Dünyanın En İyi 50 Lezzet Durağı Seçildi, Hiçbir Türk Restoranı Listede Yer Alamadı

İtalyan maden suyu firması S. Pellegrino sponsorluğunda, Restaurant Dergisi tarafından bu yıl 10’uncusu düzenlenen etkinlikte, Danimarka’dan Noma adlı restoran birinci oldu. Londra’da düzenlenen gecede ödül alan Noma, böylece art arda üçüncü kez ‘Dünyanın En İyi Restoranı’ seçildi.

 

 

Kopenhag’daki restoranın 32 yaşındaki şefi Rene Redzepi, “Yemek dünyasında insanların aklında bir marka olmak bizim için büyük bir onur” diyor. Sadece Kuzey Avrupa bölgesinden yemekler sunan Noma’nın en büyük özelliği sürekli taze malzemeler kullanıyor olması. Noma’da yedi çeşit yemeğin bulunduğu mönü 227 dolar. Ana yemek fiyatları da 59 ile 76 dolar arasında değişiyor. İki haftadır tüm dünya Noma’nın başarısını konuşuyor.

Kopenhag’daki restoranın 32 yaşındaki şefi Rene Redzepi, “Yemek dünyasında insanların aklında bir marka olmak bizim için büyük bir onur” diyor. Sadece Kuzey Avrupa bölgesinden yemekler sunan Noma’nın en büyük özelliği sürekli taze malzemeler kullanıyor olması. Noma’da yedi çeşit yemeğin bulunduğu mönü 227 dolar. Ana yemek fiyatları da 59 ile 76 dolar arasında değişiyor. İki haftadır tüm dünya Noma’nın başarısını konuşuyor.


Şimdi asıl mesele nedir biliyor musunuz? Noma bu işi meslek olarak yapıyor. Daha uzun yıllar da yapacak. Çünkü mekânın sahibi hem aşçı hem de patron. 50 kişilik bir yeri var. Ne sağdan büyüyor ne de soldan. “Mekânım iş yapıyor; bir kat daha çıkayım, hatta yanım da boş, buraya kaçak bir kat daha yapayım” gibi bir derdi yok. Çünkü adamın para hırsı yok. Yedi çeşit yemeğin bulunduğu mönüyü Türk parası karşılığı olarak 350 TL’ye sunuyor. Bu yemekleri dünyada başka yerde yeme şansınız yok. Hepsi çok özel bir aşçı olan Rene Redzepi tarafından değişik soslarla yapılıyor. Noma’da yemek yemek için aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Devlet, aşçı Rene Redzepi’yi memleketine yaptığı katkının parayla ölçülür bir tarafı olmadığı için ödüllendirmeli. Şimdi bizimkilere gelecek olursak, İstanbul’a bir misafiriniz geldiği zaman tercih edilen birkaç yer var. Buralar, lezzetli yemekler sunduğu için değil sadece çok güzel bir manzaraya sahip oldukları için yabancılar bayılıyorlar. Restoranlar da bunu üstlerine alır, kendilerine bayıldıklarını sanırlar. O yüzden kendilerini hiç geliştirmezler. Zaten milletin gidecek başka yeri yok. Mecbur gelecek. Yıllardır “Dayayın gitsin” felsefesiyle bu milleti sömürüyorlar. Peki bunları kim yapıyor? Bunlardan biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait park içinde yer alan ve büfe için tahsis edilen alana konuşlanan Sunset Restoran, diğeri ise Ulus 29…

Mc DONALD’S’TAN FARKLARI YOK 

Zamanla büyüdükçe büyümüşler. 50 kişiyle işe başladıkları mekân şimdi 300 kişilik kapasitelere ulaşmış. Her geçen gün daha da büyürlerken hiç “İyi hizmet verir miyim, gelen müşteriyi memnun edebilir miyim, İstanbul’da bir numara olayım ama az kişiye hizmet vereyim” gibi düşünceler geliştirmemişler. “Daha ne kadar çok adam içeriye sokarım, ne kadar çok ciro yaparım” derdine düşmüşler. Sizlerde yediğim yemekler bir gün çok güzel iken başka bir gün yenecek gibi olmuyor. Bir standardınız yok! Aşçı ne yapsın; yetiştiremeyince McDonald’s gibi doldur boşalt yapmak zorunda kalıyor. Sunset, aslında en başta 150 kişi için dizayn edilmişti. Ona göre mutfak ve servis alanı yapılmıştı. Sayı 500 kişiye çıkınca, artık mutfakta şansınıza ne çıkarsa! İstanbul dünyanın gözde turistik şehirlerinden biri, her geçen gün daha fazla turist ağırlıyor. Kimse de Noma gibi “Ben ancak 50 kişiye hizmet veririm” demiyor. Üstelik, her gün iki masa daha ek yapıyor. İstanbul’daki pek çok lüks restorandan, olağanüstü bir lezzet olmamasına rağmen kişi başı 400 TL’den aşağıya çıkamıyorsun. Gelen turiste sunacağın kendimize özgü tatlar da maalesef yok. Daya sufleyi, daya cheescake’i… Her sene sessiz sedasız 20 milyon TL ciro yap, kimseye de bir şey verme. Valla süpermiş! Her iki mekânda da büyük şirketlerin yöneticileri konuklarını ağırladığı için patronun kartıyla dibini buluyorlar. Üst düzey yöneticiler, kendilerine verilen kartlarla harcadıkça harcıyor. Para kendilerinin olmadığı için kimse dönüp hesaba bakmıyor.

Şimdi, ortada bir dünyaca ünlü restoran örneği var, mönüsündeki yedi çeşit yemek 350 TL, bir de bizim Ulus Parkı’nda devletin arazisini işgal eden Ulus 29 ve Sunset; kişi başı ortalama 400 lira hesap ödenen mekânlar… Yok! ‘En İyi Restoran’ sınıfında adları şanları yok. Kazığa gelince maşallah birinci sıradayız, ama ‘en iyiler’ sıralamasında hiç olamadık. Her iki patronun da öyle bir derdi yok ki, merkez bankası gibi para basıyorlar. Listeye girseler ne olur girmeseler ne olur. Şimdi bunları yaz yaz bitmez. Yine kazıklamaya devam edecekler, ama ben büyüklerimizin bu durumun farkına varacakları günü sabırsızlıkla bekliyorum. İstanbul gece hayatında kazık yemeyeceğimiz bir ortam istiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Kadir Topbaş, Kültür Bakanı Sn. Ertuğrul Günay, lütfen bu duruma çözüm bulun. Sadece bu iki mekân mı derseniz, tabii ki değil. İlk aklıma gelen yerler olduğu için onları örnek verdim.

(Tayfun Topal/Habertürk)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir