Boyacı: “Bu otelcilik anlayışı çöpe atılacak”

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Fotoğraflar: Hakkı Günerkan

“Bir anda 50 restoran açılıyor. Bu dünyada çok matah değil… Hem yeme içmede hem de otelcilikte bütün bu hizmet anlayışlarının günün birinde çöpe atılacağını hep birlikte göreceğiz.”

 Sirkeci’de 27 yıldır otelcilik yapan Ömer Faruk Boyacı, son üç yıldır Küçük Oteller Derneği’nin de kurucu başkanlığını yürütüyor. Sirkeci Mansion Hotel’de bir araya geldiğimiz Boyacı, “Geçmişte Türkiye turizmde çok büyük yanlışlar yaptı” diyor… “Küçük ve butik otelleri bizden başka temsil eden sivil toplum örgütü yok” diyor. “Dünyada trendler, küçük ve butik otellere gidiyor. İnsanlar, bu tip otellerde mutlu oluyor” diyor…

Boyacı’nın otelcilik, turizm ve konaklamayla ilgili çarpıcı tespitleri bu röportajımızda…

Sirkeci’de otelcilik yapıyorsunuz. Bir de üstüne Küçük Oteller Derneği kurucu başkanlığı… Otelciyseniz dernekleşmek kaçınılmaz mı oluyor?

Biraz öyle sanırım. Biz bir grup insan bundan üç yıl kadar önce Küçük Oteller Derneği’ni kurduk. 3 yılda tam 32 farklı bölgede, 300 üye sayısına ulaştık.

Otelciyseniz dernekleşmek bir noktada kaçınılmaz oluyor herhalde. Sirkeci bölgesinde 50 yıldır bulunuyoruz. Otelciliğe başlayalı 27 yıl oldu. Bu bölgede çok şey ürettik, çok şeyler gördük… Bölgedeki kentsel dönüşümü de biz yönetiyoruz.

Durum şu ki, turizme ve otelciliğe dair pek çok deneyimimiz var. Küçük Oteller Derneği’ni kurarken biraz da bu deneyimlerimizi kullanalım istedik. Bir dernek oluşumuyla standart ve kaliteyi yükseltebileceğimizi ve daha hakim kültür haline getirebileceğimize inandık. Asıl çıkış noktamız bu oldu. Doğru insanları etrafımızda toplayarak bir arama toplantısı yaptık. İlk defa bir sivil toplum örgütü, tüm gün boyunca, kurulmadan önce, nasıl bir yapı olur diye, arama toplantısı gerçekleştirmiştir ve bu da bir ilktir…

1

“KÜÇÜK VE BUTİK OTELLER, ÖLÇEK EKONOMİSİ SORUNU YAŞIYORDU”

Burada temel dayanağımız şu oldu, Türkiye ve dünya turizminin geleceğinde çok belirleyici olan küçük ve butik oteller, ölçek ekonomisi sorunu yaşıyordu ve zorlandıkları konular vardı. Biz otellerin vermekte zorlandığı hizmetlere ilişkin; insan kaynakları, eğitim ve pazarlama gibi konularda destek vermek amacıyla yola çıktık.

Derneğimiz; misafir odaklı hizmet verme anlayışına sahip otelleri ülke genelinde temsil etmek, hizmet standartlarını yükseltmelerine katkıda bulunmak, ölçeklerinden kaynaklanan sorunlara çözümler üretmek, küçük otelleri Türkiye turizm pazarlamasının temel ve asli unsurlarından biri haline getirmek ve bölgeler arasındaki sinerjiyi arttırmak amacıyla kuruldu. Şu anda da satış, pazarlama etkinlikleri yaparken aynı zamanda eğitim ve danışmanlık konusunda da destek sağlıyor.

“Otelcilikte pek çok şey gördük” dediniz. Tam olarak neydi o gördükleriniz, biraz daha açık konuşabilir misiniz?

Türkiye, geçmiş dönemde turizmde çok büyük yanlışlar yaptı. Otel tipi ve konaklama tarzının günümüz beklentilerini ve yerel kültürü çok da yansıtmadığını gördük. Daha net konuşayım, açılan o oteller bizim kültürümüze ve insanımızın ağırlama tarzına son derece uzaklardı.

Anlatmak istediğim, Türk tarzı karşılamak, uğurlamak, yerel yemek, yerel kültürle karşılanması gibi hususlar… Sizin kültürünüzü oluşturan bütün unsurlar burada bir farklılık oluşturuyor. Aksi takdirde herhangi bir ülkeye gitmeyle buraya gelme arasındaki farkınız nasıl ortaya çıkar?

Bir zincir otele gidiyorsunuz, ama orada o ülkenin kültürünü göremiyorsunuz. Oysa küçük bir otele gittiğinizde, bölge kültürünü yaşarsınız. Bir zincir otelde kalmak, bir deneyim değildir. Rekabet avantajı denilen kriterler olursa, otel dolulukları oluyor. Bizim görüşümüz hakim görüş haline gelirse bu otel fiyatlarına da, doluluklara da olumlu yansır.

5

Sizin gözünüzden büyük ölçekli otellerdeki handikaplar nelerdir?

Bakıyorsunuz, her şey dahil otel tipi, sanayi toplumunun otel tipidir. Sanayi toplumunun organizasyon yapıları, bilgi toplumunu insanına hitap edebilecek ve onu tatmin edebilecek bir düzeyde değildir.

Küçük oteller ise, bilgi toplumunun otel tipidir, insana dokunan ve ona özel ilgi/hizmet sağlayan, toplumdan kopuk olmayan, yerele yakın bir otel tipidir. Her şey dahil otelcilik; tüketim toplumunun eseridir. Küçük otelcilik, tüketmek değil, yaşatma kültürünü, sürdürülebilirliği ön plana koyar. Ülkeler gelişmişlik düzeylerine göre, bilgi toplumuna geçişlerinde bu süreçleri yaşamaktadır, küçük oteller de geleceğin ve bilgi toplumunun otelleridir. Ancak ölçeklerinden kaynaklanan problemlerden dolayı, profesyonel hizmetlere ulaşmakta sıkıntı çekmektedir.

15 oda ile hizmet veren bir oteli düşünelim; bu otelin gerek satış ve pazarlama, gerekse insan kaynakları alanında bir büyük otele kıyasla, profesyonel hizmetlere ulaşabilme imkanı oldukça sınırlıdır. Teknik ve profesyonel desteğe ulaşabilme, ülke çapında ve yurt dışında temsil edilme gibi açılardan baktığımız zaman, böyle bir küçük oteller birliğinin, derneğimizin ve yaptığımız çalışmaların da varoluş amacı ve gerekliliğini daha iyi kavranacaktır.

 Ama Türkiye’deki yatırım eğilimlerine baktığınızda büyük ölçekli otellere ilgi çok yoğun. Yatırımcı dört yıldız belgesiyle açtığı oteli kısa bir süre sonra beş yıldıza çeviriyor. Buna ne diyeceksiniz?

Tabii ki, büyük otel gerçeğini inkar edemeyiz. Sonuçta toplantı talepleri var, business gelenler var. Ancak bir sanayi tipi otelde, bugünkü insanın görmeyi arzu ettiği bir konaklama deneyimi oluşturmak pek de mümkün değil. Bir insan, bir butik otelde mi keşfeder, deneyimler; yoksa sanayi tipinde mi bu daha mümkündür, sorarım size. Tabii ki, bir butik otelde! Çünkü hayatla iç içe ve ilişkilerin çok samimi olduğu bir otel tipinden bahsediyoruz.

Unutmayın, küçük oteller, misafir memnuniyeti sağlayan otellerdir ve en entelektüelleri küçük oteller ağırlıyor. Yazarlar-çizerlerin memnun edildiği oteller küçük otellerdir. Ülke yatak kapasitesinde oda sayımız az olabilir, ancak temel değerleri temsil eden bir tarzımız var. Ama diğer tarafta bin bir emekle üretilen şeyleri biraz da tüketen bir otelcilik anlayışı var.

7

Küçük Oteller Derneği’nde bir yıldızlama sistemi uyguluyor musunuz? Derneğe üye olmak zor mu?

Biz yıldızla uğraşmıyoruz. Büyüklük, temel kriterimiz. Küçük oteller deyince elbette ki 300 odalı bir oteli üye almıyoruz. Bunlar oda sayısı 50 ve onun altında olanlar. Bir de işletme sahibinin hayata bakış açısı, turizmi algılayış biçimi, misafire verdiği değer ve bütün bunların sonucunda ortaya çıkan işletme başarısı da bizim için önemli bir kriter.

Biz o yüzden otelleri üye yaparken internet mecralarındaki puanlarına, ilgili misafir yorumlarına bakıyoruz. Onların çevreye kattıkları değeri yorumluyoruz. Bütün bunların sonucunda derneğimizin kafa yapısına uygun bir hayat görüşündeyse üye olarak kabul ediyoruz.

Küçük otellerin Türkiye turizmindeki, konaklama potansiyelini nasıl değerlendirirsiniz?

50 ve 50’nin altında oda sayısına sahip oteller, Türkiye’deki toplam oda kapasitesinin %25’ini oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye turizmindeki konaklama cirosunun da, 4’te 1’ini küçük oteller oluşturuyor diyebiliriz. Yani ülke geneline baktığımızda aslında ciddi sayıda küçük otel bulunuyor. Ama asıl sorun, bu otellerin standardını yükseltme problemidir.

3

O zaman hemen sorayım, derneğiniz geçen üç yılda otel standartlarını yükseltme konusunda ne kadar etkili olabildi? Kendinizi hedeflenenin neresinde görüyorsunuz?

Çok etkili olduğumuzu düşünüyorum. Biz çünkü çok farklı bir dernekçilik yapıyoruz. Her yıl Türkiye’de bütün otelleri küçük oteller buluşması altında topluyoruz. Verdiğimiz eğitim ve danışmanlık hizmetleriyle işletmeleri daha fazla bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Kamuoyu oluşturmak anlamında da ciddi bir katkımız söz konusu. Şunu iddia ediyorum, küçük oteller alanını turizmde temsil eden hiç kimse yokken biz burada çok ciddi bir boşluğu doldurduk.

Butik otelleri temsil eden bir dernek daha var ama.

Bir dernek var ama aktif değil. Yani o kesimi temsil eden sivil toplum örgütü anlamında bizden başka oluşum yok. Çok da geniş bir alanı temsil ediyoruz. Türkiye’nin her tarafını temsil eden bir dernek olmak çok da kolay değil.

Bizim Bakanlıkla ilişkilerimiz var, oranın yerel yönetimiyle ilişkilerimiz var. Bölgenin turizm politikaları üzerine stratejiler üretiyoruz. Misal, Alaçatı’da üyelerimiz, İngiltere’de halkla ilişkiler çalışması yapıyor. Kapadokya’da çalışıyor, Ağva’da çalışıyor… Ağva’daki arkadaşlarımız, kalkınma ajansından da destek alarak orada çok ciddi bir proje geliştirdiler. Bir turizm bürosu kuruldu. İnsanlar girişte karşılanıyor. Nedir derseniz, güneş enerjisiyle çalışan bir tekne yapıldı. Yürüyüş yolları haritası yapıldı. Üye oteller www.exploreagva.com, www.explorealacati.com gibi çalışmalar yaptılar. Burada aslında çok örnek verebileceğimiz çalışma var. Yavaş yavaş biz şunu görüyoruz, Küçük Oteller Derneği üyeleri, bölge turizminde çok daha fazla söz sahibi olmaya başladılar.

Aslında biz şunu ifade ediyoruz, turizm bir bütündür. Sadece oteli geliştirmekle turizm olmaz. Çevre ile beraber bir entegre gelişim olmalıdır. Aynı zamanda otelcilerin, çevreyle ilgili farkındalığını da arttırmak gerekir. Onların sokak üzerine de politikalar oluşturmasını sağlamak lazım. Bu mesleği yapanların sokağın ne kadar önemli olduğunu hissetmeleri lazım.

8

Peki, butik otelciliğin gelişimini nasıl değerlendirirsiniz?

Dünyada bütün trendler, gelişen teknolojiyle birlikte insan ilişkileri daha yüzeysel hale geldi ve işte bu süreçte insanların aradığı şey de küçük otellerin verdiği hizmet kalitesi, güler yüz, misafiri memnun etmek üzerine kurgulanan anlayış, insanların da aradığı bir şey haline geliyor. Bazı formatlar içinde, daha yakın, daha samimi, daha içten bir ağırlamayla karşılaşmak, günümüz insanın özlediği bir şey oldu.

Çok net bir şekilde şunu görüyoruz, dünyada artık bu yeme içmede de gidiyor, bazı ülkeler, bilgi toplumu talep ve isteklerini geriden takip ediyor. Örneğin bir anda 50 tane restoran açılıyor. Bu dünyada çok matah değil… Gastronomik olarak bakınca, trend olan emek yoğun, duygu yoğun, kişiliği olan mekanlar açmaktır.

Şunu çok iddialı bir şekilde söylüyorum, bütün bu hizmet anlayışının günün birinde çöpe atılacağını hep birlikte göreceğiz. Hem yeme içmede hem de otelcilikte göreceğiz. Bu, standartlaşmanın, tek tipleşmenin bir örneğidir.

İstanbul’dan örnek vermek gerekirse; şehirdeki birçok butik otel ve küçük otel Sultanahmet bölgesinde konumlanmış. Tarihi Yarımada’da ne kadar üyeniz var? Buradaki otellerin niteliklerini kendi kriterlerinize göre nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul’da 70-80 üyemiz varsa, bunların yaklaşık 50 tanesi Tarihi Yarımada bölgesindedir. Ki bizim İstanbul ve Kapadokya’daki üyelerimiz o segmentin en başarılı otelleri arasında geliyor. Bu bölgeye de baktığımız zaman, bölgede hizmet verme anlamında rüştünü ispat etmiş neredeyse bütün oteller üyemiz.

4

Sirkeci Mansion Hotel de sizin işletmeniz. Aynı bölgede yer alıyorsunuz. Biraz da ondan bahsedelim mi?

Bu oteli de 8- 9 yıl önce yaptık. Değişen dünyanın gerektirdiği hizmet anlayışına göre bir otel yapalım ve bu anlamda bir rol model olalım istedik. Otelinizde nasıl bir hizmet anlayışı var derseniz, biz misafiri para objesi olarak görmeyen, onu sadece bir maddi ilişki olarak kavramayan bir anlayışa sahibiz. Zira, sizden birçok hizmete karşı, para alınır. Her şey para olmuştur… Her şey parayla ölçülür… Burada yok diye bir şey yoktur. Bizim çıkış noktamız, misafirlerimizi mutlu etmektir, benim misafirim otelden mutlu bir şekilde ayrılmalıdır. Burada güven üstüne dayalı bir sistem kurmaya çalıştık. Aile olabilmekten bahsediyorum.

Otellerde misafirin hızla odadan ayrılması vardır. Biz enteresan bir hizmet anlayışıyla bunun tam tersini yaptık. Gelen misafirlerimize ücretsiz çay-kahve ve ikramları yapıyoruz… Haftada 2 gün ücretsiz yemek kurslarımız oluyor… Sirkeci bölgesi civarında rehberimiz eşliğinde ücretsiz gastronomi ve bölge turları düzenliyoruz.

Mesela, Kapalıçarşı’daki imalathaneleri gezdirip, ürünlerin nasıl yapıldığına dair deneyim kazandırıyoruz. Fatih Çarşamba pazarı turumuz vardır. Biz gelen misafirlerimizi yerel hayatın içine katarak, yerel kültürü yaşatıyoruz.

Sonuç olarak, biz burada konaklayan misafirlerimizi hayatla buluşturuyoruz. Hayatın içine sokmaya çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, hayatla buluştuğu zaman o ülkenin insanlarını anlayacak ve keşfedecektir.

Burada bölgeyle de ilgili birçok çalışma yapıyoruz. Tarih Vakfı ile bizim, sözlü tarih çalışmamız vardır. Bölgemizde yaşayan, bölgemiz tarihini bilen, yaklaşık 30 büyüğümüz ile sözlü röportajlar yapılmıştır. Biz çok farklı bir otelcilik yapıyoruz. Sirkeci Mansion Hotel olarak, açıldığımız günden itibaren dünya genelinde ödüller almaya devam ediyoruz. Bugüne kadar aldığımız 8 tane ödülümüz var. Açıldığımız günden beri ödül alıyoruz.

2

3 yılda, 32 farklı bölgede, 300 tane üye sayısı dediniz. 2015 ve 2016 yılları için hedeflenen üye ve bölge sayısı nedir?

Biz Türkiye’de ilk derneği kurarken, bir analiz yaptık. Şunu gördük, bizim istediğimiz standartta, 400 ve 500 ü-küçük ve butik otel var tahmini olarak. Bu sayı çok fazla değil. Biz hızla o noktada olmayan tesisleri de teşvik edici bir model yaratarak, onların da kendilerini geliştirmelerini hedefliyoruz. Şu sayıda otel olsun hedefi değildir. Biz ürünün içini ne kadar dolduruyoruz. Bu kültürü ne kadar, kamuoyuna benimsetiyoruz.

Biz Küçük Oteller Derneği olarak diyoruz ki, Türkiye’de insanlar şunu anlamalı, dünyada trendler, küçük ve butik otellere gidiyor. Sürdürülebilir turizm, küçük ve butik otelleri gerekli gösteriyor. İnsanlar, bu tip otellerde mutlu oluyor. Bunlar bilgi toplumunun otelleri. Gününü doldurmuş, sanayi tipi oteller değillerdir.

Sürdürülebilir turizmin, daha fazla insanın algıladığı, bir takım değerlere sahip çıkan olan insanı temsil eden tip, küçük otellerdir. Dolayısıyla bunun Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Son olarak İstanbul turizmine dair neler söylemek istersiniz? Küçük, büyük farketmez; 2015 yılı İstanbul otelleri açısından nasıl geçiyor?

İstanbul’da turizm iyi gitmiyor. Geçenlerde bir demeç verdim, İstanbul turizminde, eksen kaydı… Batılı, entelektüel, gezgin turist sayısında azalma oldu. Ortadoğu pazarından artış gerçekleşti. Pazar çeşitliliğini kaybetmek ciddi bir risk oluşturuyor. Bunu çok tehlikeli buluyorum.

Misafir tabii ki misafirdir ama burada var olan dengeleri bozmamak gerekir. Çünkü dengeler bozulduğu zaman bu defa bizim esas hedeflediğimiz batılı misafirler rahatsız olmaya başlıyor.

Dolayısıyla bütün yaşanan siyasi gelişmeler, Suriye’de olanlar, hepsini üst üste koyduğunuzda sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Rusya’da, Yunanistan’da, yani etrafımızdaki ülkelerde sıkıntılar, bitmeyen krizler var.

Bir de onun ötesinde korkunç büyüyen bir oda hızı var. Biz 2010 yılında bir araştırma yapmıştık. O zaman İstanbul’un toplam oda kapasitesi 46 bin iken beş yıl sonra 85 bin çıktı.

Bir de buna, günü birlik kiralanan evler eklendiğinde, talebin çok üzerinde, büyük bir yatak arzı ortaya çıkıyor. Bugün gerek İstanbul turizmini gerekse ülke turizmini yeniden değerlendirip, stratejilerini oluşturmak lazım. Ama ortada bu stratejileri gözden geçirecek hiç kimse yok!

Türkiye’de bu potansiyel var. Tesisler var, altyapı var, insanlar var… Turizmde alt yapı hazır… Diğer değişle, un var, yağ var şeker var ve helva yapmak için usta aranıyor.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir