Ressam Sanem Beniz Dursun: “3-5 art tabloyla sanat oteli olamazsın!”

Röportaj: Hatice Ünal Bilen

Girne Amerikan Üniversitesi mezunu. Resim sanatçısı aynı zamanda iç mimar. Kendini bildi bileli sanatla iç içe. Herkesin özenle bakıp anlamlandırmaya çalışacağı duvarlarda yer edinmek onu şanslı hissettiriyor. Tarzı, ruhu, amacı ve özgünlüğü olan her yerde çizgisini ölümsüzleştirmeyi benimsiyor. Modern mimariye ve dekorasyona samimiyetle yaklaşıyor. Çağdaş otelleri sanatına daha yakın buluyor…

“Türkiye’de ne kadar manasız ve ruhu olmayan şey yaparsan o kadar değer görüyor ve sanatçı oluyorsun.” eleştirisini dile getiren Sanem Beniz Dursun, “İsmin ‘arte’ diye duvara astığın 3- 5 tablo seni sanat oteli yapmıyor. Bir eser ancak yapılmış olmak için yapılmadığında değer görmeye başlar.” diyor.

Benisita’nın kurucusu Ressam Sanem Beniz Dursun ile sanat otelleri özelinde resim sanatının algılanışını ve gelecek ideallerini konuştuk.

Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Sanat yolculuğunuz ne şekilde başladı? Resim sanatıyla nasıl tanıştınız? 

Doğma büyüme İzmirliyim. Fakat İstanbul-Kıbrıs-İzmir arası sürekli mekik dokuyorum. İç mimarım ve bol bol resim yapıyorum. Ve belki, ekstra birkaç aktivite daha. Kendimi bildim bileli sanatla iç içeyim. Sanat, yolculuktan öte, beni ben yapan bir kavram aslında. Annem ve babam grafiker, belki genlerden gelen bir şeydi. Belki de, çok maneviyatçı olmamın veya düşünce yapımın uçsuzluğundandı.

Küçüklükten beri farklı ve değişik şeyler ortaya koyma hissi hep kafamın içindeydi. Beni tanıyan herkes de bunu bilir ve söyler, değişik bir çocukmuşum. Bu yüzden yönlenmiş olabilirim. Ama dediğim gibi kendimi bildim bileli hep bir şeyler üretmek, çizmek ve tasarlamak üzerine oldu uğraşlarım.

Perdelerden elbise tasarlayıp çizerdim. Yatak örtülerinden mesela. Kitaplardaki resimleri bakarak çizerdim. Çamuru, bir şeylere şekil vermek için kullanırdım, bunları net olarak hatırlıyorum. Kısacası, ‘sanat’ ile birlikte büyüdüm. Tüm adımlarımı ve düşüncelerimi tasarlamak, yeniden şekil vermek adına kurguladım. Ve bu normal hayat akışım içinde geçerli oldu zamanla. İnsanlar arasından sıyrılabiliyordum. Sanırım günden güne kafamın içini de yeniden tasarlıyordum. Beni ben yapan şeydi, sanat. Beni daha insani kılan şeydi. Çünkü bu sayede ruhumu asla kaybetmedim. Hissiyatım, hep önceliğim oldu.

Resimlerinizi nasıl tarif edersiniz? Ne tür duygularla çiziyor, nelerden ilham alıyorsunuz? 

Ben sürekli sürreal çalışırdım. Demek istediğim, bir ağacı, ağaç gibi çizmem. Oran-orantı farklıdır bende. Eğitimim süresince sadece teknik çalıştım. Onun dışında bugüne kadar yaptığım her şey gerçek üstüydü. Klasiği modernleştiririm fakat bu gerçek üstü olur. Her sanat eseri gibi, herkesin yorumu ve bakışı farklı olur. Belki bir tık daha fazla.. Çünkü düz olması gereken bir çizgi bende her zaman zigzag gider. Bunun sebebi de, kendimden esinleniyor olmam.

Hayatımın ve akışın bana hissettirdiği şeylerin duygu değişimleriydi yansıttıklarım. En iyi kendimi bilebilirdim ve en iyi kendi içimdeki hisleri yansıtabilirdim. Belki daha soft çizimlerle masumiyetimi belki daha sert çizimleri öfkemi temsil edecek şekilde ifade ettim. Mesela bir deniz çizeceksem, duygularımın beni yönlendirmesiyle fırçam haraket ederdi. Denizi yerde değil, gökte çizebilirdim, bu tamamen hissiyatımdı.

Kafamızın içinde yaşadığımız duygu durum geçişlerini kontrol edip kendimizi izleyebilmemiz önemliydi benim için. Krizi fırsata çevirmek gibi. Vermek istediğim mesaj tam olarak belli olmaz benim. Ben kendimi ve hislerimi yansıtmaya çalışırım. Fakat sizin görüp hissettiğinizdir anlattığım. Size hissettirdiğim duygudur. Aslında kendimi size indirgerken, sizlere de kendinizi görmeniz gereken renkli bir boyut ve bakışa çekiyor olmamdı asıl mesaj.

Konaklama türleri içinde sanat otellerinin sayıları hızla artıyor. İçinde sanat eseri barındıranlar ve sanatçıların/tasarımcıların elinin değdiği oteller olmak üzere iki şekilde sınıflandırabileceğimiz bu işletmelerde çalışmalarınızı görmek ister misiniz? 

Tasarımcıların özenle planlayıp yürüttükleri projeler daima daha manidar olur. Hele ki sanat oteli olarak bir sınıfa tabi tutuluyorken. Hissiyat kokuyor demektir bu. Ve bu kavram adı altında geçen tüm mekanlarda var olmak isterim. Hatta bu beni onore eder. Herkesin özenle bakıp anlamlandımaya çalışacağı duvarlarda yer edinmek, şanslı olduğumu hissettirir. Tarz olarak daha modern ve fütüristik bir ilerleyiş olduğu için, modern bir mimariye ve dekora daha iyi ayak uydurabilirim sanırım, tabii yine de bu göreceli.

Ülkemizde resim sanatı sizce ne durumda? Türkiye’deki oteller özelinde de görüşlerinizi merak ediyorum. Gözlemleme fırsatınız olduysa, otellerin resim sanatını değerlendiriş şekline yorumunuz ne olur? 

Bu konu tartışmaya açık olabilir. Fakat düşüncemin daha onay verdiği şey ise, ülkemizde sanatçıların çoğunun açlık sanatçısı olduğunu düşünüyorum. Bu benim için üzücü bir durum. Tabirim yanlış anlaşılmasın, mecazen abartarak belirtiyorum bunu.

Sonuç olarak sanat kırıntısı olmasa hala bu kelime altında insanlar ilerlemez. Belki birçok şey olmaz. Ama dediğim gibi kırıntı. Ve kırıntılarla yetinmek insanları üzer. Üzülerek söylüyorum ki, bir çizgin varsa ve özgünsen çok fazla benimsenmiyorsun. Bu, kişiden kişiye değişiyor da olabilir. Fakat bana göre, ülkemizde ne kadar manasız ve ruhu olmayan şey yaparsan o kadar değer görüyor ve sanatçı oluyorsun. Yani kısaca Türkiye’de çoğu işte de olduğu gibi sanat kavramında da, otele veya restorana arte, art gibi isimler verip birkaç tablo koyup, dekoruna gerekli değer ve özeni göstermiyorsan olmaz. Sadece ismin art diye, sanatı yansıttığını savunamayız. Bu şekilde olan tüm işler bana göre yanlış. Yapmak için yapıldığında bir ruhu olmadığı için, o havayı yakalayamıyorsun. Koyduğun tablo veya duvara çizdiğin resim senin koltuk, sehpalarınınn tarzıyla uymuyorsa ve bütünlük sağlayamıyorsa benim gözüm yorulur. Zıt tarzlar da olur tabii ki, kırmızı ve yeşil örneği gibi ama orada yine bir nüans vardır. Her duvara her tabloyu asmamalısın.

Örnek veriyorum, ateş tuğlası bir duvara kırmızı turuncu tarzı karışık bir resim asamazsın. Duvar onu yutar. Sadece ismin arte diye duvara koyduğun 3- 5 tablo seni sanat oteli yapmıyor. Bir eser ancak yapılmış olmak için yapılmadığında değer görmeye başlar.

Resim sanatınız ile Türkiye veya dünyada hangi otelin duvarlarını süslemek ve çalışmalarınızı ölümsüzleştirmek isterdiniz? 

Bununla ilgili kalkıp burası bana uygun burası bana değil gibi bir belirtme yapamam. Sırıtmayacak her duvarda yer alabilirim. Tarzı olan, özgün, ruhunu ve amacını yansıtan her yerde çizgimi ölümsüzleştirmek isterim. Tabii ki tarz olarak biraz daha modernize edilmiş, belki daha çağdaş oteller bana daha uygun olacaktır.

Mesela, Chao Hotel/ Beijing Çin. Düşünce yapısı iyi yaşam etrafinda şekilleniyor. Felsefelerini sadece sözlü ifade ile sınırlandırmayan otelin ürettiği duvarlarını ve kattığı degerler de bu felsefeyi destekliyor. Eğitimim aşamasındayken araştırmıştım, otel içinde yer alan sanat merkezindeki atölyeler sayesinde sanatçı ve müzisyenlerle iş birlikleri yapılıyor ve ziyaretçilere sanat dolu deneyimler sunuluyor.

Waldorf Astoria’ların her birinde farklı bir tarz ve konsept var. Miami, Maldivler, Bangkok, Beverly Hills gibi birçok farklı şekillerde görebiliriz. Tarzları ve kullandıkları resimlerle her şekilde yansıtmışlar. Bayağı eskiye dayanan bir tarihi ve farklı lekillerde gösterdikleri şık bir tarzları var. Yaklaşımları hep aynı fakat konsept olarak farklı olanaklar sunuyorlar.

Türkiye olarak baz alırsam, Antakya’daki The Museum Hotel önemli yerlerden biri. Fakat bana göre Türkiye’de resmi ve getirilerini tam manasıyla kullanmıyorlar. Gerek duyulmuyor. Hal böyle olunca da resim sanatı eksik kalıyor. Tekrar belirtiyorum, bana göre düşünce ve tarzın bir bütünlük sağlaması önemli. Yoksa her esere ve projeye saygım sonsuz.

Resim sanatında gelecek hedefiniz nedir?

Benim farklı bakış açılarım var. Bir şeyi iki, üç yoldan değil belki beş yoldan düşünüp kurgularım. Resim veya direkt sanat olarak bakarsak, hep var olmak isterim. Çünkü düşünülmemiş olan beşinci yol benimdir. Bunu bu şekilde de yapabiliriz diyen kişi olarak sürekli var olmak isterim. Evet böyle yapılabilir ama bir de bu şekli var. Tabii ki her yerde ve daimi olabilir miyim bu tartışılır. Sadece temennim, düşüncelerimin harcanmayacağı yerlerde varlığım sürsün istiyorum. Zaten resim olmasa, müzik ile, müzik olmasa mimari ile bir şekilde düşüncelerim ve benliğim var olacak.

Ressam olmanızın yanında, ilginiz ve çalışmalarınız olan bir sanat dalı var mı?

Ben sanatın aslında tamamı gibiyim. Bunu, hepsinde mükemmelim anlamında söylemiyorum. Mükemmel heykeller yapmıyorum ama kil ve alçıyla aram iyidir. Müzikle de ilgileniyorum. Yıllarca tiyatro da oynadım. Tabii öyle bilindik mğzikaller veya oyunlar değil. Ama sahne tozunu bilirim hatta çok da severim. Devam edemememin sebebi, kariyerime odaklanıp mimariyi seçmemdi. Meslek icabı zaten tamamen bu kavramın içindeyim. Mesleğimi de severek yapıyorum. Ofiste oturup sadece çizimle de ilgilenmiyorum. Ben sahadayımdır genelde. Tozu toprağı severim. Sonrasında içini anlamlandırmak ayrı bir hazdır. Anlayacağınız, kabadan bütüne. Hem somut hem soyut anlamda, sanatın ve sanat dallarının ta içindeyim. Belki kendi halimdeyim ama içeride, derinlerdeyim.

#sanembenizdursun #ressam #benisita #resimsanatçısı #içmimar #röportaj #sanatoteli #otel #sanat #art #arthotel #turizm #konaklama #restaurant

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir