Merve Kadıoğlu Sönmez: “Turizmde iz bırakabilmek en büyük idealim”

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

The Grand Tarabya’nın Genel Müdürü. Bu yılın başında yönetim koltuğuna oturdu. Beş yıldızlı otelin konukseverlik mirasını çağdaş bir hizmet anlayışıyla günümüze uyarlamak da var gündeminde, oteli kent kültürüne katkı sağlayacak kültür ve sanat etkinliklerinin mekanı haline getirmek de. Uzun yıllarını adadığı turizm-otelcilik sektöründe iz bırakabilmenin en büyük ideallerinden biri olduğunu belirten Merve Kadıoğlu Sönmez’in bir hayali de ileride bir turizm okulu açmak!

Merve Kadıoğlu Sönmez ile turizme giriş hikayesini, The Grand Tarabya günlerini ve gelecek planlarını konuştuk.

The Grand Tarabya Genel Müdürlüğüne uzanan turizm yolculuğunuz nasıl başladı?

Aslında çocukluğumdan itibaren otelci olma hayalim vardı. 11 yaşındaydım, Hilton’da bir bale resitaline gittim. Orada içeri girer girmez bizi karşılayan görevlileri, kocaman çiçekleri, her yanda size gülümseyerek bakan insanları görünce çok etkilendiğimi hatırlıyorum. O gün, “Ben de otelci olacağım” dedim ve oldum da. İlk işim de Hilton’da, o çocukluk hatıramdaki otelde oldu hatta.

Turizm, çok sosyal ve uluslararası bir meslek olması nedeniyle benim için her zaman çok cazip olmuştur. Her ülkeden, her alandan insanlarla tanışıyorsunuz, dünyanın neresine gitseniz bir arkadaşınız, bir meslektaşınız, eski bir iş arkadaşınız var. Bu gerçekten ufuk açan, farklı insanlara ve toplumlara daha toleranslı bakmanızı sağlayan çok değerli bir sosyal bağ sistemi. Diğer yandan da oteller hep güzel anlarla anılıyor, misafirlerinizin özel günlerini unutulmaz kılabiliyorsunuz. Bir doğum gününü, bir düğünü, bir yıldönümünü o kişiler için hayat boyu gülümseyerek anımsayacakları bir hatıra haline getirebiliyorsunuz. İnsanların hayatına bu şekilde olumlu yönde dokunabilmek bence müthiş bir şey. Ama bu mesleği yapmasaydınız derseniz; tekstil de ilgi duyduğum bir alandı ve belki kendime ait bir marka oluşturma yolunda çalışmayı düşünebilirdim.

“Otelciliğe dair hiçbir pişmanlığım yok gerçekten. Çok severek yaptığım bir meslek, hep öğrenerek adım adım ilerledim. Turizm sektörünün içinde olduğum her andan keyif alarak çalışıyorum. Belki keşke diyebileceğim; kariyerimin içinde bir de yurt dışı deneyimi olsa iyi olurdu, bunu söyleyebilirim. Genç arkadaşlarıma da buradan bir tavsiye niteliğinde olsun; yurt dışında çalışma ve yaşama deneyimi de mutlaka kişiye hem özel hem profesyonel hayatta katkı sağlayacaktır.”

Eğitim hayatınızla birlikte ilk iş deneyiminiz neydi? Turizmin hangi kademelerinde çalıştınız?

Üniversiteyi Boğaziçi Üniversitesi Turizm Bölümü’nde okudum. Orası zaten çok özel, çok güzel bir üniversite. Bana bilgi ve şahsiyetimin oluşması anlamında şüphesiz ki çok şeyler kattı. Daha katı diyebileceğimiz bir Avusturya lisesi geleneğinden, Amerikan tarzı bir sisteme geçmiş ve onu da deneyimlemiş oldum. Burada bir denge kuruldu diyebilirim.

Sonrasında, öğrencilik dönemindeki stajları saymazsak, ilk işim Hilton’da oldu. Staj döneminde acente deneyimim olmuştu ama otel tarafı ambiyansıyla, sunduklarıyla, sunduğu yaşam tarzıyla bana daha cazip geldi. Grup satış koordinatörü olarak başladım. 2000-2003 arasında üç sene Çırağan Palace Kempinski’de yine şirket satış müdürü olarak görev aldım. Sonra uzunca bir Mövenpick deneyimim var; burada satışın farklı kademelerinde adım adım ilerleyerek satış direktörü olarak 2009’da ayrıldım. Ayrılma nedenim de bir başka çok severek çalıştığım marka olan Richmond Nua Wellness & Spa’ya geçmemdi. Burada 4 yıl satış ve pazarlamadan sorumlu olarak görev yaptım. Satış zaten çok dinamik, insan ilişkilerinin yoğun olduğu, aynı zamanda analitik düşünmenizi gerektiren ve benim hem mizacıma uyan hem de sevdiğim bir alan. Bunun yanına pazarlama sorumluluğu ve deneyimi eklenince gerçekten süreçlere daha bütüncül baktığım bir dönem oldu. Tabii otelin niteliği gereği wellness konusunda çok daha derin bilgiler edindim. Aslında kariyerimin her adımı çok öğretici geçti diyebilirim.

İlk genel müdürlük

Sonrasında Divan Grubu’nda ilk genel müdürlüğüm ile başlayan bir süreç geldi. Kariyeriniz adım adım ilerliyor ve otelci iseniz, tabii ki genel müdürlük bir hedeftir. Burada tabii tüm otelin sorumluluğunu almak çok daha farklı bir vizyon getiriyor. Her departmanı anlamanız, en verimli şekilde yürütmeniz, yeri geldiğinde nihai karar verici olmanız gerekiyor. Divan Grubu’nda iki otelde görev aldıktan sonra da bir Radisson Grubu deneyimi ve sonrasında The Grand Tarabya… Bu arada uzun seneler hiç ara vermeden Okan Üniversitesi’nde satış dersleri verdim. Eğitim vermeyi çok seviyorum, bilgi ve deneyimi gençlere aktarmanın verdiği manevi tatmin bambaşka!

The Grand Tarabya ile tanışma öykünüzü biraz daha açmanızı isterim.

Çok enteresan bir tanışma oldu bizimki. Benim sağlık nedeniyle çalışmaya ara verdiğim bir dönemdi, 2022 yılı başlarından söz ediyorum. Bir gün linkedin üzerinden ulaşan IK yönetimi, The Grand Tarabya yönetiminin benimle tanışmak istediğini yazdı. Sonrasında haberleştik, tanıştık ve hemen yeniden tam zamanlı işe dönmeyi düşünmezken, söz konusu The Grand Tarabya olunca fikrimi değiştirdim. Mayıs ayında genel müdür olarak göreve başladım. Otel, pandemi döneminde bir süre kapalı kaldığı için ekibi tekrardan oluşturmak, planlamalar, yenilemeler derken, sonbahar ile birlikte tüm hazırlıklar bitti ve misafirlerimize tam teşekküllü hizmet verdiğimiz bir süreçteyiz artık.

Otelde neler oluyor, gündeminizde neler var?

Klasikleşmiş ve çok sorulan pazar brunchları, çay saati yeniden başlıyor. Bu otelin gerçekten ciddi bir müdavim misafir kitlesi var. Onlar bizim için çok değerli; bakıyorsunuz birinin anne babası burada evlenmiş, başka bir misafirimiz burada balayını geçirmiş, bir diğeri çocukken her hafta çaya gelirdik diye anımsıyor… Bu gibi çok fazla anılar, yaşanmışlıklar var. Onları yaşatmaya da devam ediyoruz. Elbette yeni hatıralar da oluşturulsun istiyoruz, amacımız bu. O nedenle İstanbul’un en güzel deniz manzarasına sahip barı olan Diba Bar’da DJ gecelerimiz başladı.  Cafe R.E.A.D’de kültürel etkinliklerimiz kasım ayı itibariyle başlayacak. Burada yazar buluşmaları planlıyoruz, bizi sosyal medya ve basında takip edenler haberdar olabilir. Ayrıca kültür faaliyetlerini zenginleştirerek sürdürmeyi hedefliyoruz, klasik müzik de odaklanmak istediğimiz bir diğer alan.

Aslen satış ve pazarlama kökenli bir genel müdürsünüz. Bu uzmanlığınız otel için ne tür bir kazanım sağlıyor?

Benim satış ve pazarlama kökenli olmam elbette markanın en iyi şekilde konumlanması için gereken adımları atma yönünde bir vizyonla bakabilmeme yardımcı oluyordur. Bu departmandaki arkadaşlarıma da desteğim oluyor. Ancak sonuçta, bulunduğumuz pozisyon geçmişiniz ne olursa olsun otelin genelini gözeterek, misafir ve çalışan memnuniyetini ön planda tutan bir yöneticilik anlayışı gerektiriyor.

Otelle ilgili planlarınız, hedefleriniz neler? The Grand Tarabya’yı İstanbul turizminde nerede görmek istiyorsunuz?

The Grand Tarabya, İstanbul’un gerçek anlamda ikonik otellerinden bir tanesi. Yüzyıllık bir Tarabya Oteli mirasına sahibiz her şeyden önce. Bu konukseverlik mirasını biz de çağdaş bir hizmet anlayışıyla günümüze uyarlama gayretindeyiz. Diğer yandan, bir uluslararası zincir tarafından işletilmiyor, yerli bir marka, bunu da çok önemsiyoruz. The Grand Tarabya, İstanbul’un hem içinde hem dışında hissi veren, Boğaziçi’nin Karadeniz’e açılan en güzel noktasında, tüm yeme içme alanları ve odaları Boğaz ve marina manzaralı çok özel bir otel, çok da özel bir konumda. O nedenle, şehirde yaşayanların gerçek Boğaziçi kültürünün, İstanbul’un güzelliklerinin yaşandığı bu güzel mekanı kullanması bizim için önemli. Otelimizi kent kültürüne katkıda bulunabileceğimiz kültür ve sanat etkinliklerinin de mekanı haline getirmek istiyoruz.

“Turizm, daha doğrusu otelcilik kadınların avantaj yakaladığı nadir sektörlerden biri bence. Bizler burada adeta bir ev sahipliği yaptığımız için, misafirle empati kurmanın, ağırlamanın, memnuniyeti gözetmenin kıymetli olduğu hizmet sektöründe bir alan olduğundan, kadınların daha rahat görev aldığı bir alan otelcilik. Çok sayıda kadın çalışan olması nedeniyle de kadınlar için önemli olan konulara daha derinlemesine bakabiliyoruz. Aslında sektörün zorluğundan ziyade, kadın olarak ailenizde çalışma düzeniniz nasıl karşılanıyor, o daha kritik. Mesela çoğu meslekte insanların evinde ailesiyle vakit geçirdiği zamanlarda, örneğin bir akşam yemeğinde veya hafta sonu misafirimiz olabiliyor. Kadın erkek fark etmeksizin, sektörümüzde böyle bir çalışma biçimi var ve bunu ailelerin anlaması, mesleğinizin gereklerini kabul etmesi size kariyerinizde daha iyi noktalara gelmeniz için ihtiyacınız olan gücü ve katkıyı vermiş oluyor.” 

The Grand Tarabya, konaklamasıyla olduğu kadar gastronomisiyle de dikkat çeken  bir otel. Sizin yeme içme hizmetlerine bakışınız nedir?

Evet çok haklısınız. Gerek lobinin hemen üstünde muhteşem bir Boğaz ve Tarabya Koyu manzarasına hakim The Brasserie, gerek Diba Bar, gerekse Pazar brunchları ile iddialıyız. Perşembe’den Pazar gününe dek canlı müzik eşliğinde çay saatlerimiz geri dönüyor. Şu an için her biri birer klasik haline gelmiş olan ve müdavimlerimizin ısrarla sorduğu restoranlarımızı aynen koruyoruz, yeni bir marka eklemiyoruz. Fakat değişen ekibimiz ile menülerde, müzik ve tematik konseptlerin seçiminde daha yenilikçi, daha günün gereklerine uygun yaklaşımlar geliştiriyoruz.

İstanbul turizmine dair değerlendirmeleriniz neler? Beş yıllık projeksiyonda şehir turizmi ne şekilde gelişir? Artıları ve eksileriyle tespit ve önerilerinizi paylaşır mısınız?

İstanbul müthiş bir ivme içinde, elbette dünyadan ayrı tek başına değerlendiremeyiz. Pandemi süreci sonrasında kişisel seyahatler büyük ölçüde geri dönüyor, veriler de bunu gösteriyor. O açıdan civar ülkelerden yine yoğun talep almaya devam edeceğimizi düşünüyorum. Avrupalı misafirlerimiz de artıyor, bu da sevindirici bir gelişme. İş için seyahatler biraz daha geri planda olsa da, o alanda da olumlu gelişmeler, teklif talepleri var. Yani hem tatil hem iş için İstanbul’un önümüzdeki dönemde çok tercih edilen bir destinasyon olacağı kanısındayım. Yapılan tanıtım çalışmalarının da bunda katkısı büyük. Havalimanının metro bağlantısının bitmesi de olumlu bir etki oluşturacaktır. Zira şu anda hala çok sorulan bir konu.

Özetlemem gerekirse, insanlar buraya tarihi, mutfağı, sunduğu alışveriş, yeme içme ve eğlence olanakları için geliyor ve her mevsim farklı bir deneyim yaşayıp gidebiliyor. Yani bir kere değil, defalarca gelinecek bir şehir İstanbul ve bizler de el birliği ile kültürel, sanatsal, gastronomik, sportif aktivitelerle kenti destekledikçe, İstanbul daha da büyüyen bir ivmeyle turizmde gerçek potansiyelini yakalayacak diye düşünüyorum.

Biraz da sizi konuşalım mı? Bize işteki ve evdeki Merve Kadıoğlu Sönmez’i nasıl anlatırsınız?

İlkokul çağında bir oğlum var, yoğun çalıştığım için onunla vakit geçirmeye çalışıyorum evde olduğumda. Eskiden beri piyanoya düşkünüm, elimden geldiğince çalmaya devam ediyorum çünkü tekrar etmezseniz kolaylıkla unutulabiliyor. Bunun dışında çalışma mekanımız bir otel olduğu için aslında sosyal yaşamımız da burası oluyor. Böyle güzel bir atmosferde olunca böyle olması da mutluluk verici!

Hayatınızda bundan sonra neler olsun istiyorsunuz?  

Bunca yıldır adım adım ilerlediğim ve çok emek verdiğim bir sektörde, elbette iz bırakabilmek en büyük idealim. Daha önce söz ettiğim gibi eğitim vermeyi de çok sevdiğim için, belki ileride bir turizm okulu açmak güzel olabilir, neden olmasın?

#thegrandtarabya #mervekadıoğlusönmez #iştekadın #röportaj #turizm #kadın #turizmdekadın #genelmüdür #işvekadın #turizmvekadın #turizmdekadınolmak #konaklama #gastronomi #seyahat

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir