Onur İlhan: Keşfi planla, paketle, pazarla!

Bundan birkaç yıl önce sevgili eşimle çıktığımız Ege seyahatinde tamamen şans eseri çok orijinal bir açık hava müzesi ile karşılaşmıştık; “Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi”. Her yönüyle milli bir servet olan İzmir’in Selçuk ilçesinin pek de bilinmeyen bir yüzü… Kişisel bir çabanın ürünü olan bu çekim merkezi, türünün nadir örneklerinden biri olmasına ve uzun zamandır hizmet vermesine rağmen hak ettiği oranda bilinmiyor. Hâlbuki Atatürk tarafından kullanılan vagon da dâhil olmak üzere, müzenin çok renkli ve çeşitli bir seçkisi var. Önünden geçerken fark edip, sonrasında yaptığınız bu büyük keşifle gurur duymak da cabası.

Deneyimin peşinden giden yeni nesil turist için bunun gibi keşif anları, en iyi otelin en iyi odasında konaklamaktan daha fazla anlam ifade ediyor. Fakat iş modeli açısından bakıldığında, uçsuz bucaksız coğrafyalardaki sayısız saklı değeri ortaya çıkarma görevini, her yıl en fazla birkaç hafta seyahat edebilen turistlerden beklemek pek de makul değil. Buna karşın, çok bariz bir tanıtım yöntemi izlenirse de deneyim bileşeninin yok olma ihtimali gündeme gelecektir. Bilginin saniyeler içerisinde yayıldığı ve her şeyin çok hızlı tüketildiği işbu bilişim çağında, çabuk eskimeyecek kadar esnek ve değişken bir model kurgulayabilmek de asli bir zorunluluktur. En nihayetinde burada çok narin bir denge olduğu görülüyor.

Temel hedef, doğru tanımlanmış ve paketlenmiş bir çerçeve içerisinde keşfedilmesi teşvik edilecek ufak deneyim bileşenleri oluşturmak olmalıdır. Bunun için de farklı kademelerde organize bir çabanın gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Yerel topluluklar, özel teşebbüsler ve kamu erki, demokratik bir iş birliği içerisinde ilerlemelidir.

Bu noktada, küresel çapta giderek güçlenen “trail” (iz sürme, yürüyüş yolu) ve “rota” kavramlarını (ülkemizden bazı değerli örnekler; Likya Yolu, Trakya Bağ Rotası, Urla Bağ Yolu) ve yeni pazarlama yöntemlerini (nöro veya anlık pazarlama gibi) masaya yatırmak gerekiyor. Onlarca yıldır, neredeyse turizmde iddialı olan tüm oyuncular tarafından geleneksel kitle pazarlama formülleriyle dünya televizyonlarına taşınan ve birbirlerinden çok da farklı olmayan sayısız reklam filmi gördük. Hâlbuki bu formüllerin gerektirdiği büyük bütçeleri, daha ziyade tesisleri ve turistik bölgeleri güçlendirmek ve işbu arzı alternatif yöntemlerle dünyaya tanıtmak için harcamak çok daha faydalı olacaktır. Bu yeni nesil tanıtım yaklaşımının ulaşacağı en tepe nokta da yine markalaşma olacaktır.

Bir rotanın marka olmasına verilebilecek en iyi örneklerden biri, ABD’de yer alan “Route 66” kültür mirasıdır. Aktif olarak kullanıldığı görece kısa sürede toplum bilincinde yer edinmeyi başaran ve Steinbeck’in unutulmaz “Gazap Üzümleri” romanıyla ölümsüzleşen bu tarihi yol, ABD turizminde de önemli bir yer tutmaktadır. “Route 66”, yol kenarı atraksiyonları, restoranları ve motelleri ile dünyaca tanınan bir imaj ortaya koymaktadır. Tüm rotaların bu kadar şanlı olması veyahut bu denli organik bir büyüme yakalaması beklenemez tabii ki. Tam da bu noktada devreye planlama, paketleme ve pazarlama adımları giriyor. Kurumsal ve kapsayıcı bir duruş benimsemek, dağınık deneyimleri belli başlıklar altında toplamak, bireysel olarak güçlü ve bütünsellik içeren parçalar oluşturmak, ancak bu yaratımı keşif ruhunu öldürecek kadar belirginleştirmemek, bunun yerine esneklikten, teknolojiden ve yeni nesil pazarlamanın nimetlerinden yararlanmak gerekiyor.

Biraz daha hızlı ve hesaplı yol alabilmek ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bu yolla belki de bir sonraki büyük gezi hikâyesi Türkiye’nin bir köşesinden çıkar. Altyapı yatırımları ile güçlenen Ordu-Giresun hattında fındığı takip eden bir rota kurgulanabileceği gibi, Anadolu’nun muhtelif noktalarını kapsayacak ve Büyük İskender’in Pers seferini takip edecek bir keşif senaryosu da pekâlâ oluşturulabilir. Konu Türkiye olduğunda sınırları sadece hayal gücümüz belirliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir