Türkiye’de turizm yapan çok az insan var

Bu ayki konuğumuz Arketipo Design kurucu ortaklarından İçmimar Murat Denizaltı.
İçmimarinin usta isimlerinden Murat Denizaltı ile Arketipo Design’ın yeni dönem projelerini ve sektörün gelişimini konuştuk.

Arketipo Design’dan kısaca bahsederek, turizme yönelik projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
1994 yılında 3 ortaklı olarak kurduğumuz Arketipo Design, bir içmimarlık şirketidir. Bunun yanı sıra 12 yıldır mimari tasarım ürünleri de ortaya koymaktadır. Özellikle otel, SPA, ofis binaları, alışveriş mekanları ve konut yapıları konusunda uzman bir firmayız.
Son dönemde sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde projeler üretmeye başladık. Ukrayna, Kazakistan, Rusya ve Dubai’yi buna örnek verebilirim.

Bu anlamda devam eden turizm projelerimizden en önemlisi, Rusya Sochi Olimpiyat Köyü’ndeki 11 adet otel projesi. 2014 Kış Olimpiyatları için tasarladığımız bu oteller, Marriott, Capella, Swiss ve IMS gibi özel gruplara ait olup yaklaşık Ocak 2014 gibi hizmete açılmaları planlanıyor.

Projenin tek içmimari üstlenicisi siz misiniz? Öyleyse, süreç nasıl gelişti?
Evet, Arketipo Design oradaki tek tasarım grubu, hatta tek Türk tasarım grubu. İhale sürecinde en büyük dayanağımız, otel projelerinde sahip olduğumuz tecrübe ve donanım oldu. Rakiplerimiz arasında bizden başka Türk firma yoktu. Yabancı firmalara göre ise hareket kabiliyetimiz, pratikliğimiz ve çözüm odaklı çalışma stilimiz ile öne çıktık. Yurt dışı menşeili firmalarda proses çok daha uzun. Bir avantajımız da, oradaki zincir gruplar ile geçmişe dönük yaptığımız çalışmalarımız idi. Türk tasarım grubu olarak
olimpiyat köyündeki tüm otelleri yapmak çok keyifli. Çok da güzel gidiyor. Şu an metraj aşamasındayız. Uygulama projeleri neredeyse bitmek üzere. Tek bir mimarlık firması için 11 otel hatırı sayılır bir rakam.

Projeleri taahhüt ettiğiniz sürelerde tamamlayabildiniz mi?
Tümünü büyük oranda 7 ay gibi kısa bir sürede tamamladık. Bunlar beş yıldızlı ve üstü oteller ve yatak kapasiteleri 170 ile 400 arasında değişiyor. Zorlu muydu evet, çok zorlu bir süreçti. Sonuçta her biri farklı işletmelere ait projelerden söz ediyoruz ve Fotoğraflar: Hakkı Günerkan her işletmenin kendine ait farklı bir dokusu var. Breef aşamaları ve sonrasında kendi bilgi ve donanımınızla harmanlama ve onaya sunma süreci… Bu çok ciddi bir süreçti. Çünkü onaylanma süreçleri bile Amerika ve Dubai’de yapılıyor. Neyse ki bu süreci alnımızın akıyla tamamlamayı başardık.

Olimpiyat Köyü dışında devam eden başka projeleriniz de var mı?
Özbekistan Taşkent’te Hyatt Regency yapıyoruz. Onun dışında Almanya’da Titanic Hotel Berlin, Carya Golf, Cezayir’de Marriott Grubu’na ait 5 yıldızlı bir otel, Libya’da içinde oteli de olan çok amaçlı bir kompleks yapıyoruz. Belek’te Titanic Deluxe Otel Belek’i yaptık, nisan ayının ilk çeyreğinde açılması planlanıyor. Levent’teki Özdilek’i yapıyoruz. Aynı yatırımcı grubun İzmir’deki Crowne Plaza Hotel’ini de biz yapmıştık. Levent’teki proje biraz yavaş gidiyor çünkü kim tarafından işletileceği henüz kesinleşmedi. AVM
projelerini tamamladık. Bir aksilik olmazsa 2014’ün ilk çeyreğinde açılacak.

Özdilek, sektörün merakla beklediği projelerden biri. Orada nasıl bir içmimari konsept
benimsediniz?
Modern dokunuşların hakim olduğu bir tasarım öne çıkarılıyor. Bölgede yarıştığı birtakım binalar var.
Sonuçta İstanbul’un en gözde semtlerinden birinde; Metrocity ve Kanyon gibi iki önemli mimari yapıtın arasında konumlanıyor. Bana göre keyifli bir proje ortaya çıkacak.
Bir tarafta yatırımcının beklentileri bir tarafta siz…

 Projelerde mimar-yatırımcı ilişkisini ne şekilde disipline ediyorsunuz?
Bizim için yatırımcının istek ve beklentileri her şeyden önemli. Sonuç itibari ile parayı yatıran onlar. Haliyle belli bir yerde geri dönüşümlerini sağlamaları lazım. Çünkü müşteriyi en iyi onlar tanıyor. Bu da bizlere fonksiyon ve tasarım avantajı getiriyor. Ama bu demek değil ki, projenin her aşamasında onlara tabi çalışacağız. Gerekli gördüğümüz noktalarda insiyatifimizi kullanarak yatırımcıları doğru kanallara yönlendirdiğimiz de oluyor. İşin püf noktası, müşteriye doğru parayı harcatabilmek, işi minimum maliyetlerle tamamlatmak. Aslında bizi tercih nedenlerinden biri de bu.
Bir noktaya kilitlenmek bizim tarzımız değil. Çeşitliliği önemsiyor ve kendimizi bu alanda hızla geliştiriyoruz. Oteller bizim için çok değerli. O kadar çok zaman harcıyoruz ki her biri çocuğumuz gibi. Her bir projede müşteriyle bir süreliğine evleniyoruz ve bu birliktelik farklı ve yeni projelerle devam ediyor. Rusya Sochi’deki otel projeleri bunun en güzel örneği. Güzel beraberliklerin canlı bir kanıtı. Sonra Rixos Grubu var. Yaklaşık 12-13 yıldır bu beraberlik en keyifli haliyle sürüyor.
Baktığınızda etrafta 1-2 otel yapıp devamını getiremeyen mimarlık ofisleri de var, zincir grupları halka halka işleyen ofisler de.

Bu işin sırrı nedir peki, anlatır mısınız?
Şunu hiçbir zaman göz ardı etmemek lazım, turizm yapıları aslında önemli bir para kazanma kaynağı. Türkiye’nin en önemli lokomotiflerinden biri. Dolayısıyla odak noktamız, onlara maksimum kar sağlayacak yatırım projelerine hayat vermek, yatırımcıya para kazandırmak ki yatırımlarını sürdürebilsinler. Amacımız 1-2 otel yapıp, ortadan kaybolmak değil ki… Yatırımcıya işletmesini hızlı geri çevirecek bir proje hazırlarsınız, her yeni projesinde sizin kapınızı çalar. Bu da elbette müşterinin memnuniyet ve geri dönüşleri ile alakalı bir durum.

Türk yatırımcılar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bizim yatırımcımız projede ne kadar var olmak istiyor?
Türkiye’deki otel yatırımcıları çok daha bilinçli artık. Neye para koyduğunun ve ne almak istediğinin gayet farkındalar. Ancak içmimari konusunda bize sağlanan insiyatif mimarlara çok fazla tanınmıyor. Keşke yurtdışındaki yatırımcılar gibi ülkemizde de
cephe ve mimariye daha fazla para harcama bilincinde yerleşebilse. İçeride evet çok paralar harcanıyor. Ama onun bir de kabuğu var. Türkiye’de gerçekten turizm yapan çok az insan var. Yine de yavaş yavaş düzelmeye başladığını görüyoruz. Yurt içi yatırımcıların mimarlara karşı biraz daha esnek olmaları ve ehemmiyet vermeleri gerekiyor. Onlar bizim aksimize çok kısıtlı bir alanda çalışıyorlar. Nasıl ki biz içeride özgürsek onlar da dışarıda özgür olmalılar.

Bu bahsettikleriniz arasında Arketipo Design’ın en iddialı olduğu alan nedir?
Türkiye’de son yıllarda özellikle SPA konusunda ciddi bir atılım var. Eskinin SPA anlayışı bir hamam bir saunadan ibaretken, şimdilerde binlerce m2’lik SPA alanlarından
bahsediyoruz. Örneğin Antalya Belek’te hizmete girecek olan Titanic Deluxe Otel Belek’in 8.000 m2’lik bir SPA alanı var. Yine aynı şekilde Rixos Premium’un 7.500-8.000 m2’lik bir SPA’sı mevcut. Biz Arketipo Design olarak turizm ve konaklama tesislerindeki iddiamızı en çok SPA’larımızla ortaya koyuyoruz. Mesela Dubai’de Jumeirah Grubu’nun işlettiği Zabeel Sarayı’nı yaptık. Hatta orası geçen yıl SPA’sıyla ödül aldı. Rixos Premium’u aynı kategoride 2 tane ödülü var. SPA’larda en fazla para kazandıran noktalardan bir tanesi masajdır. Biz bu noktada farklı bir dokunuşla, eski hamam kültürünü ortaya koyduk. Bu da ülkemize gelen yabancı turistten büyük ilgi gördü. Belki büyük bir hamam yatırıma çok büyük bir geri dönüşüm sağlamıyor idi ama müşteri potansiyelini artırma açısından etkili bir silahtı. Son dönemde yeşil otelcilik yükselen bir trend.

Projelerinizde teknolojiden faydalanma, enerji verimliliği ve çevreye dost uygulamalar konusundaki yaklaşımlarınız nelerdir?
Otellerin özellikle elektrik ve su sarfiyatları korkunç seviyelerde. İstediğiniz kadar tasarruf etmeye çalışın bunun önüne geçmeniz çok zor. Biz bu konuda Hollandalı bir firmayla çalışıyoruz. Bu sayede enerjiyi topraktan ve sudan tedarik ederek 4’te bir oranında enerji tasarrufu sağlıyoruz. Avrupa’da bu tip sistemler çok uzun zamandır kullanılıyor. Bizde geç bile kalındı. Aynı şekilde toprak ısısını kullanarak havuzları ısıtıp soğutabiliyoruz. Bu yatırıma çok ciddi bir enerji tasarrufu sağlıyor. Toplamda yıllık ya da beş yıllık planlamaya koyduğunuzda bir otel için inanılmaz rakamlar ortaya çıkıyor. Bütün oteller artık arıtma işlemlerini kendi içlerinde yapıyorlar ve farklı bir şekilde solar sistemler kullanmaya başladılar. Sistem şimdilerde eskiye göre çok daha estetik. Maliyet olarak baktığınızda yüzde 30 gibi görünüyor. Ama geri dönüşümleri
çok hızlı. Teknolojiden faydalanma konusunda da yatırımcılara yön veriyoruz. Otel odalarında otomasyon sistemleri çok pahalı yatırımlar. Fakat otele getirisi çok fazla. Sistemi tek bir noktadan kontrol edebiliyorsunuz. Bu hem müşteriyi takip
açısından yatırımcıya hem de ihtiyaca uygun kaliteli servis açısından müşteriye büyük fayda sağlıyor.

Genel içinde yayınlandı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir