Sürdürülebilirlik büyüsü ve turizmde kalıpları yıkmak…

Kaynakları tüketerek ya da toplumsal yapıları bozarak büyümek, uzun vadede şirketlere istenilen sonuçları sağlamamaktadır. Zira böyle anlık aksiyonların, saman alevi gibi parlayıp sönmekten pek bir farkı yoktur. Bu ayki yazımızda, bu düsturdan yola çıkarak, turizm sektörü oyuncuları açısından sürdürülebilir iş modelleri oluşturmanın önemine değinmek isterim.

Sürdürülebilirlik, ekonomi, toplum ve çevre arasında makul bir denge sağlayabilmekle alakalıdır. Endüstri Devrimi sonrasında böyle bir dengeden bahsedebilmek ise ne yazık ki mümkün değildir. Salt ekonomik büyüme odaklı geçen son birkaç yüzyıldan sonra, toplum ve çevrenin bazı onulamaz yaralar aldıkları aşikârdır. Çevre penceresinden bakıldığında, doğal alanların zarar görmesi, yoğun kaynak kullanımı ve akabinde ortaya çıkan atık, kirlilik ve karbon emisyonu sorunları muhakkak dikkate alınmalıdır. Toplumsal boyutta ise, küresel büyümeye ve karar mekanizmalarına eşitlikçi katılım sağlanmasına, yapıların insani form ve fonksiyon beklentilerini karşılamasına ve toplum sağlığı ve mutluluğuna olabildiğince hizmet edilmesine odaklanılmalıdır.

Küresel ekonominin en önemli bileşenlerinden biri olan turizm sektörünün de bu dengesizlikte payı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Sektörümüz de artık çevreye ve topluma yeterli alanı açmak durumundadır. Ancak işbu durumu sadece maddi bir yükümlülük olarak görmek mecburiyetinde de değiliz. Sürdürülebilirlik pekâlâ bir kazan-kazan senaryosu olarak da ele alınabilir. İnsanlar, sadece gelip geçen alelade bir müşteri olarak değil de etkin, uzun soluklu bir paydaş olarak görüldükleri, fiziki ve ruhani açılardan rahatladıkları ve doğa ile uyum içerisinde çalışan turistik bölge ve tesisleri giderek daha fazla tercih etmektedirler.

Bir yandan bu eğilimin yıldan yıla kuvvetlendiğini gözlemlerken, diğer yandan da eski BM Dünya Turizm Organizasyonu Başkanı Taleb Rifai’nin uluslararası seyahat eden turistlerin sayısının 2030 itibariyle 1,8 milyar kişiye çıkacağına ve bu muazzam artışın aslında büyük bir sürdürülebilirlik fırsatı oluşturabileceğine dair yaptığı öngörüyü de dikkate almamız lazım. Basitçe ifade etmek gerekirse, uluslararası turizm talebi bir yandan ciddi bir hızla büyürken, bir yandan da turistlerin beklentileri artan bir oranda sürdürülebilirlik perspektifine doğru kayıyor. Büyüyen ve evrim geçiren turizm pastasından, daha fazla yatak kapasitesine sahip ülkeler ve gruplardan ziyade, daha çeşitli, doğa ve insan ile barışık bir tesis havuzuna sahip olanların faydalanacağı yeni bir düzene geçiyoruz.

Bu yeni düzende, yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak, enerji ve kaynak ihtiyacını otomasyon ve detaylı planlama ile optimize etmek, yerinde üretim, geri dönüşüm ve yeniden kullanım inisiyatifleri geliştirmek, etkin bir atık yönetimi oluşturmak, hava, su ve toprak kirliliğine karşı uzun vadeli planlamalar yapmak, mümkün mertebe yerel ve sürdürülebilir kaynaklara yönelmek, turizm tesislerini bulundukları çevrenin “doğal” bir uzantısı olarak tasarlamak, işletmek ve insana dokunan deneyimler ortaya koymak büyük önem arz edecektir.

Onur İlhan /ECE Türkiye Proje Yönetimi A.Ş. İş Geliştirme Müdürü

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir