Turizme yüreğini koyan kadın: Hülya Aslantaş

“Benim tek derdim, ülkemi en iyi şekilde tanıtmak oldu. Bunun için ne gerekiyorsa dün olduğu gibi bugün de yapmaya hazırım. Bu işe yüreğimi koymuşum zaten.”

Türk turizminin gelişimini adım adım yaşamış biri o. Acenteciliğin kağıt biletli günlerini de gördü, bir telefon hattı bağlatma uğruna geçen ömürlük saatleri de… Bir oda, bir daktilo ile başlayan acentacılık serüveninde hep çok sevmek, azmetmek ve çalışmak vardı. Turizm, gerçek bir “izm”e dönüşürken bile o hep bir adım ötesine koştu. Ve neyi hayal ettiyse o oldu. Önce Universal Turizm’in kurucusu, Skal Türkiye Başkanı…

Sonra hayali ile yatıp kalktığı Skal 2009 Dünya Başkanlığı… Türkiye turizminin değerli isimlerinden, Universal Turizm Yönetici Ortağı ve Skal 2009 Dünya Başkanı Hülya Aslantaş ile Skal Dünya Başkanlığı’na uzanan turizm yolculuğunu, hayallerini ve unutulmaz anılarını konuştuk.

Hülya Hanım, Skal Dünya Başkanlığı’na uzanan turizm yolculuğunuz nasıl başladı, anlatır mısınız?

Ben Türk turizminin gelişimini adım adım yaşamış biriyim. 1972’li yıllardı… Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme eğitimi görüyordum. O dönem üniversitelerde bir turizm bölümü bile yoktu. Benim en büyük şansım, iş hayatına okula giderken başlamam oldu. Üniversite ikinci sınıftayken babamın yönetim kurulu başkanı olduğu Hastaş Turizm acentesinde çalışmaya başladım. Hiç unutmam, “Gel burada biraz oyalan, işi öğren” demişti babam. Aynı zamanda THY’nin acentesi olan bu şirkette işe bilet keserek başladım.

Hatırınızda kağıt biletlerin kesildiği acente günlerinden bugüne neler kaldı?

Turizmin bir sektör bile olmadığı 70’li yıllar çok enteresandı. Sadece gezmekten ibaret olan bir “izm”… Turizm bilincinin henüz yeşermediği, toplam 45 bin yatak kapasiteli bir dönem bahsettiğim. Rodos Adası kıyaslaması durumu çok daha net bir şekilde ortaya koyar, Türkiye turizminin yatak kapasitesi neredeyse bir Ada’yla eşdeğerdi. Hatta “Sadece Rodos Adası’nda 45 bin yatak var, koca Türkiye’de 45 bin yatak olacak iş mi?” diye havada uçuşan bir sloganı bile vardı. Bugün hangi otel müdürünün telefonunu ezbere bilirsiniz? Anadolu turlarında kullandığımız otellerin adını, sanını, genel müdür telefonlarına kadar ezbere bilirdik. Çünkü Türkiye turizmi 5-10 müessese ile ancak yürütülüyordu.

Turizme yeni başlayan biri olarak o günlerde siz nasıl bir yol çizdiniz kendinize?

1972 yılından bugüne daima turizmin acente bölümünde oldum. En önemli misyonum, ülkemize gelen misafirlere Türkiye’yi en iyi şekilde tanıtmaktı. Bugüne gelen süreçte ülkemiz 45 bin yataktan 1 milyon sayısına ulaştı. Serüvenin en canlı şahitlerinden biri oldum ben. O büyümeyi, gelişimi yaşamak bambaşka bir duygu. Düşünün, telefon rehberine dahi bakmaya lüzum görmediğiniz bir dönem. O gün Pamukkale ya da Kuşadası oteliyle konuşmak için telefon yazdırıyorsunuz, nerede kalmış cep telefonları? Yıldırım yazdırsak bile bağlanması tam iki günü alıyor. Telefonu kaldırıyorsunuz hat gelmez, saatler boyu beklersiniz. İlk zamanlar Amerika’dan rezervasyonları mektupla alırdık, hem de daha bir sene öncesinden.

Bir yandan okul, bir yandan acentecilik faaliyetleri. Sonraki süreç nasıl gelişti?

22 yaşındaydım. Okul biterken, kendime çok fazla yüklendiğimi, mesuliyet aldığımı fark ettim. Yaşım ve tecrübemin üzerinde işlerin mesuliyeti altındaydım. Sınıf arkadaşlarım bile hatırlamıyordur beni, okula o kadar az gidiyordum ki… Hayat üniversitesinde koşturup durdum. Ama okulda öğrendiklerinizi pratikte görmek için de müthiş bir fırsattı. Eğitimimi çalışma hayatıyla o kadar iyi harmanladım ki, profesyonel hayatımda çok büyük faydalarını gördüm. Okul bittikten sonra Trans Orient Grubu’na geçtim. Aile dışı bir işti. Fransız ağırlıklı çalışan köklü bir acente idi. Rahmetli Ferit Epikmen çok değerli bir patrondu, yaklaşık 7 yıl birlikte çalıştık.

INCOMING’DEN BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜNMEDİM

Ben artık turizmdeki yolumu çizmiştim, incoming yapıyordum ve başka bir şey de yapmayı düşünmüyordum. Arada outgoing de yapıyordum ama onu hiçbir zaman uzmanlaşma alanı olarak görmedim. Daha sonra 1981’de eşimle evlendim. O da bir “Benim tek derdim, ülkemi en iyi şekilde tanıtmak oldu. Bunun için ne gerekiyorsa dün olduğu gibi bugün de yapmaya hazırım. Bu işe yüreğimi koymuşum zaten.” 70 hotel restaurant & hi-tech iş’te kadın işletmeciydi ama turizmle hiçbir ilgisi yoktu. Bir süre daha Trans Orient’te çalışmaya devam ettim. Her zaman şunu söylemişimdir, bu sektörde insanlar önce birlikte çalışır, sonra ayrılırlar. Sene 1984, birgün Trans Orient’in patronu Ferit Bey “Hülya artık sen oldun, büyüdün, bu işi çok iyi öğrendin, artık kendi acenteni açma vaktin geldi” dedi. “Burası senin evin, ben sana her zaman destek vermeye hazırım, buradaki işlerini de götürebilirsin” diye devam etti. Bu işi yapan iyi bilir, turizmde insanlar ortak olarak yola çıkarlar, sonra menfaatler çatışır ve bir şekilde yolları ayrılır. Ama bizim ayrılışımız çok farklı oldu. Ferit beyi her zaman Saygı ve rahmetle anıyorum.

Akabinde eşim ve ben bir oda, bir daktilo ilk büromuz olan Universal Turizm’i İstanbul’daki Otim’de açtık. Ankesörlü telefondan jetonla THY’den rezervasyon istiyorduk. O günlerde yoğun bir şekilde Rusya ve Polonya ile çalışıyorduk. Sovyet blokundan turistler deyince kimse bu insanların hizmetine önem vermiyordu. Amerikalı da turist Polonyalı da aynı sonuçta. Cep harçlığı verirdik ellerine. Turistlere kendi lisanlarında broşür, guide, harita verdik. Bunları yapa yapa Polonya’da en çok iş alan acenta konumuna geldik. Bütün devlet acentaları bizimle çalışmaya başladı ve nitekim 1988’de 45 bin kişiye hizmet veren bir acenta haline geldik. Bütün bunları yaparken kalite benim en önemli kıstasım oldu. Üstelik kalite illa ki en pahalı demek değil; özen gösterilen, düzgün yapılandı. Ve biz bu şekilde büyüdük.

Universal Turizm büyürken turizmde neler yaşanıyordu?

Turizm de yaşanan gelişmelerle beraber yavaş yavaş “izm” oluyordu. Acentalar çoğaldı, oteller arttı. Zaten rahmetli Turgut Özal ile düğmeye basılmıştı. Derken Türkiye’de liberal ekonomi değişikliği yapıldı. Biz onun en vahşi halini Türkiye’ye adapte ettik. Yap et ne olursa olsun mantığı. Skal o zamanlar devreye girmeye başladı ve ben Skal üyesi oldum.

Skal’la tanışma hikayenizi biraz daha detaylı anlatabilir misiniz?

Ben hayatta çok şeyi erken yaşadım. 1976 yılı ve bizim Polonya ile yoğun çalıştığımız bir dönem, yanımızdaki binada Lot Polonya Havayolları vardı. Müdürü Mr. Zaluska beni Skal’a misafir olarak davet etti. Derken o yıl üye oldum. Kadınların kulübe kabul edilişi ise 70’li yılların başına denk gelir. Ağırlıklı erkek egemen bir kulüptü. Türkiye’de kulübe giren dördüncü kadınım ben. Süreç yönetim kurulu sekreterliği ile başladı. Uzun yıllar fahri görevler yaptım. Yönetim kuruluna girişim, 1992 yılıdır. 1993’de İstanbul’ yaılan Skal dünya kongresinin ve İstanbul Skal’ın genel sekreteri oldum. 1.700 kişiyi İstanbul’da ağırladık. Hafızalara kazınan bir organizasyon oldu o. Bu toplantı vesilesi ile Skal’ın entarnasyonal boyutunu da tanımış oldum. Şu an Onur üyesi olan Somer Özkök dışında Türkiye’den henüz hiç kimse dünya Skal yönetimine girememişti. Bir de rahmetli Ömür Çağlar direktör seçilmesine rağmen 2-3 yıl sonra vefat etti. İkisi de başkan olamadı ne yazık ki. Biz Dünya Skal yönetimini ulaşılmaz görüyorduk o dönemler. Onlar da etten kemikten ve biz aslında onlardan daha çok şey biliyoruz. 1998’de İstanbul Skal Kulübü’nün başkanı oldum.

Ben biraz iddialıydım herhalde. En büyük dayanağım şu oldu, sektörde TUROB ve TÜRSAB gibi birçok örgüt var ama sadece kendi sektörlerini ilgilendiren işler yapıyorlar. Skal ise turizmin her kolunu toplayan bir çatı örgütü. Türkiye ve dünyada turizmin gerçek sivil toplum örgütü, Skal. Bunun bir ikincisi daha yok. O yıllarda turizmin ilk birlikteliği de olsa Skal eski arkadaş cemiyeti olarak kalmış. Ama bugünkü anlamda Skal’ın öneminin artması lazım. Çünkü turizmin gerçek düşünce platformu biziz. Bugün Skal’ın Türkiye’deki üye sayısı 1.100. Hedefimiz bu sayıyı 1.500’e çıkarmak. Şu anda 15 kulüp var. Dünyada 20 bin üyeye doğru gidiliyor. İstanbul başkanı iken de aynen böyle düşünüyordum. Skal, bir düşünce platformu olarak kalmalıydı. 2 yıl boyunca başkanlık yaptım.

O dönemden unutamadıklarınız var mı?

Yıl 1998, Cumhuriyet’in kuruluşunun 75. yılı. 75, benim hayatımda önemli bir rakamdır. O yıl çok büyük kutlamalar yapıldı. Biz de Skal olarak, turizmde kaliteyi ön plana çıkaran bir ödül sistemi getirdik. Çünkü bu ödül, turizmde kalite olgusunu hatırlatması ve devamlılık arz etmesi açısından önemli bir adım olmuştur.Herhalde bu benim yaptığım en başarılı işlerden bir tanesi olmuştur.

Bir başka unutamadığım anım, yine 75. yıl ile ilgilidir. Bu tarih benim Dünya Skal başkanı olduğum 2009 yılı yani Skal’ın da 75. kuruluş yıldönümüne denk gelmişti. Skal’ın kurulduğu yer olan Paris’te bir kutlama organizasyonu yapmak istedik. Bunun için en anlamlı yer, Assamble Nasyonal’in tarihi salonu idi. Bütün dünyadan eski başkanların katılacağı büyük bir organizasyon hayal ettim. Bununla beraber ülke turizm bakanları da katılacaklardı. Fransız Parlementosundan bu onayı almak imkansızı başarmaktı ama sonunda oldu. Aynı şekilde diğer evsahibi de bizim Turizm Bakanımız oldu. Ancak maalesef, son dakikada Ankara’da meydana gelen politik bir hadise sebebiyle eski Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay katılamadı. O katılamayınca Fransa Turism Bakanı da konfirme ettiği halde gelmedi. Yine de yaptık, mühim olan Türk ve Fransız bayrakları altında bu kutlamayı gerçekleştirmiş olmaktı. Senato başkanı ile birlikte bizim bayrağımızın önünde bir Türk Hanım ile evsahipliği yaptı tüm organizasona. Nasıl söyleyeyim, o gece gerçekten bir başka uyudum.

VE SKAL DÜNYA BAŞKANLIĞI…

2000 yılına geldiğimizde ise, Türkiye Skal organizasyonu beni entarnasyonal düzeyde temsilci olarak seçti. Çok hızlı yükseldim. Skalite projesini götürdüm, genç Skal’ları başlattık ve 2004’de dünya yönetim kuruluna seçildim. Hayal bile edemeyeceğim bir nokta idi bu. Hayatımı verdim desem abartmış olmam sanırım. Şimdi baktığımda Türk insanın çok daha gelişmiş olduğunu görüyorum. Türkiye olarak zengin bir ürün çeşitliliğine ve kültürel birikime sahibiz. Biz farklı ve çok yönlü bakabiliyoruz. Bunları görünce Türkiye’den ilk başkan olacağım diye bir hedef koydum kendime. Ama tabii adaylığınızı Türkiye’den koymak ve bir de kadın olmak durumu biraz daha zorlaştırıyordu. Nihayetinde zoru başararak 2008 yılında Skal Dünya Başkanı seçildim.

O anda neler hissetiniz, bizimle paylaşır mısınız?

Hayatımda olmak istediğim, serüvende gelebileceğim en son nokta idi belki de. O kadar tırnaklarımla kazıyarak, çalışarak, hak ederek ulaştım ki, ifadesi çok zor. Büyük bir onur… Ben yoktum artık, Türk bayrağını gururla dalgalandırıyordum. Her attığım adım ülkemi temsil etmek içindi.

Biliyorsunuz, Skal Dünya Başkanlığı’nın süresi bir yıl. Bu bir yıl içinde öyle bir proje geliştirmeliydim ki, Hülya’dan öncesi ve sonrası denmeliydi. Bunu da başardım. Bütün dünyayı dolaştım. Önemli bir kuruluşuz ama bu konuda farkındalık yok, Skal’ı yeniden pozisyonlandırmalıyız. Bütün bunların hazırlığını yaptım ve arkamdan miras bırakır gibi yapılması gereken bir aksiyon planı bıraktım. Benim söylediğim cümlelerle Skal’ın çehresi değişti, dünyada da yeni kan ve enerjiyle yeni atılımlar yapılmaya başlandı. Buradaki en büyük sıkıntı, görevin bir yıl sürmesi idi. 3-4 sene kalabilseydim Skal’ı dünyada uçururdum.

Bu arada Türkiye’de çok güzel bir Skal ailemiz oldu. Bütün bu enerjiyi Türkiye’deki Skal’lar kaptı. Skal’ın hakkını vermeye çalışıyoruz. Bundan 2 yıl önce Türkiye’deki tüm kulüpleri federasyon çatısı altında topladık.

Bütün bu işleri yaparken, Allah insana bir güç veriyor, üçüncü bir iş daha çıktı. 1990’ların başında meydana gelen Körfez Krizi ile başlayan bir süreçtir. Tax Free diye bilinen turistlere KDV iadesi yapan bir sistemi Türkiye turizmine kazandırdık. Turizmin gelişmesi için bu tip enstrümanlara ihtiyaç olduğu düşüncesinden yola çıktık. 1991’den 1995’e kadar bu işin mevzuatını takip ettim. 1995 yılında tebliğ çıktı, Türkiye’de turistlere KDV iadesi sunan sistemi getirdik. Bu çalışmayı tanıtıcı yayınlar, haritalar, guide’lar ile devam ettirdik. Şu anda Türkiye’de 7- 8 bin mağazada bu hizmeti sunuyoruz.

Bugünden geriye baktığınızda şimdi neler hissediyorsunuz?

30 yıl çok uzun ve yorucu geçti. Yaptığım her şeyi heyecan duyarak ve severek yaptım. Tabi bir de 2000- 2004 yılları arasında TÜRSAB Başkan Yardımcılığı görevini yürüttüm. Bu sürede yaşamaya vakit kaldı mı, kalmadı.

Şimdi baktığımda yaptıklarımdan büyük bir haz duyuyorum. Hayatta hedeflediğim, olmak istediğim her şeyi layıkıyla başarmışım. Ama tabii ülkeme daha faydalı olabilir miydim, olurdum mutlaka. Turizm politikalarımız için çok büyük hedeflerim vardı, hala içimdeler. Benim tek derdim hep, ülkemi en iyi şekilde tanıtmak oldu. Bunun için şimdi de her şeyi yapmaya hazırım. Bu işe yüreğimi koymuşum zaten.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir