Yeşili koruyalım renovasyon yapalım

Bahar geliyor. Kış turizmine yönelik yerlerin bu sene keyfi fena değildi. Ancak bahar gelirken acaba yaz turizmi ve şehir turizmi için tesislerimizin durumu ne?

Bahar temizliği yapılır bizim ülkede. Neden? Çünkü aileler anneler, teyzeler bilirler ki bahar gelince Anadolu canlanır, hayat yeniden başlar, doğa tazelenir… Bizim de turizm sektörü olarak yeniden canlanma zamanımız geliyor. Üzerimizdeki ölü toprağını atarak yeniden dinamik ve canlı bir havaya bürünüp tüm enerjimizle silkinip uyanmamız gerekiyor.

Bu esnada yatırımların esasını oluşturan iki ayak var. Sıfırdan yeni yatırımlar ve renovasyon projeleri. Maalesef ülkemizde yatırım denince akla nereden bir arazi bulalım da yeni bir bina, otel dikelim anlayışı hakim. Halbuki yatırım aynı zamanda mevcut değerlere de yapılır.

Otel, tatil köyü, pansiyon ne kadar büyük olduğu fark etmez. Burada esas olan bahar temizliğimizi yaptık mı? Yenilendik mi? Sezonu açarken tesisimiz, personelimiz ve yeni sunacağımız hizmetler belirlendi mi? Personel belirlendi mi? Eğitildi mi? Boya badana, tamirat, eklentiler, eskiyen ve değişmesi gereken elektronik veya mekanik cihazlar hazırlandı mı? Çağa uygun konfor ürünlerimiz ne alemde? Yatakların çökmüş olanları atıldı mı? Yerine yenisi kondu mu? Kırık aynalar, çizikler içindeki bardaklar, kırık komidin çekmecesi aklınıza gelebilecek her şey… Resepsiyonistimiz, kat görevlilerimiz bu arkadaşların yeni hizmet ve yeni konseptler için eğitimleri tam mı?

“Yeni yatırımın yanında renovasyon teşvikleri öksüz oğlan gibi kalmaya devam ediyor”

Konuşacak o kadar çok şey var ki… Esas olarak ben iki ana konuya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi gayet boş geçen iki sezondan sonra artık gerçekten yeni inşaatlara ihtiyacımız var mı? İspanya gibi sahil şeritlerimizi yok edip yeşili griye çevirip doğal güzelliklerimiz için ülkemize gelen turistleri kaybetmeli miyiz? Yoksa elimizdeki değerlere sahip çıkarak onları mükemmelleştirmek için aslında bu bir fırsat mı? Daha fazla alanı işgal etmemize gerçekten gerek yok. Olan tesislerimizi yenilemek, hizmet ve konsept çeşitliliği oluşturmak ve olan sermayemizi hem özel sektör hem de devlet teşvikleri olarak buna yönlendirmek daha akılcı görünen bir yaklaşım olacaktır.

Maalesef her dönemde olduğu gibi hiç değişmeyen kural yeni yatırımın yanında renovasyon teşviklerinin öksüz oğlan olarak kalmaya devam etmesi. 2015, 2016 ve 2017 rakamlarına baktığımızda renovasyon projelerinin hızla azalmakta olduğunu görmekteyiz. Buna azalan iş hacmi ve yetersiz devlet teşvikleri ile sermaye gücümüzü kaybetmemiz bir yana çeşitli sosyo-politik konular sebebiyle ülkemizden kaçan turist potansiyeli de eklenince gerçekten tesislerimizin bu sene ne durumda olduğunu merak etmeye başladım. Aslında eldeki kuşun daldaki kuştan değerli olduğunu bilmeli ve ona göre önce gelmiş olanı memnun etmeye odaklanmalıyız ki bir daha gelsin hatta gelirken arkadaşlarını da getirsin. Bu da ancak yaşı çok olmasına rağmen görünüşü ve dinamizmi yüksek ve genç olan tesislerle olabilir.

“Artık bir işletmenin 4-5 yılda bir elden geçmesi şart olmuştur”

Renovasyon bence bu ülkedeki en büyük sorunlardan biridir. Çünkü yapmış olmakla işi bitirdiğimizi zanneden bir anlayıştayız. Halbuki her doğa olayında olduğu gibi bir şeyi meydana getirmek değil, onu sağlıklı yaşatmak önceliğimiz olmalıdır. Onu beslemek, büyütmek, sağlıklı ve güçlü kılmak bunun için onu beslemek, bakmak, eğitmek ve uzun ömürlü kılmak zorundayız.

Bir işletme de aynı bir canlı organizma gibidir. Ona ne kadar bakarsanız o da sizi o kadar sırtında taşır. Renovasyon işte budur. Özellikle mekanik ve elektrik – elektronik ekipmanların zaten dünya standardında maksimum 10 yıl ömrü olacağı belirlenmişken… Bina ve yapı ömürleri belliyken işin içine bir de konsept değişiklikleri, moda, değişen zevkler, teknolojik gelişmeler ve değişen turist yapıları da göz önüne alındığında artık bir işletmenin 4-5 yılda bir elden geçmesi şart olmuştur. Buna personelin her sene eğitimden geçmesi, sağlık ve hijyen bakımlarının her sene ve gereken periyotlarda yenilenmesi gibi daha sık yapılması gereken işleri de eklersek ciddi bir maliyetle karşı karşıya kaldığımız da ortaya çıkar.

İşte bu şartlarda doğayı koruyup yeni binalar dikmektense devlet teşviklerini bir yenileme kampanyasına yöneltmek veya renovasyon izinlerini artırıp, teşvik şartlarını kolaylaştırmak belki düşünülmesi öncelikli olan bir konuya dönüşmektedir.

Biz doğamız, denizimiz ve tarihi yerlerimizi koruyalım… Tesislerimizi mükemmel hale getirelim… Sonra da boş yer kalmayana dek doldurmayı başaralım o zaman teşvik vermesek de yatırımcıların kapımızda kuyruk olmasını sağlarız.

Sevgili devletimiz lütfen renovasyon teşviklerini artırın… Biz çalışmaya hazırız…

“Aslında anlayışımızın da renovasyona ihtiyacı var”

İkinci konu ise, yatırımcımızın renovasyon konusunu sadece bina yenileme veya boya-badana gibi görmesi… Aslında anlayışımızın da renovasyona ihtiyacı var. Personelimizin, yönetimimizin, hizmet anlayışımızın, konsept anlayışımızın ve dünyaya bakışımızın da renovasyona ihtiyacı var. Bu saydıklarım bence çok daha önemli olmakla birlikte çok daha az maliyetli ve çok daha hızlı gerçekleştirilebilecek renovasyonlar. Bunlar daha hızlı ve daha pratik gerçekleşebileceği için bu konudaki detayı bir sonraki sayıda yazacağım. Ama bu konularda destek isteyen takipçilerimiz yazı işlerimizden benimle temasa geçebilirler…

Herkese yepyeni ve pırıl pırıl bir sezon diliyorum…

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir