Derin Sarıyer ile çağdaş mobilya tasarımları üzerine…

“Pazarda rekabetçi olmak bizim için değerli olsa da sahip olduğumuz butik ruhumuzu kaybetmek istemiyoruz. Çünkü o ruh bize ayrı bir yaşam enerjisi, bakış açısı ve farklı bir tasarım algısı katıyor. Bundan sonraki süreçte de bunu dengeli bir şekilde götürmek niyetindeyiz.”

Türkiye’nin çağdaş mobilya tasarım anlayışının önde gelen markalarından Derin Design, Derin Sarıyer – Haldun Kilit ortaklığında 2014 koleksiyonunu beğeniye sundu. 1971 yılında ilk kez Aziz Sarıyer tarafından temelleri atılan, bugün Türkiye’nin önde gelen tasarım şirketleri arasında anılan markanın yeni koleksiyonunu, otellere yönelik projelerini ve tasarım algılarını firma ortaklarından Derin Sarıyer ile konuştuk.

Derin Design’ın ana faaliyet alanlarından bahsederek, turizm-otellere yönelik çalışmalarını anlatır mısınız?

Derin markası 1971 yılında kuruldu. Genel olarak baktığımızda evlerden çok proje odaklı çalışmalar üzerinde iş geliştiriyoruz. Ana alanımız ağırlıklı olarak ticari, endüstriyel projelerden oluşuyor. Bu alanda özellikle ofis ve benzeri çalışma alanları ile ilgili ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Oteller, turizm tesisleri konusu ise, aslına bakarsanız AHK firması ile yürüttüğümüz çalışmalar doğrultusunda daha sıcak bir aşamaya geldi.

Markanızın daha çok otel lobilerinde tercih edildiğini görüyoruz. Bunun sebebini öğrenebilir miyiz?

Dediğiniz gibi, Derin markası olarak, daha dışa dönük yapıya sahip genel alan mobilya çözümlerinde etkin tasarımlar sunuyoruz. Elbette oteli birinci dereceden temsil eden alanların başında odalar geliyor. Fakat lobiler sanki daha dışa dönük yapılarından dolayı bizim öncelikli tercihlerimiz arasında geliyor.

Otellerin daha dışa dönük olarak tarif ettiğiniz genel alanlarını markanızla nasıl bağdaştırıyorsunuz, biraz daha açar mısınız?

Şöyle ki, otellerde oda ve genel alan tasarımı arasında çok ciddi farklar var. Çünkü odalar minimum seviyedeki metrekarelerinde maksimum fonksiyon elde etmek adına mobilyaları tek tek parçalar halinde önemli kılar ve genel yapı bir şekilde kompakt bir tavırla ayağa kaldırılır. Oysa ortak alanlar çok daha serbesttir. Bunlar estetiğin çok daha ön planda olduğu, fonksiyonun eşdeğer tutulduğu, otelin dışa dönük yüzleridir. Dolayısıyla bizim ürünlerimiz de o alanlarda daha etkili görüldüğünden öncelikli geliyor. Bununla beraber otel odaları adet olarak yüksek ve ticari anlaşmaları daha farklı kategoride değerlendirilir. Hatta nasıl olsa lobiye geleceğiz düşüncesi ile lobilerden daha önce işleme konur. Otel projesi önceden belirlenmiş olsa bile satın alımlar odalar üzerinden gider. Bizim markamız o alanda da etkili üretimler yapıyor fakat daha esnek. Bizim daha çok ortanın üstü sayılabilecek bütçelere sahip, markanın değerini yükseltecek alanlar konusunda etkin olduğumuza dair bir algı var sanırım. Sektör tarafından ağırlıklı tercih edilme nedenimiz de bu olsa gerek… Sonuçta bir oda fiyatı belirlendiğinde kapısından banyo aksesuarlarına kadar toplu bir paket düşünülür ve artık mobilyalar tek tek birer anlam ifade etmelerinin dışında sadece bir rakam olarak önünüze gelirler. Ancak ortak alanlarda bu sıkıştırılmış tavır nispeten rahatlar. Öyle sanıyorum ki tercih edilmemizde bu faktörler önemli bir yer tutuyor. Bu alanda özellikle son 2 yıldır AHK’nın da etkisiyle çok daha rekabetçi teklifler verebiliyoruz. Bundan sonraki dönemde daha çok etkili olacağımızı düşünüyorum.

AHK’dan sonra pazarda daha rekabetçi olacağınızı söylediniz. Pazarda tam olarak neyi hedefliyorsunuz?

Pazarda rekabetçi olmak bizim için değerli olsa da sahip olduğumuz butik ruhumuzu da kaybetmek istemiyoruz, öncelikle bunun altını çizmek isterim. Çünkü o ruh bize ayrı bir yaşam enerjisi, bakış açısı ve farklı bir tasarım algısı katıyor. Bundan sonraki süreçte bunu dengeli bir şekilde götürmek niyetindeyiz. Ancak otellerde aşılması gereken çok önemli bir nokta var, üstelik sadece Türkiye’den de bahsetmiyorum. Bir otelin genel mimarisi projelendirme aşamasında çok özgün bir şekilde ayağa kaldırılırken, mobilya konusunda sanki biraz daha özensiz davranılabiliyor. Mobilyaların her birinin birer tasarımcısı olması ve o tasarımcısının adıyla üretilmesi konusu ve bu alandaki bilinç düzeyi bence çok önemli. Ancak manzaraya baktığımızda, sanki o ürünler anonimmiş ve teklif vermek serbestmiş gibi bir tavır sergileniyor. Biz bu noktada haklarımızı sonuna kadar savunuyoruz ve bu tip projelere de uzak duruyoruz. Bence mobilyaların da gerçekte birer tasarım ürünü olduklarını ve birileri tarafından oluşturulduklarını iyi kavramak lazım.

İçmimarlar ve mimarlarla bu konuda nasıl bir etkileşim içindesiniz?

Her şeyden önce birlikte çalıştığımız mimarlar uluslararası mobilya tasarımının dilini çok iyi bilen, işini layıkıyla kavramış kişiler. Bu sebepledir ki, onlarla çalışırken herhangi bir zorluk yaşamıyoruz, hatta birbirimizi birçok alanda desteklediğimizi de söyleyebilirim. Onlar da aynı şekilde koleksiyon ürünlerimizi kullanmayı tercih ediyor ya da proje için geliştirdikleri ürünleri tarafımızdan üretilmesini istiyorlar. Bu anlamda mimarlara ciddi kolaylıklar da sağlıyoruz. Bazen onların hayallerini süsleyen, bazen eskiz şeklinde geliştirdikleri ürünleri teknik hale getirerek, üretim çizimlerini yaparak, gerekiyorsa prototiplerini gerçekleştirip proje için üreterek yapıyoruz bunu. Bu beş parça da olur, bin parça da, hiç fark etmiyor. Sonuçta ortaya çok zengin ve verimli bir işbirliği çıkıyor. Bazen de öyle bir ürün ortaya çıkıyor ki, kendi koleksiyonumuzda bile kullanıyoruz.

Biraz da 2014 koleksiyonunuzdan bahsedelim istiyorum. Yeni koleksiyonunuzda neler var?

Derin markasının Aziz Sarıyer ile başlayan, şahsımda devam eden sürecinde şöyle bir tasarım algısı var, biz zamanın belirli bir döneminde yaşıyoruz. Mobilya tasarımı bir sanat mıdır, değildir ama insanın kendini ifade edeceği bir alandır. Elbette bir mobilyanın fonksiyonellik gibi önemli bir zorunluluğu vardır. Fakat sadece bu mudur, tabii ki değildir. Şunu çok iyi biliyorum, kişi kullandığı objelerle ister istemez bir bağ oluşturur ve o bağın en güzel şekilde çözüm bulması gerekir. Güzellik kavramı da tabii ki görecedir. Biz bunu kendi güzellik yaklaşımlarımızla yansıtırken aynı zamanda ona zamanı adlandırma gibi önemli bir misyon da yüklüyoruz. İleriki dönemden bugüne bakıldığında, bu yılın simgeleri, anlatıcıları olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Kendi kişisel tutkularımız, ihtiraslarımız, hayallerimiz ya da fantezilerimizin anlatımından ziyade bugünü anlatan, bunu da kişisel içgüdüsel veriler, duyularla bezeyerek yapmaya imtina ediyoruz.

Bu yeni koleksiyonunuzda zamanı nasıl anlattınız, kişisel katkılarınız neler oldu, zamanın hangi simgelerini tasarıma kattınız, anlatır mısınız?

Bilindiği gibi, çağımızın iletişim teknolojileri o kadar ilerledi ki insanlar bir otel lobisinde bile kendilerine çalışma alanları oluşturabiliyorlar artık. Ya da kişi ofis masalarına bağımlı bir şekilde çalışmak zorunda değil. Doğal olarak bu durum mobilya tasarımını da mutlak suretle etkiliyor. Söyleşimizin başında da anlattığım gibi Derin markası ağırlıklı otel genel alanlarında etkin olduğu için bu durum bizim üretimlerimize açık bir şekilde yansıyor. Fonksiyonellikle beraber estetik konusuna da kısaca değinmek isterim. Biz marka olarak sofistike bir sadelikten yanayız. Derler ya, “İnsan ilişkilerinde alçakgönüllü olma, yanlış anlaşılırsın” diye. Biz tasarımlarımızda o noktayı biraz zorlamak istiyoruz. Karşı tarafta “bunu ben de yapabilirdim, çok sade ve basitmiş” algısı oluşturmak önemli bir hedefimiz. Bizim için tasarımın sürekliliği ve istikrarı çok önemli. İstiyoruz ki, üründen tek bir parçayı çıkardığımızda bütün anlamını yitirsin… Tasarımlarımızı geometri, mantık ve rasyonelliği kullanarak, aynı zamanda rasyonelliğin içinde insanlara hayal etmelerini sağlayarak yapma telaşı içindeyiz. Bahsettiğim bir süsleme, ekleme ya da dekoratif tavırlarla bir estetik yakalama arzusu hiç değil. İndirgemekle, azaltmakla, çıkartmakla başarmak konusundaki sınırsız bir iştah… 2014 yılı koleksiyonumuzda her ne kadar farklı tasarımcılar ile çalıştıysak da ürünlerin ortak özellikleri bu bahsettiğim noktalar. Sonuçta her tasarımcı kendi diliyle üretiyor ama ortaya çıkan işlere genel olarak baktığımızda Derin Design dili oluştursunlar istiyoruz. Bu da zaten tasarım yönetimine giriyor. Gün geliyor karşımıza öyle güzel tasarımlar çıkıyor ki; bayılıyoruz, evimizde kullanmak istiyoruz. Fakat o tasarımın Derin Design koleksiyonunda yer alamayacağını düşünüyoruz. Böyle bir fikrimiz de oluyor. O konuda kendimizi çektiğimiz zamanlar oluyor. 2014 mobilya koleksiyonumuzu melez ve tamamlayıcı olarak tanımlayabilirim. Çünkü ne sadece ofis ne de sadece otel, hastaneler için üretilmiş ürünlerden oluşuyor. Bunların birleştiği bir küme varsa o küme için tasarlıyoruz. İşte bunun için melez ve tamamlayıcı. Yaşam biçimlerine göre bir evde de kullanılabilir, bir hastanede de…

Bu koleksiyondan beklentileriniz neler?

Biz ilk Derin koleksiyonunu 2000 yılında ortaya koyduk. Markayı oluştururken açıkçası tamamen kapalı devre bir çalışma sürecinden geçtik. İçimizden gelenleri ortaya koyalım, sonra bu ürünler bizi yönlendirsin düşüncesiyle hareket ettik. O dönemde bahsettiğim ortak alanlar henüz ortaya çıkmamıştı. Sonra o ürünler aldı bizi sürükledi ve belirli bir aşamaya getirdi. Ürünlerimizi mimarlar, projeciciler projelerinde kullanmaya başladılar. Şu anki piyasada çok da geçerli olmayan bir yaratım sürecimiz var ama o süreç bizim alametifarikamız diyebilirim. Biraz daha serbest, kendini ifade etmekten çekinmeyen, cesurca ortaya koyabilen bir tavırda tasarlıyoruz. Koleksiyonumuzla pazarda son derece iddialıyız. Ürünlerimizin birçok yerde kullanılmasını istiyoruz ama artık onları özgür bırakıyoruz, mimarlara tanıtıyoruz ve diyoruz ki bunlar artık sizin… Tabii ki bu ürünler birçok fonksiyonu yerine getirmek üzere tasarlanıyor. Fakat kendimizi bu alanda çok fazla kilitlemek istemiyoruz. Bugüne kadar ki tavrımız da hep böyle oldu.

Koleksiyonunuzda ne tür malzemeler tercih ettiniz? Malzeme seçiminde Türkiye ve dünyadaki trendler nereye doğru gidiyor?

Bizim temel malzemelerimiz ahşap, metal ve döşemelik ürünlerde farklı yoğunlukta süngerler, elyaflar… Son 3-4 yıldır dünyada trendler anlamında farklı malzemelerin, farklı dönemlerin, farklı coğrafyaların iç içe geçtiği neredeyse her şeyin serbest olduğu bir dönemden geçiliyor. Dünyada yaşanan krizin de etkisiyle yeni yatırımların azaldığı bir süreç bu. Bu dönemde insanlar yeni yatırımlardan çok, mevcut işleri yeniden gündeme getirme telaşı içindeler. Elbette teknolojide yeni trendlerden faydalanılıyor. Bu süreçten biz marka olarak nasıl etkilendik meselesine gelirsek, Derin Design gerçekten de çok içten ve naif bir tavırla kendi dünyasını anlatıyor. Herhangi bir trend yakalama kaygısı olmadan… Bazen bugünün trendleri ile bazen apayrı noktalarda yer alarak… Hatta şunu söyleyebilirim, trend raporlarının bizden etkilendiği, etkilenmesi ile ilgili beklentimiz, böyle bir ihtimale sevinebileceğimiz durumlar da olmuştur.

Dekorasyon yaklaşımlarıyla, İstanbul başta olmak üzere şehir otellerini nasıl buluyorsunuz?

İstanbul’da sanki bir sinema ve tiyatro sahnesindesiniz ve dışarıya çıktığınızda vahşi bir yapının içine giriyorsunuz. Metrekarelerin hassasiyetle düşünülmediği bir şehir yapısı içinde olmaktan bahsediyorum. Şehir mimarisinin de metrekare metrekare hesaplanması gerekiyor bence. Ve ne yazık ki bu tavrın şehirde devam etmediğini görüyoruz. Şehir zaten düşünülmemişse, hassas bir mimarisi yoksa o şehrin uluslararası anlamda ön plana çıkması çok kolay değildir. Genelde bakarsanız, bireysel tavırlar Türkiye’de dünyaya seslenebiliyor. Bu bahsettiğim kültürleri oluşturmadıkça etkili olmamız da mümkün değil bence. Bireysel tavırların devamı ülkenin kendisinde olmadıkça bir geçiş ülkesi oluyoruz.

Bugüne kadar hangi otellere proje ürettiniz, anlatır mısınız?

Sheraton markasıyla yaptığımız çalışmalar oldu. Hatta şu an Gaziantep’de açtıkları otel yatırımlarında da beraber çalıştık. Güneşli Divan Oteli için halen üretimlerimiz devam ediyor, teslim edeceğiz. Geçen yıl Samsun’da bir butik otel projesi için üretim yaptık. Sumahan Otel’de de aynı şekilde çalışmalarımız oldu, restoranını yeniledik. Torunlar-Tüyap Otel projesi de çalışmalarımız arasındadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir