Bundan böyle aracı da yok, tekelleşme de yok! TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komitesi işbaşında!

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

 “Madem TÜRSAB’ın 9 bin seyahat acentası potansiyeliyle ciddi bir volümü var. Öyleyse bu işi de en iyi biz yaparız dedik. Sektördeki aracıları da ortadan kaldırıyoruz, tekelleşmeleri de…”

 Ne köşe yazarları ne de concierge hizmetleri… Artık gastronomi mekanları tabela ve rehber görevi gören aracılarıyla masalarını doldurmayacak!

Türkiye’de dokuz bin seyahat acentasının çatı birliği TÜRSAB, altı ay önce Gürkan Boztepe öncülüğünde kurduğu Gastronomi Turizmi Komitesi ile yeme içme mekanlarındaki yön gösterici tekelleşmelere dur demek için yola çıktı bile… Neden mi, çünkü bu işi yaparsa, en iyi TÜRSAB yapardı…

TÜRSAB bünyesinde çalışmalarına başlayan Komite’nin gastronomi sektöre yönelik faaliyetlerini ve hedeflerini oluşuma öncülük yapan isimlerden Gürkan Boztepe ile konuştuk.

5

 TÜRSAB, bu kez yeni bir oluşumla, ‘Gastronomi Turizmi Komitesi’ ile gündemde. İlk olarak komite fikri nasıl doğdu ve gelişti, anlatır mısınız?

Gastronomi ve gastronomi turizmi arasındaki ince çizginin farkındayız. Daha da önemlisi, dünyada sadece gastronomi turizminin bir trend olacağı bilgisine de sahibiz. TÜRSAB zaten turizm faaliyetlerini çeşitlendirme konusunda aktif bir oluşum. Bundan önce sağlık turizmi, kongre turizmi, M.I.C.E acentaları, ticketing ve incoming gibi platformları bünyemize dahil etmiştik.

Sıra, dünyada yükselen ve önü açık bir sektör olan gastronomi turizmine gelmişti ki, bu oluşumu tümüyle sahiplenecek en iyi adres yine TÜRSAB’ın kendisi olur düşüncesiyle komiteyi kurma kararı aldık. Konuyu ilk kez TÜRSAB Başkanımız Başaran Ulusoy’a götüren kişi ben oldum. Başaran Bey duyduğunda oluşuma çok sıcak baktı. Gastronomi Turizmi Komitesi olarak yaklaşık altı aydır çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

TÜRSAB kökenli bir komite ama fikrin kaynağında siz varsınız. Gürkan Bey, sektör sizi çok iyi tanıyor ama bir de okurlarımız için bize kendinizi tanıtır mısınız? Gastronomiyle gönül bağınız hangi yıllara ve tecrübelere dayanıyor?

Ben aslen İzmir Karşıyakalı’yım. Turizmin çok yoğun olmadığı dönemlerde sektöre ilk olarak iç piyasa turizm acentacılığı ile başladım. A Grubu seyahat acentasıyım aynı zamanda.

Bir dönem Yaşar Holding’de Turizm Koordinatörlüğü yaptım. TÜRSAB 2. Başkanlığı Bölgesel Yürütme Kurulu’nda yine İzmir’de görev aldım. Sekiz yıl önce TÜRSAB’ta Sağlık Komitesi’ni kurduk. İstanbul’a taşındıktan sonra ise “Marka Doktoru” adı altında markalaşmak isteyen kurum ve kuruluşlara danışmanlık hizmeti verdim, hala da veriyorum…

 Komite’nin ilk kıvılcımını ateşleyen bir deneyim yaşadınız mı?

Acentacılık faaliyetlerimi sürdürürken, Amerika’dan Türkiye’ye turist transferi de yapıyordum. Bu süreçte gastronomi turizminin dünyada ciddi bir trend olduğunu daha net bir şekilde fark ettim. İspanya’da veyahut Bangkok’ta nereye giderseniz gidin, sokakta kendi kültürlerini aktarmaya çalışan insanları gözlemledim.

O anlarda bir de kendi ülkemin yemek kültürüyle ilgili değerlerini düşündüm. Her nereye gidersem gideyim, “Benim ülkemin güzel kahvaltısı nerede ve neden burada değil” diye sorguladım, durdum. İlk kıvılcımlar bunlardı…

2

“ARACILARI ORTADAN KALDIRIYORUZ”

İlk kıvılcımlar böyleydi. Ya sonrası?

Madem TÜRSAB’ın toplam 9 bin seyahat acentası adediyle çok ciddi bir volümü var. Öyleyse biz diyoruz ki, bu olay komple bitmeli.

Müşteriyi getiren TÜRSAB ise, bu işi de en iyi biz yaparız dedik. Birlik üyelerinin doğru lokasyonlardaki yemek kültürünü en iyi aktaracak restoranlara yine bizim üyelerimiz müşteri gönderir; üstelik bunu da ölü saatleri özel fiyatlandırmalarla canlandırarak yapar diye düşündük. Bu girişimimiz aracıları da ortadan kaldırmak için doğru bir atılım olacaktı.

Türkiye’de gastronomi turizminin dengelerini bozacak çok radikal bir karar ve çatıyla üstelik. Aracıları ortadan kaldırmak, biraz önce eleştirdiğiniz o köşe yazarları ve concierge’lar için de düşünürsek, sektörde bir tekelleşme kaygısı oluşturmaya başladı mı?

Aslında tam tersi bir durum söz konusu. Baktığınız zaman bugün bir concierge’in yönlendirmesi ya da bir köşe yazarının bir mekanı anlatması açık bir tekelleşme ve ekipleşmedir. Bizler bunu hissettiğimiz için devreye girdik. Asıl püf noktası da o zaten. Bu sektörde herkese eşit mesafede durmak lazım.

Bugün bir rehber bir Boğaz turu için ortalama 100 dolar kazanç sağlarken, isim yapmış bir köşe yazarı rehber 8 bin TL alıyor. Rehberler Odası da bu dertten muzdarip. Diyor ki, “Bu kişi isim yaptı, adres gösteriyor. Neden bu konuda TÜRSAB gibi herkesin güvendiği bir kurum Türkiye Lezzet Haritası’nı çıkarmaz?”

Bildiğiniz gibi, çok kısa bir süre önce TURYİD ile birlikte bir sözleşme imzaladık. Bu kapsamda Türkiye’deki bütün nitelikli restoran ve Türk mutfağını tanıtan lokantaları bünyemize dahil ederek, Türkiye Lezzet Haritası çıkarıyoruz. Bunların dağıtımını da Türk Hava Yolları işbirliği ile havalimanlarımızda yapacağız. Amacımız elbette ki, boşluk saatlerindeki nitelikli Türk restoranlarını ve Türk damak tadını bütün dünyaya tanıtmak.

Bu proje THY, TURYİD ve TÜRSAB’ın ortak projesi haline geldi. 400’ten fazla restoran TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komitesi’ne kapılarını açtı ve onlar çok özel fiyatlar çıkartıyorlar. Normalde şık bir restoranda bir kişinin münferit yemek yemesi ile bir otobüs dolusu insanın uygun saatlerde daha hızlı bir şekilde yemek yemesi arasındaki avantaj farklarını takdir edersiniz umarım.

Bu koşullar pek çok bakımdan daha avantajlı görüldüğü için şu anda TÜRSAB’ın Gastronomi Turizmi Komitesi ile de sinerjik bir işbirliği halindeler.

“SEKTÖR TEKELLEŞMİŞ”

Tekrar etmek istiyorum, Komite olarak şu konuda çok hassasız; bu işin hiç kimsenin tekelinde olmaması gerekiyor. Bir restoran güzelse, buna yurt dışından gelen turistlerin oylamalarıyla karar verilmeli. Aynı şekilde yurt içindeki turistlerle de bu değerlendirmeyi yapalım istiyoruz.

Bugün en büyük problem, güvenirlik. TÜRSAB’ın en büyük gücü, güvenirliği. 1618 sayılı yasaya göre biz güvenilir bir kurumuz. Biz bir yeri adres gösteriyorsak, bunu hak ettiği için olmalıdır inancındayız.

Farklı amaçlarla bir yeri adres gösteren köşe yazarı, concierge ya da rehbere karşıyız. Biz diyoruz ki, “TÜRSAB zaten turisti getiren noktadır. “Neden başkasının tekelinde girdi bu iş” diyoruz. Biz buna karşıyız. Başkanımız da zaten sağ olsunlar bu konuda destek veriyor. Bir adres gösterilecekse, önce misafirlerimizin beğenileri, ondan sonra TÜRSAB’daki acentalarımızın yorumları, ondan sonrada konuya hakim bilgili insanların yorumları etkili ve yön gösterici olmalı diyoruz.

Zaten tekelleşme olmuş. Bizler “Tekelleşme olmasın” diyoruz.

Ve de şunu söyleyeyim, acentalar nezdinde hiçbir komiteye talep Gastronomi Turizmi kadar olmadı. Çünkü şahıs da gezmeyi, yemeyi içmeyi seviyor. Böylece doğru bilgileri aktarmaya çalıştık.

Biz sektörün dışında kalamayız, sektör öyle bir noktaya gelmiş ki, birileri adres gösteriyor. Bir dakika, turisti biz getiriyoruz. Buranın patronajı olacaksa eğer, paylaşımlı olması lazım. Bir kişi ya da bir köşe yazarı değil. Bizim bakış açımız bu.

7

 Proje, restoranların ölü saatlerini canlandırmak dışında sektöre ve onun bileşenlerine daha farklı getiriler de sağlamayı hedefliyor mu?

Elbette. Bu proje sektörde var olan seyahat acentalarının sadece ucuz ve kapalı grup müşteri götüren bir kimlikte olduğu algısını da yıkmayı hedefliyor.

Bizim içimizde segment segment çalışan, nitelikli işler yapan, uluslararası kongre ve konferans yapan, sadece gastronomi turizmi yapan kendi içinde detaylandıran acentalarımız var.

Bir de ben iç pazarda ciddi bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Baktığınızda gazete ekleri de dahil pek çok mecra turisti iç piyasaya yönlendirmeye çalışıyor. Eskişehir’de şuraya gidin… Bolu’da, Alaçatı’da buraya gidin şeklinde destinasyon yönlendirmeleri yapıldığını görüyoruz, okuyoruz.

Biz diyoruz ki, bu mekanların mekan adedi arttı fakat iç piyasada da bizim 9 binden fazla acentamızı o mekanlara gerek iç turizmi hareketlendirmek gerekse yurt dışından gelen turisti doğru, kaliteli, temiz restoranlara yönlendirmek işi bizim görevimiz diyoruz.

Bugüne kadar birçok restoran el yordamıyla kendine müşteri çekmeye çalışmış. Bununla ilgili elimizde somut bir veri yok. Fakat şimdi bu organizasyonların tamamının artık TÜRSAB’ın kontrolünde, TÜRSAB’ın güvenirliğiyle gerçekleşeceğinin duyurusunu buradan yapmak isterim. Sonuçta TÜRSAB, 1618 sayılı yasa gereği marka değeri olan ciddi bir kurum. Bir restorana yönlendirme yapılacaksa, bu olay şahısların tekelinden çıkarak, TÜRSAB’ın himayesinde yapılmalıdır diyoruz ve iddia ediyoruz.

TÜRSAB, Gastronomi Turizmi Komitesi’nin önemli bir misyonu olarak şunu da söyleyebilirim, mekanların çok fazla entegre olması bence çok önemli. Otellerimizin de işlemeyen mutfakları var. Bunlara da biz müşteri gönderebiliriz. Orada çok ciddi bir potansiyel var. Yatırım yapılmış ama işletemiyorlar.

4

Bu durumda Türkiye’nin markalaşmış restoranlarını yurt dışında daha mı sık göreceğiz?

Bildiğiniz gibi, yurt dışında açılan markaların kira, personel eğitimi ve pazarlama bütçesi gibi giderlerinin yüzde 70’ini devlet karşılıyor. Bu çok iyi bir oran, bilinmiyor ya da az biliniyor. Bu teşvikler ilk tekstil sektörüyle başladı. Sağlık turizmine de çok ciddi teşvikler verildi. Benzer teşvikler restoranlarımıza da verilmeye başlandı. Örnek veriyorum, Simit Sarayı. New York’tan başladı ve 6. şubesini açtı.

Türk damak tadımızı artık neden yurt dışında da tanıtmayalım, öyle değil mi? Uluslararası arenada rekabet edebilecek kalitedesiniz; üç şubeyi burada açacağınıza dördüncüsünü bana sorarsanız yurt dışında açın.

Bununla ilgili çok değerli isimler zaten uzun yıllardır mücadele ediyorlardı ki, Mutfak Sanatları Akademisi’nin kurucusu Osman Serim bunlardan biriydi. Bu mücadeleyi artık TÜRSAB, TURYİD, THY olarak hep beraber yapalım istiyoruz. O yüzden sahiplenmeye çalışıyoruz, tüm hedefimiz bu.

 Bu hedefler doğrultusunda, Gastronomi Turizmi Komitesi için 2016 yılı nasıl geçecek? Türkiye turizmin bu kolunda beklediği sıçramayı yapabilecek mi?

Dediğim gibi Başkanımızın bu konuda tam desteği var. Biz bu sene Kastamonu’ya üç defa gittik. Kastamonu’daki Taşköprü Sarımsağını göstermek bizim görevimiz. Amacımız sadece gelen turisti İstanbul’daki lüks restoranlara götürmek değil. Van’da fuar yapıyoruz. Ekonomiye ciddi bir gelir kaynağı sağlayacak bir segment açtık. Gastronomi Turizmi Türkiye için çok ciddi bir gelir kaynağı. Nasıl ki İspanya ya da İtalya’ya sadece tadım yapmak için gidiyorsak, bir imambayıldı tadımı için de bize gelinsin istiyoruz.

Bizim hayatımız fastfood mantığıyla geçmemeli… Bizler artık bir damak tadıyla büyümeliyiz, çocuklarımız da aynı şekilde. Hem iç pazar için böyle hem de yurt dışından gelen turistlere bu kaliteyi hissettirmek gerekiyor. Çünkü burada çok büyük bir emek var.

 

 

 

Bundan böyle aracı da yok, tekelleşme de yok! TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komitesi işbaşında!” için bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir