emre İnanır ve genç ekibi tarafından. Öylesine ihtişamlı bir sofra ki tam da sarayın görkemine yaraşır bir şıklık ve zarafette! Daha oturmadan doyuran kışkırtıcı bir cazibeye sahip bir sofra düşünün ki, tabak sunumundan servise dek her bir detay incelikle tasarlanmış.

Yerel ekonomilere desteğini tüm seyahatlerinde yerel gıdaları sepetine atarak verdiğini belirten Şef İnanır, inanılır gibi değildi o akşam da! Öyle ki, minimalist sunumlarında tabağın ortasına kondurduğu minik tatlarıyla adeta damaklarımızda lezzet patlaması yaşattı. Baklava yufkası, ebegümeci ve uykuluk kremasıyla hazırladığı Uykuluk, başlangıç için iyi bir tercihti. Yoğurt, havuç, kale otu, üzüm, reyhan, pancar, bahar özü yağı ve su teresiyle tasarladığı Yoğurt ve Kök Sebzeler renkli kimliğiyle olduğu kadar tazeliği ve mevsimselliğiyle de deneyimlenmeye değerdi. Kerevit Hingel, Oruk’tan sonra servis edilen Karadeniz Kalkan Balığı, bir balıksever olarak beni ziyadesiyle tavladı. Trakya kuzusuyla hazırladığı Kuzunun İki Yüzü’nün ardından gelen buzlama… Ve damakta kalan son tat olarak Sakızlı Güllaç da takdire şayandı…

Geçtiğimiz yılın ekim ayında Michelin Guide İstanbul ödül töreninde 38 önerilen restorandan biri olma başarısını gösteren Tuğra Restoran mutfağına yıldızlar yakışır diyor, bu güzel ağırlama için tekrar teşekkür ediyorum…

#çırağanpalacekempinski #çırağansarayı #çırağanoteli #yenileme #çağrıbaşkurt #başaşçıemreinnaır #tuğrarestoran #michelinguideistanbul #2023 #tarihiyolculuk #lezzet #ramazan #sultansüiti #galeri #çırağanhamamı #hünkar hamamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir