Duke İstanbul açıldı

İstanbul’un en şık, stil sahibi ve sıra dışı mekanı Duke İstanbul, Mayıs ayında kapılarını açtı. Trump Towers’ın 2. katında 2.200 m2 alanda hizmet vermeye başlayan mekan, İstanbul ve Londra’nın büyülü atmosferini doyumsuz lezzetleri, sıra dışı servis anlayışı ve eşsiz dekorasyonu ile şehrin göbeğine taşıyor.

Bu kez “Duke”teyiz. Trump Towers’ın ikinci katında, İstanbul’un en şık ve stil sahibi yeni ve sıra dışı mekanında… Duke, isminden de anlaşılacağı üzere bir İngiliz konsepti. Hatta iki Avrupalı’nın
İstanbul’daki asil ve sıra dışı buluşması desek yanlış olmaz. İngiliz D&D London Group, Sele İstanbul Duke Grubu ve Mehmet Ali Yalçındağ ortaklığında Mayıs ayında hizmete açılan restoran, asil İngiliz benliğinin Türk yemek ve yaşam kültürü ile önemli buluşma noktalarından biri. Öyle ki Türk ve İngiliz birlikteliğinin bu eşsiz yansımalarına mekanın herbir noktasında şahit olabiliyorsunuz. İngiliz esintili mutfak tatlarında, onları geleneksel Türk lezzetleri ile buluşturan muhteşem harmonilerinde, tasarımında, mimarisinde, hizmet anlayışında hep bu başarılı birlikteliğin olağanüstü sinerjisini yaşayabiliyorsunuz.

30 SANİYEDE GÖZ GÖZE
Duke İstanbul’a daha ilk adımı attığınızda sizi mekanın hemen girişinde; fesleğen, nane ve biberiye gibi taze bitkilerinin sunulduğu eskitme pirinçten yapılmış cam bir vitrin karşılıyor. Yerinize oturana kadar size eşlik edecek olan görevli hostesle birlikte tabii… Duke’te kendinizi asla yalnız hissetmiyorsunuz, tek başına olsanız bile. Mekanda koltuklarınıza yerleştiğiniz ilk 30 saniye içinde restoran görevlilerinden herhangi biriyle göz göze gelmeniz kaçınılmaz. Duke İstanbul Genel Müdürü Abdullah Tek’in anlatımıyla “ten step” deniyor bu karşılama seramonisine. “Bu bir müdür de olabilir; garson, kaptan ya da barmen de, hiç fark etmez. Ekibimizden biri masaya gider, ilgili
garsonun en kısa zamanda ilgileneceği bildirimini yaparak görevine geri döner” diyen Abdullah Tek, “Bu servisle misafirlerimize ‘Sizin orada oturduğunuzdan haberdarız, bizim için çok değerlisiniz’ mesajını vermek istiyoruz” diyor.

ÜÇ FARKLI KONSEPTTE
Duke’un Conran & Partners tarafından dizayn edilen içmimarisinde koyu ahşap, füme gri ve pirinç renkler kullanılmış. Minimalist çizgilerin hakim olduğu mekanın duvarları, çok özel malzemelerle üretilen ve “Büyük Şehirler” konseptli çalışmalarla özgün bir sanat eserine dönüştürülmüş.
Dining, Private Dining Room ve Teras olmak üzere 3 farklı konseptin hakim olduğu Duke’un tam ortasında mekanın kalbi olarak konumlandırılan büyük ve şık pirinç bir bar bulunuyor. Uzun ve keyifli sohbetler için burası çok ideal. Barın üzerinde konumlandırılan çağdaş sanat eseri dev aydınlatma Hoxton Art Gallery tarafından mum ışığı etkisi yaratması için özel bir ışık tasarımı ile üretilmiş. Barın hemen sağ tarafında  boylu boyunca uzanan geniş ve açık bir mutfak bulunuyor. Duke’te siz yemeğinizi afiyetle yerken, lezzet ustalarının mutfaktaki mükemmel uyumlu eşsiz danslarına da eşlik edebiliyorsunuz.

“ŞEF’İN MASASI”NDA SİZE ÖZEL AKŞAM YEMEĞİ
Açık mutfağın solunda ise Duke’un en büyük iddialarından biri olan Şef’in Masası yer alıyor. 10 kişiye özel tasarlanan bu masada kendi oluşturduğunuz menü seçimlerinizle dilerseniz
tek başınıza yemek yiyebilir, dilerseniz kalabalık bir arkadaş grubuyla keyifli bir lezzet yolculuğuna çıkabilirsiniz. Hatta şef ile karşılıklı bir akşam yemeği yemeniz de olası… Özel rezervasyonla servis verilen bu seçkin bölümün dünyada çok az restoran tarafından uygulandığını ve Duke olarak Türkiye’de bir ilk olduklarını anlatan Abdullah Tek, “Evinizde misafir ağırladığınızı düşünün… Kendinize ne kadar çok güvendiğinizi… İşte burası da bizim evimiz ve kendimize son derece güveniyoruz” şeklinde açıklıyor Şef’in Masası mantığını. “Yapmanız gereken şey çok basit” diyen
Tek, “O akşam et mi yemek istiyorsunuz, bunun ön bildirimini rezervasyon ve kişi sayıyla şefe iletip, sadece size hazırlayacağı muhteşem masanın hayalini kuruyorsunuz” diyor ve ekliyor: “Ancak önceden rezervasyonun yaptırmak zorundasınız. Çünkü alımlar ona göre yapılıyor.”

MENÜDE DENGE VE ÇEŞİTLİLİK
Duke, sadece Şef’in Masası ile değil, diğer menüleri ile de oldukça göz doldurucu. Klasik ve çağdaş
İngiliz yorumu ile günümüz Londra’sının gerçek lezzetlerini yansıtan Duke’ün menüsü, ünlü Fransız şef Mickael Weiss tarafından tasarlanmış. Weiss,  aynı zamanda zengin Osmanlı mirasından yerel etkilerin görüldüğü menüyü denge ve çeşitlilikle oluşturmakta da son derece başarılı… Portekiz usulü Ahtapot Pilavı bunun en güzel örneği. “Pilav Türk usulü, tamamen bizden ve sebzeli. Sadece 1-2 deniz mahsulü ve üzerine konan ahtapot ayağı ile zenginleştirildi. Bu da şefimizin hüneri. Weiss, iki farklı kültürün lezzetlerini başarıyla harmanlamakta tam bir dahi” diyen Abdullah Tek, diğer restoranlarından farklı olarak Duke’un A3 kağıdı formatındaki menüsüne de ayrıca dikkat çekmek istiyor. Bu sayede misafirin tek bir bakışta menüye hakim olduğunu anlatan Abdullah Tek, bu formatın göze de hoş gelen bir estetiğinin olduğunu söylemeden geçmiyor.

ŞEHRİN İÇİNDE YEŞİL VE SESSİZ; İNGİLİZ BAHÇESİ
Duke’un muhteşem ambiyansının farklı duraklarından biri de, şüphesiz Duke’un bu yazın en gözde teraslarından olacağına inandığımız İngiliz Bahçesi… 900 m2 alana sahip çift taraflı teras, dekorasyon ve tasarımı ile oldukça ferah, rahatlatıcı bir atmosfere sahip. Su, ateş ve rüzgar öğlelerinin uyumlu bir şekilde bir araya getirildiği yeşilliklerle kaplı terasta şehrin keşmekeşine inat,
doğanın içinde kaybolabilirsiniz.

Genel içinde yayınlandı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir