Glamping akımı yayılıyor: Longosphere’in hedefinde tüm Türkiye var!

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Sürdürülebilir ve özel ilgi turizminin öne çıkan akımı “glamping”in Türkiye’de gerçek anlamdaki ilk ve tek örneği. Toplamda 270 dönüm arazide lüks turizm modeliyle temmuz ayından bu yana hizmet vermeye devam eden Longosphere Glamping, ilk iki ayda yakaladığı doluluk oranlarına bakılır ise, pandemi krizini doğru zaman ve lokasyonda hayata geçirdiği konseptiyle fırsata çevirmeyi başaran nadir işletmelerden biri. 20 milyon TL yatırımla Trakya-İğneada bölgesinin marka değerini nitelikli turist profili ile şimdiden bir üst çıtaya çıkarmayı başaran tesisi, Kınay Ailesi’nin en genç üyesi olan Longosphere Glamping CEO’su ve Genel Müdürü Yiğit Küçükkınay ile konuştuk.Longosphere Glamping ile Trakya-İğneada bölgesinde ciddi bir girişimcilik ve cesaret örneği sergilediniz. Üstelik de turizm merkezi statüsüne sahip olmayan bir bölgede. Yatırıma nasıl karar verdiniz, yola çıkarken ne vardı aklınızda?
Aslında bu büyüklükte bir tesis kurmak yoktu aklımızda. Istıranca Dağları’nda yarı hobi konseptinde bir butik otel projemiz vardı. Yine doğa ile ilişkili bir projeydi o. Sonrasında Demirköy Orman İşletmesi şu an bulunduğumuz araziyi gösterdi. Bölgede hayata geçirmek istedikleri konaklamalı mesire yeri için yatırımcı arayışındaydılar. “Araziyi ihaleye açacağız ama burayı da vizyonsuz bir yatırımcının alıp heba etmesinden korkuyoruz. Sizin gibi yatırımcılar girerse ihaleye açacağız, düşünür müsünüz?” dediklerinde cevabımız evet oldu. Çünkü zaten bizim de böyle bir düşüncemiz vardı. Biz 58 yıllık bir akaryakıt firmasıyız. Kınay Grubun altında Hedef Petrol ana akaryakıt firmamız ve birkaç firmamız daha bulunmakta. Ben ailenin üçüncü kuşak en genç üyesi olarak grubumuzun akaryakıt dışında turizm ve teknolojiye de yatırım yapması düşüncesindeydim. Hatta bu fikri ailece de konuşup, tartışıyorduk. Biz gezgin bir aileyiz, seyahat etmeyi seviyoruz. Şahsen ben sırt çantamla 50’nin üzerinde ülkede dolaştım. Babam 100’ün üzerinde ülke dolaştı. Annem keza öyle. Aynı zamanda Mutfak Dostları Derneği üyesi bir aileyiz. İnsan sevdiği işi yapmalı derler ya, turizm-otelcilik bizim yaşam tarzımıza uygun bir alan. Neticesinde araziyi devletten 29 yıllığına kiralamış olduk, 20 yıl da ekstra öncelik hakkımız var.

Sincap Çadırı

Bahsettiğinize göre arazi tarafınıza Demirköy Orman İşletmesi’nce konaklamalı mesire yeri olarak tahsis edilmiş. Konsept nasıl şekillendi? Glamping fikri nasıl doğdu?

Araziyi kiraladıktan sonra yaklaşık bir yılımız Orman Bakanlığı’nın mevzuatlarına uygun proje araştırmalarıyla geçti. Bu sırada hem geçmiş gezi tecrübelerimiz hem de yaptığımız detaylı çalışmalarla bölgeye en uygun konseptin glamping olacağına karar verdik. Baktığımızda, ülkemizde A tipinde yani konaklama hakkı olan mesire yerlerinin yaptığı tek şey, kamping. Kamping dediğimizde ise, insanların ucuz maliyetle doğayı kullanabildikleri, kendi çadırlarını kurup, basit yiyecek-içecek-tuvalet ihtiyaçlarını karşıladıkları yerleri anlıyoruz. Biz bir iş yapacaksak, en iyisini yapmalıydık, bizim bakışımız hep bu oldu. Diğer taraftan glamping sektörünün bir geleceği olduğu şüphesizdi. Dünyada çok yeni olmakla beraber Türkiye’de ilk adımların atıldığı bir pozisyondaydı.
Tesisi kurarken temel felsefemiz şu oldu, insanlar ciddi anlamda doğayı merak ediyor, deneyimlemek istiyor. Ama bu deneyimleri yaşayabilecekleri de iki opsiyonları var. Bunlardan biri beton bloklu doğa otelleri, çevresi doğa… Ben onu doğanın içi olarak değil, doğanın yanında olmak olarak tanımlıyorum. Çünkü bulunduğunuz yer değil, duvarın öbür tarafı doğa. Ya da ben doğanın içinde olmak istediğiniz zaman bunun seçeneği, kampingler veya sizin kendi kamp ekipmanlarınız vardır, bir yaşam tarzı olduğu takdirde olabilecek şeyler. Ben de bir off-roadcıyım, kampingciyim. Şimdi şehir insanı da kampingin konforsuzluğuna alışık değil. Ancak bir yaşam tarzı olarak hayata geçebilecek, fedakarlık gerektiren bir tatil seçeneği.

Kaplumbağa Çadırı

Glamping diyoruz ama konsepti kelime anlamıyla biraz daha açmanızı isterim. Nedir glamping?
Glamping çok geniş bir kavram aslında, “glamorous” ve “camping” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor.Türkçe anlamıyla “büyüleyici kamping” demek. Bu terim Google’a 2007 senesinde giriyor. Google’a girişi bile çok yeni. Ancak dünyada kabul edilen ilk turistik glamping konsepti İngiliz soylularının Afrika’ya avlanmak için gittiklerinde kullandıkları o lüks çadırlar. O zaman adı glamping olmamakla beraber şu an glamping adını alıyor. Aynı zamanda mantık şu, doğanın bir parçası olup, doğadan kopmadan o konforun sağlanabildiği yerler de konseptin içine girebiliyor. Mesela bugün için Kapadokya’daki bir mağara otel de bir glamping kabul edilebiliyor. Yine bir ağaç ev de bir glamping. Fakat şu anda bu işin yoğun olduğu kampingin lüksleştirilmiş, bütün eksikliklerinin giderilmiş hali diyebiliriz. En azından bizim şu anda yaptığımız bu. Dolayısıyla glamping bir 4 yıldızlı tatil köyü veya otel gibi oturmuş tam bir karşılığı yok. O da kendini bulmaya çalışıyor. Çok geniş bir yelpaze. Ama şu var gerek konaklama kapasitesi gerek alan olarak Türkiye’deki en büyük glamping organizasyonu burası. Türkiye’de daha önce kendini glamping olarak tanımlamış yerler var. Bunlar genellikle Ege ve Akdeniz sahillerine yakın bölgelerde ağırlıkta. Ancak bizim konseptimizin tam karşılığı da değiller. Türkiye’de bir nevi öncü olmaya çalışıyoruz. Çünkü bu işi bu kadar kurumsal, sistematik ve organize yapan ilk glamping tesisiyiz diyebiliriz.Longosphere’i ana hatlarıyla tanıtır mısınız? Konsepti iddialı kılan özellikleri neler?
Doğa tatili denince çoğu zaman kamping tesisleri akla gelir ve doğayı yaşayabileceğimiz bir tatil için konfordan vazgeçmek gerektiği düşünülür. Biz misafirlerimize konfordan vazgeçmeden bu eşsiz coğrafyanın bize cömertçe sunduğu güzellikleri deneyimleme imkanı sunuyoruz. Günübirlik alanımız bir alışveriş sokağı ile başlıyor. Burada kasap, manav, mezeci, yöresel ürünler dükkanı, sanatçıların, zanaatkarların kullanacağı atölyeler yer alıyor. Piknik alanında konuklarımız dumandan rahatsız olmasın diye 7,5 metre yüksekliğinde, ortak kullanımlı bir barbekü yaptık. Böylelikle hem duman kokusunu ortadan kaldıran hem de yangın riskinin önüne geçen lezzetli bir konfor alanı oluşturduk.
Longosphere Social, konaklamaya gelen misafirlerine doğal meşe ormanının yapısına göre konumlandırdığı 104 çadır seçeneği sunuyor. Tesis içindeki 14 metrekare kapalı alan ve 5 metrekare verandaya sahip üçgen şeklindeki 64 Sincap çadır, ortak duş ve tuvalet kullanımına sahip. Kendi hamağı ve iki kişilik masa/sandalyeye sahip bu çadırlar, verandasıyla adeta doğanın bir parçası olmak için tasarlanmış. 25 metrekarelik Kaplumbağa çadırlar ise, mini bar, duş, tuvalet, klima, verandasındaki oturma grubuyla biraz daha yalıtılmış, doğanın içinde olmaktan çok doğanın izlenebileceği bir şekilde kurgulanmış. İki ay içerisinde 16 adet Kaplumbağa Plus çadırımızı da hizmete açacağız. Çünkü kışın Kaplumbağa ve Kaplumbağa Plus’larımız açık olacak, Sincap’ları kapatacağız. Sincap’lar 2 kişiye, Kaplumbağa’lar 3 kişiye kadar kullanılabiliyor. Yatak kapasitesi olarak toplamda 248 kişiyi ağırlayabiliyoruz. Konaklama alanında Yin Yang meydanının yanı sıra sadece konaklayanlara özel bir havuz da bulunuyor. Konuklar doğada konforlu bir ortamda sosyalleşirken yaşamın kusursuz dengesi ve uyumunu hissediyor.“Tasarımı doğaya göre yaptık, doğayı tasarıma uydurmadık”

Sözünü ettiğiniz şekilde yaşamın kusursuz dengesi ve doğasını mimari projeye yansıtırken bakış açınız ne oldu?
Mimari projemiz, doğayı kucaklayan ve ekolojik dengeye saygı duyan tavrımız ile şekillendi. Yazgan Mimarlık-Kerem Yazgan ile çalıştık. Tesisimizde şehir insanının deneyim seviyesine göre opsiyonlar sunalım, özünde doğanın içinde olsun, bulunduğu yaşam alanı doğanın bir parçası olsun temel felsefesinden hareket ettik. Longosphere’de tasarımı doğaya göre yaptık, doğayı tasarıma uydurmadık. Oysa ki genel inşaat mantığında ilk olarak doğanın olduğu yer komple izole edilir, süpürülür. Ardından kendi peyzajı yapılır. Biz öyle yapmadık, elimizde bir peyzaj vardı, bu peyzaja uygun bir tasarım gerçekleştirdik. Dolayısıyla tasarıma tersten yaklaştık. Biz doğanın bir parçası olur isek, insanlar da kendini doğanın içinde hissederler diye düşündük.Tesisteki en dikkat çeken yapılardan biri de restoranınız. Nedir özelliği?
Restoranımız yüzde 100 ahşap ve iki kattan oluşuyor. Türkiye’de yalıları bir kenara koyuyorum, yeni modern yapılarda yüzde 100 ahşaptan inşa edilen en ideal mimarilerden biri diyebilirim. Longosphere’de doğanın bir parçası olacağız, betonsuz tatil köyü yapacağız mantığı da çok hakim. Biz doğanın parçası olacaksak, beton bunun karşıtı. Aslen akaryakıtçıyız ama tesis içine akaryakıt tüketen hiçbir aracı almıyoruz. İçeride sadece elektrikli araçlar gezebiliyor. Bizim kendi servisi araçlarımız da dahil, sadece elektrikli ve mekanik güçle giden araçları kabul ediyoruz. İçeride bir tek havuzda ve restoranımızın temelinde beton kullandık ki teknik olarak da buna mecburduk.

Burada eğlence amaçlı hangi aktiviteleri sunuyorsunuz?
Tesisimizde maceracı ruhlara ve çocuklu ailelere farklı aktiviteler sunan bir macera parkımız mevcut. Bu kapsamda toplam 35 oyun içeren üç parkura yer verdik. Trekking, dağ bisikleti, safari turu, mantar ve ot toplama turları, yoga, çeşitli wellness aktiviteleri ve gastronomi atölyeleri gibi birçok farklı rekreasyon seçeneğiyle konuklarımızın sadece bedenleri değil ruhlarının da arınmasını hedeflemekteyiz. ATV işine girmedik, çünkü onu biraz riskli buluyoruz. ATV eğitim gerektiren bir uğraş. Alanımızda bir macera parkımız var. Bununla beraber çok yakın bir zamanda tam ve yarım günlük at gezilerimizi başlatacağız. At binme bilgisine sahip olmayan misafirlerimiz için sunacağımız 3-6 derslik eğitim imkanımız olacak. Tesisin büyüklüğü nedir? Ek yatırımlarla bir kapasite arttırımı söz konusu mu?
Şu anda projelendirilmiş ve imar edilmiş 110 dönüm. Fakat tahsis edilmiş toplam alanımız 270 dönüm. Bunun devamları da var çünkü proje üç etaptan oluşuyor. Bundan sonra “Longosphere Exclusive” diye bir etabımız var. “Glamping Plus” diye adlandırabileceğimiz bir seviyede hizmet verilmesi planlanıyor. Arazinin devamında, bir vadide yapılacak biyolojik göletin çevresinde oluşan ahşap evlerden başlayıp; devamında 7’li, 8’li, 10’lu yapıların grup grup ayrıştırıldığı bir bölüm. İçinde finedining restoranı, spa’sı, ısıtmalı havuzu ve toplantı salonu ile toplam 100 adet doğal yapının olduğu üst seviye etap olarak düşünebiliriz. Umarım 2022 baharına yetiştirebiliriz. Onun dışında bir de yolun tam karşısında, alanın hemen yanında bir yerimiz daha var. Buraya da Longosphere Kamp ve Karavan alanı oluşturacağız. Burası bildiğimiz geleneksel kampinge benzeyecek. İnsanların kendi çadırlarını kurabilecekleri, karavan sistemlerini bağlayıp konaklama yapabilecekleri bir alan olacak. Aslında biz doğal konaklama üzerine tüm segmentlerde bir alan yapmış oluyoruz.“Çorum’dan gelenler bile var”

Longospher’i kimler tercih ediyor? Hedef kitlenizi öğrenebilir miyiz?
Tesisimize doğa merakı olan İstanbul’un beyaz yakası geliyor. İki tip beyaz yaka geliyor; biri genç çiftler, arkadaşlar, gruplar. Onlar ağırlıklı Sincap çadırlarımızda konaklıyor. Bir de genç aileler geliyor. Şöyle söyleyeyim, yaş grubu olarak çocukları bir kenara koyarsak, konaklayan misafirimizlerimizin üçte ikisi 25- 40 yaş arası. Şu anda gelen misafirlerimizin yüzde 90’ı münferit. Pandemiden dolayı gruplara giremiyoruz çünkü. Münferit olarak hedeflediğimiz kitleyi getirmeyi başardık. Amacımız, Türkiye’nin sosyo-ekonomik bakımından belli bir seviyenin üzerindeki kitlemeyi getirmekti ki, bunların başında beyaz yakalı, eğitim seviyesi yüksek, doğayı seven, genç, enerjik, dış dünyaya açık, evrensel görüşlü bir kitle vardı. Şu an tam da bu kitleyi ağırlıyoruz. Konaklayan misafirlerimiz arasında Çorum’dan gelenler bile var. Hatta İzmir’den…
Müşteri kitlesi olarak sadece yerli turisti de hedeflemedik. Normal şartlarda direkt Batı Avrupa’yı, İngiltere’yi de hedefliyoruz. Tesisimizden yaklaşık 50-60 kilometre ötede, Bulgaristan’da Sunny Beach diye bir yer var. Bundan 3-4 sene önce gittiğimde turistlerin yüzde 70’inin İngiliz olduğunu gördüm. İngilizler, Karadeniz kıyısında, doğada vakit geçirmekten büyük keyif alıyorlar. Neden buraya da gelmesinler, gelmemeleri için hiçbir neden göremiyorum. Bu, uzun vadeli planlarımız arasında var. Onun dışında ülkemizdeki expatları da hedefliyoruz. Hatta kendi keşifleriyle gelenler oldu ve çok keyif aldılar. Özellikle Sincap’larda kalıyorlar. Pandemiye rağmen bir Bulgar ekibimiz var. Geçen hafta Sofya’dan yaklaşık 16 kişiyi, ondan önceki hafta da 20 kişiyi 1 hafta boyunca konaklamalı ağırladık. Zaten şu an sınırların kalktığı bir Bulgaristan, bir de Rusya var, başka geçiş yok. O yüzden daha bir buçuk aylık tesis olmamıza rağmen gayet iyi durumdayız. Doluluklarınız nasıl? Yılı nasıl kapatmayı planlıyorsunuz?
Açıkçası hiçbir planımız yok. Çünkü dünya o kadar stabillikten uzak ki, plan yapmak mümkün değil. Ancak şunu söyleyebilirim, eski normalde planladığımız hedefi ağustos ayında yakaladık. Ortalamada yüzde 50’lik bir doluluk hedefiydi ki o, ilk ayımızda o rakamın üzerine çıktık. Normal şartlarda ilk etabımızı nisan ayında açıp, kasımda kapatmayı planlamıştık. Exclusive etabımızı ise 12 ay planladık. Özellikle Kaplumbağa çadırlarımıza o kadar yoğun ilgi var ki, önümüzdeki üç hafta sonu boyunca boş yer yok. Şu anda Danimarka Başkonsolosluğu ile görüşüyoruz. Kempinski Grubu’nun yönetim kurulu üyelerinden talepler geliyor. Üst düzey insanların tesisimize yoğun ilgisi bizi de heyecanlandırdı. Ocak 2021’e dahi rezervasyon almış durumdayız.

Projeye ayrılan bütçe nedir? Ek yatırımlarla birlikte bu rakam ne olur?
Şu ana kadar proje için 20 milyon TL civarında bir para harcadık. Bunun baktığınız zaman da ciddi bir kısmı alt yapıya gitti. Ki böyle bir alt yapı çalışmasını bu kadar sık bir ormanda yapmak, argenin dışında bizi en çok zorlayan kısmı oldu. Burada ciddi bir atık su, temiz su, internet, yangın ihbar hattımız var. “İğneada, nitelikli turizm bakımından geri kalmış bir yer ama…”

Biraz da Kırklareli-İğneada bölgesinin turizm potansiyelini konuşalım mı?
Ben Istıranca Dağları ile Kırklareli’yi biraz ayırıyorum. Nitekim Kırklareli, kendine has bir turizm potansiyeline sahip olduğu gibi Istıranca Dağları, İğneada bölgesi doğal güzellikleri ile öne çıkan özel ve özgün bir yer. İğneada yolun sonu. Böyle olduğu için de korunmuş bir doğası var ama imkanlar anlamında da geri kalmış. En ufak bir tedarik ihtiyacınız için bile 100 kilometre yol sarf etmeniz gerekiyor. İğneada, nitelikli turizm bakımından geri kalmış bir yer. Daha çok insanların evini günlük kiralık vererek konaklama imkanını sunduğu bir bölge. Burası turizm merkezi olmayan bir bölge olduğu için kalifiye personel bulmak da zor. Nüfusu 3 binden az. Bizim tesisimizde 70-80 aralığında personel istihdam ediyoruz. Bunun neredeyse yarısı İğneada’dan, bir kısmı Demirköy’den geliyor. Geri kalan kısmında ise İstanbul ve diğer şehirlerden gelmek sureti ile kendi lojmanlarımızda kalan turizm çalışanları. Bunların dışında gastronomi, yeme içme anlamında elle tutulur bir ürünümüz ve restoranımız da yok. Yine de taze balık yiyebileceğiniz en özel yerlerden biri.
Peki neyimiz var? İğneada’nın eşsiz bir doğası var. Nasıl var? Bu İğneada’nın doğası değil aslında. Longoz Ormanları var. Hatta dünyanın 3. büyük, Avrupa’nın en büyük Longoz Ormanları var. Peki Longoz Ormanı nedir? Longoz Ormanı’nın Türkçesi subasar ormanı. Özellikle bahar aylarında suyun bastığı ormanlar. 6 ay su basan, 6 ay normal orman moduna bürünen bir orman aslında. Peki bu su basma neye yol açıyor? Bu su basma inanılmaz bir canlılık çeşitliliğine sebep oluyor. Longoz Ormanları’nın içine girerseniz en güneşli havada bile kapalı bir yere girmiş gibi oluyorsunuz. Tıpkı Amazon Ormanı gibi. Bu da inanılmaz bir kuş ve sürüngen çeşitliliğine sebep oluyor. Diğer taraftan inanılmaz bir sinek de yapıyor. Böyle bir eşsiz doğal var. Amerika’nın sembolü olan Ak Kuyruklu Kartal’ın Türkiye sınırlarında bulunduğu tek yer. Burada bulunan 5 çeşit ağaçkakan var hatta arada bir buralara da geliyor, ağaçlarımızı gagalıyorlar, çok eğlenceliler.Yatırımın bölge turizmine katkıları neler? Demirköy Orman İşletmesi bir yatırımcı olarak sizden memnun mu dersiniz?
Çok memnunlar, o kadar ki şuna çok şaşırıyorlar. “Bizim mevzuatımızı bozmadan bu projeyi nasıl çıkardınız?” diyorlar. Kendi mevzuatları belli periyotlarla gelişiyor. İnşaata başladığımız süreç içerisinde de mevzuat değişikliği olmuştu. Yeni mevzuat konusunda bizden danışmanlık istediler. Dediler ki: “Siz fikren bizim önümüzde gidiyorsunuz. Bize akıl verin.” Sağolsun onlar da çok yapıcılar. Devlet bürokrasisi mantığında değiller. Öte taraftan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bizim mevzuatların bir karşılığı yok. Çünkü böyle bir şey yok. Onlar da aralarında tartışıyor. Çünkü bu geleceği olan bir konsept. Mevzuatlara bir şekilde koymaları gerekiyor. Tatil köyü mü burası, hayır değil. Kamping mi, hayır değil. Dolayısıyla gerek Orman Bakanlığı gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konuda yapıcılar ve bu konsepti destekliyorlar.

“Glamping’i Türkiye’ye yaymak istiyoruz”

Gündemde ileriye dönük başka projeler var mı?
Projeyi hem gelir hem işletme anlamında hedeflediğimiz noktalara taşıyabilir isek, glamping konseptini Türkiye’nin çeşitli şehirlerine de yaymayı istiyoruz. Sadece İğneada ile kalmak istemiyoruz. Bununla ilgili şimdiden pek çok teklif aldık. “Bizim şöyle bir arazimiz var, arazi tahsisini biz yapalım, siz üzerine yatırım yapın, işletin” diyenler oldu. “Bu çadırları nereden aldınız?” diyenler de vardı aralarında. Biz almadık gerçi kendimiz tasarladık, imal ettik. İlerleyen zamanlarda belki insanlara bu konsepti hazırlayıp isim hakkı, franchise verebiliriz. Konseptin önü çok açık olabilir.

#longosphereglamping #glamping #glampingturizmi #iğneadaglamping #büyüleyicikamping #kampturizmi #lükskamp #kınayailesi #yiğitküçükkınayröportaj

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir